AKP iktidarının izlediği stratejik çukurluktaki dış politikanın, milli çıkarlarımız açısından nelere mal olduğunu; özelde Kerkük'ü nasıl kaybettiğimizi daha net görebilmek için 2003 yılına tekrar geri dönmeliyiz. Daha önce de bu köşeden, defaten dile getirdiğim gibi, 2003 yılına damga vuran 1 Mart tezkeresinin TBMM'de kabul edilmeyişinin perde arkasındaki nedenler hala kamuoyuna açıklanmış değil. Hala, ilgili taraflar kendilerinin işine gelen yönlerini konuşmakla Türk milletini oyalamaya devam ediyor. Dönemin Başbakanı Abdullah Gül ile yine o dönemin Başbakan dış politika başdanışmanı Ahmet Davutoğlu, kamuoyuna anlatılmayan sır gerçekleri organize eden ve en iyi bilen iki isim. Ama onlarında ömür boyu gerçekleri açıklayabileceklerini hiç düşünmüyorum...
Özelde Kerkük'ü kaybedişimizin tarihi, bu Türk ilinde dün kamu binalarına peşmerge paçavralarının asılması ile başlamadı. Gerçek yitirişimizin tarihi, 2003 yılının başıdır. Hemen hatırlayalım isterseniz... 2003 yılı Nisan ayıydı; işgalci Amerikan güçlerinin desteğiyle Ortadoğu dansözlerinden Celal Talabani liderliğindeki çapulcular Kerkük'e saldırmıştı. Kerkük'ü işgal eden bu çapulcular, tapu dairelerini ve nüfus müdürlüklerini talan etmiş, belgeleri toplayarak bahçelerde yakmıştı. Mahkemelerdeki belgelerde talan edilerek yakılmıştı. AKP iktidarı ve koltuk değnekleri (sözde muhalefet) o günde aynı bugün gibi olup bitenleri tv'de izdivaç programlarını seyrettikleri gibi izlemişlerdi!..
Sonra!..
Yine 2003 yılının Temmuz ayıydı. Türk kamuoyu, askerlerimizin başına Irak'ta (Süleymaniye) ABD askerlerinin geçirdiği çuval olayı ile sarsılıyordu. Görünürdeki neden -ABD'lilerin ileri sürdüğü- neydi?.. Kerkük Valisine suikast iddiaları... Gerçek mi?... Hayır... Hayır... Hayır... O dönemde hem Irak'ta hem de Genelkurmay karargahında görev yapan askeri kaynaklardan çok net biliyorum. Ve belgeleri de devlet arşivlerinde hala duruyor. ABD, Türk askerinin Irak'ta Türkmenlere yaptığı yardımlardan çok rahatsızdı. "Çekilin" diye sürekli bastırıyordu. "Bırakın bu yardımları ABD dağıtsın. ABD askerleri koordine etsin" diye sürekli bastırıyordu. İktidar siyasi baskı altında tutuluyordu. Hatta, ABD'nin baskısı, bölgedeki Türk askerlerine atılan akıl almaz iftiralarla dolu düzmece istihbarat raporları ile NATO'ya taşınıyordu. TSK, "Türkmenlere her türlü yardımı biz yapacağız" diye hem ABD'den hem de siyasi iktidardan gelen baskılara direniyordu. TSK'nın baskılara karşı direniş gerekçesi çok net ve çok haklıydı; "Türkmenlere yardımı ABD'ye bırakırsak,bu yardımlar Kürt grupların eline geçer..."
Sonra!..
Malumunuz, hepimizi kahreden, Mehmetçiğimizin başına geçirilen çuval.." ABD'ye müzik notası mı vereceğiz "trajedisi!.. Türk askerinin Kuzey Irak'tan farklı zaman dilimleri içinde yapılan algı ve diğer operasyonlarla çekilmesi,etkisizleştirilmesi... Türkmen soydaşlarımızın ve Türkmen cephesinin kaderine terk edilmesi... Türkmen katliamlarına göz yumulması... Türk illerindeki nüfus yapısının ve saha etkinliklerinin kasıtlıca ve gayet bilinçli bir şekilde aleyhimize dönüştürülmesi.. Sembolik güçle de olsa Başika'ya sıkışıp kalmamız.. Hoş!.. Oradan da çekilmek için aynı El Bab'da olduğu gibi geri sayıyoruz...
***
Koca Kerkük'ü sadece il merkezinden ibaret olarak düşünmeyin. Kerkük diyince,aklınıza yalnızca, Irak'taki milyarlarca varillik en zengin petrol yatakları ve petrolün en ucuza mal edildiği yer gelmesin. Kerkük, coğrafi olarak stratejik öneminin yanı sıra Irak su kaynaklarının neredeyse yarısına sahip. Petrol ve suyu yan yana koyun!..
Irak'ta bugüne kadar kurulan tezgahların, sözde Kürdistan'ın nasıl aşağıya doğru genişlediğini harita üzerinde dikkatle inceleyin. Nüfus hareketlerine, yıllardır binlerce dolar karşılığında çoğunluğu ele geçirmek için yapılan taşımalı nüfus oyunlarıyla birlikte. Irak anayasasının 140'ncı maddesi ortada. Kerkük, "tartışmalı bölge." Nihai statüsü de referandumla belirlenecek. Yani plebisit ile!.. Peşmerge paçavralarının asılmasından sonra dün yeni gelen habere göre;" Kerkük İl Meclisi kentin Kürdistan Bölgesi idaresine katılması için oylamaya gidecek." 2008'de de benzeri karar Irak anayasasına aykırı olduğu gerekçesiyle iptal edilmişti. "Manidar" bir durum!.. İddia ediyorum; ABD manivelası IŞİD'i Musul'dan "temizledikten" sonra burayı da çapulculara teslim edecek. Söz konusu emperyalizmin çıkarları ise gerisi teferruattır!..
Peki ne yapılmalı?..
Acilen ,stratejik Türk devlet aklına geri dönülmeli. ABD,İran'ın bölgedeki etkinliğini kırmak üzere hamle üzerine hamle yapıyor. Türkiye'deki siyasi iktidar ise iliklerine kadar ABD'ye teslim olmuş durumda. Ben ,bazılarını aksine, İran'ın bölgede etkin olmasının Türkiye'nin lehine olduğunu düşünenlerdenim. İran ile kavga etmenin, gerginliği arttırmanın bize getirisi yok!.. İran'ın etkin olması demek, Irak'ın 3'e parçalanmasının önüne geçmek demektir. Kendi açımızdan ne yapmalıyız?.. Milli güvenliğimizi ve soydaşlarımızı gerçekten düşünüyorsak; bölgedeki -ince, hassas- aşiretler yapısını ve dengelerine göre oynamalıyız. Barzani düşmanı aşiretler, reçetelerden sadece biri. Bir de Irak'taki en etkin liderlerden biri; Mukteda El Sadr.. ABD karşıtlığı ve Bağdat'daki ağırlığı tartışılmaz... Ancak!..
Eyy, Türk devlet aklı neredesin?.. Önce buna çözüm bulmak gerekiyor!..