İşte devletin Dersim olaylarına resmi tezlerini ortaya koyan bilgiler...
Dr. Suat Akgül, uzun yıllar Kara Harp Okulu’nda tarih dersleri verdi. Son olarak eski adı Harp Tarihi Dairesi olan, Genelkurmay Askeri Tarih ve Stratejik Etüt Daire Başkanlığı (ATASE) Arşiv Şube Müdürlüğü’nden emekli oldu. Arşivlere doğrudan ulaşarak, dönemin tanıklarını dinleyip, harekâta katılan emekli subaylarla görüşerek Türkiye’de 1987-1990 arasında Dersim İsyanı konusunda ilk bilimsel çalışmayı yaptı. “Yakın tarihimizde Dersim İsyanları ve Gerçekler” adlı eseri 1992’de yayımlandı. Dersim isyanını, Seyit Rıza’yı ve devletin “MA Harekâtı”nı konuştuk.
1937 ve 1938 yıllarında Dersim’de neler yaşandı?
Aslında daha öncesi var. Atatürk’ün yakın arkadaşı, Hüsrev Gerede, 21 Aralık 1933'te Doğu’nun ıslahı ile ilgili bir rapor hazırlayarak, Başbakanlık'a ve ilgili birimlere göndermiş. Sadece askeri harekât değil, beraberinde eğitim, kültür, bayındırlık ve imar hatta sosyal içerikli bir ıslahatın gerekliliği ortaya çıkmıştı.
Doğu Anadolu ile ilgili bütün tetkik ve gözlemler, düzenlenen raporlar, 2510 Sayılı “İskân Kanunu”nu doğurmuş ve Kanun 7 Haziran 1934’te TBMM’de kabul edilmiş. Bu kanunla aşiret reisliği, beyliği, ağalığı ve şeyhliği, kısaca aşiret hayatı sona erdirilmişti. Kanunla birtakım mıntıkalar, yerleşilmesi yasak bölge ilan edilmiştir ki tespit edilen yasak bölgelerden birisi de Dersim ve civarıdır. İskân Kanunu ile başlayan Dersim’in güvenliği çalışmalarının bir devamı olarak 25 Aralık 1935'te TBMM tarafından çıkarılan kanunla Tunceli Vilayeti kurulmuş.
EKONOMİK NEDENLERDEN UYGULANAMAMIŞ
Bir etnik kökene yahut mezhebe yönelik olarak mı bunlar yapılıyor?
Dersim bölgesi devlet otoritesinden uzak, ağa, şeyh ve seyit gibi güç odaklarının etkisi altında, feodal bir sistem içindeydi. Devletin 1930’lu yıllardan itibaren bölgede aldığı tedbirler etnik kökene veya dini yapıya yönelik değil. Devlet otoritesinin hâkim kılınması ve asayişin sağlanması niyetlidir. Bu kapsamda, belgelerde “Manevra”nın kısaltılmışı olarak “MA Harekâtı”, 1937 yılına kadar ekonomik nedenlerden dolayı planlandığı gibi uygulanamamış.
EKONOMİK NEDENLERDEN UYGULANAMAMIŞ
Tunceli Vilayeti Kanunu mu tetikliyor isyanı?
Tunceli Kanunu 1935 sonunda çıkarıldığı halde isyanın Hatay meselesi ile aynı tarihlere rastlaması manidar. Şeyh Sait isyanı Musul’un kaybedilmesine sebep olmuştu. Ağrı isyanında büyük rolü olan “Ermeni Hoybun” örgütünün dışarı kaçan elebaşlarıyla irtibata geçen Fransızlar, aynı zamanda Hatay bölgesindeki Nusayriler’i de isyana teşvik etmek için el altından örgütler kurdurmuşlar. Bu tahrik ve yardım vaatleri sonucu aşiret reisleri toplanarak devlete ültimatom vermiştir.
Ne istiyorlar devletten?
“İçimize karakollar yapmayacaksınız. Kaza ve nahiye merkezleri kurmayacaksınız. Köprü ve yol yapmayacak, silahlarımıza dokunmayacaksınız. Vergilerimizi önceden olduğu gibi pazarlık usulü vereceğiz” diyorlar.
İSYANA DESTEK VEREN AŞİRETLER
Bu ültimatomu Seyit Rıza mı veriyor?
