Ağrı milletvekili Leyla Zana hanımefendinin yemin metninde bulunan “Türk Milleti Adına” lafzı yerine, yemin metninde bulunmayan “Türkiye Milleti Adına” lafzını kullanması, güzelim Türkiye’de yepyeni bir tartışma konusu gündeme getirmiş oldu.
Oldukça ilginç olan bir husus insanımızın dikkatinden kaçmış gözükmektedir. Zira hepimizin malumu olduğu üzere; her bir parti teşkilatı başta olmak üzere siyasetle uğraşan hemen herkes tarafından, elan yürürlükte bulunan ve adına “Darbe Anayasası” yakıştırması yapılan anayasanın değiştirilmesi, yoğunlukla miting meydanlarında buna ilave olarak her fırsat düştüğünde daha başka mekân ve mahfillerde dile getirildi.
Hatta bu anayasanın değiştirilmesi için 7 Haziran öncesindeki Meclis çalışmalarında sanıyorum 60 tane maddesinin değiştirilmesi konusunda komisyon çalışmalarıyla mutabık kalındı. Ama ne hikmetse o değişiklik yürürlüğe konmadan seçim kararı alındı. Şimdi bakınız, baştan aşağı her bir siyasetçi ve yöneticinin mutlaka değiştirilmesinin gerekliliğine karar verdiği ve bir türlü beğenilmedik bu anayasadaki yemin metni anlaşmazlık konusu olmuştur. Tabir yerinde ise ayıkla pirincin taşın! İnsan gülmeden edemiyor.
A birader madem bu anayasayı değiştirmek istiyorsunuz. Ve bu konuda daha önce de bir çalışma yapmışsınız, tüm bunlara rağmen ne diye harfiyen bu anayasaya uymayı ilke haline getirmektesiniz. Bu anayasa öyle bir anayasa ki dört adet maddesi adeta ayet haline getirilmiştir. Bırakınız değiştirmeyi, değiştirilmesi teklif dahi edilemez bir içeriğe sahiptir. Böyle bir husus sadece İlahi metinlerde olur. Etmeyin eylemeyin, bu halk bu dayatmacı anlayıştan çok çekti. Bari bundan sonra çektirmeyiniz ve toplumun hararetle beklediği ve ümit etmekte olduğu aklıselimi, bir an evvel ve lütfen olsun egemen kılınız.
Esefle söyleyelim ki her birimizin gıpta ile örnek almaya çalıştığımız Batı âleminde bu tür yapay açmazlara asla rağbet edilmemektedir. Batı komşumuz Yunanistan başbakanı Aleksis Çipras, yemin ederken İncil üzerine yemin etmeyi reddetti. Adam, olduğu gibi görünerek, arkadaş ben ateistim ben böyle bir yemin etmem. Ama doğru dürüst çalışacağıma hepinize söz veriyorum. Eğer bir hile ve yanlışımı görürseniz beni alaşağı ediverin olsun bitsin kavlinden bir yemin yaptı. Ve direksiyona geçti. Hiç kimse de bu tarz bir yemini mesele etmedi. Eğer bu tarz yemin bizde olsaydı, umulmadık fırtınaların koparılmayacağına kimseyi inandıramazsınız.
Diğer taraftan Amerika Birleşik Devletleri’nde iş başına gelen her bir başkan, Birleşik Devletler halkının saliki/tabisi bulunduğu dinleri önemseyerek, önüne Mukaddesattan İncil, Tevrat ve dahi Kur’ân’ı koyarak, memleketi ve halkı için elinden geleni yapmaya çalışacağına söz vererek yemin etmektedir. Ama bizde, bazı dua kitaplarında da olduğu gibi öyle ucube metinler ve edebi söylemler oluşturulmuş ki, onu okumak zorunda kalan bazı insanların o metni okumada adeta zorlandıkları gözlenmektedir. Allah aşkına birileri çıksın uydurulan bu ucube metnin kime ne fayda sağladığını topluma anlatıversin. Zira bendenizin zekâsı bunun faydasına bir türlü ulaşamadı.
Efendim bakınız, bendeniz Atatürk ilkeleri ve inkılâp Tarihi ve buna paralele olarak da Sosyal Bilimler üzerine çar naçar doktora yaptım. Mukaddesattan uzak bu yemin şekli, güya laiklik sadedinde gündeme getirildi. Efendim Laiklik ilkesi, lâfzen Batı kökenlidir ama anlam bakımından tas tamam Kur’ân’î’ dir. Binaenaleyh merak edenler Bakara Suresine bakıversinler. Orada “DİNDE ZORLAMA YOKTUR” denmektedir (Ayet 256.). İşte laiklik de tas tamam bu demektir. Yüce Yaratıcı, biz darda kaldığımız zaman-ister inanılsın, ister inanılmasın-başvuralım diye bize bir Mesaj indirdi. Sâd Suresinin 68 ve 69. Ayetlerinde Hz. Kur’ân için mealen: “Deki, bu büyük bir haberdir/mesajdır. Ama siz ondan yüz çeviriyorsunuz” denmek suretiyle Kur’ân’ın önemli bir mesaj olduğu beyan edilmektedir. Ama bizler veya bazılarımız, birilerinin, yani dini kendi tekelinde var sayarak orada burada yalan yanlış söylemlerde bulunan bazı takkeli-tespihli zavallıların kahrı için Ondan bigâne kalmaktayız. Tabii olarak bu da kendimizi ziyan etmeye sebep olmaktadır. Bilmem yanılıyor muyum?!
