MANGALDA KAHVE İÇEMEMEK NASIL BİR DUYGU?
Başlık biraz şaşırtıcı biliyorum ama mangaldaki közde pişen kahveyi içememek nasıl bir
duygu, biliyor musunuz?
Hikâyemiz Selim Erdoğan’ın “SAKARYA Türk Bitti Demeden Bitmez” kitabının ikinci baskısını
okuyunca başladı (Ocak 2020, ikinci baskı). Tarih kitaplarını sular seller gibi okurum ama,
İstiklal Harbi’nin dönüm noktası olan Sakarya Savaşı’nın nasıl cereyan ettiğini bu kitaptan
öğrendim. Kitabı okuduktan sonra Çanakkale’ye yapılan gezilerin buraya niye yapılmadığına
açıkçası şaşırdım.
Hikayemize dönersek, Sakarya kitabını Giresunlu bir dostuma okuttum. Dostumun baba ve
ana tarafından iki büyük dedesi Sakarya Savaşı katılmışlar ve üç kuşak sonra da akraba
olmuşlar.
Dostum, “Bizim orada mangalda ısınılır ve kahve mangalda yapılırdı. Ama, anne tarafından
büyük dedem, asla mangalda pişen kahveyi içmezdi. Mangal ona, Mangal Dağı’nda şehit olan
arkadaşlarını, akrabalarını hatırlatırmış”. Bu yazıya başlamam da arkadaşımın anlattığı bu acı
öyküden sonra oldu.
Dedem, Atatürk ismini duyduğunda gözleri yaşarırdı. Atatürk’e asla laf söyletmezdi. Ölümden
dönmüşlerdi. Sadece, “O gün öyle gerekiyordu. Biz Giresun’dan ayrılırken ölüme
koştuğumuzu biliyorduk”.
Sakarya Savaşı’nın en kritik anında cepheye Topal Osman’ın gönüllülerinden oluşan iki alay
yetişir, 41. Ve 47. Alaylar. Önce topladığı gönüllülerle Balkan ve I. Dünya Savaşı’na katılan
Topal Osman Bey, savaş sonrasında ayrılıkçı Pontuslu Rumlarla çarpışır ve deyim yerindeyse
nefes aldırmaz. Sonra Koçgiri ayaklanmasını bastırır. Oradan Samsun Nebiyon Dağı’na
üslenmiş Rum çeteleri temizlerler.
Önce binbaşı, sonra Yarbay rütbesi verilen ve bazen iki alaya komuta edilen Osman Bey,
maalesef bazı çevreler tarafından küçümsenir ve bu “Topal” lakabıyla küçümsenir. Oysa, o
topallık babasının bedel ödemesine rağmen topladığı gönüllülerle Balkan Savaşı’na katılan ve
Çatalca‘da Bulgarlarla yapılan var olma savaşında üzerlerine atılan bir top mermisinden
fırlayan şarapnel parçasının eseridir.
Osman Bey, gönderdiği Giresun uşaklarıyla Mustafa Kemal Paşa’nın güvenliğini sağlamıştır.
Kurtuluş Savaşı’nın en kritik günlerinde Giresunlu uşaklar bu görevi layıkıyla yerine getirdiler.
Topal diyerek ağız bükülen, eşkıya derekesine indirilmeye çalışılan Osman Bey’le aslında
Mustafa Kemal’e de vurulmak istenmektedir. Öyle ya, eşkıya reisini muhafız yapan bir
kurtarıcı (!). Oysa, Ankara’daki hükümet, Osman Bey’e önce binbaşı sonra da yarbay rütbesi
vermiştir.
İstiklal Harbi sürecinde direnişi başlatanların, önderlik edenlerin ve sürdürenlerin İttihatçılar
olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz. Ege’de direnişi İttihatçılar ve Teşkilat-ı Mahsusa’cılar
başlatmıştır. Hürriyet ve İtilaf Fırkası mensuplarının İttihatçılara olan nefreti çoğunu işgalci
İngiliz ve Yunanlılarla iş birliğine itmiştir.
Saray ve Hürriyet ve İtilaf Fırkasının örgütlediği iç isyanlar olmasaydı, İstiklal Harbi Yunanlılar
Bursa ve Eskişehir’e gelmeden sona ererdi.30 Ekim 1918 tarihinde imzalanan Mondros
Mütarekesinden kısa bir süre sonra, 13 Kasım 1918’de İstanbul, İngiliz, Fransız, İtalyan ve
Yunan Askerleri tarafından işgal edilir.
İtalyanlara vaat edilen İzmir, İngilizler tarafından Yunanlılara verilir. İtalyanlar işgal etmeden
19 Mayıs 1919’da İzmir İşgal edilir.
Bununla yetinilmez, Musul ve Kerkük, boğazlar, Anadolu’nun içindeki tren yolu kavşakları
Güney Doğu Anadolu ve Kilikya İngiliz ve Fransızlar tarafından işgal edilir. İtalyan askerleri
Antalya ve Konya’yı işgal ederler.
İstanbul’u işgal eden İngilizlerin gitmemek üzere geldiklerini Sayın Abdurrahman Bozkurt,
“İtilaf Devletlerinin İstanbul’da İşgal Yönetimi” ayrıntılı şekilde anlatmıştır. İngilizler, İstanbul
ve Boğazları gitmemek için işgal etmişlerdir. Müttefikleri Çarlık Rusya’sının yıkılmasının sebebi
gördükleri Osmanlı Devleti’ni yıkmaya, Türkleri İç Anadolu’ya hapsetmeye kararlıdırlar.
Padişah Vahdettin’in ve Hürriyet ve İtilafçılar, bu gerçeği görmezler; “Savaşa girmenin suçunu
İttihatçılara atarak, bu işten sıyrılırız, İngiltere’nin himayesinde yaşarız” hesabını yaparlar.
Bu hesap tutmaz. Sultan Vahdettin tarafından 5 kere sadrazam yapılan Damat Ferit Paşa, 10
Ağustos 1920’de Fransa’nın Başkenti Paris’in Sevr banliyösünde önüne konan ve Türkleri
Anadolu’nun içine hapseden Antlaşmayı imzalar.
*
İstanbul’un kabul ettiği Sevr Antlaşmasını Ankara kabul etmez. Ankara Milli Mücadelenin
merkezi olmayı perçinler. İngilizler ve padişah, Yunan ordusunun Kuvvacıları dağıtmasını ve
yok etmesini isterler.
İngiliz ve padişah destekli Yunan orduları önce Ege sonra da Marmara bölgesini işgal ederler.
İkinci defa da İnönü istikametine yaptıkları taarruzdan netice alamayan Yunan Ordusu yeni
takviyelerle tekrar taarruza geçer.
8 Temmuz 1921 günü bir Yunan tümeni Congara üzerinden Tavşanlı’ya inmek için taarruza
başlar. Batı Cephesi komutanı İsmet Paşa Dağ’a haber gönderir, “Ne yaparsanız yapın, Yunan
ordusunu üç gün durdurun. Bu taarruzu Orhaneli çetecileri ve komutanları Çemişgezekli
Haydar Binbaşı üç gün durdurur. Haydar Binbaşı çarpışmalarda şehit düşer. Yazar, Süleyman
Işık, Haydar Binbaşının mezarını bulur. Yeni açılan yol, bu şehidin mezarının üzerinden
geçmektedir. Süleyman Işık, Uludağ’daki direnişi, Yunan ordusunun üç gün geciktirilmesini
KUVVA adlı eserinde ayrıntılarıyla anlatmıştır.
Bir Yunan tümeni de İnegöl ve Yenişehir üzerinden iki ayrı koldan taarruza başlar. Aynı
zamanda Uşak ve Afyon üzerinden iki Yunan kolordusu taarruza girişir. Taarruzun amacı Türk
ordusunu kıskaca alıp yok etmek ve Ankara’ya Sevr Antlaşması’nı kabul ettirmektir.
Türk ordusu çarpışarak geri çekilerek bu oyunu bozar. Zamanında Sakarya Nehri’nin
doğusunda mevzilenir Yunan ordusunu Anadolu bozkırına, yarı çöle çeker. Düşmanla 22 gün
ve 22 gece sürecek bir var olma savaşı başlar “21 Ağustos-13 Eylül 1921”.
Sakarya Savaşı’nın ayrıntılarını en güzel şekilde dile getiren Selim Erdoğan’ın, “SAKARYA Türk
Bitti Demeden Bitmez” eserinden okuyabilirsiniz.
12 Temmuz 1921 Bilecik ve Uşak, 13 Temmuz 1921 Afyon, 17 Temmuz 1921 Kütahya, 20
Temmuz 1921 Eskişehir Yunan işgaline uğradı. Yunanlılara her türlü istihbarat İstanbul’daki
İngiliz İşgal Komiserliği’nden gidiyordu. İngilizler, taarruz için Yunanistan’a kredi açmışlar, silah
ve cephane göndermişlerdir.
Taarruzu başlatan temel neden Yunanistan’daki iktidar değişimidir. Yunan Kralı Aleksander,
maymununun ısırması sonucu mikrop kapar ve 25 Ekim 1920’de ölür. Fransa’da sürgünde olan
babası Konstantin sürgünden döner. 14 Ekim 1920’de yapılan seçimi kaybeden Venizelos
sürgüne gider. Yunan halkı savaştan bıkmıştır. Ama yeni iktidar bunun farkında değildir.
İktidara gelen kral yanlılarının ilk hedefi Anadolu’da bir askeri ve siyasi zaferdir.
Venizelosçu subaylar görevden alınır. Yunan ordusundaki Venizelosçu ve kralcıların çekişmesi
işimize yarar. Yunan ordusunda uzun süre silah altında olanlar huzursuzdur. Yunan
komünistleri “Anadolu’da işimiz yok, İngiliz çıkarları için ordayız” diyerek propaganda
yapmaktadırlar.
Küçük Asya Ordusu Komutanlığına kralcı Papoulas atanır. Eskişehir’e gelen Yunan Başbakanı
Gunaris ve Savunma Bakanı Teotolis, Papoulas’a hedefi gösterirler: ANKARA. Ankara işgal
edilmeli, Kuvva-yı Milliyeciler etkisiz hale getirilmeli ve Ankara’daki meclis dağıtmalıydı. Sevr
Antlaşması başka türlü kabul ettirilemezdi.
Taarruza kalkan Yunan ordusunun mevcudu 123 bindi. Türk ordusunun mevcudu yüz bin
civarındaydı. Geri çekiliş sürecinde 30 bin kişi ordumuzdan kaçmıştır.
Yunanlılar, Anadolu Rumlarının askerlik çağındaki çocuklarını azını gönüllü, kalanını da zorla
askere aldılar. Bu şekilde 12 bin kişi askere alınır.
Yunanlıların top sayısı Türk ordusundan yüz fazlaydı. Makinalı tüfek sayısı üç kat fazlaydı.
Haymana ovası, Polatlı sırtları ve Tuz gölü civarında kanlı bir boğazlaşma oldu. Ordumuz
kaçaklar için tedbir alır. Firarın, birliklerini izinsiz terk edenlerin cezası ölümdür.
