Çanakkale Haber

Dr. İzzet Akın TÜTÜNCÜLER
Köşe Yazarı
Dr. İzzet Akın TÜTÜNCÜLER
 

Müzik Dükkânı

               "Şu telin aynından var mı? "                "Bakayım tele… Hmm yok… Aynısı değil hiç keman teli yok bende amca. Getiririm ama istersen"                " Burada olur  dedi herkesler be çocuğum, keman satarsın telini neden satmazsın? Kaça getiricen takımını?  "                " Teli takmayı bilmiyorum. Kemanla ilgili birisi de sürekli olmuyor dükkânda. O yüzden siparişle getiriyorum. Yakında hocamız başlayınca amca. İki senedir anlaşamadık ya hiç kimseyle neyse…"                " Getirirsin tamam da bu akşama lazım bana.  Şu kemanlardan birinden söksem? İyi teli olanın birinden söksem mi, olur mu? "                " Nasıl kemancısın sen!  Yedek telin yok mu amca senin?"                "Ah be oğlum a… kodumun çocukları otelin sahnesinin ordan çalmışlar yedek malzemeleri taşıdığım çantayı.  Dur şu kemanlardan birini çalayım da hem sen dinle hem ben sesine bakayım"               "İyi çal bakalım. Akort cihazı ister misin?"               "Önce bekle dinle, sen iyi bir keman hocası ister misin ?"               "Amcam sadece güzel çalmakla olmuyor. Sen iyi çalarsın da adam kursa geliyor, nota öğrenmek istiyor, bana alaylı değil mektepli hoca lazım ”                "Tamam işte ne güzel dur ben çalayım şu kemanı. Bunun telleri de iyi gözüküyor, sen de beni dinle, anlaşırsak ben de otellerde çalmaktan kurtulmuş olurum."                                  Yaşlı Çingene kemancı kendinden ve o zavallı enstrümandan beklenmeyecek bir şekilde çalmaya başladı.                "... Müthiş, Paganini değil mi bu " diyerek sevinçle sordu dükkân sahibi.               "Evet Caprice. Sevmez kemancılar Sibelius ve Paganini’ yi çok duymazsın o yüzden. İyi biliyon sen demek ki klasikçileri"               " Klasik mi çalıyorsun amca sen akşam otellerde?  Nerden öğrendin bu parçaları, kulaktan mı çaldın? Alaturka müzikçi falan sandımdı ben seni"                "Öyle zaten kendim için bunları çalıyom, millet için de şarkı türkü... Konservatuar okudum Avusturya’da. Nota bilgim çok iyidir"                " Amca nasıl gittin Avusturya’ya?  Ben sana bizim Konaklı bir kemancıdır derken sen… Sende sağlam hikâyeler vardır  ha… Hele otur anlat bakalım. Önce anlaşalım ne zaman başlıyoruz derslere"               "Şimdi dersen “bugün”, başlarız hemen. Olmuyor artık oğlum, oteller falan bunaldım bu yaştan sonra. Kendi evimde böyle konuşurum tabi evlat Çingene’yim ben, hoşuma gidiyor Çingene kemancı olmak. Bence alaylı olmak ayrı bir hünerdir."                 "Tamam, amca bugün başlarsın anlaştık da hikâyeni anlat hele”                         "Ne hikâyesi. Müzik tutkusu ve çaresizlik oğlum benimki. Başka bişeyimin olmaması yüzünden sarıldım ben müziğe. Müzikle geçindim, müzikle üzüldüm, müzikle sevindim.          Ben on yaşlarında falandım, babam öldüğünde. Annem beni tınlamazdı pek babam sağken de.  Ölümünden sonra çok geçmedi evlendi tekrar zaten. Üvey babam annemden bin beter çıktı. Öz babamdan kalan her şey atıldı. Evde babamın hatırası bir bu keman kaldı.  Elletmedim onu. Yanımda taşıdım sürekli.  Kemanla babamın gösterdiği birkaç sesi çıkardım durdum.  Yani baba sevgisini babadan kalan kemanda aradım galiba be çocuğum…              Babamın ölmeden tanıştırdığı bir amca vardı. Ruhi amca. Onun yanına gittim arada fırsat oldukça. O hem babamdan bişeyler anlatırdı hem keman öğretirdi. Annem yeni hayatına alışmaya çalışıyor, babamın lafını yeni kocası istemez diye pek anmıyordu.  On beşime girdiğim sene annem de vefat etti. Kalpten dediler. Pek de kalpsizdi, inanmadım ama neyse.             Ben tamamen kimsesiz üstelik de yabancı bir adamın evinde kaldım mı? Okulu zaten ekip duruyordum, artık hepten gitmemeye başladım.  Keman çalışıyordum sürekli. Epey iyi konumdaydım artık. Bir iki arkadaşımız kabarelerde tiyatrolarda müzik yapan abilerle falan tanıştırdıydı beni. Ruhi amca da çok iyi çaldığımı , daha çok çalışmam gerektiğini böylece hep daha iyiye gideceğimi söylüyordu. Çevrem genişledi, derken ben de o kabare müziklerine kemanla eşlik ettim birkaç kez. Belki de hayatımda tek kez iyi gitti işler.             Eve zaten nerdeyse hiç uğramaz oldum, tiyatrolarda, arkadaşlarımda, sokakta yattım. Hiçbir yer bulamasam bu kemanın kabı yastık oldu. Babamın ellerinin değdiği bu keman elimin de ekmek tutmasını sağladı. Neyse bizim üvey baba bırak meraklanmayı yolda görünce kafayı çevirmeye başladı.  