Türkiye, tarikat ve cemaat ülkesi değildir. Çünkü “30 Kasım 1925’te kabul edilen bir yasa ile tekke, zaviye ve türbeler kapatıldı. Türbedarlıklar ile şeyhlik, dervişlik, müritlik, dedelik, seyitlik, çelebilik vb. birtakım unvanlar kaldırıldı.”
Söz konusu yasadan cesaret alan bazı medya mensupları; Atatürk ve ilkelerine ters düştüğü için tarikat ve cemaatleri öne çıkarıyor. Ama, Atatürk ilkeleri ile ters düşen bazı sosyal toplum kuruluşlarının varlığı bilindiği halde, iktidara tavır aldıkları için korunuyor gibi bir gayret görüyorum…Evet, çok tehlikeli bir korumacılık anlayışı…
Savunma Mekanizması,
Söz konusu yasada sadece “Türbedarlıklar ile şeyhlik, dervişlik, müritlik, dedelik, seyitlik, çelebilik gibi unvanların dışında başka bir kuruluşun adı zikredilmediği için yeni kurulan sosyal toplum kuruluşları, terör örgütlerine destek vermek gibi ne yaparsa yapsın meşrudur algısını Atatürk istismarcıları, kabul ettirmeye çalışıyor. Evet, Çok tehlikeli bir algı oluşturuluyor…
Tarikat, cemaat ve sosyal toplum kuruşlarının tanımı
İnsanlar, bir araya gelerek oluşturdukları küçük – büyük toplulukların her biri, sivil toplum kuruluşudur. Bu kuruluşlar bazen din duygular ile oluşturulur, bazen Atatürkçülük etrafında oluşturulur, bazen de birilerinin söz sahibi olması için oluşturulan kuruluşlardır. Ama bu topluluklar, bir realitedir.
İnsanlar, kurdukları STK vasıtasıyla, ihtiyaçlarını söyler. İnsan hakları da bunu gerektirir. Söz konusu STK’ların bazıları iş, aş aramak için, bazıları din öğrenmek için, bazıları demokrasiyi anlamak için, bazıları da zengin olma ihtiyacını karşılamak için, bazıları da insanları sömürmek için... İşte bu STK’ların ne yapmaması gerektiğini aşağıda anlatacağım. STK’lara örnek:
Atatürk Düşünce Derneği, Ziraat Odalar Birliği, Türkiye Mahsuller Ofisi, Siyasi Partiler, Her hangi bir köyün kalkınma derneği, hava kurumu, Ordu, Kızılay, tarikat, cemaat, TTB ve TBB gibi…
Vatan hainleri veya ihanet şebekeleri, yukarıda zikrettiğim sosyal toplum kuruluşları içine girer. Yabancı istihbarat ile iletişim içinde olabilir ve darbe yapabilir… Örnek verelim:
Ordu teşkilatını, Atatürk kurdu. İçindeki birkaç asker, NATO ile iletişim kurarak devlete başkaldırdı ve darbe yaptı. Bu bir ihanettir…
12 Eylül 1980 darbesini ve 28 Şubat post modern darbesini halkımız tasvip etmedi ama başta ABD olmak üzere Batı, uygun gördü. Hatta 12 Eylül darbesi için ABD, “bizim çocuklar başardı” demesiyle ordunun içinde birkaç askerin halkımıza ihanet ettiğini gördük… Atatürk’ü istismar ederek yapılan bir ihanet… Kabahatli olan “ordu" değil içindeki birkaç asker… Başka bir örnek:
FETÖ, milli duyguları istismar etti, ABD ile iş birliği yaptı 15 Temmuz darbe denemesine kalkıştı… Dini istismar ederek uygulanan ihanetin başka bir versiyonu…
HDP, parayı devletten, talimatı da PKK terör örgütünden alıyor. Eş başkanları, “sırtımızı PKK terör örgütüne döndük” diyebildi. Milli imkânları kullanarak ihanetin başka bir uygulaması…
Bu konuda Kürt vatandaşlarımızın bir kabahati yoktur. PKK terör örgütü ile HDP yöneticilerinin kabahati vardır. Başka bir örnek:
Afrin Operasyonunda TTB “…Savaşa hayır, barış hemen şimdi!" 1
TTB’nin bu açıklamasına yürekten katılıyorum. İtiraz etmek mümkün değildir. Ancak bu açıklamalar, Afrin harekâtı esnasında yapıldıysa katılmak mümkün değildir. Neden katılmak mümkün değildir? Açıklayalım:
Suriye’ye asker gönderme konusunda Millet Meclisinde HDP’nin dışında diğer partiler yetki verdi. Yani HDP, Suriye’ye asker gönderme konusunda imza atmadı. Bu demektir ki Türk Ordusu, PKK terör örgütüne dokunmasın demektir. Peşinden TTB de “Savaşa hayır, barış hemen şimdi!" diyorsa burada iyi niyet aranması demek, halkın aklıyla alay etmek demektir.
