BİLGİ-ANALİZ-YORUM: Tek çare KEMALİZM MEDENİYETİ

Uzun yıllardır süren çeşitli akademik eğitimlerim, akademik okumalarım sırasında ulaştığım her yeni bilgiyi Türk Milletinin ve insanlığın yararına nasıl yorumlayabileceğimi uygulayabileceğimi hiç aklımdan çıkarmadım.

Gerek ekonomik gerekse siyasal ve en önemlisi de sosyolojik düzlemde bilgilerin nasıl yorumlanması ve nasıl uygulanması gerektiğine çok değer verdim.

Doğa bilimleri/ fen bilimleri dünyanın her yerinde değişmez kesin kurallar dayatırken sosyal veya diğer adıyla beşerî bilimlerin kurallarının ve uygulamalarının bilimsel karşılıklarının ülkeden ülkeye, kültürden kültüre değiştiğini gördüm.

Bugün için herkesin ulaşmaya çalıştığı ve örnek gösterdiği Batı medeniyeti, ruhunda ve özünde diğer dünya ülkelerini sömürmesi üzerine gelişmiş emperyalist bir kültür medeniyetinin ifadesidir.

Emperyalist kültürle yetiştirilen Batılıların, en sol/sosyalist düşüncede olan siyasetçilerinin ve aydınların zihninde çoğunlukla faşizan bir milliyetçiliğin egemen olduğu açık ve nettir. Batı devletlerinin siyaset, din, aydın ve sanatçı dünyasında genelde egemen olan ana düşünce, kendi uluslarına ve kendi ulusal çıkarlarına öncelikle sahip çıkmaktır.

Batı da durum bu iken Türkiye de durum nedir?

Ne yazık ki Batının din adamları kendi ulusal kimliğini önceleyen din adamlığını yaparken, İslam dünyasında ve özellikle Türkiye’de durum Batı Hristiyanlığının din adamlarının tersi yönündedir. Türkiye hariç olmak üzere İslam dünyasının din adamları, batı medeniyetinin din adamları yaşadıkları laik devrimleri yaşadığından ve laisizmle yüzleşmediklerinden, kendi ulusal kimliklerini sahiplenip savunmak yerine tüm İslam dünyasını kucaklamayı öngörürken ümmetçi medeniyet ve kültür anlayışını esas alan bir düşünce ile hareket etmekte ve Müslüman dünyasını bu amaçlar doğrultusunda yönlendirme gayreti içerinde girmektedir.

Dolayısıyla da genel olarak Müslüman din adamlarının ana hedefi; İslam’ı yaymak, yaşatmak ve sevdirmekten çok, din adamları dünyasının siyasa ve ekonomik güç çıkarlarını ve otoritesini güven altına almak şeklinde belirginleşmekte ve uygulanmaktadır.

O halde Türk Milleti olarak bizler hangi medeniyet yolunda ilerlememiz gerekmektedir?

Hangi medeniyeti kendimize hedef olarak seçmemiz gerekir?

Bu konuda halen üzerinde çalıştığım ve yaptığım araştırmalar ve yakında yazıp savunacağım akademik çalışmalarım bana bu medeniyetin adının Kemalizm Medeniyeti olduğunu göstermektedir.

Bugün için ülkemizdeki varlığını sürdürmeye çalışan birçok ideolojik yaklaşım ne yapıp edip kendini Atatürk’e, Atatürkçü düşünce ve değerlerine irtibatlanmak gayreti içerindedir.

Hatta da açık ve net ifade etmeliyim ki Türkiye’de Türk Milliyetçiliğini sahiplenen ve savunan Ülkücü hareket dahi köklerini Mustafa Kemal Atatürk’ün Milliyetçilik anlayışına dayandırmaya çalışmakta ve kendisine Atatürk sonrası CHP yönetimlerince ihmal edilmiş Atatürk Milliyetçiliğinden istifade ederek siyasal bir yol bulma gayreti içerinde girmiştir. Bugün için Türkiye’deki ülkücü hareket, özde Atatürk Milliyetçiliğinin ham halinde öte bir şey değildir. Türk dünyası için Türkiye Türkleri için Atatürk Milliyetçiliği hümanist ve birleştirici yegâne ve geçer yoldur.

Ama ayını şekilde Türk solu dediğimiz sosyal demokratlar açışından da Atatürk Milliyetçiliği ve Atatükr düşünceleri tartışmasız ana kabuldür.