Ben anladım o vakit ne doğru bir yol çizmişim. Hiçbir yere ait olamamak ne demek bilir misin? Dünyanın ortasında bir dipsiz delikten sürekli düşüyormuşsun hissi, ömür boyu düşmek…”             Yok, Allah düşmanıma vermesin. Ben hala düşüyorum ya neyse… Sonra beraber çaldığım grup tiyatroyla yurtdışına bir  turneye çıktı, ben de onlarla gittim. Tabi bu hayatımın dönüm noktası oldu. Avrupa’ yı gezdik durduk. Avusturya’ yı çok sevdim.  Daha doğrusu Avusturya’da birini çok sevdim. Belki de en doğrusu şu: Hayatımda sevgiyi ilk kez on sekiz yaşımda Avusturya’da gördüm ve orada kaldım. Ne olacak dünyanın neresinde olsam müzik müzikti… Nota ortak lisandı… İngilizcem zayıftı ama nota öğrensem herkesten iyi olur durumum diye düşünüyordum. Ya da gemileri yakmıştım da çarem mi yoktu,  ama oldu işte bir şekilde neyse…              Avusturya’dayken sahnenin dekorlarını ayarlayan bir kızla, adı Cristıll’dı,  acayip bir çekim oldu aramızda, on gün kaldık orada. On kez oynandı oyun ve ayrılma zamanı geldiğinde, ben ekibe artık burada Cristill ile yaşayacağımı söyledim. O da benim gibi garibandı. Onun da tutunacak kimsesi, baktığı sakat annesinden başka hayatında hiçbir şeyi yoktu. Ekip önce beni bırakmak istemedi sonra da pes etti. Bugün hala aklımızda o cevabın derler, kalmanın senin için en iyisi olduğuna inandığımız cevap: " Ben bugüne kadar nereden eksilsem fark edilmedim arkadaşlar.  Siz de bensiz yapabilirsiniz. Bir keman gıcırtısı olmasa da döner bu müzik. Ama ben burada kalmalıyım eksik olduğum yer galiba burası Cristil’ın yanı” demiştim.             “Neyse oranın insanı seviyordu müziği.  Sokakta çalıyorsun, durup dinleyip para veriyorlar. Çoğu insan bizdekinden çok anlıyor müziği, tiyatrolarda çalmadığım zamanlarda sokakta çalıp para topladım. İyiydi yani, yoksulluğa alışmışsan yoksullukta güzel be oğlum. Neyse bir gün oyunda konservatuardan bir hoca da varmış beni dinlemiş, mübarek oyunu izlemekten çok seni dinledim dedi.    “Onlar da mübarek diyor mu? “Yok, be oğlum benim ağzım bu, sınavlara sokalım gel dedi. Bir senedir ordaydım dil sorunu da hallolmuştu bayağı.  O seneki sınavlarla girdim okula.  Sevilen de bir öğrenci oldum.  Sonra Cristıll’ın annesi öldü, ben üçüncü sınıftayken oluyor bu dediğim.     Kulağıma tiyatronun müdürüyle ilişkisi var diye dedikodular gelmeye başladı. Kendisine sordum. Kabul etti. Özür diledi, ayrılmak istediğini söyledi.              Buraya kadarmış, dedim devam ettim ben de kendi yoluma.  Okulu bitirdim. İyi bir çevrem vardı artık, bir sene Avusturya’da yalnız yaşadım. Anladım ki Cristill için de yeri dolmaz değilmişim. Sonra anladım ki bu dünyada kimse kimse için yeri dolmaz değilmiş.  Gezdim dünyayı… Buna benzer başka birçok Cristıllar oldu tabi.  Ama ilk aşk, ilk acı hatırlanıyor hep. Yürümeye çalışan bebek en kötü düşüşünü hatırlar, öyle düşmediği sürece bir daha sorun yoktur. O misal sürdü benim hikâye... Anlatırım bir gün devamını.                  "Cristıll. Ne oldu"             Dönem dönem haberleşirdik. Kocası öldükten sonraki seneydi. Türkiye’ye müdürden olan oğluyla beraber gelmiş.  Beni buldu. Oğlu adam olmuş. Kendisi de çok bozulmuş be, hani derler ya gözler bozulmaz hep aynıdır, yalan. Gözleri bile bitmiş."             “Eskilerden laf açılmadı mı”?  “Ne gerek var eskiler olduğu için gelmedi mi?"   Dükkândan içeri genç bir kız girdi o sırada…    "İyi günler ben keman almıştım sizden geçen sene, bir senedir de ders alıyorum. Hocam bir süreliğine derse gelemeyecek. Sizin hocanızla devam edebilir miyiz? Keman alırken hocamız başlayacak yakında demiştiniz.      "Tabi tabi hocamız burada kendisi de eeeee "     " Varol kızım ismim,  gel otur buyur”     “Benim de Ece hocam "                Hocamızla özel dersleri, gurup dersleri ayarlıyorduk tam şimdi biz de. Size geri döneriz telinizi bırakın, bu ayki programları çıkaralım, boşluklar hakkında bilgi verelim size"      "Tamam ben telefonumu bırakayım siz ararsınız "      "Gün içinde arayalım bilgi verelim size "       "İyi günler "       "Bak hocam senin de eksikliğinin olduğu bir yer varmış galiba"        "Sanmam. Hadi ders işlerini ayarlayalım da ara şu kızı sonra"        
Ekleme Tarihi: 17 Mayıs 2017 - Çarşamba
Dr. İzzet Akın TÜTÜNCÜLER