TTB, meslek örgütüdür. Varlığının devam etmesi sağlık çalışanlarının yararına hem de bilgi beceri katması açısından önemli bir kurumdur. TTB Kuruluşu, kabahatli değildir. Kabahatli olan TTB yöneticilerdir.
TTB yöneticilerinin Afrin harekâtında söylediği iddia edilen “Savaşa hayır, barış hemen şimdi!" cümlesinin inandırıcı olup olmadığına bakalım:
1. PKK terör örgütü, Kürt vatandaşlarımızın çocuklarını dağa kaldırırken,
2. HDP binasının önünde anneler çocuklarını beklerken,
3. Tren garında insanlar öldürülürken,
4. Ermeni çetelerin, Hocalı katliamında 613 Azerbaycanlı hayatını kaybederken,
Söz konusu açıklamalar, TTB yönetimi tarafından yapılsaydı bugün inandırıcı olurdu… Ve hepimiz de alkışlardık.
Atatürk, Afrin hareketi esnasında TTB yöneticilerinin açıklamasına ne derdi? Atatürk, en azından olumlu düşünmezdi ve gereğini yapardı… Günümüzdeki tarikat anlayışına gelelim. Beş - altı veya bir milyon insan bir araya geliyor, bir toplum kuruluşu oluşturuyor. Aralarında bir lider seçiyor. Seçilen o lider, dokunulmazlık zırhına bürünüyor. Liderin dediği dedik, astığı astık. Bu lidere şeyh deniyor. Bu şeyhe, müritler sonsuz sadakat gösteriyor. Şeyh yanlış da dese, doğru da dese müritler, şeyhin karşısında el pençe durmayı bir marifet zannediyor…
Cemaat de teşkilatlanma yöntemi açısından tarikatın bir benzeridir. Hem cemaat hem de tarikat ilk başta güzel duygular iler oluşturulur daha sonra istenmeyen bir sosyal kuruluşa döner… Tarikat ve cemaatlerin yapısını anladık. Tekrar edelim: İstismar, lidere yani şeyhe sonsuz sadakat, mübalağalı bağlılık…
Siyasi partilere gelelim. Siyasi parti liderleri her konuştuğunda, taraf medya veya taraf kişiler, alabildiğine lideri göklere çıkarıyor. Veya bir siyasi parti, başka bir siyasi liderini yerin dibine sokuyorsa taraf medya veya taraf kişiler, alabildiğine söz konusu lideri yerin dibine sokuyor.
Tetikçi ve yandaş medya, söz konusu “istismar, lidere sonsuz sadakat ve mübalağalı bağlılık” anlayışından doğdu…
Tarikat ve cemaatlerin, şeyh veya lidere gösterdikleri sadakat ve mübalağalı bağlılık ile siyasi liderlere gösterilen sadakat ve mübalağalı bağlılık arasında bir fark yoktur. Siyasi parti, STK’larda, makam yükselmesi ile tarikat ve cemaatlerdeki makam yükselmesi tekniğinde de hiçbir fark yoktur. Konuyu biraz açalım:
Tarikat ve cemaatler, dini olumlu yönde, Atatürk’ü olumsuz yönde istismar ederek mürit topluyor… Siyasi partiler de din, Atatürk, emek, gibi değerleri istismar ederek üye topluyor. Her ikisinde de yöntem aynıdır. Örnekleri çoğaltalım:
Atatürk Düşünce Derneği, Atatürk’ü olumlu yönde, dini ise olumsuz yönde istismar ederek modern bir şekilde cemaatleşmeye örnek oluyor.
Efendim, o kuruluşu Atatürk kurdu. Ona kayyum atanamaz. Sanki dersin Atatürk’ün kurduğu kurumlar yanlış yapmaz veya Atatürk kurduğu için o kuruma dokunulmaz veya kayyum atanamaz. Ama yanlış yapıyor, PKK ile işbirliği yapıyor, olsun o kurumu, Atatürk kurdu gibi ifadeler… Atatürk’e mübalağalı bağlılık gösterilirken, Atatürk ve ilkelerinin istismar edildiğini görüyoruz. Tarikat ve cemaatlerde de din ve şeyhlerin istismar edildiğini görüyoruz.
