DÜNYA SANATINA YÖN VEREN KADINLAR / DİĞER YARIMIZ
Çoğumuz bilmiyor…Bilmemek dünya tarihinde olmadığı anlamına gelmiyor…
Evet bilmiyoruz sebebi ise var olan dünya düzenini erk zihniyet yeniden kurmaya çalışıyor ve bunu yaparken de kadınları yok sayıyor olması ve bizlerinde bir okadar ilgisizliği…Kadın sanatçılardan bahsediyoruz.,herşeye rağmen varolan sanatçılardan.
Kadın sanatçıların tarih boyunca ne zaman resim yapmaya başladıklarını ve bu konuda varlıklarını kabul ettirmelerinin zamanını tam anlamıyla tespit etmek zordur. Ancak bu dürtü ile birlikte doğan kadınlar ve bu sanata gönül verenler için; iç dünyalarının, kendini resimle ifade etme gerçekliğini dış dünyayla paylaşamamak adeta bir işkence olmalıdır.
Günümüzde dahi sanat kültürü çok ileri düzeyde olan bir kişiye dünyaca ünlü yerli veya yabancı kaç kadın ressam ismi sayabilirsiniz diye sorsak, cevaplarının 2-3 taneyi geçeceğini sanmam; onlarda mutlaka son yüzyılın popüler kadın sanatçılarıdır. Dünyada ki sanat dalları arasında, kadın sanatçı adına olan eşitsizlik her alanda olduğundan çok daha fazladır bu konuda.Eskiden beri bilinir ki ,atölyelerde yardımcı eleman olarak temizlik, boya karma getir-götür vesaire konularında kadın yardımcılar her zaman vardı. Bir de, ustaları olan babalarının, ailenin diğer erkek bireylerinin resimlerinin yapımında da bizzat çalışan hatta birebir onların eserlerini yapan kadın sanatçılar da vardır. Ama olayın doğası gereği adları hiçbir zaman kayıtlara geçmemiştir. Hatta bu gün bile tanınmamış bir yapıt incelenirken sanatçısı olarak erkek sanatçı ismi aranır. Kadın sanatçı olabileceği düşünülmez. kadın sanatçılar da vardır. Ama olayın doğası gereği adları hiçbir zaman kayıtlara geçmemiştir.
Sanatçı kimliklerinden çok yaşadıkları aşkları, o zaman ki toplum dışı yaşam tarzları, güzellikleri , zengin aileleri ile anılmaya çalışılsa da dedik ya tarihin tozlu raflarından bir hayalet gibi süzülüp biz buradayız diyorlar…
Döneminde sanatçı olmak için evliliği rededen ve toplumdan dışlanmış bir yaşantı süren Rosa Bonheur, dönemin en ünlü hayvan ressamı sayılmakta ve 19. Yüzyılın en başarılı kadın sanatçıları arasında….
Yine dışlanmadan bahsetmişken Camilla Claudel’i hatırlayalım…Ama hangi dönemi yazmaya kalksak kadınlara hep ev işi, cinsellik, eş ev idaresi gibi işler alanlara yöneltmeleri gerektiğinin empoze edildiğin fark edeceğiz.Değişmeyen bir yazgı..evrensel bir tanı ve sorun…
Biraz hatırlayalım sanata yön veren kadınlarımızı…
Ressam kimliğinden çok Diego Rivera’ya olan umutsuz aşkıyla bilinen son zamanların popüler kültüründe umutsuzluğundan sıkça bahsediler Frido Kahlo’dan…Akılda kalması için bile bir yerlere erkek sokuşturulmuş……
Kadın – erkek eşitsizliği ve toplumun düşünceleriyle deliren bir sanatçı…Camille Claudel…Yada delirmesi birilerinin işine geldi yada öyle sanılması istenildi..1864 yılında Fransa da doğuyor ve o zamanlarda kadınlar resmi olarak sanat eğitimleri almaları yasak ama o özel desler alıyor doğuştan varolan yeteneğini geliştirmekiçin..O rada Auguste Rodin isimli heykeltraş hocasına tutuluyor.Ama Rodin evlidir.Kadın için büyük sorun erkek için ise bu sorun değil..Bu sebeple Camille dışlanıyor, suçlanıyor. Rodin ise Camille ile tanıştıkatan sonra Heykelleri daha farklı bir bakış açısıyla yapıyor, daha farklı güzel hatta Rodin’in çoğu eserini Camille’den çalıntı yaptığı bile konuşuluyor.Yinede eserlerindeki muhteşem yetenek ve güzellik farkedilsede Rodin sayesinde kabul görüyor…Ama anlaşmazlık yüzünden Rodini terk edince eserleri de kabul görmemeye başlıyor. Tartışmasız eşi benzeri görülmeyen eserlerden bahsediyoruz…Ve bunun sebebi de evli erkekle kırıştıran ahlaksız bir kadın olarak görülmesi ve satın alınmaması değer verilmememsi…En sonunda zorluklar onu çıldırtır, ve akıl hastanesine kapatılır30 yıl gibi sürede eline çamur değmeyen Rodin maalesef hayatını da tımarhanede kaybeder. Oysa tek suçu yaşadığı aşktı, sevgiidi…Ve ömrü bir akıl hastanesinde geçti veorada öldü…Rodin mi…o hiç bir şey olamış gibi hayatına devam etti eserlerini sattı…önemli bir sanatçı olarak anıdı saygı duyuldu…O aşkı hiç yaşamamış gibi…
Flaman Ressam Levina Teerlinc (1510-1576) .Ünlü Ressam Hans Holbein’ın hocası olan Kral VIII. Henry tarafından ressam unvanı verilen ilk kadın ressamdır. Dünyada uluslararası üne sahip bilinen ilk kadın ressam, 1532 tarihinde İtalya’da doğan Sofonishba Anugissilo’dır. Ve en önemli özeliği de Michelangelo’nun bazı çizimlerini kopyalaması ve eleştirmesi için ona gönderdiğinin biliniyor olmasıdır.