Müzik Dükkânı


               "Şu telin aynından var mı? "
               "Bakayım tele… Hmm yok… Aynısı değil hiç keman teli yok bende amca. Getiririm ama istersen"
               " Burada olur  dedi herkesler be çocuğum, keman satarsın telini neden satmazsın? Kaça getiricen takımını?  "
               " Teli takmayı bilmiyorum. Kemanla ilgili birisi de sürekli olmuyor dükkânda. O yüzden siparişle getiriyorum. Yakında hocamız başlayınca amca. İki senedir anlaşamadık ya hiç kimseyle neyse…"
               " Getirirsin tamam da bu akşama lazım bana.  Şu kemanlardan birinden söksem? İyi teli olanın birinden söksem mi, olur mu? "
               " Nasıl kemancısın sen!  Yedek telin yok mu amca senin?"
               "Ah be oğlum a… kodumun çocukları otelin sahnesinin ordan çalmışlar yedek malzemeleri taşıdığım çantayı.  Dur şu kemanlardan birini çalayım da hem sen dinle hem ben sesine bakayım"
              "İyi çal bakalım. Akort cihazı ister misin?"
              "Önce bekle dinle, sen iyi bir keman hocası ister misin ?"
              "Amcam sadece güzel çalmakla olmuyor. Sen iyi çalarsın da adam kursa geliyor, nota öğrenmek istiyor, bana alaylı değil mektepli hoca lazım ”
               "Tamam işte ne güzel dur ben çalayım şu kemanı. Bunun telleri de iyi gözüküyor, sen de beni dinle, anlaşırsak ben de otellerde çalmaktan kurtulmuş olurum."
                 
               Yaşlı Çingene kemancı kendinden ve o zavallı enstrümandan beklenmeyecek bir şekilde çalmaya başladı.