Dersimli aşiret reisleri, müşterek bir faaliyet planı üzerinde anlaşamıyor ancak içlerinde Seyit Rıza’nın bulunduğu bir kısım aşiret anlaşabilmişti. Bu aşiretler, Yukarı Abbasuşağı, Ferhatuşağı, Karaballı aşireti ile Bahtiyar, Yusufan, Demenan, Haydaran kısmen de Kalan aşiretleri idi. Ovacık, Koçan, Şemkan, Mazgirt, Pülümür ve Nazimiye bölgesi aşiretleri tamamen tarafsız kalmaya, Hozat aşiretleri ise hükümet tarafında olmaya karar verirler.
MUKAVEMET EDİN
Devlet, Seyit Rıza ile görüşmüş mü bu sırada?
Görüşülmüş. Seyit Rıza, General Alpdoğan’dan Dersim hakkında kanunun kaldırılmasını, Dersim için özel ve milli haklarını sağlayan bir idarenin kurulmasını ister. “Baytar Nuri” diye bilinen M. Nuri Dersimi, Seyit Rıza’nın “Alpdoğan ile görüştüğünü ve paşanın fikrinin kötü olduğunu anladığını” kendisine söylediğini belirtir. Seyit Rıza, bundan dolayı mukavemet edilmesi gerektiğini, M. Nuri Dersimi’nin de Türkiye dışına çıkarak durumu büyük ve adil devletlere duyurmasını ister.
Başbakan ve bakan yürütmüş
Bu harekâtı kim yürütüyor?
1937 ve o zamana kadar olan dönemde Dersim sorununun çözümlenmesi ve ıslahı konusunda bütün girişimler Atatürk’ün gözetiminde olmak üzere Başbakan İsmet İnönü, İçişleri Bakanı Şükrü Kaya ve onların görevlendirdikleri kişilerle, Dördüncü Umumi Müfettişliğe getirilmiş olan General Abdullah Alpdoğan tarafından yapılmıştır. 1938’de ise Atatürk’ün sağlık sorunları söz konusu.
AŞİRET TOPLANTISINDAN İSYANA GİDEN YOL
Seyit Rıza öncülüğünde yapılan aşiretler toplantısında Demenan aşireti reisi Cebrail, 'Mektep, nahiye bizim neyimize? Bunları ortadan kaldırmalıyız' der...
İsyan kararı nasıl alınmış?
İlk toplantı Seyit Rıza’nın liderliğinde, Haydaran aşireti içerisindeki Kürpik’te yapılır. Toplantıya, Abbasuşağı, Yusufan, Demenan, Haydaran, Kureyşan ve Bahtiyar aşiretleri katılır. Toplantıda Seyit Rıza kadar Demenan aşireti reisi Cebrail de önemli bir rol oynar. Cebrail, “Mektep, nahiye bizim neyimize? Bunları ortadan kaldırmalıyız, hepsini yakmalıyız” der.
NEVRUZ'DA YAKILDI
İsyan nerede başlamış?
İlk olay, Pah bucağı ile Kahmut’u birbirine bağlayan Harçik Deresi üzerindeki tahta köprünün 21 Mart 1937 gecesi, yani Nevruz gibi sembol olan bir günde Demenan ve Hardaranlılar tarafından yakılmasıdır. Köprünün askeri açıdan stratejik bir durumu var, askeri birliklerin Dersim’in kuzeyine geçişine imkân sağlayan bir köprü. Bu köprünün varlığı devlet otoritesinin Dersim’e girmesinin de bir simgesi. Pah nahiyesi basılıp karakollara saldırılar olur. 25 Mart’ta Kahmut ve Pah arasındaki telefon hattı kesilir. Hozat’ın Sin köyüne baskın yapılır.
GİZLİ KARAR ALINDI
Devlet ne yapıyor bu olaylar karşısında?
Bütün bu olaylar üzerine, 3 Mayıs’ta Hava Kuvvetleri’ne bağlı bir uçak filosu, aşiret reisleri toplantı halindeyken toplantıyı dağıtmak amacıyla Keçiseken köyünü bombalar. Böylece Tunceli tedip hareketi fiilen başlamış olur.
Genelkurmay, aynı tarihte verdiği emirde, “1 Mayıs’tan beri asi kuvvetlerin yaptıkları baskınların sadece savunma ile karşılanması ve karşı taarruz yapılmaması, asilerin cesaretlerinin artmasına ve şımarmalarına neden olmakta, bu da hükümet otoritesini sarsmaktadır. Bunun için asilerin vaki olacak taarruzlarına mevziî karşı taarruzla mukabele edilmesi, süvari ve makineli tüfeklerle sıkı surete takip edilerek sonuç alınması” istenir. Bakanlar Kurulu, Atatürk ve Fevzi Çakmak’ın huzurunda, 4 Mayıs 1937 tarihinde, Tunceli tenkil hareketine dair gizli bir karar alır.