Lavinia Fontana (1552-1614) ve Artemisia Gentileschi (1593-1652) her biri ünlü ressam olan babalarının atölyelerinde eğitim gören İtalyan Rönesansı’nın ünlü kadın sanatçılarıdır. Bunlardan Artemisia aynı zamanda akademiye kabul edilen ilk kadın üye olmasının yanında, ataerkil yapının aksine kadınları savunmasız değil, güçlü direnen ve kendinden emin bir şekilde resmeden ilk feminist kadın ressam olarak anılır. Son zamanlara kadar çoğu resimleri babası Ünlü Ressam Orazio Gentileschi’nin zannedilmiştir.
Her zamanki gibi devran dönerken, geçmiş zamanın koşullarında geri planda kalsalar da yine de kadınların doğal haklarını koruyarak bayrak açıp istedikleri konularda ürün veremeyeceklerini, düşünmek bir tür aymazlıktır diye düşünüyorum. Bence, çağlar boyunca yalnızca kendilerini toplum içinde fazla afişe etmeden çalışmışlar ve ressam olarak göz önüne çıkmamayı da bir tür emniyet kemeri olarak kullanmışlardır. Şimdilerde dünyanın her yerindeki kadın ressamların verimli topraklardan fışkırırcasına çıkış bolluğu, bunun neticesi midir acaba?
Fakat “hayat boşluk kabul etmez”, insan “hayat gayesini” bir kere keşfetti mi, artık onu gerçekleştirmiş sayılır. İşte bu yüzden o kadar yasağa ve imkânsızlıklara rağmen bazı kadınlar bunları aştı. Babaları ressam olan kadınlar şanslıydı, gerekli eğitimi ve desteği babalarından aldılar. Bazı soylu aileler tarafından, toplumda iyi bir mevkiye gelmeleri, iyi bir evlilik yapmaları amacıyla aile içinde eğitim aldırılan kadınlardan bazıları kendilerini gerçekleştirme imkânına kavuştu. Ama imkân bulamadıysa, koruyucusu yoksa ne oldu? Bilmiyoruz, çünkü tarih, zengin ailelerden yetişmiş kadın ressamları bile yazmakta cimri davranmış.
Işte yazabildiğimiz kadarı....
Levina Teerlinc, 1510-1576 yılları arasında yaşamış, İngiltereli Flaman ressam. Hakkında fazla bilgi olmasa da en azından şunları biliyoruz:
Aydınlanmacı Simon Bening’in en büyük kızı. Eğitimi ve mesleği hakkında çok az şey biliniyor, fakat 1545’de Hans Holbein ve Lucas Horenbout’un ustası olarak VIII. Henry’nin huzuruna çağırıldığı ve “paintrix” unvanı verildiği bilinmektedir. Henry öldükten sonra Kraliçe I. Mary ve I. Elizabeth’in emri altında çalıştı. Daha çok portre çalışmaları yaptı. Aslında bazı saray üyelerinin resmini yaptığı bilinse de ona atfedilen eserler üç-beş tanedir ve hiçbirinde ona âit olduğuna dair bir imza yoktur. Muhtemelen eserlerine imza atması mümkün olmamıştır…
Caterina van Hemessen, 1527-1587 yılları arasında yaşayan Flaman ressam. Ressam Jan Sanders van Hemessen’in kızı. Babası kızının ilk ustası olarak onu eğitti, hattâ bazı resimleri babasıyla birlikte çalıştı. Daha çok portre çizdi. Zengin ailelerin portrelerini yaparak para kazandı. Resimlerinde karanlık bir arka fon kullanmaması onu diğer ressamlardan ayıran en önemli özelliğiydi.