Mustafa Kemal Paşa ve Fevzi Paşa, Yunan ordusunu lojistik merkezlerinden, tren yolundan
uzağa, o dönemin ifadesiyle Haymana çölüne çekerler. Yunanlılar ordumuzu çembere almak
isterken ordumuz onları içine alır.
Selim Erdoğan, savaş alanında yaptığı araştırmada Genelkurmay Başkanlığı kayıtlarında KAYIP
gözüken 8640 kişiden dört bininin mezarlarını bulur. Yunan hatları gerisinde kalan şehitlerimiz
ya köylüler tarafından gönüllü ya da Yunanlıların görevlendirdiği köylülerimiz tarafından
defnedilmiştir. Savaş sonrası bu konuda araştırma yapmayan devlet görevlilerini esefle
kınıyorum.
Selim Erdoğan, “SAKARYA Türk Bitti Demeden Bitmez” eserinde bu savaşı gün gün, cephe
cephe ayrıntılı olarak anlatmış. Ben, deyim yerindeyse “Hızır gibi” cepheye yetiştirilen Giresun
gönüllülerinden oluşan 42. Ve 47. Alayların kısa öyküsünü ve Mangal Dağı’nı anlatacağım.
Yunan Kralı Konstantinin kardeşi Prens Andreas’ın komuta ettiği 12. Tümen, Ilgaz Boğazında
Deli Halit Paşa tarafından durdurulur. Halit Paşa, çekilen birliklerimizin önünün kesilmesini
önler. Gelen takviyelerle 18-20 Temmuz günleri karşı taarruzla Yunan güçlerini püskürtür.
18 Temmuz günü Mustafa Kemal Paşa, “Ordunun derlenip toparlanması için araya mesafe
konulup, Sakarya’nın doğusuna çekilmenin uygun olduğunu” cephe komutanı İsmet İnönü’ye
bildirir. Düşman Anadolu’nun içine çekilip yok edilecektir. Bu plan gereği Eskişehir boşaltılır.
İmalat-ı Harbiye Ankara’ya taşınır.
Yunan birlikleri ileri harekâtını sürdürürken aralarında boşluk oluşur. 21 Temmuz’da İzzettin
Bey, Eskişehir yönüne taarruza geçer. Yunan tümeni paniğe kapılır ve geri çekilir. Kanlı
çarpışmalar yaşanır. Takviye alan Yunan birlikleri Seyitgazi civarındaki Kırgız Dağı’nı ele
geçirirler.
Ordumuzun yeniden toparlanması için on beş güne ihtiyaç vardır. Birliklerin Sakarya’nın
Doğusuna çekilmesi hızlandırılır. Yunan ordusu Türk ordusunu doğru dürüst takip edemez.
22 Temmuz günü Yunan Başkomutanı Papoulas, zafer kazandıklarını ilan eder. Papoulas,
sonraki harekât için Savaş Bakanı aracılığıyla kralı ve başbakanı toplantıya davet eder.
28 Temmuz 1921 günü Kütahya’da Kral Konstantin başkanlığında bir savaş meclisi toplanır.
Yunan ordusunun kurmay başkanı Rallis, daha ileriye gidilmesini riskli bulur. Ancak Başbakan
Dimitrios Gunaris’in ısrarıyla Yunan Küçük Asya ordusunun Ankara’ya taarruz etmesine karar
verilir.
Gunaris ve diğer hükümet üyelerinin görüşü “Eğer Türk ordusu imha edilmezse savaş hali
sürer, Yunan ekonomisi asla düze çıkamaz”. Yıllar sonra Kral Konstantin, “Bu kararın
alınmasında bir etkisi olmadığını” itiraf edecektir.
İkmal hatlarından uzaklaşacak Yunan Ordusu’nun nakliye kolları için binlerce hayvan ve 840
kamyon temin edilir. Eskişehir ve Seyitgazi’de yeni hastaneler kurulur.
9 Eylül 1922 İzmir’in kurtarılmasından sonra Yunanistan’da darbe olur. Darbeden sonra Kral
sürgüne gider. Yunan başbakanları; Gunaris, Protopapadakis, Strates, Dışişleri Bakanı
Baltatis, Son komutan Hacı Anestis ve Prens Andreas idama mahkûm edilir. Altı kişi idam
edilir. Prens Andreas kaçar.
Bu süre zarfında Türk ordusu Sakarya’nın doğusuna çekilişini tamamlamış ve hızla eksilen
saflarını doldurmaya, mühimmat takviyesine başlamıştır.
5 Ağustos 1921’de Meclis Mustafa Kemal Paşa’ya üç aylık süreyle Başkumandanlık yetkisi
verilir. Bu süre daha sonra Meclis tarafından uzatılacaktır.
Sakarya’nın doğusuna çekilen orduyu savaşa hazırlamak için Başkomutanlık tarafından 7
Ağustos 1921'de Tekâlif-i Milliye kanunu ilan edilir.
Tekâlif-i Milliye (Millî Yükümlülükler), Türk Kurtuluş Savaşı'nın dönüm noktalarından olan
Sakarya Meydan Muharebesi öncesi ordunun ihtiyacını karşılamak ve Sakarya Savaşı'na
hazırlanmak için Başkomutan Mustafa Kemal Paşa'nın kanunla kendisine verilen yasama
yetkisini kullanarak yayınladığı "Ulusal Yükümlülük" emirleridir. 7 Ağustos 1921'de
yayınlanmış olup toplamı on maddedir.
Her ilçede bir tane Tekâlif-i Milliye Komisyonu kurulacak.
Halk, elindeki silah ve cephaneyi 3 gün içinde orduya teslim edecek.
Her aile bir askeri giydirecek.
Yiyecek ve giyecek maddelerinin %40'ına el konacak ve bunların karşılığı daha sonra geri
ödenecek.
Ticaret adamlarının elindeki her türlü giyim eşyasının %40'ına el konacak ve bunların karşılığı
daha sonra geri ödenecek.
Her türlü makineli aracın %40'ına el konacak.
Halkın elindeki binek hayvanlarının ve taşıt araçlarının %20'sine el konacak.
Sahipsiz bütün mallara el konacak.
Tüm demirci, dökümcü, nalbant, terzi ve marangoz gibi iş sahipleri ordunun emrinde
çalışacak.
Halkın elindeki araçlar bir defa olmak üzere 100 km'lik mesafeye ücretsiz askeri ulaşım
sağlayacak.
MANGAL DAĞI
Mangal Dağı, neredeyse tamamen yuvarlak hatlı kayalarla kaplı, topağı yok denecek kadar az,
üzerinde ot ve dikenden başka bir şey olmayan bir tepedir. Askerler ve çevredeki köylerde
yaşayanlar günlerce uğraşarak diz boyun gelen siperler kazabilirler. Başkomutanlık, Mangal
Dağı’nın “Bağımsız muharebe verilecek gibi tahkimini” emreder.
Mangal Dağı’nın yakınında Türbetepe bulunmaktadır. Orası da tahkim edilir. 15 kilometrelik
bir cephe meydana getirilir. Mangal Dağı’na Gaziantep’ten getirilen ve daha önce
Yunanlılarla savaşmamış 5. Tümen mevzilenir. 9.Tümen ise Türbetepe’yi tutar. (s.124)
Başkomutan Mustafa Kemal Paşa, Ankara-Polatlı arasındaki Alagöz’de karargâh kurar. Köyün
ileri gelenlerinden Aliağa’nın evi karargâh binası olur. Kapıdaki muhafızlar, her zamanki gibi
kara zıpkalı Giresun uşaklarıdır.
Ordunun ihtiyatını 3.Grup oluşturan üçüncü gruba tecrübeli bir asker komutan olarak atanır.
Millet Meclisinde Bolu milletvekili olan Yusuf İzzet (Met) Paşa, meclisten izin alarak orduya
döner. Üniformasını giyer ve Sakarya Savaşı’nda görev alır. Koçgiri İsyanını (6 Mart 1921-
1921 Haziran sonu) bastıran birlikler arasında bulunan Binbaşı Hüseyin Avni Bey 42. Ve
Binbaşı Topal Osman Bey’in komuta ettiği 47. Giresun gönüllü alayları 3. Grup emrine verilir.
750 kişilik Meclis Muhafız Taburu da cepheye sevk edilir.
*
16 Ağustos’ta Ankara’ya gelen Giresun gönüllü alayları 23 Ağustos günü cepheye sevk edilir.
Yurdun dört bir yanından birlikler ve toplar, top mermileri cepheye gönderilir. Çapı uymayan
top mermilerinin çapları tapaları takılıyken İmalat-ı Harbiye tezgâhlarında küçültülür. Bazen
imalat sırasında patlayan mermiler can alır. Kara zıpkalılar, horona koşar gibi ölüme koşarlar.
Yunan Ordusu 3 kolorduya bağlı 9 tümen ve bir süvari tugayıyla taarruza geçerler.
Ordularında 286 top, 2728makineli tüfek ve 12 uçak bulunmaktadır.
Onları 16 piyade, 4 süvari tümeni, bir süvari tugayından oluşan Türk ordusu karşılar.
Başkomutanlık Yunan planını anlamış ve ona göre mevzilenmiştir. Güya sürpriz bir taarruz
planlayan Yunan ordusu komutanı Papoulas çılgına döner. Harekât planı çökmüştür.
Düşman taarruzu 23 Ağustos günü başlar. Yunan Ordusu’nun bir tümeniyle Mangal Dağı’na
saldırır. Çarpışmalar tüm hızıyla sürerken bir de fırtına kopar. Rüzgâr askerlerimize doğru
eser, göz gözü görmez. Askerler yoğun ateş altında ağır kayıp verirler. Tepe boşaltılır. Buraya
gönderilecek tek kuvvet Topal Osman’ın Giresun gönüllülerinden oluşan 47. Alayıdır. Süngü
takılamayan Rus Berdan tüfekleri ve üzerlerinde üniforma gibi aba zıpkalarıyla Giresun
uşaklarına bu mevzileri ele geçirme görevi verilir.
Giresun uşakları önce sessizce, sonra koşarak tepeye ulaşırlar. Yunanlılar gelen uşakları fark
etmezler. Kara zıpkalılar ateş ederek, nara atarak siperlere dalarlar. Mermileri bitince
Giresun bıçaklarıyla, onlar düşünce tekme tokatla savaşarak Yunan askerlerini kovalarlar
(Sakarya, s.146).
Yunan askerleri takviye alarak Mangal Dağı’na tekrar saldırırlar. Şiddetli çarpışmalardan
sonra 24 Ağustos sabahı tepeyi tekrar ele geçirirler. 47 Alay büyük zayiat verir. Yunan
taarruzu 42. Alay’ın yetişmesiyle durdurulur. Türbetepe’de Yunanlıların eline geçer.
25 Ağustos günü karşı taarruza geçen Yarbay Halit (Akmansü) Bey komutasındaki 3. Kafkas
tümeni Türbetepe’yi kurtarır. Mangal Dağı, cephe içinde bir adacık halinde Yunan
Ordusu’nun elinde kalır.