Bu kararda isyanın bir an önce bitirilmesi istenmiş ve basında ıslahat programının ana hatları yayınlanmış. Buna göre, Dersim’e yol, köprü, mektep ve kışla yapılacak, askerlik ve vergi işleri düzene konulacak, ağalık, derebeylik ve şeyhlik tamamen kaldırılacak, Dersim’i “eşkıya yatağı haline getirenler” batı vilayetlerine nakledilecekler. Belgelerde, 1937 Harekâtı’nın 12 Mayıs ile 1 Temmuz 1937 tarihleri arasında icra edildiği belirtiliyor.
Seyit Rıza harekâta nasıl direniyor?
Demenan Aşireti Reisi Cebrail, Seyit Rıza’ya aşiretine mensup kişilerin hükümete katılmaya başladıklarını bildirmesi üzerine Halvori’de bir toplantı tertip edilir. Munzur kıyılarında yapılan bu toplantı, geleneksel unsurları ağır basan bir şekilde başlamış.
AŞİRET LİDERLERİNİN YEMİNİ
Cebrail ile Seyit Rıza sonuna kadar el birliği ile hükümet kuvvetlerine karşı mücadele etmeye karar verir. Hasso Seydo’nun bulunduğu bu toplantıda ahd-ü peyman manasına bir avuç su içilerek yemin edilir.
Seyit Rıza bu harekâtlarla gücünü kaybetmiyor mu?
6 Haziran’da Kızıldağ işgal edilerek, evi Sabiha Gökçen’in kullandığı uçakla bombalanır. Evinde birtakım kitaplar ve isyanla ilgili vesikalar ele geçer. Bunlar daha sonra Ankara’ya getirilerek halka teşhir edilir. İsyan sırasında Seyit Rıza’nın ele geçirilen çadırında yapılan aramada Ermenice kitaplarla, Ermenice yazılı olan bir de haç bulunur.
SUİKASTÇI KADIN ÖLDÜRÜLDÜ
Seyit Rıza bu kitapları ve haçı, Ermeniler’le kurmuş olduğu iyi ilişkilerin birer hatırası olarak elinde bulunduruyor olmalı. Kutu deresine sığınmış olan Seyit Rıza, gittikçe yalnız kalmaya başlar. Kureyşan aşireti liderlerinden Hasso Seydo teslim olur. Seyit Rıza’nın küçük oğlu Hüseyin ağır yaralanır, büyük oğlu Hasan da babasından ayrılır. Bu arada ölen bir isyancının karısı Seyit Rıza’ya suikast girişiminde bulunur. Kadın öldürülür. Rıza’nın yaralı oğlunun da öldüğü söylentileri yayılır. Seyit Rıza, eşi Ani Hatunu bazı aşiret reislerine göndererek yardım talebinde bulunur. Bu arada kendisi de yaralanmış. Seyit Rıza, Sin merkezine gönderdiği mektupta aman diler. Bir aşirete sığınır. Alişir’in İran ve Irak’a iltica ederek, Fransa ve İngiltere hükümetlerinin yardımını dilemesini ister. Ancak Alişir 9 Temmuzda öldürülünce bu plân suya düşer.
ELAZIĞ'DA YARGILANDI
Seyit Rıza sorgulanmış mı ve sorgusunda neler söylediği kayıt altına alınmış mı?
Seyit Rıza’nın ilk sorgulaması Erzincan’da, Vali Fahri Özen, Emniyet Müdürü Zekeriya Erkuş ve Jandarma Komutanı Kâzım tarafından yapılır. Daha sonra sorgularının tamamlanması ve muhakemesinin yapılması maksadıyla Elâzığ’a gönderilir. Elazığ’da sorgulamadan çıkarken orada toplanan halka “Ben Türk’üm, Türk milletine isyan etmedim” diye bağırır.
Seyit Rıza Kürt değil mi?
Aşiretler tarafından tutulmuş olan belgeler arasında Seyit Rıza’nın ve diğer aşiretlerin Horasan ile bağlantılı olduklarına dair şecereler bulunuyor.
