Misak-ı Milli’ye sahip çıkacak mıyız?

Yıllardır Türkiye’nin doğal sınırları olan Misak-ı Milli sınırlarına çıkması gerektiğine inanıyorum ve savundum.

Çünkü, milli mücadelemizin en çetin yıllarında emperyalizmin bize zoraki dayattığı sınırlar, yüz yıl sonra artık bedenimize dar gelmeye başlamıştır.

Bizler, ülke olarak önümüze çıkan uluslararası fırsatları ne yapıp edip değerlendirerek özellikle güneydoğu hudutlarımızı yeniden tanzim etmeliyiz.

Ancak gördüğüm şudur ki; iç siyasi konjonktürdeki çekişmeler nedeniyle mecliste veya meclis dışında olan siyasi partilerin kayıkçı kavgası böylesi bir meseleyi gözden kaçırmaktadır.

Muhalefet partileri veya azıcık uluslararası siyaset hakkında bilgisi olan medyatik şahsiyetler, Ortadoğu’da haritaların değişeceğinin ya farkında değil veya stratejik düşünmek yerine, statükocu bir anlayışla Irak ve Suriye’de meydana gelen ve gelmekte olan hadiseleri yeterince doğru şekilde yorumlayıp “Türkiye lehine çıkarcı şekilde” analiz edememektedir.

Bugün için Türk devletinin devlet aklı, kılı kırk yararak birazda siyasi iradenin isteğine uyarak veya siyasal iradeyi teşvik ederek uluslararası arenada yaşanan hadiseleri daha reel olarak değerlendirmektedir.

AKP ve MHP iktidarının iç siyaset anlayışını ve ülkede yapmaya çalıştıkları işleri yıllarca eleştirdim ve eleştirmeye de devam ediyorum. Ancak bu durum, AKP ve MHP’nin yapacağı her şeye karşı gelmek şeklinde pozisyon almayı da gerektirmemeli.

O halde devletin ve iktidar ortaklarının geliştirmeye ve uygulamaya çalıştıkları Ortadoğu siyasetine de destek olmak, devletin ve iktidarın gözünden kaçan hususlarda da Türkiye lehine katkı sunmak ve uyarmakta vatanseverliğin gereği olmalıdır.

Bugün için muhalefette dış meselelerde dünyayı ve günün koşullarını Türkiye çıkarları açısından doğru yorumlayacak cesur düşünceli siyasilerin yeteri kadar olmadığını ifade de etmeliyim.

Ortadoğu’da oynanmaya başlanan stratejik satranç oyununda, satranç tahtasındaki figürlerden biri olmak yerine, stratejik satranç oyununu oynayacak üst akıl ve oyun kuran ve uygulayan el olmanın gerekliliğine inanacak kadar da öz güvene sahip olmak zorundayız.

O halde Türkiye, Ortadoğu’da ne yapmalıdır?

Millî mücadelemizin başında Atatürk’ün planlaması ile büyük yeminimiz olan Misak-ı Milli sınırlarımız Osmanlı meclis-i mebusunda kabul edilmedi mi?

O coğrafya bizim doğal parçamızdır ve yüz yıl önce İngiliz ve Fransız emperyalizminin oyunlarıyla elimizden alınan Suriye ve Irak sınırları içinde kalan Misk-ı Milli sınırlarımız dahilindeki insanlarımıza ve topraklarımıza sahip çıkmak zorundayız.

Bugün için önümüzde büyük bir fırsat vardır.

İyi değerlendirmeliyiz.

 

“Anadan Doğmak Ölmek İçindir.” Türk Atasözü

Türkiye, Irak ve Suriye güneyindeki hududumuz boyunca en az 50 km derinliğindeki vatan topraklarını anavatana katarken, bu alanın dışında kalan bölgeleri de tıpkı Kıbrıs’ta olduğu gibi Türkiye’nin de garantörlüğünde Türk ve Kürtlerin idaresinde olacak şekilde bir devletin kurulmasına destek olmalıdır.

Bu durumun garantörlüğünü alırken de kurulacak yeni devletçiğin savunmasını Türkiye Cumhuriyeti Devleti üstlenmeli, kurulacak devletçiğin sembolik ordusunu polisini eğitmeli ve tıpkı Kıbrıs Türk Devletine sağladığı katkıların aynısını sağlamalıdır.

Bu kurulacak devletin resmi dili Türkçe olurken, Kürtçe ve Arapça dilleri de geçerli resmi dil olarak da kabul edilebilir.

Böyle bir oluşumdan, hudutlarımızdaki böyle bir değişimden en çok zarar görecek olanlar içimizdeki terör destekçileridir. Tam kırk yıldır PKK terör olayları sayesinde kendine siyasi ve ekonomik rant elde eldenlerdir.

Böyle bir yapı oluşturduğunda Türkiye’deki PKK ve yandaşlarının büyük bir halk desteği kaybına uğrayacağı muhakkaktır.

PKK üzerinden ayrılıkçı Kürt Milliyetçiliği yapanlar veya PKK karşıtlığı sayesinde Türk Milliyetçiliği yaparak siyasette var olanların büyük bir hezimete uğrayacakları da muhakkaktır.

Hemen aklınıza şu durumda gelebilir.

Ya bu plan tutmazsa?

Ne demiştik?

Anadan doğmak ölmek içindir.

Her şey rağmen Türkiye Cumhuriyeti Devletine baş kaldıranlar ve bölücülük yapmaya kalkanlar olursa şuna eminim ki Türkiye Cumhuriyeti’nin vatansever Türk ve Kürt evlatları ve güçlü Türk Ordusu tüm hainlerin kökünü kazıyacak güç ve kudrettedir.

Bizler Türkiye’de mevcut anayasal düzenimizi muhafaza ederken, bu işleri başarmak mecburiyetindeyiz.

Anayasamızın değişmez maddelerini değiştirerek yeni bir anayasayı dayatarak fırsattan istifadecilik açıkça Türkiye Cumhuriyet Devletini, Atatürk Türkiye’sini lağv etmek manasına gelecektir.

Böyle bir anayasa değişiklik girişimi devletimize baş kaldırmaktır. Devletimizi BOP eksenli emperyalizmin kuklası, Türk Milletini de BOP’un kölesi haline getirmek demektir.

Yazdığım koşullar altında devletimizi muhafaza ederken, vatanımızı korurken Misak-ı Milli sınırlarına şimdi çıkamazsak bir daha ne zaman çıkacağız?

Bu plan başarılırsa yıllardır verdiğimizi şehitlerimizin kanı boşa akmamış olacak, milli bir vazife uğruna şehit olmuş olacaklardır.

Kaldı ki biz Türk Milleti olarak zaten bu topraklar uğruna onlarca yıldır kanımızı akıtmıyor muyuz?

Böyle bir fırsat yüz yılda bir elimize geçmişken, uluslararası koşulların yarattığı siyasal fırsatlardan da istifade ile biz büyük amacımıza ulaşabilir.

Zor mu? Hem de çok zor.

Ama imkânsız mı? Asla

Kolayı herkes yapar esas olan zoru başarmaktır. Kapasitesiz öngörüsüz siyasilerle böyle büyük hedefler elde edilemez.

Partilerdeki vatansever siyasetçiler, ülkedeki aydın yurt severler bir adım öne çıkın.