25-27 Ağustos tarihlerinde şiddetli çarpışmalar olur. Mustafa Kemal Paşa,27 Ağustos 1921
günü tarihe geçen şu emri yayınlar: “Hattı müdafaa yoktur, sathı müdafaa vardır. O satıh
bütün vatandır! Vatanın her karış toprağı, vatandaşın kanıyla ıslanmadıkça terk olunamaz.
Onun için, küçük büyük her birlik bulunduğu mevziden atılabilir; fakat, küçük büyük her
birlik, ilk durabildiği noktada, tekrar düşmana karşı cephe teşkil edip muharebeye devam
eder. Yanındaki birliğin çekilmeye mecbur olduğunu gören birlikler, ona tabi olamaz.
Bulunduğu mevzide sonuna kadar azim ve mukavemete mecburdur.”
Türk Ordusu’nu sol kanadını kuşatmak için yaptığı taarruz 4. ve 23. Tümenler tarafından
durdurulur. Tümenlerin zayiatı artınca Topal Osman Bey’in komuta ettiği 47. Alay takviye
olarak devreye girer.
27 Ağustos günü Türk süvarileri sahneye çıkar. Yunan karargâhı basılır. Yunan komutanı
Papoulas zor kurtulur. Arabası, şoförü ve madalyaları Türk süvarilerinin eline geçer.
Süvarilerimiz Yunan ikmal hatlarını vururlar. Yunan birlikleri zaman zaman aç kalırlar ve
cephane sıkıntısı yaşarlar.
Önce 42. Alay Komutanı Hüseyin Avni Bey’i kısaca tanıyalım (Erzurum Milletvekili ve Mustafa
Kemal Paşa’nın cumhurbaşkanı olarak seçilmesini önlemek için adayların bir yerde sürekli
olarak en az beş yıl oturması veya Misak-ı Milli sınırları içinde doğması önerisini veren
Hüseyin Avni Bey’le karıştırmayalım) Hüseyin Avni Bey, 1876’da Giresun’un ilçesi olan
Tirebolu’da doğdu. Hüseyin Avni, askeri okuldan teğmen rütbesiyle Selanik’e tayin oldu.
Balkanlarda eşkıya takibinde görevler yaptı. Daha sonra jandarma sınıfına geçti. 31 Mart
ayaklanmasında arkadaşlarıyla gönüllü olarak hareket ordusuna katıldı.
Birinci Dünya Savaşı’nda Rus sınırında Bahattin Şakir’in yürüttüğü Teşkilat-ı Mahsusa
operasyonlarında görev aldı. Çoruh Müfrezesinde (Deli) Halit Paşa’yla birlikte savaşmıştır.
Çok sayıda muhabereye katılmıştır.
Hüseyin Avni, Doğu cephesinde savaşırken aynı zamanda “Türk Yurdu Dergisi’ne”
“Alparslan” adı ile yazılar yazmaktadır. Dönemin birçok aydını gibi Türkçüydü. Alpaslan adını
kullanmasından dolayı 42ç ve 47. Alaylara “Alpaslan Grubu” adı verilmiştir.
Harşit Çay’ını batısında Rus ordularına karşı oluşturulan cephede görev aldı.
Rusya’da 1917 Ekim Devriminden sonra Rus ordusunda ve ayaklanmalar çıkar. Osmanlı
Devleti’yle Erzincan anlaşmasını imzalayan Ruslar bir müddet sonra çekilmeye başladılar.
37.Tümen de takip harekâtı başlatır. Trabzon ve Rize kurtarılır. Rus Ordusunda yer alan ve
ayrıca çeteler kurmuş olan Ermeniler ilerlemeye karşı koyarlarsa da dağıtılırlar. Batum ve
Kars kurtarılır.
Rusya’da çıkan iç savaştan faydalanan birlikleriniz Bakü’yü kurtarırlar. İran Azerbaycan’ı da
Rus ve İngilizlerden kurtarılır. Hüseyin Avni Bey’de bu Azerbaycan harekâtına katılmıştır.
Mondros Mütarekesi’nden sonra İstanbul’da görevlendirilen Hüseyin Avni Bey, Mim Mim
Teşkilatına üye olur ve teşkilat tarafından Karadeniz’de görevlendirilir.
Hüseyin Avni Bey, Eylül 1919’da Rize Askerlik Şube Başkanlığı’na atandı. Bu sırada
Samsun’dan Trabzon’a kadar Pontus Devleti kurmayı amaçlayan Pontus çeteleri deyim
yerindeyse bölgeyi kasıp kavuruyorlardı. Giresun yöresinde ise Osman Ağa ve milisleri
sayesinde Rum çeteleri etkisiz kalmıştır. Ancak, “Kara zıpkalılar” yeterince düzenli ve disiplinli
değildi. Hüseyin Avni Bey, 1 Ocak 1920’de Giresun Askerlik Şube Başkanlığı’na atanır. Bir süre
Giresun Kaymakamlığı görevini de vekaleten yürütür. Giresun’da Osman Ağa, Müdafaa-i
Hukukçular ve halk ile el ele vererek düzenli birlikler oluşturdular.
Hüseyin Avni Bey, Osman Ağa’yı destekliyor, o muvazzaf Subay olarak, Osman Ağa’da Milis
Subay olarak ve halk üzerindeki otoritesiyle birbirlerini tamamlıyorlardı.
42. ve 47. Gönüllü Alaylar, Pontus ve Milli Kuvvetlere karşı ayaklanmaların bastırılmasında
pek çok görev yapmışlar ve akabinde Sakarya Savaşı’na katılmışlardır. Savaşın hassas bir
safhasında 42. Alay Mangal Tepe’nin geri alınması muhaberelerine katılmış, Haymana
üzerinden Ankara’ya sarkmayı planlayan Yunan Ordusu ile göğüs göğüse savaşmıştır.
28 Ağustos günü Yunan topçusu birliklerimizi ağır bir topçu ateşine tutar. Bir şarapnel parçası
42. Alay komutanı Hüseyin Avni Alpaslan Bey’i ağır yaralar. 42. Alayla cepheden cepheye
koşan Hüseyin Avni Alpaslan Bey şehit olur. 42. Alay ağır zayiata uğrar. Alay komutanlığını bir
müddet bir asteğmen yürütür.
Yunan taarruzunu önlemek için Deli Halit Paşa’nın 2. Grubuna Topal Osman Bey’in komuta
ettiği 47. Alay ve Meclis Muhafız taburu takviye olarak verilir.
Türk Ordusuna güneyden hücum eden Prens Andreas, kolordusunun üçte birini yitirmiştir.
Prens şu acı gerçeği öğrenmiştir; “Kemalin askerleri önce onları şiddetli bir taarruza
zorlamakta, Yunan tümenleri bütün hışmıyla taarruza geçtiğinde topçusuyla, piyadesiyle
mümkün olan en büyük zayiatı verdirmektedir. Daha sonra bir kademe geriye çekilerek
yeniden bu oyunu sürdürmektedir. Mehmetçik çekilerek dövüşürken Yunan Ordusu’nu
tüketmektedir. (Sakarya, s.193)
Yunan askerleri isyan halindedir. Çarpışmak istemezler. Bursa’daki yaralı Yunan askerleri
isyan eder ve Yunanistan’a gönderilirler.
Bir ara Ankara’da başta meclis ve diğer resmi dairelerin boşaltılması gündeme gelirse de
başkomutanlık Yunan Ordusu’nun taarruz gücünün kırıldığını gördüğü için bundan vazgeçilir.
Ordumuzun elinde bulunan toplama parçalarla oluşturulan üç uçaktan birisinin pilotu Vecihi
Hürkuş’tur. Vecihi Bey, keşif uçuşlarına çıkmaktadır. 1 Eylül günü yaptığı keşif uçuşunda
Yunan birliklerinin üzerine el bombaları atar. Üzerine gelen bir Yunan uçağını düşürür. 4 günü
yaptığı uçuşta Yunan Ordusundaki çözülmeleri görür ve rapor eder (Sakarya, s.231).
Papoulas için savaş bitmiştir. Bozguna uğramadan birliklerini Sakarya Nehrini geçirmek
derdindedir. 5 Eylül’de bazı birliklerini Porsuk Çayının batısına, Beylikköprü istikametine
çeker. Yunan birlikleri can derdindedir.
10 Eylül’de Türk Ordusu taarruza geçer. Süvari Grubunun 3. Tümeni mangal Dağı’nı geri alır.
13 Eylül günü Yunan birliklerinin tamamı Sakarya’nın batısına çekilir.
Yunanlıların kurdukları özel birlikler köyleri yakarak, katliam yaparak geri çekilirler. Büyük
taarruzdan sonra daha büyük katliamlar yaparlar, büyük kentler de ateşe verirler
15 Eylül günü Türk Ordusu Sakarya’nın batısına geçer ve savaşı sonlandırır. Tüm birliklerin
elinde sadece 6 bin top mermisi kalmıştır.
Sakarya’da Türkiye var olma mücadelesi verirken İstanbul’daysa bir düğün yapılmaktadır.
Padişah Vahdettin beşince eşiyle dünya evine girmektedir. Sultan Vahdettin beşinci karısı
Nimet Nevzat Hanım ile dünya evine girer.
42. ve 47. Alaylar Büyük Taarruzda da görev alırlar. Osman Bey’in komuta ettiği alay, Büyük
Taarruzda İngilizlerin işgal ettiği Çanakkale’ye dayanır, İngilizlerin karşısında mevzilenir.
Osman Bey, daha sonra Ankara’ya çağrılır ve kaderini yaşar.
Osman Bey, 1883 yılında Giresun'da dünyaya geldi. Babasının askerlik bedelini ödemesine
rağmen Balkan Harbi'nde Osmanlı ordusuna gönüllü olarak katıldı. Çatalca cephesinde
savaştı. Bu savaş sırasında sağ diz kapağından yaralandı, topal kaldı ve “Topal” lakabını
böylece edinmiştir.
Birinci Dünya Savaşı’nda Artvin yöresinde topladığı gönüllülerle Teşkilat-ı Mahsusa’cılarla
beraber Ruslarla çarpıştı.
Savaştan sonra memleketine dönüp Giresun ve Samsun havalisinde Pontus çeteleri ile
uğraştı ve bu konuda pek çok başarılar elde etti. Mondros Mütarekesi’nin imzalanmasından
sonra kendisini kimseye danışmadan Giresun Belediye Başkanı ilan etti
Topal Osman'ın yıldızını parlatan olay 8 Mayıs 1919'da Giresun iskelesine demirleyen Yunan
Kızılhaç gemisi Ioannina'yu Giresunlu Rumların sevinçle karşılamış ve Yunan uyruklu bir
marangoz Giresun'daki Rum okuluna Yunan bayrağı çekmiştir. İnzibat subayı Sırrı Bey,
bayrağı indirtmeyi başaramayınca Topal Osman bayrağı o indirmiş ve marangozu da
öldürmüştür.
İstanbul’da kurulan Divan-ı Harp, savaşta işlediği suçlar nedeniyle hemen yakalanması ve
İstanbul'a getirilmesine karar verdi. Bunun üzerine Şebinkarahisar'da saklandı; civardaki Rum
köylerine baskınlar yaptı. Müdafa-i Hukuk Cemiyeti'nin Giresun Şubesini kurdu ve ilk başkanı
oldu.