Seyit Rıza, “Türk’üm, Türk milletine isyan etmedim” diye bağırmış
İncelediğiniz belgelere göre Seyit Rıza kendisi mi teslim olmuş, yakalanmış mı?
Seyit Rıza’nın büyük karısı Elif ile oğlu Hüseyin teslim olur. Seyit Rıza’nın Tokmakbaba, Titenik ve Sarıoğlu bölgelerinde oldukları öğrenilir. 17 Ağustos sabahı bu bölgede aranmaya başlanır.
Birdo ile Sarıoğlan arasında saklanan Seyit Rıza ve adamlarının etrafı sarılır. Şiddetli çarpışmalar sonunda, Seyit Rıza’nın büyük oğlu Hasan, küçük karısı Besi ve üç torunu ile birlikte adamlarından birçoğu öldürülür. Seyit Rıza, 10 Eylül günü, silâhsız olarak iki kişi ile Erzincan jandarmasına teslim olur.
Durum Erzincan 5. Jandarma Bölük Komutanlığı’nca, 4. Genel Müfettişliğe bildirilir. Türk gazeteleri Seyit Rıza’nın teslimiyet haberini 13 Eylül tarihli nüshalarında verirler. Bu gecikmenin sebebi teslimiyet haberinin doğru olup olmadığının 3. Ordu Müfettişliği ve 4. Genel Müfettişlikçe araştırılıyor olması. 3. Ordu Müfettişi Kazım Orbay’ın, Alpdoğan’a çektiği tebrik mesajıyla olay kesinlik kazanır.
Yargılanmaları 1,5 ay sürmüş
Seyit Rıza bir gecede mi yargılanıp idam edilmiş?
Ekim ayında başlayan muhakemede birçok sanık yargılanmış, deliller açıklanmış, şahitler ve itirafta bulunanlar dinlenmiş. Tunceli Ağır Ceza Mahkemesi’nde sürdürülen muhakemede, Müddei Umumî Hatemi Bey, sanıkların Tunceli halkını isyana teşvik ve bilfiil isyana iştirakten dolayı Türk Ceza Kanunu’nun 149. maddesinin 2 ve 3. fıkralarına göre cezalandırılmasını istemiş. 18-22 Ekim’de, 1- 4 -7 Kasım’da duruşmalar yapılmış. Müddei Umumi Hatemi, delilleri saydıktan sonra Seyit Rıza ve diğer elebaşların idamını istemiş.
AYNI GÜN İNFAZ EDİLDİLER
15 Kasım’da 11 kişinin idama, 33 kişinin ağır hapse mahkûm olduğu açıklanır. 14 kişi beraat eder. İdam cezalarının 4’ü yaşları nenediyle 30 yıl hapse çevrilir. İdama mahkûm edilenlerden Seyit Rıza, oğlu Hüseyin, Seyhanlı aşiret Reisi Hasso Seydo, Yusufanlı Aşiret Reisi Kamer oğlu Fındık, Demenanlı Aşiret Reisi Cebrail oğlu Hasan, Kureyşanlı Ulukiye oğlu Hasan ve Mirza oğlu Ali’nin cezaları aynı gün infaz edilmiş.
Jandarmanın ayak basmadığı yer yoktur
Harekât bitmiş mi?
Başbakan İnönü, 18 Eylül tarihli konuşmasında “Cumhuriyet’in imar ve ıslah programına muhalefet eden, nüfusları az olmakla beraber, altı aşirettir. Bugün bu altı aşiretten müşevik ve sergerde ne kadar adamlar varsa bunlar reisleriyle beraber faaliyet imkânından tamamen, mahrum bırakılmışlardır. Altı aşiretten birinin reisleri imha edilmiş ve diğerlerinin reislerinin hepsi yakalanmış adalete teslim edilmiştir.
BİRLİKLER GERİ ÇAĞRILIR
Kanun götüren ordu, jandarma neferlerinin ayak basmadığı yer, inmediği dere ve çıkmadığı tepe yoktur... Arkadaşlar, cumhuriyetin kanunlarının ancak refahı, umranı ve iyi geçinmeyi hedef tutan hükümlerini yürütmek için, çetin şartlar içinde alınan müsbet neticelere ermek yolunda cumhuriyet idaresinin kuvvetli olduğu kadar şefkatli ve adaletli olduğunu göstermek itibariyle Tunceli hadisesi en son ve en mukni bir misâl olmuştur” der.
