Çanakkale Haber

Acar KARAAYA
Köşe Yazarı
Acar KARAAYA
 

DEVLET

İki büklüm olmuş bedeniyle akşamın alaca karanlığı yaklaşırken bastonuna dayana dayana kapalı semt pazarından içeri girdiğinde pazarcı esnafı tezgahlarında kalan ama ertesi güne saklanamayacak sebze ve meyveleri yoksullar seçsin diye uygun yerlere döküyorlardı. İlk tezgâha atığına yanaşıp yenilebilir durumdaki biberlerden biraz seçip elindeki poşete koyduktan sonra diğer sebze atıklarına yöneldi. Yarım saat içinde çürük çarık da olsa kendisine birkaç gün yetecek yiyecekleri toplamıştı. “Allahım sana şükürler olsun. Bize yine yiyecek nafaka buldurdun” diye dua etti.  Geldiği yoldan geri giderken bir gazeteci önünü kesti ve çeşit çeşit sorular sordu. Yaşlı adam her soruya olumlu cevaplar verirken asla şikayetçi olmadı. “Biz yıllarca alın terimizle çalışıp emekli olduk. Emekli olduğumuzda elimiz geçen aylığımızla çöpten pazar artığından sebze meyve toplamadan geçinecek haldeydik. Maaşımız ev kiramıza ve mutfak masraflarımıza yetiyordu. Ama şimdi ne çare ki şimdi zor durumdayız. Ama devletimiz sağ olsun az da olsa maaşımızı ödemeye devam ediyor“ dedi. Gazeteci ısrarla “devletten şikayetçi misiniz?” Diye sorsa da asla şikayetçiyim demedi. “Devletimden neden şikayetçi olayım? Demek ki devletim öyle zor öyle zor durumdaki biz emeklilere verdiği maaştan yapılacak kesintiye bile ihtiyacı olmalı. Devletimiz demek ki biz emeklilerden daha fakir ve yardıma muhtaç ki bizim emekli maaşımıza el uzattı.” Gazeteci “Devlet değil iktidar sizin maaşınızı düşürdü” dediğinde ise; “Bu devletin adaleti sahibi yok mu da tüm gücünü ve yetkiyi iktidara verdi? İktidar yanlış yaparken muhalefet ne işe yarıyordu? Bir oyum var gider sandığa oyumu veririm. Elimden gelen budur. Kimsenin kapısına gidip de bu yaştan sonra boyun eğemem. Ondan bundan yardım dilenemem. İktidarı da muhalefeti de belirleyen biziz ama mecliste kimin olacağına karar veren parti başkanları. Parti başkanları kendi yandaşlarını düşünüyorsa elimizden ne gelir ki? Bir nefeslik canımız var. Verene kadar sürüneceğiz. Başka ne gelir ki elimizden” dedi ve sokak lambalarının fersiz aydınlığında göden kayboldu. Yaşlı adam haklıydı. Asgari ücret denilen sistem elinde sanatı olmayana ,işe yeni başlayana tecrübe kazanana geçici olarak verilen ücretin adı değil miydi? Yılların işçisine emekçisine verilen asgari ücretle insanca yaşamak mümkün müydü? Devleti yönetenler ve siyasi iktidarlar ve milletvekilleri  17000 lira aylıkla geçinilemeyeceğini, gençlerin evlenemeyeceğini bilemeyecek kadar halktan  kopuk muydular? Yoksa hepsinin tuzu kuruydu da altta kalan halkın canı mı çıksın diyorlardı. Anlaşılan o ki devleti yönetenler ve her türden iktidar sahibi halkın fakirleşmesine ve yoksulluk içinde yaşamasına razıydılar. Yoksa koskoca Türkiye Cumhuriyeti, yoksul halkın yoktan var ettiği Türk devleti halkını ve özellikle de emeklisini açlığa ve sefalete mahkûm eder miydi? Demek ki devlet iyi idare edilemedi. Yaşlı amcanın da dediği gibi demek ki devlet asgari ücretliden ve emekliden daha fazla geçim derdine düşmüştü. Siyasal iradenin aklına uyarak halkını fakir ve yoksul bırakılan devlet, zaten yıllardır fakir olanları asgari seviyede azami derecede yoksul tutarak ayakta kalmaya çalışıyordu. Dünyada emeklisi ve emekçisini sefalet içinde yaşatan her devlet, zaten zengin devlet değildir veya zenginlere hizmet eden devlettir.  
Ekleme Tarihi: 06 Temmuz 2024 - Cumartesi
Acar KARAAYA

DEVLET

İki büklüm olmuş bedeniyle akşamın alaca karanlığı yaklaşırken bastonuna dayana dayana kapalı semt pazarından içeri girdiğinde pazarcı esnafı tezgahlarında kalan ama ertesi güne saklanamayacak sebze ve meyveleri yoksullar seçsin diye uygun yerlere döküyorlardı.