Bunların hepsini bildiğimiz halde sadece tarikatları ve cemaatleri kapatalım. Ama diğer STK’lardan bazıları, terör örgütleri ile dolaylı veya dolaysız iletişim kurdukları bilindiği halde devam etsin. Neden?
Çünkü Atatürk, 30 Kasım 1925’teki yasada o STK’ların adı geçmediği için o STK’lar da iktidara tavır koyduğu için Atatürk istismarcıları, söz konusu STK’lar, meşrudur diye bir algı oluşturuluyor…Çok tehlikeli bir algı…
Atatürk, türbedarlıklar ile şeyhlik, dervişlik, müritlik, dedelik, seyitlik, çelebilik vb. birtakım unvanlar kaldırıldı… Eyvallah biz de tarikat ve cemaatleri kapatalım. Ama Atatürk bu gibi sosyal kuruluşları niye kapatalım dedi? Çünkü: Şeyhlik, dervişlik, müritlik, dedelik, seyitlik, çelebilik gibi unvanlar;
1. Devletin içine sızıyordu,
2. Devleti, dini kurallar ile yönetmek istiyordu,
3. Dinin dışında her şey ile ilgileniyordu,
Yukarıdaki üç maddeyi dikkate aldığımız da Sosyal toplum kuruluşları:
1. Düşüncelerini ifade eder,
2. Yabancı istihbaratlar ile bağlantı kurmaz, milli düşünür, milli duruş sergiler,
3. Demokrasiye bağlı olur,
4. Din devleti kurmak gibi bir niyeti olmaz,
5. Ticaret ile de uğraşır, okul da kurar, hasta hane de açar ama milli düşünür, milli hareket eder…
Yukarıdaki beş madde, sadece tarikat ve cemaatler için değil, bütün sosyal toplum kuruluşları için geçerlidir.
Vay be Atatürk’ün Türkiye’sinde tarikat ve cemaatlerin hasta hanesi var, helikopteri var, ticaretle uğraşıyor bu ne iştir algısını oluşturarak YOUTABE kanallarında abone sayısı çoğaltılıyor…
Aynı medya, PKK terör örgütünü destekleyen siyasi parti için veya PKK ile iş birliği yapan belediye başkanları için Atatürk’ün Türkiye’sinde bu ne iştir diyemiyor… Din, Atatürk ve emek gibi değerlerden birini istismar ederek gayrimenkulleri olan STK’lar için bu ne iştir diyemiyor. Yoksa söz konusu siyasi parti ve STK’lar, iktidara tavır koyduğu için mi meşru kabul ediliyor?
Tehlikeli olan sosyal toplum kuruluşların özellikleri:
1. Tarikat, cemaat, siyasi parti veya herhangi bir sosyal toplum kuruluşu, yabancı istihbaratlar ile çalışıyorsa tehlikelidir,
2. Tarikat, cemaat, siyasi parti veya herhangi bir sosyal toplum kuruluşu, terör örgütüne destek veriyorsa tehlikelidir,
3. Tarikat, cemaat, siyasi parti veya herhangi bir sosyal toplum kuruluşu, içinde bulunan hainlere göz yumuyorsa tehlikelidir.
4. Tarikat, cemaat, siyasi parti veya herhangi bir sosyal toplum kuruluşu, devleti yönetme gibi bir eylem düşünüyorsa, tehlikelidir.
Söz konusu tehlikelerden devlet kendini korumak için Sosyal Toplum Kuruluşlarını denetlemesi gerekiyor. Kapatılan Sosyal Toplum Kuruluşları merdiven altında çalışır, denetlenemez duruma gelir…
Sonuç:
STK’ların milli düşünmesini ve milli hareket etmesini sağlayacak ve denetleyecek olan devlettir.
Devlet, İstismarı önlemek, milli düşünmeyi ve milli duruşu kavratabilmek için çocuklarımıza:
1. Kur’an-ı öğretmelidir. Bu nedenle Atatürk’ün Elmalılı Hamdi Yazır’a yazdırdığı Kur'an-ı Kerim Türkçe Meali ve Muhtasar Tefsiri öğrenci seviyesine uygun şekilde sadeleştirmeli ve okullarda okutulmalıdır. Türkçe, matematik veya tarih dersi gibi…
2. Atatürk’ü anlamak için “Nutuk” kitabını öğrenci seviyesine uygun şekilde sadeleştirmeli ve okullarda okutulmalıdır. Türkçe, matematik veya tarih dersi gibi…
3. Okuma, dinleme, anlama, anlatma ve yazma eğitimini, İlköğretim seviyesindeki öğrencilere kavratılmalıdır.
Selam ve saygılarımla…