Topal Osman, Mustafa Kemal Paşa ile 29 Mayıs 1919’da Havza’da gizlice görüştü. Mustafa
Kemal Paşa, onu hareketlerinde serbest bıraktı ve bu gizli buluşmadan sonra Topal Osman
Ağa, ondan aldığı emirler doğrultusunda hareket etti.
Hakkındaki tutuklama kararı 8 Temmuz 1919'da padişah Vahdettin tarafından kaldırıldı.
Giresun'a dönen Topal Osman Ağa, tekrar Giresun belediye reisliği makamına oturdu.
Giresun Askerlik Şubesi Başkanı Hüseyin Avni Alpaslan ve Jandarma Komutanı Hamdi Bey ile
Giresun gençlerinden oluşan gönüllü bir birlik kurdu.
Eylül 1920’de Ermeni Harekatı’nı bastırmak üzere Kazım Karabekir'in 15. Kolordusu emrine
gönüllü taburu gönderdi. Tabur, dört ay boyunca Karabekir’in komutasında kaldı.
Topal Osman, millî mücadelenin önderi olan Mustafa Kemal Paşa'nın daveti üzerine 12 Kasım
1920'de yakın adamlarıyla Ankara'ya geldi. Başta Mustafa Kemal Paşa olmak üzere
Çankaya'yı ve Büyük Millet Meclisi adıyla kurulan Türk parlamentosunu korumakla
görevlendirildi. Tamamı Giresunlulardan oluşan birliğin sayısı zamanla 250’ye kadar yükseldi.
Bu birliğe Giresun Gönüllü Maiyet Müfrezesi adı verilmiştir.
Topal Osman Bey, Ankara’dan aldığı emir üzerine 1921’de muhafız birliğinin komutasını
Mustafa Kaptan’a bırakarak Giresun’a gitti; gönüllülerden oluşan 42. ve 47. Alayı meydana
getirdi. Gönüllüler Mart 1921’de Koçgiri İsyanının bastırılmasında da görev aldı.
Sakarya Savaşı sırasında 47. Alayı komuta etti. Savaşta, 2000 kişiden oluşan ve Hüseyin Avni
Bey tarafından komuta edilen 42. Alay’ın neredeyse tamamına yakını hayatını kaybetti; 47.
Alay’dan ise 285 kişi sağ kaldı.
Topal Osman Ağa, Sakarya Savaşı’ndan sonra mevcudu takviye edilen 47. Alay’ın komutanı
olarak Büyük Taarruza katıldı. Zaferden sonra yarbay rütbesi ve İstiklal Madalyası ile
onurlandırıldı. 21 Aralık 1922’de döndüğü memleketi Giresun’da büyük bir coşku ile
karşılandı.
Büyük Zafer’den sonra Ankara’da Ayrancı civarında kendisine tahsis edilen “Papaz'ın Bağı”
denilen yerde yaşamını sürdürdü. Özel Muhafız Alayı'nın komutanı olarak görevine devam
etti.
Topal Osman, 27 Mart 1923 tarihinde Ankara’da aniden ortadan kaybolan Milletvekili Ali
Şükrü Bey'in öldürülmesinden sorumlu tutuldu. Yardımcısı Mustafa Kaptan, Ali Şükrü Bey’in
yemek bahanesiyle Topal Osman’ın Samanpazarı’ndaki evine götürüldüğünü; burada Topal
Osman ve sekiz adamı tarafından kementle boğulduğunu itiraf etti. Ceset, 1 Nisan’da
Çankaya sırtlarında Mühye Köyü civarında bulunduktan sonra hakkında yakalama emri
çıkarıldı.
Yeni kurulan muhafız birliği tarafından 1 Nisan 1923 gecesi Papazın Bağı’ndaki evinde
kıstırılan Topal Osman Ağa ve adamları, bütün gece çatıştı. Topal Osman, yaralı olarak ele
geçirildi.
Papazın Bağı'ndaki baskından yaralı ele geçirilen Topal Osman Ağa hastaneye kaldırılırken
İsmail Hakkı Tekçe’nin emri ile kafası kurşun yağmuruna tutularak öldürüldü ve bilahare
Çankaya yakınlarına gömüldü.
Meclis’te Ali Şükrü Bey’in katilinin yakalanarak Ulus Meydanı’nda idam edilmesi kararı oy
birliği ile alınınca, başından asılması mümkün olamayınca ceset mezardan çıkarılmış,
Meclis’in kapısında, ayağından asılmıştır. Cenazesi, daha sonra kardeşlerinin Atatürk’ten
ricası üzerine Giresun’a nakledildi ve Kurban Dede mezarının yanında Giresun Kalesi’ne
defnedildi. Naaşı daha sonra Atatürk’ün Giresun’u ziyaretinde verdiği emir üzerine 1925
yılında kalenin en yüksek tepesinde yaptırılan anıt mezara nakledilmiştir.
Ö. Erden Menteşoğlu, “Giresunlu Fedailerle Konuştum Onlarda Çılgındı” çalışmasında
konuştuğu gaziler bu olayın altında Ali Şükrü Bey’in Koçgiri İsyanından sonra Mecliste
takındığı tutumun etkili olduğunu belirtmişlerdir.
Osman Bey’in gönüllüleriyle konuşan Menteşoğlu, kitabında Osman Bey’in silah
arkadaşlarının “Ali Şükrü Bey, mecliste Koçgiri Ayaklanmasının bastırılması sırasında yapılan
bazı uygulamalardan dolayı Sakallı Nurettin Paşa’yı suçlar. Nurettin Paşa, Topal Osman
Bey’den yardım ister. Osman Bey, Giresun uşaklarıyla meclisi sarar. Osman Bey, meclise gelir
ve Nurettin Paşa’yı savunan bir konuşma yapar. Nurettin Paşa hakkındaki suçlamalar düşer”
dediklerini ifade eder.
Sakarya Savaşını tüm ayrıntılarıyla yazan Selim Erdoğan’a teşekkür ederim. Yazdığı, Kronik
Kitap’tan çıkan “SAKARYA Türk Bitti Demeden Bitmez, İstanbul-2020,” kitabı okumanızı ve
savaş alanını ziyaret etmenizi dilerim.
KAYNAKÇA:
-Arif, Cemil, I. Dünya Savaşı’nda Teşkilat-ı Mahsusa, İstanbul-1977
-Allen, W.E.D.1828-1921 Türk-Kafkas Sınırındaki Harplerin Tarihi, Ankara-1966,
-Akşin, Sina, İstanbul Hükümetleri ve Milli Mücadele, İstanbul-2004
-Apak, Rahmi, Yetmişlik Bir Subayın Hatıraları, Ankara-1988
-Apak, Rahmi, İstiklal Savaşı’nda Garp Cephesi Nasıl Kuruldu
-Aralov, S.İ, Bir Sovyet Diplomatın Anıları, İstanbul-
-Avcıoğlu, Doğan, Milli Kurtuluş Tarihi, İstanbul-1974
-Aydemir, Şevket Süreyya, Enver Paşa, İstanbul-1975
-Aydemir, Şevket Süreyya, Tek Adam, İstanbul-1991
-Bal, Mehmet Akif, Milli Mücadele Döneminde Bekirağa ve Malta Anılarıİstanbul-2007
-Bıyıklıoğlu, Tevfik Trakya’da Milli Mücadele Ankara, 1992
-Bozkurt, Abdurrahman, İtilaf Devletlerinin İstanbul’da İşgal Yönetimi, Ankara-2014
-Cebesoy, Ali Fuat, Milli Mücadele Hatıraları-İstanbul
-Dedeoğlu, Ömer. Mustafa Kemal Paşa’nın Gizli Oturum Konuşmaları, İstanbul-2008
-Erdoğan Selim, SAKARYA Türk Bitti Demeden Bitmez, İstanbul-2020, Kronik
-Esengin, Kenan, Milli Mücadelede ayaklanmalar, İstanbul-2006
-Fortuna, Benjamin C., Kuşçubaşı Eşref, İstanbul-2018
-Hafifbilek, Celal, Ankara 1920, İstanbul-1998
-Işık, Süleyman, Kuvva, İstanbul-2017
-İlgurel, Mücteba, Milli Mücadele’de Balıkesir Kongreleri, İstanbul-1999
-Kandemir, Feridun, Rauf Orbay, İstanbul-1965
-Karabekir, Kazım, Paşaların Hesaplaşması, İstiklal Savaşı’na Nasıl Girdik, Nasıl İdare Ettik,
İstanbul-1992
- Karabekir, Kazım, Erzincan ve Erzurum’un Kurtuluşu, Ankara-2001
-Köse, Mustafa, Şehit Binbaşı Hüseyin Avni Alpaslan, Samsun-2007
-Kutay, Cemal, Çerkes Ethem Dosyası, İstanbul-1989
-Kutay, Cemal, Rauf Orbay, Hayat ve Hatıratım, İstanbul-1997
-Nur, Rıza, Hayatım ve Hatıratım, İstanbul-1967
-Menteşoğlu, Ö. Erden, Giresunlu Fedailerle Konuştum Onlarda Çılgındı, Ankara-2008
-Menteşoğlu, Ö. Erden, Milis Yarbay Osman Ağa, Ankara-2014
-Peker, Ekrem Hayri, Yeni Bir Cihan İmparatorluğu Kurma Mücadelesi Teşkilat-ı Mahsusa,
İstanbul-2020
-Selçuk, İlhan, Yüzbaşı Selehattin’in Romanı, İstanbul-2010
-Sorgun, Taylan, Halil Paşa, İttihat ve Terakki’den Cumhuriyete Bitmeyen Savaş, İstanbul2003
-Sorgun, Taylan, Mütareke Dönemi, İstanbul-2007
-Soysal, İlhami,150’likler, İstanbul-2005
-Soysal, İlhami, Kurtuluş Savaşında İşbirlikçiler, İstanbul-2008
-Stoddard, P, Teşkilat-ı Mahsusa, İstanbul-1993
-Şener, Cemal, Çerkes Ethem Olayı, İstanbul-2000
- Şimşir. B.N, Malta sürgünleri, Ankara-1985
-Taçalan, Nurdoğan, Ege’de Kurtuluş Savaşı Başlarken, İstanbul-1970
-Tansu, Semih Nafiz, İki Devrin Perde Arkası, İstanbul-2011
-Ulubelen, Erol, İngiliz Gizli Belgelerinde Türkiye, İstanbul-1967
-Yerasimos, Stefanos, Kurtuluş Savaşı’nda Türk-Sovyet İlişkileri
-Yel, Selma, Yakup Şevki Paşa ve Askeri Faaliyetleri, Ankara-2002
Anasayfa
Yazarlar
Ekrem Hayri PEKER
Yazı Detayı
Bu yazı 936+ kez okundu.
GİRESUN GÖNÜLLÜLERİ ve MANGAL DAĞI VE SAKARYA SAVAŞI
MANGALDA KAHVE İÇEMEMEK NASIL BİR DUYGU?