               "... Müthiş, Paganini değil mi bu " diyerek sevinçle sordu dükkân sahibi.
              "Evet Caprice. Sevmez kemancılar Sibelius ve Paganini’ yi çok duymazsın o yüzden. İyi biliyon sen demek ki klasikçileri"
              " Klasik mi çalıyorsun amca sen akşam otellerde?  Nerden öğrendin bu parçaları, kulaktan mı çaldın? Alaturka müzikçi falan sandımdı ben seni"
               "Öyle zaten kendim için bunları çalıyom, millet için de şarkı türkü... Konservatuar okudum Avusturya’da. Nota bilgim çok iyidir"
               " Amca nasıl gittin Avusturya’ya?  Ben sana bizim Konaklı bir kemancıdır derken sen… Sende sağlam hikâyeler vardır  ha… Hele otur anlat bakalım. Önce anlaşalım ne zaman başlıyoruz derslere"
              "Şimdi dersen “bugün”, başlarız hemen. Olmuyor artık oğlum, oteller falan bunaldım bu yaştan sonra. Kendi evimde böyle konuşurum tabi evlat Çingene’yim ben, hoşuma gidiyor Çingene kemancı olmak. Bence alaylı olmak ayrı bir hünerdir."
                "Tamam, amca bugün başlarsın anlaştık da hikâyeni anlat hele”
              
         "Ne hikâyesi. Müzik tutkusu ve çaresizlik oğlum benimki. Başka bişeyimin olmaması yüzünden sarıldım ben müziğe. Müzikle geçindim, müzikle üzüldüm, müzikle sevindim.
         Ben on yaşlarında falandım, babam öldüğünde. Annem beni tınlamazdı pek babam sağken de.  Ölümünden sonra çok geçmedi evlendi tekrar zaten. Üvey babam annemden bin beter çıktı. Öz babamdan kalan her şey atıldı. Evde babamın hatırası bir bu keman kaldı.  Elletmedim onu. Yanımda taşıdım sürekli.  Kemanla babamın gösterdiği birkaç sesi çıkardım durdum.  Yani baba sevgisini babadan kalan kemanda aradım galiba be çocuğum…
 
           Babamın ölmeden tanıştırdığı bir amca vardı. Ruhi amca. Onun yanına gittim arada fırsat oldukça. O hem babamdan bişeyler anlatırdı hem keman öğretirdi. Annem yeni hayatına alışmaya çalışıyor, babamın lafını yeni kocası istemez diye pek anmıyordu.  On beşime girdiğim sene annem de vefat etti. Kalpten dediler. Pek de kalpsizdi, inanmadım ama neyse.

            Ben tamamen kimsesiz üstelik de yabancı bir adamın evinde kaldım mı? Okulu zaten ekip duruyordum, artık hepten gitmemeye başladım.  Keman çalışıyordum sürekli. Epey iyi konumdaydım artık. Bir iki arkadaşımız kabarelerde tiyatrolarda müzik yapan abilerle falan tanıştırdıydı beni. Ruhi amca da çok iyi çaldığımı , daha çok çalışmam gerektiğini böylece hep daha iyiye gideceğimi söylüyordu. Çevrem genişledi, derken ben de o kabare müziklerine kemanla eşlik ettim birkaç kez. Belki de hayatımda tek kez iyi gitti işler.
            Eve zaten nerdeyse hiç uğramaz oldum, tiyatrolarda, arkadaşlarımda, sokakta yattım. Hiçbir yer bulamasam bu kemanın kabı yastık oldu. Babamın ellerinin değdiği bu keman elimin de ekmek tutmasını sağladı. Neyse bizim üvey baba bırak meraklanmayı yolda görünce kafayı çevirmeye başladı.  Ben anladım o vakit ne doğru bir yol çizmişim. Hiçbir yere ait olamamak ne demek bilir misin? Dünyanın ortasında bir dipsiz delikten sürekli düşüyormuşsun hissi, ömür boyu düşmek…”

            Yok, Allah düşmanıma vermesin. Ben hala düşüyorum ya neyse… Sonra beraber çaldığım grup tiyatroyla yurtdışına bir  turneye çıktı, ben de onlarla gittim. Tabi bu hayatımın dönüm noktası oldu. Avrupa’ yı gezdik durduk. Avusturya’ yı çok sevdim.  Daha doğrusu Avusturya’da birini çok sevdim. Belki de en doğrusu şu: Hayatımda sevgiyi ilk kez on sekiz yaşımda Avusturya’da gördüm ve orada kaldım. Ne olacak dünyanın neresinde olsam müzik müzikti… Nota ortak lisandı… İngilizcem zayıftı ama nota öğrensem herkesten iyi olur durumum diye düşünüyordum. Ya da gemileri yakmıştım da çarem mi yoktu,  ama oldu işte bir şekilde neyse…  

