Babaannem,( durağı cennet olsun) çocukluğumuzda Rus ve Ermeni mezalimini anlatırdı.
Emin Büyük Baba'mın Sarıkamış'ta nasıl donarak şehit olduğunu anlatırdı.
Hasan Büyük Amca'mızın yine,Erzurum'la Hasankale arasında el ve ayak tırnaklarının soğuktan nasıl donup düştüğünü ve Rus Atlıları'nın onu nasıl çiğneyip yok ettiğini anlatırdı.
Yine,Dedemin ( durağı cennet olsun) iki ağabeyi,Mehmet ve Yusuf'un köy gençleri de dahil elleri arkadan bağlanıp Rus ve Ermenilerce nasıl şehit edildiklerini anlatırdı.
Onlara ,şimdilerde unuttuğumuz ağıtlar yakardı.
Çok yavuz uşaklardı. Medrese görmüş eğitimli uşaklardı. Onlar bizim ailemizin geleceğiydi.
Yok edildiler.
Vatan topraklarında ,mezarları bilinmeyen kahramanlar oldular, derdi.
İşte oğlum!
Ne zaman bu yapılanları unutursunuz işte o zaman gerçekten ölürler...
Unutmazsanız daima yaşayacaklar,derdi.
Dün, ülkemize yeni bir ateş düştü.
On altı vatan evlâdı şehit oldu.
Onları yüreğimize gömdük.
Kalbimizin en mutena sarayının baş köşesine onları koyduk.
Bu can, tende durdukça onlar unutulmayacak.
Unutturmayacağız.
Durakları cennet olsun...
NİNNİDE
Şehit türküleri söylerdi, anam
Çok eski savaşlardan, doğmadan daha eski...
Duyardım şehit olabilir insan,
Ama ölmez ki...
Anam, şehit türküleri söylerdi.
Biraz kara ,biraz yeşil her yanım, o söylerken
Çok uzak bir sessizlikte, anasız
Sanki şehit olurdum ben.
Fazıl Hüsnü Dağlarca