Başlık biraz şaşırtıcı biliyorum ama mangaldaki közde pişen kahveyi içememek nasıl bir
duygu, biliyor musunuz?
Hikâyemiz Selim Erdoğan’ın “SAKARYA Türk Bitti Demeden Bitmez” kitabının ikinci baskısını
okuyunca başladı (Ocak 2020, ikinci baskı). Tarih kitaplarını sular seller gibi okurum ama,
İstiklal Harbi’nin dönüm noktası olan Sakarya Savaşı’nın nasıl cereyan ettiğini bu kitaptan
öğrendim. Kitabı okuduktan sonra Çanakkale’ye yapılan gezilerin buraya niye yapılmadığına
açıkçası şaşırdım.
Hikayemize dönersek, Sakarya kitabını Giresunlu bir dostuma okuttum. Dostumun baba ve
ana tarafından iki büyük dedesi Sakarya Savaşı katılmışlar ve üç kuşak sonra da akraba
olmuşlar.
Dostum, “Bizim orada mangalda ısınılır ve kahve mangalda yapılırdı. Ama, anne tarafından
büyük dedem, asla mangalda pişen kahveyi içmezdi. Mangal ona, Mangal Dağı’nda şehit olan
arkadaşlarını, akrabalarını hatırlatırmış”. Bu yazıya başlamam da arkadaşımın anlattığı bu acı
öyküden sonra oldu.
Dedem, Atatürk ismini duyduğunda gözleri yaşarırdı. Atatürk’e asla laf söyletmezdi. Ölümden
dönmüşlerdi. Sadece, “O gün öyle gerekiyordu. Biz Giresun’dan ayrılırken ölüme
koştuğumuzu biliyorduk”.
Sakarya Savaşı’nın en kritik anında cepheye Topal Osman’ın gönüllülerinden oluşan iki alay
yetişir, 41. Ve 47. Alaylar. Önce topladığı gönüllülerle Balkan ve I. Dünya Savaşı’na katılan
Topal Osman Bey, savaş sonrasında ayrılıkçı Pontuslu Rumlarla çarpışır ve deyim yerindeyse
nefes aldırmaz. Sonra Koçgiri ayaklanmasını bastırır. Oradan Samsun Nebiyon Dağı’na
üslenmiş Rum çeteleri temizlerler.
Önce binbaşı, sonra Yarbay rütbesi verilen ve bazen iki alaya komuta edilen Osman Bey,
maalesef bazı çevreler tarafından küçümsenir ve bu “Topal” lakabıyla küçümsenir. Oysa, o
topallık babasının bedel ödemesine rağmen topladığı gönüllülerle Balkan Savaşı’na katılan ve
Çatalca‘da Bulgarlarla yapılan var olma savaşında üzerlerine atılan bir top mermisinden
fırlayan şarapnel parçasının eseridir.
Osman Bey, gönderdiği Giresun uşaklarıyla Mustafa Kemal Paşa’nın güvenliğini sağlamıştır.
Kurtuluş Savaşı’nın en kritik günlerinde Giresunlu uşaklar bu görevi layıkıyla yerine getirdiler.
Topal diyerek ağız bükülen, eşkıya derekesine indirilmeye çalışılan Osman Bey’le aslında
Mustafa Kemal’e de vurulmak istenmektedir. Öyle ya, eşkıya reisini muhafız yapan bir
kurtarıcı (!). Oysa, Ankara’daki hükümet, Osman Bey’e önce binbaşı sonra da yarbay rütbesi
vermiştir.
İstiklal Harbi sürecinde direnişi başlatanların, önderlik edenlerin ve sürdürenlerin İttihatçılar
olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz. Ege’de direnişi İttihatçılar ve Teşkilat-ı Mahsusa’cılar
başlatmıştır. Hürriyet ve İtilaf Fırkası mensuplarının İttihatçılara olan nefreti çoğunu işgalci
İngiliz ve Yunanlılarla iş birliğine itmiştir.
Saray ve Hürriyet ve İtilaf Fırkasının örgütlediği iç isyanlar olmasaydı, İstiklal Harbi Yunanlılar
Bursa ve Eskişehir’e gelmeden sona ererdi.30 Ekim 1918 tarihinde imzalanan Mondros
Mütarekesinden kısa bir süre sonra, 13 Kasım 1918’de İstanbul, İngiliz, Fransız, İtalyan ve
Yunan Askerleri tarafından işgal edilir.
İtalyanlara vaat edilen İzmir, İngilizler tarafından Yunanlılara verilir. İtalyanlar işgal etmeden
19 Mayıs 1919’da İzmir İşgal edilir.
Bununla yetinilmez, Musul ve Kerkük, boğazlar, Anadolu’nun içindeki tren yolu kavşakları
Güney Doğu Anadolu ve Kilikya İngiliz ve Fransızlar tarafından işgal edilir. İtalyan askerleri
Antalya ve Konya’yı işgal ederler.
İstanbul’u işgal eden İngilizlerin gitmemek üzere geldiklerini Sayın Abdurrahman Bozkurt,
“İtilaf Devletlerinin İstanbul’da İşgal Yönetimi” ayrıntılı şekilde anlatmıştır. İngilizler, İstanbul
ve Boğazları gitmemek için işgal etmişlerdir. Müttefikleri Çarlık Rusya’sının yıkılmasının sebebi
gördükleri Osmanlı Devleti’ni yıkmaya, Türkleri İç Anadolu’ya hapsetmeye kararlıdırlar.
Padişah Vahdettin’in ve Hürriyet ve İtilafçılar, bu gerçeği görmezler; “Savaşa girmenin suçunu
İttihatçılara atarak, bu işten sıyrılırız, İngiltere’nin himayesinde yaşarız” hesabını yaparlar.
Bu hesap tutmaz. Sultan Vahdettin tarafından 5 kere sadrazam yapılan Damat Ferit Paşa, 10
Ağustos 1920’de Fransa’nın Başkenti Paris’in Sevr banliyösünde önüne konan ve Türkleri
Anadolu’nun içine hapseden Antlaşmayı imzalar.
*
İstanbul’un kabul ettiği Sevr Antlaşmasını Ankara kabul etmez. Ankara Milli Mücadelenin
merkezi olmayı perçinler. İngilizler ve padişah, Yunan ordusunun Kuvvacıları dağıtmasını ve
yok etmesini isterler.
İngiliz ve padişah destekli Yunan orduları önce Ege sonra da Marmara bölgesini işgal ederler.
İkinci defa da İnönü istikametine yaptıkları taarruzdan netice alamayan Yunan Ordusu yeni
takviyelerle tekrar taarruza geçer.
8 Temmuz 1921 günü bir Yunan tümeni Congara üzerinden Tavşanlı’ya inmek için taarruza
başlar. Batı Cephesi komutanı İsmet Paşa Dağ’a haber gönderir, “Ne yaparsanız yapın, Yunan
ordusunu üç gün durdurun. Bu taarruzu Orhaneli çetecileri ve komutanları Çemişgezekli
Haydar Binbaşı üç gün durdurur. Haydar Binbaşı çarpışmalarda şehit düşer. Yazar, Süleyman
Işık, Haydar Binbaşının mezarını bulur. Yeni açılan yol, bu şehidin mezarının üzerinden
geçmektedir. Süleyman Işık, Uludağ’daki direnişi, Yunan ordusunun üç gün geciktirilmesini
KUVVA adlı eserinde ayrıntılarıyla anlatmıştır.
Bir Yunan tümeni de İnegöl ve Yenişehir üzerinden iki ayrı koldan taarruza başlar. Aynı
zamanda Uşak ve Afyon üzerinden iki Yunan kolordusu taarruza girişir. Taarruzun amacı Türk
ordusunu kıskaca alıp yok etmek ve Ankara’ya Sevr Antlaşması’nı kabul ettirmektir.
Türk ordusu çarpışarak geri çekilerek bu oyunu bozar. Zamanında Sakarya Nehri’nin
doğusunda mevzilenir Yunan ordusunu Anadolu bozkırına, yarı çöle çeker. Düşmanla 22 gün
ve 22 gece sürecek bir var olma savaşı başlar “21 Ağustos-13 Eylül 1921”.
Sakarya Savaşı’nın ayrıntılarını en güzel şekilde dile getiren Selim Erdoğan’ın, “SAKARYA Türk
Bitti Demeden Bitmez” eserinden okuyabilirsiniz.
12 Temmuz 1921 Bilecik ve Uşak, 13 Temmuz 1921 Afyon, 17 Temmuz 1921 Kütahya, 20
Temmuz 1921 Eskişehir Yunan işgaline uğradı. Yunanlılara her türlü istihbarat İstanbul’daki
İngiliz İşgal Komiserliği’nden gidiyordu. İngilizler, taarruz için Yunanistan’a kredi açmışlar, silah
ve cephane göndermişlerdir.
Taarruzu başlatan temel neden Yunanistan’daki iktidar değişimidir. Yunan Kralı Aleksander,
maymununun ısırması sonucu mikrop kapar ve 25 Ekim 1920’de ölür. Fransa’da sürgünde olan
babası Konstantin sürgünden döner. 14 Ekim 1920’de yapılan seçimi kaybeden Venizelos
sürgüne gider. Yunan halkı savaştan bıkmıştır. Ama yeni iktidar bunun farkında değildir.
İktidara gelen kral yanlılarının ilk hedefi Anadolu’da bir askeri ve siyasi zaferdir.
Venizelosçu subaylar görevden alınır. Yunan ordusundaki Venizelosçu ve kralcıların çekişmesi
işimize yarar. Yunan ordusunda uzun süre silah altında olanlar huzursuzdur. Yunan
komünistleri “Anadolu’da işimiz yok, İngiliz çıkarları için ordayız” diyerek propaganda
yapmaktadırlar.
Küçük Asya Ordusu Komutanlığına kralcı Papoulas atanır. Eskişehir’e gelen Yunan Başbakanı
Gunaris ve Savunma Bakanı Teotolis, Papoulas’a hedefi gösterirler: ANKARA. Ankara işgal
edilmeli, Kuvva-yı Milliyeciler etkisiz hale getirilmeli ve Ankara’daki meclis dağıtmalıydı. Sevr
Antlaşması başka türlü kabul ettirilemezdi.
Taarruza kalkan Yunan ordusunun mevcudu 123 bindi. Türk ordusunun mevcudu yüz bin
civarındaydı. Geri çekiliş sürecinde 30 bin kişi ordumuzdan kaçmıştır.
Yunanlılar, Anadolu Rumlarının askerlik çağındaki çocuklarını azını gönüllü, kalanını da zorla
askere aldılar. Bu şekilde 12 bin kişi askere alınır.
Yunanlıların top sayısı Türk ordusundan yüz fazlaydı. Makinalı tüfek sayısı üç kat fazlaydı.
Haymana ovası, Polatlı sırtları ve Tuz gölü civarında kanlı bir boğazlaşma oldu. Ordumuz
kaçaklar için tedbir alır. Firarın, birliklerini izinsiz terk edenlerin cezası ölümdür.