           Avusturya’dayken sahnenin dekorlarını ayarlayan bir kızla, adı Cristıll’dı,  acayip bir çekim oldu aramızda, on gün kaldık orada. On kez oynandı oyun ve ayrılma zamanı geldiğinde, ben ekibe artık burada Cristill ile yaşayacağımı söyledim. O da benim gibi garibandı. Onun da tutunacak kimsesi, baktığı sakat annesinden başka hayatında hiçbir şeyi yoktu. Ekip önce beni bırakmak istemedi sonra da pes etti. Bugün hala aklımızda o cevabın derler, kalmanın senin için en iyisi olduğuna inandığımız cevap:
" Ben bugüne kadar nereden eksilsem fark edilmedim arkadaşlar.  Siz de bensiz yapabilirsiniz. Bir keman gıcırtısı olmasa da döner bu müzik. Ama ben burada kalmalıyım eksik olduğum yer galiba burası Cristil’ın yanı” demiştim.
 
          “Neyse oranın insanı seviyordu müziği.  Sokakta çalıyorsun, durup dinleyip para veriyorlar. Çoğu insan bizdekinden çok anlıyor müziği, tiyatrolarda çalmadığım zamanlarda sokakta çalıp para topladım. İyiydi yani, yoksulluğa alışmışsan yoksullukta güzel be oğlum. Neyse bir gün oyunda konservatuardan bir hoca da varmış beni dinlemiş, mübarek oyunu izlemekten çok seni dinledim dedi. 
  “Onlar da mübarek diyor mu?
“Yok, be oğlum benim ağzım bu, sınavlara sokalım gel dedi. Bir senedir ordaydım dil sorunu da hallolmuştu bayağı.  O seneki sınavlarla girdim okula.  Sevilen de bir öğrenci oldum.  Sonra Cristıll’ın annesi öldü, ben üçüncü sınıftayken oluyor bu dediğim.     Kulağıma tiyatronun müdürüyle ilişkisi var diye dedikodular gelmeye başladı. Kendisine sordum. Kabul etti. Özür diledi, ayrılmak istediğini söyledi. 
            Buraya kadarmış, dedim devam ettim ben de kendi yoluma.  Okulu bitirdim. İyi bir çevrem vardı artık, bir sene Avusturya’da yalnız yaşadım. Anladım ki Cristill için de yeri dolmaz değilmişim. Sonra anladım ki bu dünyada kimse kimse için yeri dolmaz değilmiş.
 Gezdim dünyayı… Buna benzer başka birçok Cristıllar oldu tabi.  Ama ilk aşk, ilk acı hatırlanıyor hep. Yürümeye çalışan bebek en kötü düşüşünü hatırlar, öyle düşmediği sürece bir daha sorun yoktur. O misal sürdü benim hikâye... Anlatırım bir gün devamını.
                 "Cristıll. Ne oldu"
            Dönem dönem haberleşirdik. Kocası öldükten sonraki seneydi. Türkiye’ye müdürden olan oğluyla beraber gelmiş.  Beni buldu. Oğlu adam olmuş. Kendisi de çok bozulmuş be, hani derler ya gözler bozulmaz hep aynıdır, yalan. Gözleri bile bitmiş."
            “Eskilerden laf açılmadı mı”?
 “Ne gerek var eskiler olduğu için gelmedi mi?"
 
Dükkândan içeri genç bir kız girdi o sırada…

   "İyi günler ben keman almıştım sizden geçen sene, bir senedir de ders alıyorum. Hocam bir süreliğine derse gelemeyecek. Sizin hocanızla devam edebilir miyiz? Keman alırken hocamız başlayacak yakında demiştiniz.
     "Tabi tabi hocamız burada kendisi de eeeee "
    " Varol kızım ismim,  gel otur buyur”
    “Benim de Ece hocam "          
     Hocamızla özel dersleri, gurup dersleri ayarlıyorduk tam şimdi biz de. Size geri döneriz telinizi bırakın, bu ayki programları çıkaralım, boşluklar hakkında bilgi verelim size"
     "Tamam ben telefonumu bırakayım siz ararsınız "
     "Gün içinde arayalım bilgi verelim size "
      "İyi günler "
      "Bak hocam senin de eksikliğinin olduğu bir yer varmış galiba"
       "Sanmam. Hadi ders işlerini ayarlayalım da ara şu kızı sonra"

 

 

 

 

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve canakkaleninsesi.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.