Ancak Türkiye’de sol düşünce ve ideolojiyi takip ettiğini iddia edenlerin çoğu Atatürk’ün halkçı ve milliyeti anlayışından beslenen “milliyetçi sol” olmak yerine emperyalizmin kuklası ve Türk devletinin adeta düşmanı ve Türk Milletinin bölünüp parçalanmasına zemin hazırlama peşinde koşan, hukukun zafiyetinden, demokratik haklardan istifade eden ayrılıkçı bir uç yana savrulmuş “Batı beslemesi kukla sol fraksiyonlar” haline gelmişlerdir.

Bugün için aşırı dinci, aşırı milliyetçi ve aşırı solcu uçların ana kullanıcısı hiç kuşkusuz ki Batı emperyalizmdir. Atatürk’e, Türk Milletine düşman olanlar emin olunuz ki Batının kuklası ve maşasıdır.

Bunun en tipik örneği PKK’dır, FETÖ’dür.

Zaman içerinde devlet zafiyetinden, hukukun çekingen uygulamalarında ve siyasal tavizlerden dolayı gelecek zamanlarda PKK/FETÖ benzerlerinin de çıkacağı yabana atılır bir olasılık değildir.

Türkiye’nin, Türk Milletinin Türk dünyasının ve hatta ezilen tüm ulusların peşinden gideceği medeniyet Kemalizm Medeniyeti’dir.

Kemalizm Medeniyeti mutlaka ulusal bir kurtuluş mücadelesine ve dönülmez bir şekilde halkın yararına olan modern Atatürk devrimlerine ihtiyaç duyar.

“Modernite” bir defa başladığında asla bir daha geri dönülemez şekilde toplumlarda varlıklarını geliştirerek korumaya çalıştıkları bilimsel bir gerçeklik olarak ifade edilir ve Kemalizm Medeniyeti de Emile Durkheim ve Ziya Gökalp’lere dayanan  sosyolojik modern bir vakıadır.

Bugün için Türkiye Türkleri olarak kendi devletimiz olan Türkiye Cumhuriyeti’nde Kemalizm Medeniyeti yolunda çok büyük mesafeler aldığımızın acaba ne kadar farkındayız?

Aslında Türkiye yaşayan Türk Milleti, içinde yaşadığı ve yaşatmaya gayret ettiği Kemalizm Medeniyeti ile dünyaya örnek olduğunun farkında mıdır?

 Halde Kemalizm Medeniyeti’nin  acaba belli başlı özellikleri nelerdir? Diye de soru aklımıza gelebilir.

Kemalizm Medeniyeti tamamen Türk Kültürüne dayan ve yüzyıllardır Türklüğün insanlık tarihinin sahnesinde olmasına, devletler kurmasına sebep olan hoşgörü ve sevgi ikliminde başka bir şey değildir.

Ama illa da birkaç özelliğini yazmamız gerekirse;

Kemalizm Medeniyeti;

Anti emperyalisttir.  İnsanları ve milletleri sömürme düşüncesine sahip değildir. Hukukun üstünlüğüne ve eşitline sahip çıkan, haksızlığa uğrayanın yanında duran bir medeniyettir. Eğitimde milliliği ve milli kültürü savunur. Gelişimin pozitif bilimlerle olacağını bilir. Laik, demokratik ve egemenliğin halkta olacağını daha ne baştan kabul eder. Din ve vicdan hürriyetine saygılıdır. Gerek yurt içinde ve gerekse yurt dışına barışçıl bir düzeni ve anlayışı kabul eder. Milli sanayiyi ve milli ekonomiyi esas alır. Yani üretim ekonomisinden ve milli tarımdan yanadır. Güçlü bir ordu ve savunmayı vazgeçilmezi görür. Askerin politikaya müdahil olmasını reddeder ancak devleti ve cumhuriyeti koruma görevini de orduya verir. Milletinin tehlikeli durumlarda güveneceği en önemli kurum ordu olmasına da işaret eder. Halkçıdır halkta yanadır. Devrimcidir.  Sürekli yeniliğe ve değişime önem verir. Stabil değildir köhneliği reddeder.

Bugün için hepimizin ruhunda ve yaşamında hissettiği her eksikliğin ilacı emin olunuz ki Kemalizm Medeniyeti içerinde vardır.

Kemalizm Medeniyeti, Atatürk nezaketen adını koymadığı ama tarif ettiği medeniyetin adıdır.

Kemalizm Medeniyeti, Batı Medeniyetinin ilerisinde muhasır medeniyetlerin de üstünde barışçıl, hakça adalet ve bölüşümü savunan, halk egemenliğini  kabul eden  modernitenin en ileri safha medeniyetin adıdır.

