Aman Allah'ım!.. Beklenti eşiği nasıl da yükseltilmişti... "11'inci Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, hakkındaki iddialara Cuma namazı çıkışı cevap verecek" diye...
Çıktı, cevap verdi. Ne dedi?..
Deniz Baykal'ı ciddiye almadığını söyledi. Kamuoyunun beklediği esas sorunun cevabına ilk feykini attı.
AKP içinde kendisini eleştirenlere, eski günleri hatırlatarak üzüntülerini iletti. Kamuoyunun beklediği esas sorunun cevabına ikinci feykini attı.
Kendisine karşı yöneltilen eleştirilere karşı suskun kaldığı ve müdahale etmediği için R.Erdoğan'a sitem eder gibi yaptı ama yine de üzüntülerini belirtmeden geçemedi!.. Kamuoyunun beklediği esas sorunun cevabına üçüncü feykini attı.
Gazetecilerin sorularına cevap veren,iyi tanıdığımız Abdullah Gül, alışılan gülücüklü maskesini değiştirmişti. Aksine çok sinirli gözüküyordu. Cuma'da hoca efendinin vaazına sinirlendiğini sanmıyorum. Konuşurken 'c'leri her zamankinden daha fazla eziyordu. Cümleler daha fazla yayılıyordu ağzından. Kaşları hiç alışık olmadığımız şekilde çatıktı. Çok sinirli pozlarla " saydırıyorum" işte havası verdiği açıklamalarına devam ediyordu;
" Bunları söyledikten sonra şunu söylemek isterim, ben 7 sene tarafsız olarak cumhurbaşkanlığı yaptım. Sonra ayrılınca da günlük siyasete girmeyeceğimi defalarca söyledim.Ama tabi ki bütün birikimimi bilgimi tecrübemi bunları yeri geldiğinde ülkem için paylaşma sorumluluğum var.Bunları yeri geldiğinde ülkemizi yöneten değerli arkadaşlarımla baş bala gelerek paylaştım yeri geldiğinde de kamuoyuyla paylaştım. Bu şekilde paylaşmaya da devam edeceğim."
Hah tamam işte!.. Tüm rakiplerine attığı feyklerle potanın dibine girdi, şimdi topu çembere sokacak, kamuoyunun beklediği esas sorunun cevabını verecek derken, "
Şimdi baktığımızda ülke zaten yeteri kadar zaten kutuplaşmanın ve seçimlerin yorgunluğu içerisinde. Onun için Türkiye'nin önüne bakması gerekir.Türkiye'nin önünde çok önemli meseleleri var. Ulusal çıkarlarını tehdit eden gelişmeler var. İçeride bir sürü ekonomik beklentiler sorunlar halkın ihtiyaçları var.Herkesin şimdi buna yönelmesi, bunları çözmek için uğraşması bu uğurda da elinden gelen her şeyi yapması gerekir.
Bu çerçevede muhakkak ki hükümete yardımcı olmak gerekir. Diğer sorunlara yardımcı olmak gerekir. Ve Türkiye'nin bütün bu zorlukları aşması, tarihinde ilk defa kaldığı tehlikeler var yurtdışından kaynaklanan bütün bunları aşmak için büyük bir birlik beraberlik içinde soğukkanlı biçimde hareket edilmesi lazım.
Bu fikirlerimi bu şekilde paylaşırım. Ama onun ötesinde birçok polemiklere sokmak için uğraşanlara da hiç ciddiye almam dikkate almam" demesin mi!..
Eee!
Bırakın 3'lüğü,2'liği...Top çembere bile değmeden çizgi dışına çıktı. Tribünlerdeki az sayıdaki taraftarları her zamanki gibi sükutu hayale uğradı.
Hiç şaşırmadım... Bundan sonra da şaşıracağıma asla ve kata ihtimal vermiyorum. Abdullah Gül, birileri koltuğu onun altına hazır ve en rahat oturacağı şekilde itmeden kesinlikle R. Erdoğan'ın karşısına çıkamaz. "Peki o zaman, AKP içindeki kapışmalar ve Gül için söylenenler neden? " derseniz. Pes yani!.. Anlayın artık ne olur!.. Doktor Devlet Bahçeli anayasa değişikliği ve referandum yorgunu!.. Ee, birilerinin hemen görevi devir alıp, Erdoğan'ın ağır referandum yenilgisini hafifletmek,ona rahat nefes aldırtmak için sahneye çıkması gerekiyordu. Aynı 7 Haziran'ın hemen sonrasında olduğu gibi... Deniz Baykal yine rol aldı. AKP'liler ters manipülasyonla Baykal'a destek attı. Kamuoyu, Baykal,Gül ve CHP'deki hizip hareketleri ile ustaca oyalandı ve bu süreç hala devam ediyor. 16 Nisan'da sandıklardan fışkıran büyük mana ustaca tafsatılıyor. Yüzde 49, kurnazca hiç kimsenin beklemediği ve tahmin edilemeyecek kısa süre içinde hiç ediliyor. Ego tatmini, ego yarışından kimse vazgeçecek gibi gözükmüyor. Böyle giderse hepimiz, birer, Stockholm sendromu mahkumu olacağız. Yüzde 49, bizzat nefisçiler tarafından pişman ediliyor.
Bu satırlardan kimse yanlış manalar çıkarmasın. Görünürdeki lider adaylarından biri veya birilerine destek olsun diye yazıyor değilim. Kendi payıma, bugüne kadar gelen süreç itibarıyla içimdeki ümit ışığı sönmek üzere. Tabanda da ağırlıklı benzer gözlemlere şahit oluyorum. Acil koduyla gerçekçi bir durum tespiti yapmaya çalışıyorum.
Bakın!..
AKP yetkili kurulları öncesinde sarayda alınan ve duyurulan AKP'de olağan üstü kongre kararından sonra şöyle bir kulis bilgisine ulaşmıştım. Saraydaki güvenilir kaynaklardan;
Referandum sonrasında R. Erdoğan bazı danışman ve AKP'li yöneticilerle dar kapsamlı bir toplantı yapar. Partiye üye olmak ve olağanüstü kongre ile ilgili yol haritası belirlenirken Erdoğan dilek ve temennileri dinler. Sonra döner ve derki;
"Siz onu bunu bırakın. Referandumdan çıkan sonuca iyi bakın. Seçim olsaydı, güvenoyu alacak bir kabine bile kuramayacak haldesiniz. Daha bunu muhalefet gündeme getirmeyi akıl edemedi. İleri geri konuşacağınıza eğer muhalefet bunu gündeme getirse ne cevap verirsiniz oturup onu düşünün."
Erdoğan'a yakın kaynaklarından duyduğumu göre, Doktor Devlet Bahçeli düşünülen yeni seçim sistemi hakkındaki kararını da saraya iletmiş. Bahçeli, "ne dar ne daraltılmış bölge... Sadece seçim barajı yüzde 5'e indirilsin" demiş.
Eee, işte böyle...
Yine, el ele verdiler; 2035'e kadar Erdoğan'ı başkanlık koltuğunda oturtacaklar!..