Mustafa Kemal Paşa ve Fevzi Paşa, Yunan ordusunu lojistik merkezlerinden, tren yolundan
uzağa, o dönemin ifadesiyle Haymana çölüne çekerler. Yunanlılar ordumuzu çembere almak
isterken ordumuz onları içine alır.
Selim Erdoğan, savaş alanında yaptığı araştırmada Genelkurmay Başkanlığı kayıtlarında KAYIP
gözüken 8640 kişiden dört bininin mezarlarını bulur. Yunan hatları gerisinde kalan şehitlerimiz
ya köylüler tarafından gönüllü ya da Yunanlıların görevlendirdiği köylülerimiz tarafından
defnedilmiştir. Savaş sonrası bu konuda araştırma yapmayan devlet görevlilerini esefle
kınıyorum.
Selim Erdoğan, “SAKARYA Türk Bitti Demeden Bitmez” eserinde bu savaşı gün gün, cephe
cephe ayrıntılı olarak anlatmış. Ben, deyim yerindeyse “Hızır gibi” cepheye yetiştirilen Giresun
gönüllülerinden oluşan 42. Ve 47. Alayların kısa öyküsünü ve Mangal Dağı’nı anlatacağım.
Yunan Kralı Konstantinin kardeşi Prens Andreas’ın komuta ettiği 12. Tümen, Ilgaz Boğazında
Deli Halit Paşa tarafından durdurulur. Halit Paşa, çekilen birliklerimizin önünün kesilmesini
önler. Gelen takviyelerle 18-20 Temmuz günleri karşı taarruzla Yunan güçlerini püskürtür.
18 Temmuz günü Mustafa Kemal Paşa, “Ordunun derlenip toparlanması için araya mesafe
konulup, Sakarya’nın doğusuna çekilmenin uygun olduğunu” cephe komutanı İsmet İnönü’ye
bildirir. Düşman Anadolu’nun içine çekilip yok edilecektir. Bu plan gereği Eskişehir boşaltılır.
İmalat-ı Harbiye Ankara’ya taşınır.
Yunan birlikleri ileri harekâtını sürdürürken aralarında boşluk oluşur. 21 Temmuz’da İzzettin
Bey, Eskişehir yönüne taarruza geçer. Yunan tümeni paniğe kapılır ve geri çekilir. Kanlı
çarpışmalar yaşanır. Takviye alan Yunan birlikleri Seyitgazi civarındaki Kırgız Dağı’nı ele
geçirirler.
Ordumuzun yeniden toparlanması için on beş güne ihtiyaç vardır. Birliklerin Sakarya’nın
Doğusuna çekilmesi hızlandırılır. Yunan ordusu Türk ordusunu doğru dürüst takip edemez.
22 Temmuz günü Yunan Başkomutanı Papoulas, zafer kazandıklarını ilan eder. Papoulas,
sonraki harekât için Savaş Bakanı aracılığıyla kralı ve başbakanı toplantıya davet eder.
28 Temmuz 1921 günü Kütahya’da Kral Konstantin başkanlığında bir savaş meclisi toplanır.
Yunan ordusunun kurmay başkanı Rallis, daha ileriye gidilmesini riskli bulur. Ancak Başbakan
Dimitrios Gunaris’in ısrarıyla Yunan Küçük Asya ordusunun Ankara’ya taarruz etmesine karar
verilir.
Gunaris ve diğer hükümet üyelerinin görüşü “Eğer Türk ordusu imha edilmezse savaş hali
sürer, Yunan ekonomisi asla düze çıkamaz”. Yıllar sonra Kral Konstantin, “Bu kararın
alınmasında bir etkisi olmadığını” itiraf edecektir.
İkmal hatlarından uzaklaşacak Yunan Ordusu’nun nakliye kolları için binlerce hayvan ve 840
kamyon temin edilir. Eskişehir ve Seyitgazi’de yeni hastaneler kurulur.
9 Eylül 1922 İzmir’in kurtarılmasından sonra Yunanistan’da darbe olur. Darbeden sonra Kral
sürgüne gider. Yunan başbakanları; Gunaris, Protopapadakis, Strates, Dışişleri Bakanı
Baltatis, Son komutan Hacı Anestis ve Prens Andreas idama mahkûm edilir. Altı kişi idam
edilir. Prens Andreas kaçar.
Bu süre zarfında Türk ordusu Sakarya’nın doğusuna çekilişini tamamlamış ve hızla eksilen
saflarını doldurmaya, mühimmat takviyesine başlamıştır.
5 Ağustos 1921’de Meclis Mustafa Kemal Paşa’ya üç aylık süreyle Başkumandanlık yetkisi
verilir. Bu süre daha sonra Meclis tarafından uzatılacaktır.
Sakarya’nın doğusuna çekilen orduyu savaşa hazırlamak için Başkomutanlık tarafından 7
Ağustos 1921'de Tekâlif-i Milliye kanunu ilan edilir.
Tekâlif-i Milliye (Millî Yükümlülükler), Türk Kurtuluş Savaşı'nın dönüm noktalarından olan
Sakarya Meydan Muharebesi öncesi ordunun ihtiyacını karşılamak ve Sakarya Savaşı'na
hazırlanmak için Başkomutan Mustafa Kemal Paşa'nın kanunla kendisine verilen yasama
yetkisini kullanarak yayınladığı "Ulusal Yükümlülük" emirleridir. 7 Ağustos 1921'de
yayınlanmış olup toplamı on maddedir.
Her ilçede bir tane Tekâlif-i Milliye Komisyonu kurulacak.
Halk, elindeki silah ve cephaneyi 3 gün içinde orduya teslim edecek.
Her aile bir askeri giydirecek.
Yiyecek ve giyecek maddelerinin %40'ına el konacak ve bunların karşılığı daha sonra geri
ödenecek.
Ticaret adamlarının elindeki her türlü giyim eşyasının %40'ına el konacak ve bunların karşılığı
daha sonra geri ödenecek.
Her türlü makineli aracın %40'ına el konacak.
Halkın elindeki binek hayvanlarının ve taşıt araçlarının %20'sine el konacak.
Sahipsiz bütün mallara el konacak.
Tüm demirci, dökümcü, nalbant, terzi ve marangoz gibi iş sahipleri ordunun emrinde
çalışacak.
Halkın elindeki araçlar bir defa olmak üzere 100 km'lik mesafeye ücretsiz askeri ulaşım
sağlayacak.
MANGAL DAĞI
Mangal Dağı, neredeyse tamamen yuvarlak hatlı kayalarla kaplı, topağı yok denecek kadar az,
üzerinde ot ve dikenden başka bir şey olmayan bir tepedir. Askerler ve çevredeki köylerde
yaşayanlar günlerce uğraşarak diz boyun gelen siperler kazabilirler. Başkomutanlık, Mangal
Dağı’nın “Bağımsız muharebe verilecek gibi tahkimini” emreder.
Mangal Dağı’nın yakınında Türbetepe bulunmaktadır. Orası da tahkim edilir. 15 kilometrelik
bir cephe meydana getirilir. Mangal Dağı’na Gaziantep’ten getirilen ve daha önce
Yunanlılarla savaşmamış 5. Tümen mevzilenir. 9.Tümen ise Türbetepe’yi tutar. (s.124)
Başkomutan Mustafa Kemal Paşa, Ankara-Polatlı arasındaki Alagöz’de karargâh kurar. Köyün
ileri gelenlerinden Aliağa’nın evi karargâh binası olur. Kapıdaki muhafızlar, her zamanki gibi
kara zıpkalı Giresun uşaklarıdır.
Ordunun ihtiyatını 3.Grup oluşturan üçüncü gruba tecrübeli bir asker komutan olarak atanır.
Millet Meclisinde Bolu milletvekili olan Yusuf İzzet (Met) Paşa, meclisten izin alarak orduya
döner. Üniformasını giyer ve Sakarya Savaşı’nda görev alır. Koçgiri İsyanını (6 Mart 1921-
1921 Haziran sonu) bastıran birlikler arasında bulunan Binbaşı Hüseyin Avni Bey 42. Ve
Binbaşı Topal Osman Bey’in komuta ettiği 47. Giresun gönüllü alayları 3. Grup emrine verilir.
750 kişilik Meclis Muhafız Taburu da cepheye sevk edilir.
*
16 Ağustos’ta Ankara’ya gelen Giresun gönüllü alayları 23 Ağustos günü cepheye sevk edilir.
Yurdun dört bir yanından birlikler ve toplar, top mermileri cepheye gönderilir. Çapı uymayan
top mermilerinin çapları tapaları takılıyken İmalat-ı Harbiye tezgâhlarında küçültülür. Bazen
imalat sırasında patlayan mermiler can alır. Kara zıpkalılar, horona koşar gibi ölüme koşarlar.
Yunan Ordusu 3 kolorduya bağlı 9 tümen ve bir süvari tugayıyla taarruza geçerler.
Ordularında 286 top, 2728makineli tüfek ve 12 uçak bulunmaktadır.
Onları 16 piyade, 4 süvari tümeni, bir süvari tugayından oluşan Türk ordusu karşılar.
Başkomutanlık Yunan planını anlamış ve ona göre mevzilenmiştir. Güya sürpriz bir taarruz
planlayan Yunan ordusu komutanı Papoulas çılgına döner. Harekât planı çökmüştür.
Düşman taarruzu 23 Ağustos günü başlar. Yunan Ordusu’nun bir tümeniyle Mangal Dağı’na
saldırır. Çarpışmalar tüm hızıyla sürerken bir de fırtına kopar. Rüzgâr askerlerimize doğru
eser, göz gözü görmez. Askerler yoğun ateş altında ağır kayıp verirler. Tepe boşaltılır. Buraya
gönderilecek tek kuvvet Topal Osman’ın Giresun gönüllülerinden oluşan 47. Alayıdır. Süngü
takılamayan Rus Berdan tüfekleri ve üzerlerinde üniforma gibi aba zıpkalarıyla Giresun
uşaklarına bu mevzileri ele geçirme görevi verilir.
Giresun uşakları önce sessizce, sonra koşarak tepeye ulaşırlar. Yunanlılar gelen uşakları fark
etmezler. Kara zıpkalılar ateş ederek, nara atarak siperlere dalarlar. Mermileri bitince
Giresun bıçaklarıyla, onlar düşünce tekme tokatla savaşarak Yunan askerlerini kovalarlar
(Sakarya, s.146).
Yunan askerleri takviye alarak Mangal Dağı’na tekrar saldırırlar. Şiddetli çarpışmalardan
sonra 24 Ağustos sabahı tepeyi tekrar ele geçirirler. 47 Alay büyük zayiat verir. Yunan
taarruzu 42. Alay’ın yetişmesiyle durdurulur. Türbetepe’de Yunanlıların eline geçer.
25 Ağustos günü karşı taarruza geçen Yarbay Halit (Akmansü) Bey komutasındaki 3. Kafkas
tümeni Türbetepe’yi kurtarır. Mangal Dağı, cephe içinde bir adacık halinde Yunan
Ordusu’nun elinde kalır.