Böylece Tunceli olayları ve tedip hareketi sona ermiş olur. Bu arada Genelkurmay Başkanlığı 19 Ekim tarihinde yayımladığı bir emirde, birliklerin 22 Ekim’den itibaren garnizonlarına dönmeleri istenir. Böylece çarpışmalar son bulmuş olur.
Bedbaht hayatlar
1938’de neden yeniden harekât yapılıyor, Bayar mı talimat veriyor?
Sağlık sebebiyle Başbakanlık görevinden ayrılan İsmet İnönü, yerini Celâl Bayar’a bırakmıştı. Celâl Bayar’ın Dersim’le ilgili görüşleri Ulus Gazetesi’nde yayınlanır. Bayar, “Dersim’de yaşanabilecek mahdud vahalar, birer sosyal merkez teşkil edecek kadar verimliyseler ki, bunun böyle olup olmadığının tahkikini emrettim, onları ihya için her şeyi yapacağız.
MESUT EDECEK TOPRAKLAR...
Fakat Türkiye’de çıplak kayalar içinde bedbaht bir hayat sürmekten başka nasip bulmayacak olanları da oralarda bırakmayacağız. Geniş Türkiye’mizde onları mesut edecek topraklar bulacağız. Binlerce işçi geçindirecek olan endüstri merkezlerimiz, münbit ve müsait topraklarımız, birçok yurttaşlarımızı iptidaî bir hayata mahkûm olmaktan kurtarmamızı kolaylıkla mümkün kılar. Bu hususta tedbir almalarını, lâzım gelenlere söyledim” diyerek Dersim konusunda izleyeceği politikayı açıklamış olur.
1937 ile 1938 Harekâtı arasında fark var mı?
1937 yılındaki harekât, liderleri etkisiz hale getirmeye, aşiretler nezdinde itibarsızlaştırmaya dönük, 1938’deki harekât ise aşiret liderlerinin etki ettiği aşiret efradına yönelik. Bu sebeple 1937’de ölen sayısı daha az.
GERİ DÖNMEMELERİ İÇİN YAKTILAR
Yasak bölgeler meselesi var bir de…
Genelkurmay Başkanlığı 27 Temmuz’da verdiği emirde, “3. Ordu manevralarının birinci safhasını teşkil etmek üzere Tunceli bölgesinde yapılacak taramanın bütün Tunceli bölgesine teşmil edilmesi ve bu bölgedeki halkın tamamen silâhtan tecridi, her sene bu bölgenin ayrı ayrı sahalarında beliren haydutluk olaylarına tamamıyla son verilmesinin kararlaştırıldığı, bu tarama harekâtının 4’üncü Genel Müfettişlik ve İçişleri Bakanlığı’nca önerildiği üzere Kalan ve Demenan bölgelerinin birinci yasak bölge olarak tayin ve tespit edildiği, bölgenin yoğun kuvvetlerle daha sıkı taranması, Koç ve Şam aşiretlerinin bulunduğu civar bölgelerin de ikinci yasak bölge olarak daha zayıf kuvvetlerle basit bir tarzda yürüyüş ve geçişlerle aranmasının uygun olacağı” bildirilir. Genelkurmay daha sonra, Koç ve Şamuşaklılar’ın bulunduğu bölgeyi de birinci yasak bölge içine alır.
Buralar yakılmış mı?
Bu bölgede yakıldığı söylenen yerler, yasak bölge olarak ilan edilen bazı yerlerdir. Geri dönmemeleri için, bir daha gelemesinler diye yakılmış.
16 BİN 784 KİŞİ BATI İLLERİNE GÖÇ ETTİRİLDİ
Buralarda yaşayanların batıya nakillerine ilişkin açıkça alınmış bir karar var mı?
Bakanlar Kurulu 6 Ağustos’ta aldığı bir kararda, “Tunceli halkından ve yasak bölgelerin içinden ve dışından 5–7 bin kişinin batı illerine nakil ve iskânı, yasak bölge dışında bulunan fakat yerlerinde bırakılması caiz olmayan aşiret reisleri, kolbaşıları, seyit ve şerirlerle bunların aile ve yakınlarının da batıya nakle tâbi tutulmaları” ifade ediliyor.
Evlatlık verilenlerin listesini bulamadım
Evlatlık verilenlerin listesi devlette mevcut mu?