Demek ki laiklik ilkesinin, mukaddesat üzerine yemin etmede bir engeli yok. Ha ateistler mi var. Onlar da Yunan Başbakanı Aleksisi Çipras gibi erkekçe, olduğu gibi görünsün ve ona göre söz versin. Yemin ediliyor da ne oluyor. Hal-i pür melalimize diyecek yok zaten. Efendim, inanç ve imanımıza göre yemin Allah adına yapılır. Onun için de Yücelerden indirilen Mukaddes kitabımız üzerine yapılır. Bundan ötesi lafı güzaftır. Bu dediklerimize güceneceklerin olacağına pek ihtimal vermiyorum. Şayet nesepten kardeşlerimiz olan ateistler gücenecekse onlar da bendenizi mazur görüversinler. Zira bu yazdıklarım onların inancıyla asla alakalı değildir. Yazının seyri ister istemez sözü o mecraya soktu. Her kesin din ve inancında hür olması, iman ettiğimiz İlahi mesajın omurgasını oluşturmaktadır. Zaten yukarıda da buna temas edilmiştir. Kur’anî ilkeye göre, hiç kimse bir başkasının inancını asla murakabe ve dahi muhakeme edemez. Bu mutlaka böyledir.
Leyla Zana hanımefendiyi doğruluyorum diye bunları yazmıyorum. Ancak ortada da bir gerçek var. Bakınız Kuzey Kıbrıs’ta kurulan devletin adı Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Devleti adını almıştır. Sebebi de oradaki halkın tamamının Türk kökenli olmasıdır. Ama Türkiye’de durum öyle değil. Merhum, Mareşal Gazi Mustafa Kemal Atatürk bunu bildiği için devletin adını Türkiye Cumhuriyeti Devleti koydu. Bu isim, hem rejimin hem de devletin adıdır. Yani Türkiye’de bulunan ve İstiklal Harbi’nde akan kanlara kanını katan herkesin devleti demektir. Allah aşkınıza söyleyiverin, hangimiz Atatürk’ten daha akıllı ve daha uzak görüşlüyüz.
Ha o muhterem zatın:” Ne mutlu Türküm diyene” tavsiyesine de hiç kimsenin ciddi manada itirazı olamaz. Bu bir gönül meselesidir. Eğer gönüller fethedilirse herkes canı gönülden bunu der. Ama zora başvurulup da, Cumhuriyetin ilanından bu güne hâlâ Türkçe öğretemediğiniz bir annenin mahpus bulunan ciğer paresi çocuğunun hal ve hatırını Türkçe bilmediği için kendi diliyle sormasına izin verilmezse, kimse kusura bakmasın, “Ne mutlu Türküm diyene” nasihatini egemen kılamazsınız.
Kabul etmek zorundayız ki o Zat, rahmet-i Rahman’a iltica ettikten sonra zaten tüm göstergeler alt üst oldu. Aklın yerine ideoloji kondu. O gün için Yüce Yaratıcı tarafından Anadolu insanı için bir lütuf olarak yaratılan O Zat, Batının ilim ve fennini tavsiye etmişken bizler onların örf, adet ve modasına talip olduk. O’nun Anadolu insanı için ön gördüklerini bilmek isteyenler, O’nun rahle-i tedrisinde yetişmiş olan Falih Rıfkı Atay’ın Çankaya adlı eserine bakıversin. Daha fazlasına hiç gerek yok.
Uzun lafın kısası şu ki; akıl ve mantıktan uzak, tamamen ideolojik varsayımlarla oluşturulmuş ve elan toplum için birer engel niteliğinde olan abeslerle iştigal etmenin hiçbir anlamı olmasa gerek. Zaten Sayın Cumhur Başkanımız da Türkiye için hayra alamet olmayan ve dahi sadra şifa getirmediği anlaşılan milliyetçilik kavramı yerine MİLLET kavramına vurgu yaptı. O millet de Anadolu’da yaşayan herkesi, yani cumhuru ifade etmektedir. Buradan bakıldığında sanki bir yanlış yok gibidir.
Türkiye’yi ve Türkiye’de yaşayan cumhuru seven ve sayan her kese selam olsun.