25-27 Ağustos tarihlerinde şiddetli çarpışmalar olur. Mustafa Kemal Paşa,27 Ağustos 1921
günü tarihe geçen şu emri yayınlar: “Hattı müdafaa yoktur, sathı müdafaa vardır. O satıh
bütün vatandır! Vatanın her karış toprağı, vatandaşın kanıyla ıslanmadıkça terk olunamaz.
Onun için, küçük büyük her birlik bulunduğu mevziden atılabilir; fakat, küçük büyük her
birlik, ilk durabildiği noktada, tekrar düşmana karşı cephe teşkil edip muharebeye devam
eder. Yanındaki birliğin çekilmeye mecbur olduğunu gören birlikler, ona tabi olamaz.
Bulunduğu mevzide sonuna kadar azim ve mukavemete mecburdur.”
Türk Ordusu’nu sol kanadını kuşatmak için yaptığı taarruz 4. ve 23. Tümenler tarafından
durdurulur. Tümenlerin zayiatı artınca Topal Osman Bey’in komuta ettiği 47. Alay takviye
olarak devreye girer.
27 Ağustos günü Türk süvarileri sahneye çıkar. Yunan karargâhı basılır. Yunan komutanı
Papoulas zor kurtulur. Arabası, şoförü ve madalyaları Türk süvarilerinin eline geçer.
Süvarilerimiz Yunan ikmal hatlarını vururlar. Yunan birlikleri zaman zaman aç kalırlar ve
cephane sıkıntısı yaşarlar.
Önce 42. Alay Komutanı Hüseyin Avni Bey’i kısaca tanıyalım (Erzurum Milletvekili ve Mustafa
Kemal Paşa’nın cumhurbaşkanı olarak seçilmesini önlemek için adayların bir yerde sürekli
olarak en az beş yıl oturması veya Misak-ı Milli sınırları içinde doğması önerisini veren
Hüseyin Avni Bey’le karıştırmayalım) Hüseyin Avni Bey, 1876’da Giresun’un ilçesi olan
Tirebolu’da doğdu. Hüseyin Avni, askeri okuldan teğmen rütbesiyle Selanik’e tayin oldu.
Balkanlarda eşkıya takibinde görevler yaptı. Daha sonra jandarma sınıfına geçti. 31 Mart
ayaklanmasında arkadaşlarıyla gönüllü olarak hareket ordusuna katıldı.
Birinci Dünya Savaşı’nda Rus sınırında Bahattin Şakir’in yürüttüğü Teşkilat-ı Mahsusa
operasyonlarında görev aldı. Çoruh Müfrezesinde (Deli) Halit Paşa’yla birlikte savaşmıştır.
Çok sayıda muhabereye katılmıştır.
Hüseyin Avni, Doğu cephesinde savaşırken aynı zamanda “Türk Yurdu Dergisi’ne”
“Alparslan” adı ile yazılar yazmaktadır. Dönemin birçok aydını gibi Türkçüydü. Alpaslan adını
kullanmasından dolayı 42ç ve 47. Alaylara “Alpaslan Grubu” adı verilmiştir.
Harşit Çay’ını batısında Rus ordularına karşı oluşturulan cephede görev aldı.
Rusya’da 1917 Ekim Devriminden sonra Rus ordusunda ve ayaklanmalar çıkar. Osmanlı
Devleti’yle Erzincan anlaşmasını imzalayan Ruslar bir müddet sonra çekilmeye başladılar.
37.Tümen de takip harekâtı başlatır. Trabzon ve Rize kurtarılır. Rus Ordusunda yer alan ve
ayrıca çeteler kurmuş olan Ermeniler ilerlemeye karşı koyarlarsa da dağıtılırlar. Batum ve
Kars kurtarılır.
Rusya’da çıkan iç savaştan faydalanan birlikleriniz Bakü’yü kurtarırlar. İran Azerbaycan’ı da
Rus ve İngilizlerden kurtarılır. Hüseyin Avni Bey’de bu Azerbaycan harekâtına katılmıştır.
Mondros Mütarekesi’nden sonra İstanbul’da görevlendirilen Hüseyin Avni Bey, Mim Mim
Teşkilatına üye olur ve teşkilat tarafından Karadeniz’de görevlendirilir.
Hüseyin Avni Bey, Eylül 1919’da Rize Askerlik Şube Başkanlığı’na atandı. Bu sırada
Samsun’dan Trabzon’a kadar Pontus Devleti kurmayı amaçlayan Pontus çeteleri deyim
yerindeyse bölgeyi kasıp kavuruyorlardı. Giresun yöresinde ise Osman Ağa ve milisleri
sayesinde Rum çeteleri etkisiz kalmıştır. Ancak, “Kara zıpkalılar” yeterince düzenli ve disiplinli
değildi. Hüseyin Avni Bey, 1 Ocak 1920’de Giresun Askerlik Şube Başkanlığı’na atanır. Bir süre
Giresun Kaymakamlığı görevini de vekaleten yürütür. Giresun’da Osman Ağa, Müdafaa-i
Hukukçular ve halk ile el ele vererek düzenli birlikler oluşturdular.
Hüseyin Avni Bey, Osman Ağa’yı destekliyor, o muvazzaf Subay olarak, Osman Ağa’da Milis
Subay olarak ve halk üzerindeki otoritesiyle birbirlerini tamamlıyorlardı.
42. ve 47. Gönüllü Alaylar, Pontus ve Milli Kuvvetlere karşı ayaklanmaların bastırılmasında
pek çok görev yapmışlar ve akabinde Sakarya Savaşı’na katılmışlardır. Savaşın hassas bir
safhasında 42. Alay Mangal Tepe’nin geri alınması muhaberelerine katılmış, Haymana
üzerinden Ankara’ya sarkmayı planlayan Yunan Ordusu ile göğüs göğüse savaşmıştır.
28 Ağustos günü Yunan topçusu birliklerimizi ağır bir topçu ateşine tutar. Bir şarapnel parçası
42. Alay komutanı Hüseyin Avni Alpaslan Bey’i ağır yaralar. 42. Alayla cepheden cepheye
koşan Hüseyin Avni Alpaslan Bey şehit olur. 42. Alay ağır zayiata uğrar. Alay komutanlığını bir
müddet bir asteğmen yürütür.
Yunan taarruzunu önlemek için Deli Halit Paşa’nın 2. Grubuna Topal Osman Bey’in komuta
ettiği 47. Alay ve Meclis Muhafız taburu takviye olarak verilir.
Türk Ordusuna güneyden hücum eden Prens Andreas, kolordusunun üçte birini yitirmiştir.
Prens şu acı gerçeği öğrenmiştir; “Kemalin askerleri önce onları şiddetli bir taarruza
zorlamakta, Yunan tümenleri bütün hışmıyla taarruza geçtiğinde topçusuyla, piyadesiyle
mümkün olan en büyük zayiatı verdirmektedir. Daha sonra bir kademe geriye çekilerek
yeniden bu oyunu sürdürmektedir. Mehmetçik çekilerek dövüşürken Yunan Ordusu’nu
tüketmektedir. (Sakarya, s.193)
Yunan askerleri isyan halindedir. Çarpışmak istemezler. Bursa’daki yaralı Yunan askerleri
isyan eder ve Yunanistan’a gönderilirler.
Bir ara Ankara’da başta meclis ve diğer resmi dairelerin boşaltılması gündeme gelirse de
başkomutanlık Yunan Ordusu’nun taarruz gücünün kırıldığını gördüğü için bundan vazgeçilir.
Ordumuzun elinde bulunan toplama parçalarla oluşturulan üç uçaktan birisinin pilotu Vecihi
Hürkuş’tur. Vecihi Bey, keşif uçuşlarına çıkmaktadır. 1 Eylül günü yaptığı keşif uçuşunda
Yunan birliklerinin üzerine el bombaları atar. Üzerine gelen bir Yunan uçağını düşürür. 4 günü
yaptığı uçuşta Yunan Ordusundaki çözülmeleri görür ve rapor eder (Sakarya, s.231).
Papoulas için savaş bitmiştir. Bozguna uğramadan birliklerini Sakarya Nehrini geçirmek
derdindedir. 5 Eylül’de bazı birliklerini Porsuk Çayının batısına, Beylikköprü istikametine
çeker. Yunan birlikleri can derdindedir.
10 Eylül’de Türk Ordusu taarruza geçer. Süvari Grubunun 3. Tümeni mangal Dağı’nı geri alır.
13 Eylül günü Yunan birliklerinin tamamı Sakarya’nın batısına çekilir.
Yunanlıların kurdukları özel birlikler köyleri yakarak, katliam yaparak geri çekilirler. Büyük
taarruzdan sonra daha büyük katliamlar yaparlar, büyük kentler de ateşe verirler
15 Eylül günü Türk Ordusu Sakarya’nın batısına geçer ve savaşı sonlandırır. Tüm birliklerin
elinde sadece 6 bin top mermisi kalmıştır.
Sakarya’da Türkiye var olma mücadelesi verirken İstanbul’daysa bir düğün yapılmaktadır.
Padişah Vahdettin beşince eşiyle dünya evine girmektedir. Sultan Vahdettin beşinci karısı
Nimet Nevzat Hanım ile dünya evine girer.
42. ve 47. Alaylar Büyük Taarruzda da görev alırlar. Osman Bey’in komuta ettiği alay, Büyük
Taarruzda İngilizlerin işgal ettiği Çanakkale’ye dayanır, İngilizlerin karşısında mevzilenir.
Osman Bey, daha sonra Ankara’ya çağrılır ve kaderini yaşar.
Osman Bey, 1883 yılında Giresun'da dünyaya geldi. Babasının askerlik bedelini ödemesine
rağmen Balkan Harbi'nde Osmanlı ordusuna gönüllü olarak katıldı. Çatalca cephesinde
savaştı. Bu savaş sırasında sağ diz kapağından yaralandı, topal kaldı ve “Topal” lakabını
böylece edinmiştir.
Birinci Dünya Savaşı’nda Artvin yöresinde topladığı gönüllülerle Teşkilat-ı Mahsusa’cılarla
beraber Ruslarla çarpıştı.
Savaştan sonra memleketine dönüp Giresun ve Samsun havalisinde Pontus çeteleri ile
uğraştı ve bu konuda pek çok başarılar elde etti. Mondros Mütarekesi’nin imzalanmasından
sonra kendisini kimseye danışmadan Giresun Belediye Başkanı ilan etti
Topal Osman'ın yıldızını parlatan olay 8 Mayıs 1919'da Giresun iskelesine demirleyen Yunan
Kızılhaç gemisi Ioannina'yu Giresunlu Rumların sevinçle karşılamış ve Yunan uyruklu bir
marangoz Giresun'daki Rum okuluna Yunan bayrağı çekmiştir. İnzibat subayı Sırrı Bey,
bayrağı indirtmeyi başaramayınca Topal Osman bayrağı o indirmiş ve marangozu da
öldürmüştür.
İstanbul’da kurulan Divan-ı Harp, savaşta işlediği suçlar nedeniyle hemen yakalanması ve
İstanbul'a getirilmesine karar verdi. Bunun üzerine Şebinkarahisar'da saklandı; civardaki Rum
köylerine baskınlar yaptı. Müdafa-i Hukuk Cemiyeti'nin Giresun Şubesini kurdu ve ilk başkanı
oldu.