Bu kişiler hakkında listeye dayalı ve planlı bir faaliyet yürütülmemiş. Böyle bir listeye rastlamadım. Arşivlerde böyle bir liste bulabilir miyim diye çok uğraştım. Belgelerde, birkaç kişinin “emanet edildiğine” dair birkaç belgeye rastladım.
Devlet gaz kullanmış mı bu harekâtta?
Kesin olarak zehirli gaz kullanılmamıştır. Bu bir imha ya da soykırım hareketi değil. Yaralanan bazı isyancıların, askerler tarafından hastanelere götürülerek tedavilerinin sağlandığı da belgelerde var. Bu harekât yürütülürken bazı aşiretler arasında çatışma yaşanmış, isyancıları öldürmeleri halinde ödül alacaklarını düşünenler olmuş.
SAHİP ÇIKILMAMIŞ
Bu harekâtların toplam bilançosuna dair bir kayıt var mı?
Dönemin belgelerinde 1937, 1938, 1939 Dersim Harekâtı’nda toplam, 13 bin 806 isyancının öldüğü, 2 bin 967’sinin sağ olarak ele geçirildiği kaydedilmiştir. Toplam ele geçen silah sayısı 7 bine yakındır. Güvenlik güçlerinin kaybı, 199 şehit, 354 yaralıdır. Zorunlu iskâna tabi tutulan ailelerden 16 bin 784 kişi batı illerine göç ettirilmiş. Bu kişilerin iş bulabilecekleri bölgelere gönderilmesine dikkat edilmiş. Bir çoğuna da gittikleri yerlerde belirli ölçülerde araziler tahsis edilmiş. Kimsesiz kalan çocuklardan bir akrabası ve yakını olmayanlara sahip çıkılmış, bazı ailelere evlatlık verilmiştir.
FEVZi ÇAKMAK’IN SAVAŞ BEKLENTİSİ
Neden bu kadar sert yürütülmüş bu harekât?
1938’den itibaren bazı istihbarat bilgileri geliyor. Genelkurmay Başkanı Fevzi Çakmak’ın Akdeniz Bölgesi’nden bir saldırı beklentisi söz konusu. Bazı askeri birlikleri, Bodrum açıklarına kaydırıyor.
SALDIRI OLASILIĞI ARTAR
Çok ciddi bir savaş hazırlığı yapıyor. Tunceli’de isyan başlaması üzerine, Fevzi Paşa, hem Bodrum açıklarına hem Suriye sınırına askeri birlikler kaydırıyor, Tunceli’de meydana gelen baskınların, asayişsizliğin buralardan bir saldırı gelme olasılığını artırdığını düşünüyor.
Muğla’dan itibaren Akdeniz bölgesi, Suriye sınırına kadarki bölgede askeri birlikler konuşlandırmış. Bu endişeler ikinci harekâtın bu kadar ağır olmasına yol açıyor, bir an önce meselenin bitirilmesi isteniyor. Tunceli ile uğraşırken Hatay’ın kaybedilmesinden endişe ediyorlar. 18 Mayıs 1938’de Atatürk’ün katıldığı son toplantıda Hatay konusu ele alınıyor.
FRANSIZLAR’IN “HATAY” OYUNU
Bu isyanda bir İngiliz veya Fransız parmağı söz konusu mu?
Fransız ajanı İzzettin, Suriye’deki cemiyet ile Seyit Rıza arasında irtibat kurarak Dersim’i kaynayan bir kazan haline getirir. İzzettin, Mart 1937’de bir isyan için Suriye’deki Fransız gizli teşkilâtından Seyit Rıza’ya talimat getirir. İzzettin, İngiliz ve Fransızlar’ın her türlü silâh, para ve propaganda desteği yapacaklarını belirtir.
AJANLARI ORTADAN KALDIRIR
İsyana karşı olanları Fransız ajanları ortadan kaldırır. İsyanın değişik safhalarında Seyit Rıza, Alişir ve Baytar Nuri tarafından, aralarında Fransa’nın da bulunduğu birkaç yabancı devletle irtibat kurulmaya ve bunlardan yardım sağlanmaya çalışılır. Gerçekten de bu isyanın bastırılması sırasında ele geçen vesikalar, mektuplar ve silâhlar, isyanın Fransızlar’ın teşvik ve tertibiyle çıkarılmış olduğunu ortaya koyar. Hatay meselesinin lehlerine sonuçlanması için bu meseleyi kullandıkları ortada.
SEDA ŞİMŞEK - BUGÜN GAZETESİ