İlk tezgâha atığına yanaşıp yenilebilir durumdaki biberlerden biraz seçip elindeki poşete koyduktan sonra diğer sebze atıklarına yöneldi.

Yarım saat içinde çürük çarık da olsa kendisine birkaç gün yetecek yiyecekleri toplamıştı.

“Allahım sana şükürler olsun. Bize yine yiyecek nafaka buldurdun” diye dua etti.

 Geldiği yoldan geri giderken bir gazeteci önünü kesti ve çeşit çeşit sorular sordu.

Yaşlı adam her soruya olumlu cevaplar verirken asla şikayetçi olmadı.

“Biz yıllarca alın terimizle çalışıp emekli olduk. Emekli olduğumuzda elimiz geçen aylığımızla çöpten pazar artığından sebze meyve toplamadan geçinecek haldeydik. Maaşımız ev kiramıza ve mutfak masraflarımıza yetiyordu. Ama şimdi ne çare ki şimdi zor durumdayız. Ama devletimiz sağ olsun az da olsa maaşımızı ödemeye devam ediyor“ dedi.

Gazeteci ısrarla “devletten şikayetçi misiniz?” Diye sorsa da asla şikayetçiyim demedi.

“Devletimden neden şikayetçi olayım? Demek ki devletim öyle zor öyle zor durumdaki biz emeklilere verdiği maaştan yapılacak kesintiye bile ihtiyacı olmalı. Devletimiz demek ki biz emeklilerden daha fakir ve yardıma muhtaç ki bizim emekli maaşımıza el uzattı.”

Gazeteci “Devlet değil iktidar sizin maaşınızı düşürdü” dediğinde ise;

“Bu devletin adaleti sahibi yok mu da tüm gücünü ve yetkiyi iktidara verdi? İktidar yanlış yaparken muhalefet ne işe yarıyordu? Bir oyum var gider sandığa oyumu veririm. Elimden gelen budur. Kimsenin kapısına gidip de bu yaştan sonra boyun eğemem. Ondan bundan yardım dilenemem. İktidarı da muhalefeti de belirleyen biziz ama mecliste kimin olacağına karar veren parti başkanları. Parti başkanları kendi yandaşlarını düşünüyorsa elimizden ne gelir ki? Bir nefeslik canımız var. Verene kadar sürüneceğiz. Başka ne gelir ki elimizden” dedi ve sokak lambalarının fersiz aydınlığında göden kayboldu.

Yaşlı adam haklıydı.

Asgari ücret denilen sistem elinde sanatı olmayana ,işe yeni başlayana tecrübe kazanana geçici olarak verilen ücretin adı değil miydi? Yılların işçisine emekçisine verilen asgari ücretle insanca yaşamak mümkün müydü? Devleti yönetenler ve siyasi iktidarlar ve milletvekilleri  17000 lira aylıkla geçinilemeyeceğini, gençlerin evlenemeyeceğini bilemeyecek kadar halktan  kopuk muydular? Yoksa hepsinin tuzu kuruydu da altta kalan halkın canı mı çıksın diyorlardı.

Anlaşılan o ki devleti yönetenler ve her türden iktidar sahibi halkın fakirleşmesine ve yoksulluk içinde yaşamasına razıydılar. Yoksa koskoca Türkiye Cumhuriyeti, yoksul halkın yoktan var ettiği Türk devleti halkını ve özellikle de emeklisini açlığa ve sefalete mahkûm eder miydi?

Demek ki devlet iyi idare edilemedi. Yaşlı amcanın da dediği gibi demek ki devlet asgari ücretliden ve emekliden daha fazla geçim derdine düşmüştü. Siyasal iradenin aklına uyarak halkını fakir ve yoksul bırakılan devlet, zaten yıllardır fakir olanları asgari seviyede azami derecede yoksul tutarak ayakta kalmaya çalışıyordu.

Dünyada emeklisi ve emekçisini sefalet içinde yaşatan her devlet, zaten zengin devlet değildir veya zenginlere hizmet eden devlettir.

 

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve canakkaleninsesi.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.