Topal Osman, Mustafa Kemal Paşa ile 29 Mayıs 1919’da Havza’da gizlice görüştü. Mustafa
Kemal Paşa, onu hareketlerinde serbest bıraktı ve bu gizli buluşmadan sonra Topal Osman
Ağa, ondan aldığı emirler doğrultusunda hareket etti.
Hakkındaki tutuklama kararı 8 Temmuz 1919'da padişah Vahdettin tarafından kaldırıldı.
Giresun'a dönen Topal Osman Ağa, tekrar Giresun belediye reisliği makamına oturdu.
Giresun Askerlik Şubesi Başkanı Hüseyin Avni Alpaslan ve Jandarma Komutanı Hamdi Bey ile
Giresun gençlerinden oluşan gönüllü bir birlik kurdu.
Eylül 1920’de Ermeni Harekatı’nı bastırmak üzere Kazım Karabekir'in 15. Kolordusu emrine
gönüllü taburu gönderdi. Tabur, dört ay boyunca Karabekir’in komutasında kaldı.
Topal Osman, millî mücadelenin önderi olan Mustafa Kemal Paşa'nın daveti üzerine 12 Kasım
1920'de yakın adamlarıyla Ankara'ya geldi. Başta Mustafa Kemal Paşa olmak üzere
Çankaya'yı ve Büyük Millet Meclisi adıyla kurulan Türk parlamentosunu korumakla
görevlendirildi. Tamamı Giresunlulardan oluşan birliğin sayısı zamanla 250’ye kadar yükseldi.
Bu birliğe Giresun Gönüllü Maiyet Müfrezesi adı verilmiştir.
Topal Osman Bey, Ankara’dan aldığı emir üzerine 1921’de muhafız birliğinin komutasını
Mustafa Kaptan’a bırakarak Giresun’a gitti; gönüllülerden oluşan 42. ve 47. Alayı meydana
getirdi. Gönüllüler Mart 1921’de Koçgiri İsyanının bastırılmasında da görev aldı.
Sakarya Savaşı sırasında 47. Alayı komuta etti. Savaşta, 2000 kişiden oluşan ve Hüseyin Avni
Bey tarafından komuta edilen 42. Alay’ın neredeyse tamamına yakını hayatını kaybetti; 47.
Alay’dan ise 285 kişi sağ kaldı.
Topal Osman Ağa, Sakarya Savaşı’ndan sonra mevcudu takviye edilen 47. Alay’ın komutanı
olarak Büyük Taarruza katıldı. Zaferden sonra yarbay rütbesi ve İstiklal Madalyası ile
onurlandırıldı. 21 Aralık 1922’de döndüğü memleketi Giresun’da büyük bir coşku ile
karşılandı.
Büyük Zafer’den sonra Ankara’da Ayrancı civarında kendisine tahsis edilen “Papaz'ın Bağı”
denilen yerde yaşamını sürdürdü. Özel Muhafız Alayı'nın komutanı olarak görevine devam
etti.
Topal Osman, 27 Mart 1923 tarihinde Ankara’da aniden ortadan kaybolan Milletvekili Ali
Şükrü Bey'in öldürülmesinden sorumlu tutuldu. Yardımcısı Mustafa Kaptan, Ali Şükrü Bey’in
yemek bahanesiyle Topal Osman’ın Samanpazarı’ndaki evine götürüldüğünü; burada Topal
Osman ve sekiz adamı tarafından kementle boğulduğunu itiraf etti. Ceset, 1 Nisan’da
Çankaya sırtlarında Mühye Köyü civarında bulunduktan sonra hakkında yakalama emri
çıkarıldı.
Yeni kurulan muhafız birliği tarafından 1 Nisan 1923 gecesi Papazın Bağı’ndaki evinde
kıstırılan Topal Osman Ağa ve adamları, bütün gece çatıştı. Topal Osman, yaralı olarak ele
geçirildi.
Papazın Bağı'ndaki baskından yaralı ele geçirilen Topal Osman Ağa hastaneye kaldırılırken
İsmail Hakkı Tekçe’nin emri ile kafası kurşun yağmuruna tutularak öldürüldü ve bilahare
Çankaya yakınlarına gömüldü.
Meclis’te Ali Şükrü Bey’in katilinin yakalanarak Ulus Meydanı’nda idam edilmesi kararı oy
birliği ile alınınca, başından asılması mümkün olamayınca ceset mezardan çıkarılmış,
Meclis’in kapısında, ayağından asılmıştır. Cenazesi, daha sonra kardeşlerinin Atatürk’ten
ricası üzerine Giresun’a nakledildi ve Kurban Dede mezarının yanında Giresun Kalesi’ne
defnedildi. Naaşı daha sonra Atatürk’ün Giresun’u ziyaretinde verdiği emir üzerine 1925
yılında kalenin en yüksek tepesinde yaptırılan anıt mezara nakledilmiştir.
Ö. Erden Menteşoğlu, “Giresunlu Fedailerle Konuştum Onlarda Çılgındı” çalışmasında
konuştuğu gaziler bu olayın altında Ali Şükrü Bey’in Koçgiri İsyanından sonra Mecliste
takındığı tutumun etkili olduğunu belirtmişlerdir.
Osman Bey’in gönüllüleriyle konuşan Menteşoğlu, kitabında Osman Bey’in silah
arkadaşlarının “Ali Şükrü Bey, mecliste Koçgiri Ayaklanmasının bastırılması sırasında yapılan
bazı uygulamalardan dolayı Sakallı Nurettin Paşa’yı suçlar. Nurettin Paşa, Topal Osman
Bey’den yardım ister. Osman Bey, Giresun uşaklarıyla meclisi sarar. Osman Bey, meclise gelir
ve Nurettin Paşa’yı savunan bir konuşma yapar. Nurettin Paşa hakkındaki suçlamalar düşer”
dediklerini ifade eder.
Sakarya Savaşını tüm ayrıntılarıyla yazan Selim Erdoğan’a teşekkür ederim. Yazdığı, Kronik
Kitap’tan çıkan “SAKARYA Türk Bitti Demeden Bitmez, İstanbul-2020,” kitabı okumanızı ve
savaş alanını ziyaret etmenizi dilerim.
KAYNAKÇA:
-Arif, Cemil, I. Dünya Savaşı’nda Teşkilat-ı Mahsusa, İstanbul-1977
-Allen, W.E.D.1828-1921 Türk-Kafkas Sınırındaki Harplerin Tarihi, Ankara-1966,
-Akşin, Sina, İstanbul Hükümetleri ve Milli Mücadele, İstanbul-2004
-Apak, Rahmi, Yetmişlik Bir Subayın Hatıraları, Ankara-1988
-Apak, Rahmi, İstiklal Savaşı’nda Garp Cephesi Nasıl Kuruldu
-Aralov, S.İ, Bir Sovyet Diplomatın Anıları, İstanbul-
-Avcıoğlu, Doğan, Milli Kurtuluş Tarihi, İstanbul-1974
-Aydemir, Şevket Süreyya, Enver Paşa, İstanbul-1975
-Aydemir, Şevket Süreyya, Tek Adam, İstanbul-1991
-Bal, Mehmet Akif, Milli Mücadele Döneminde Bekirağa ve Malta Anılarıİstanbul-2007
-Bıyıklıoğlu, Tevfik Trakya’da Milli Mücadele Ankara, 1992
-Bozkurt, Abdurrahman, İtilaf Devletlerinin İstanbul’da İşgal Yönetimi, Ankara-2014
-Cebesoy, Ali Fuat, Milli Mücadele Hatıraları-İstanbul
-Dedeoğlu, Ömer. Mustafa Kemal Paşa’nın Gizli Oturum Konuşmaları, İstanbul-2008
-Erdoğan Selim, SAKARYA Türk Bitti Demeden Bitmez, İstanbul-2020, Kronik
-Esengin, Kenan, Milli Mücadelede ayaklanmalar, İstanbul-2006
-Fortuna, Benjamin C., Kuşçubaşı Eşref, İstanbul-2018
-Hafifbilek, Celal, Ankara 1920, İstanbul-1998
-Işık, Süleyman, Kuvva, İstanbul-2017
-İlgurel, Mücteba, Milli Mücadele’de Balıkesir Kongreleri, İstanbul-1999
-Kandemir, Feridun, Rauf Orbay, İstanbul-1965
-Karabekir, Kazım, Paşaların Hesaplaşması, İstiklal Savaşı’na Nasıl Girdik, Nasıl İdare Ettik,
İstanbul-1992
- Karabekir, Kazım, Erzincan ve Erzurum’un Kurtuluşu, Ankara-2001
-Köse, Mustafa, Şehit Binbaşı Hüseyin Avni Alpaslan, Samsun-2007
-Kutay, Cemal, Çerkes Ethem Dosyası, İstanbul-1989
-Kutay, Cemal, Rauf Orbay, Hayat ve Hatıratım, İstanbul-1997
-Nur, Rıza, Hayatım ve Hatıratım, İstanbul-1967
-Menteşoğlu, Ö. Erden, Giresunlu Fedailerle Konuştum Onlarda Çılgındı, Ankara-2008
-Menteşoğlu, Ö. Erden, Milis Yarbay Osman Ağa, Ankara-2014
-Peker, Ekrem Hayri, Yeni Bir Cihan İmparatorluğu Kurma Mücadelesi Teşkilat-ı Mahsusa,
İstanbul-2020
-Selçuk, İlhan, Yüzbaşı Selehattin’in Romanı, İstanbul-2010
-Sorgun, Taylan, Halil Paşa, İttihat ve Terakki’den Cumhuriyete Bitmeyen Savaş, İstanbul2003
-Sorgun, Taylan, Mütareke Dönemi, İstanbul-2007
-Soysal, İlhami,150’likler, İstanbul-2005
-Soysal, İlhami, Kurtuluş Savaşında İşbirlikçiler, İstanbul-2008
-Stoddard, P, Teşkilat-ı Mahsusa, İstanbul-1993
-Şener, Cemal, Çerkes Ethem Olayı, İstanbul-2000
- Şimşir. B.N, Malta sürgünleri, Ankara-1985
-Taçalan, Nurdoğan, Ege’de Kurtuluş Savaşı Başlarken, İstanbul-1970
-Tansu, Semih Nafiz, İki Devrin Perde Arkası, İstanbul-2011
-Ulubelen, Erol, İngiliz Gizli Belgelerinde Türkiye, İstanbul-1967
-Yerasimos, Stefanos, Kurtuluş Savaşı’nda Türk-Sovyet İlişkileri
-Yel, Selma, Yakup Şevki Paşa ve Askeri Faaliyetleri, Ankara-2002
Ekleme
Tarihi: 26 Ağustos 2020 - Çarşamba
GİRESUN GÖNÜLLÜLERİ ve MANGAL DAĞI VE SAKARYA SAVAŞI
Yazıya ifade bırak !
Bu yazıya hiç ifade kullanılmamış ilk ifadeyi siz kullanın.
Okuyucu Yorumları
(0)
Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.