Unutmamalıdır ki; vatansız millet olmaz, milletsiz devlet olmaz, devletsiz vatan olmaz. Kemalizm medeniyetinin sahibi Türk Milleti, uygulayıcısı Türk Devleti, Uygulama yeri Misak-ı Milli(!) sırlarıdır.

Kemalizm Medeniyeti ülkemizde ve dünyada egemen olmadan Türk Milleti ve dünyadaki ezilen uluslar huzur ve güvende olamaz.

Bu konuda yüce Atatürk’ümüzün çok büyük öneme sahip, aslında bir yerde de Kemalizm Medeniyet’ni tanımlayan onuncu yıl nutkunu bir kere daha anlayarak okumak bizi yeterince güvende ve mutlu hissettirecektir.

 

Mustafa Kemal Atatürk’ün 10. Yıl Nutku

“Türk Milleti!

Kurtuluş savaşına başladığımızın 15'inci yılındayız. Bugün cumhuriyetimizin onuncu yılını doldurduğu en büyük bayramdır.

Kutlu olsun!

Bu anda büyük Türk milletinin bir ferdi olarak bu kutlu güne kavuşmanın en derin sevinci ve heyecanı içindeyim.

Yurttaşlarım!

Az zamanda çok ve büyük işler yaptık. Bu işlerin en büyüğü, temeli Türk kahramanlığı ve yüksek Türk kültürü olan Türkiye Cumhuriyeti'dir.

Bundaki muvaffakiyeti Türk milletinin ve onun değerli ordusunun bir ve beraber olarak azimkârâne yürümesine borçluyuz.

Fakat yaptıklarımızı asla kâfi göremeyiz. Çünkü daha çok ve daha büyük işler yapmak mecburiyetinde ve azmindeyiz. Yurdumuzu dünyanın en mâmur ve en medenî memleketleri seviyesine çıkaracağız. Milletimizi en geniş refah vasıta ve kaynaklarına sahip kılacağız. Millî kültürümüzü muasır medeniyet seviyesinin üstüne çıkaracağız.

Bunun için, bizce zaman ölçüsü geçmiş asırların gevşetici zihniyetine göre değil, asrımızın sürat ve hareket mefhumuna göre düşünülmelidir. Geçen zamana nispetle, daha çok çalışacağız. Daha az zamanda, daha büyük işler başaracağız. Bunda da muvaffak olacağımıza şüphem yoktur. Çünkü, Türk milletinin karakteri yüksektir. Türk milleti çalışkandır. Türk milleti zekidir. Çünkü Türk milleti millî birlik ve beraberlikle güçlükleri yenmesini bilmiştir. Ve çünkü, Türk milletinin yürümekte olduğu terakki ve medeniyet yolunda, elinde ve kafasında tuttuğu meşale, müspet ilimdir. Şunu da ehemmiyetle tebarüz ettirmeliyim ki, yüksek bir insan cemiyeti olan Türk milletinin tarihî bir vasfı da, güzel sanatları sevmek ve onda yükselmektir. Bunun içindir ki, milletimizin yüksek karakterini, yorulmaz çalışkanlığını, fıtrî zekâsını, ilme bağlılığını, güzel sanatlara sevgisini, millî birlik duygusunu mütemadiyen ve her türlü vasıta ve tedbirlerle besleyerek inkişaf ettirmek millî ülkümüzdür.

Türk milletine çok yaraşan bu ülkü, onu, bütün beşeriyete hakikî huzurun temini yolunda, kendine düşen medenî vazifeyi yapmakta, muvaffak kılacaktır.

Büyük Türk Milleti, on beş yıldan beri giriştiğimiz işlerde muvaffakiyet vadeden çok sözlerimi işittin. Bahtiyarım ki, bu sözlerimin hiçbirinde, milletimin hakkımdaki itimadını sarsacak bir isabetsizliğe uğramadım.

Bugün, aynı inan ve katiyetle söylüyorum ki, millî ülküye, tam bir bütünlükle yürümekte olan Türk milletinin büyük millet olduğunu bütün medenî âlem, az zamanda bir kere daha tanıyacaktır.

Asla şüphem yoktur ki, Türklüğün unutulmuş büyük medenî vasfı ve büyük medenî kabiliyeti, bundan sonraki inkişafı ile, âtinin yüksek medeniyet ufkunda yeni bir güneş gibi doğacaktır.

Türk Milleti!

Ebediyete akıp giden her on senede, bu büyük millet bayramını daha büyük şereflerle, saadetlerle huzur ve refah içinde kutlamanı gönülden dilerim.

Ne mutlu Türk'üm diyene!

29 Ekim 1933”