Sofonisba Anguissola, 1532-1625 yılları arasında yaşamış İtalyan ressam… Aristokrat bir ailenin yedi çocuğunun en büyüğüydü. Babası onun ve kız kardeşlerinin sanat konusunda eğitim almalarını sağladı. Sofonisba, Bernardino Gatti’nin çırağı oldu. 1554’te Roma’ya gitti ve onun yeteneklerini iyi bilen Michelangelo ile tanıştı. Michelangelo bazı çizimlerini kopyalaması ve eleştirmesi için ona göndermişti.
Fede Galizia, 1578-1630 yılları arasında yaşamış İtalyan ressam. Portre ressamı Nunzio Galizia’nın kızı olan Fede 12 yaşında başarılı bir sanatçı olmuştu. Babası, Fede’nin detayları gören iyi bir göze ve portre çizebilen hünerli elleri olmasını sağladı. Judith ve Holofernes’in birkaç tasvirini yaptı. Onun en iyi bilinen tarafı natürmort resimler yapmasıdır. Bazı kadınlara da bu konuda öncü oldu, natürmort resmin gelişimini etkiledi.
Judith Leyster, 1609-1660 yılları arasında yaşamış Hollandalı ressam. Judith Haarlem’de doğdu. Sanat eğitimi pek bilinmemekle birlikte Frans Hals ve Dirk Hals’tan etkilendiği düşünülmektedir. 1633’te St. Luke loncasının Haarlem’deki üyesi olmuştur. Jan Miense Molenaer’le evlendi ve beş çocuğu oldu. Resimleri onun ölümünden sonra unutuldu. Fakat 1893’te Louvre’da sahte bir “Frans Hals” imzası altındaki isminin baş harfleri keşfedildi. O ândan sonra da Hals ismine atfedilen resimlerin Leyster tarafından yapıldığı ortaya çıktı.
Elisabetta Sirani, 1638-1665 yılları arasında yaşamış İtalyan ressam. Bologna Okulu’ndan Giovanni Andrea Sirani’nin kızı. 17 yaşındayken 90’ın üzerinde çalışmasıyla başarılı bir ressam ve bir oymacı oldu. Yalnızca 27 yaşında ölmesine rağmen, 170 resim, 14 oyma ve çok sayıda çizim bıraktı. Serî bir çalışma metodu vardı, çalışmalarını görmek için sanat meraklıları stüdyosuna gelirdi. Sirani’nin portreleri, dinî ve mitolojik konulu resimleri çok ünlüydü, çok sayıda varlıklı müşterisi de vardı.
Rachel Ruysch, 1664-1750 yılları arasında yaşamış Hollandalı ressam… Botanikçi ve anatomici Frederik Ruysch’un kızı. 15 yaşındayken çiçek ressamı olarak bilinen Willen van Allest’in yanına çırak olarak verildi. Onun ayrıntılı ve iyi düzenlenmiş buketleri çok popüler oldu. Johann Wilhelm, Elector Palatine için mahkeme ressamlığı yaptı. 85 yaşında öldüğünde adını taşıyan yaklaşık yüz eser bıraktı.
Celile Hanım (1883 – 1956)
Nazım Hikmet’in annesi Celile Hanım, nü kadın temasına yoğun yer vermiş ilk kadın ressamdır. Fausto Zonaro’dan ders alarak tablolarında daha çok portre, çiçek, hamam ve çıplak kadın figürlerine yer verdi.
Mihri Müşfik (1886 – 1954)
Türkiye’de çağdaş resim çalışmalarını ilk başlatan kadın ressamdır. Tanınmış kişilerin portreleriyle ünlenen ressam, Atatürk’ünde portresini yapmıştır. Tevfik Fikret’in ölümü üzerine yüzünün kalıbını alarak maskını yapmış ve bu Türkiye’de yapılan ilk mask çalışması olmuştur.
Melek Celal Sofu (1896 - 1925)
İlk Türk kadın ressam ve heykeltıraşlardan olan Melek Celal, resim ve heykel sanatı dışında, işleme, hat ve tezhip gibi el sanatları ile de ilgilenmiştir. Eski yazı ustalarını ve Türk işlemeleriyle süslemelerini dünyaya tanıtan kitaplar yazmıştır. ‘TBMM’de Kadın Konuşmacı’ adlı eseri ile kadının meclisteki varlığı önem gerekliliğini vurgulamıştır.
uzak doğu ve Asya ülkelerinde ise maalesef kadın ressamlar konusunda bir kaynağa ulaşamadık...Buralarda kadın yok muydu? Yaratıcı değil miydi?..Yada geleneksel kadına bakış açısı mı hakimdi?....çok uzun bir araştırma konusu ve doğru kaynağa ulaştığımızda paylaşmak sorumluluğu ile yeni yazı dizimizde buluşmak üzere hoşçakalın...
Kaynak:Eczacıbası Sanat Ansiklopedisi, ,Sol sanat