Dr. Hasan YAĞAR·
TÜRKİYE’NİN KIDEMLİ SİYASİLERİNDE BAŞKANLIK SİSTEMİ KORKUSU
Merhum Mustafa Kemal Atatürk’ün Cumhuriyet ilanıyla birlikte egemen kıldığı parlamenter sistem, o günden bu güne politika sahnesinde arzı endam eden siyasetçileri memnun etmişe benzemektedir. Zira ne kadar başarısız olurlarsa olsunlar ve hatta hezimetin en berbatına uğrarlarsa uğrasınlar, mevcut sistem kendilerinin aynı mecrada boy göstermelerine fırsat ve imkân sağlar niteliktedir.
Hâlbuki Başkanlık Sistemi mevcut olsa, gözlemleye geldiğimiz 40 yılı aşkın bir zamandan beri devletten, zata mahsus maaşlar alan birçok yıllanmış siyasetçi, TBMM’nin maroken koltuklarında oturarak sadece hükümetlere sataşmak için o mutena mekânda asla ve asla bulunamazlar. Ve bu zat-ı muhteremler sırf bu sebeple mevcut sisteme toz kondurmak istememekteler. 70 yaşını ikmal etmiş bu hakir, hep aynı simaları görmekten adeta taciz olmaktadır. Zira orayı bir türlü terk etmek istemeyen 70’likleri görüp durmaktayız.
Oysa Başkanlık Sistemi egemen kılınacak olursa, seçimi kaybeden her bir siyasetçi “evli evine, köylü köyüne” kavlinden olarak geldikleri yere dönecekler; ya bir dahaki seçime hazırlanacaklar veya köşelerine çekilip hatıralarını yazacaklar. Ve böylece millet de aynı simaları, deden toruna izlemek zorunda kalmayacak. Ama gelin görün ki “yenilen pehlivan güreşe doymazmış” misali, kendilerine iyi not vermemiş halkın gözünün içine baka baka yine aynı yerde arz-ı endam etmekte asla beis görmemekteler. Sadece kelime oyunları ve lâfebeliği yapmak suretiyle kendilerini mazur gösterebilmekteler. Hatta kendilerini millet ve devlet için adeta “olmazsa olmaz” gibi lanse etmekteler. Peki, halk bunu yutuyor mu? Asla!
Şimdi bakınız, Başkanlık Sistemi diye tanımlanan uygulama şekli geldiği zaman o metrelerce upuzun seçim pusulaları olmayacağı gibi, seçmenin hiç mi hiç adını duymadığı partiler de olmayacak. O partiler ki karargâh olarak kullandıkları mekânlarda kumar oynattıkları medyaya yansımış durumdadır. Bunların yegâne amaçları ise, ilgili yasanın ön gördüğü rey oranına ulaşarak devlet hazinesinden para koparmaktır. Geçmişlerine baktığınızda ise kimileri koyu milliyetçi veya muhafazakâr; kimileri de som Atatürkçü veya sözüm ona solcu. Ama hepsinin gözü bu fukara milletin üç beş kuruşluk vergisiyle oluşan devlet hazinesinden nasiplenmekte.
Başkanlık Sistemi geldiğinde Millet Vekili veya icabında Senatör olarak seçilecekler asla hükümet üyesi olamayacak ve görevi sadece denetleme olacak. Ama mevcut sistemde, her bir Milletvekilinin gözü hükümet üyeliği koltuğunda olmaktadır. Tabir yerindeyse bu gün Ahmet hükümet üyesi olmuşsa daha sonra Mehmet bu göreve gelebilmektedir. Bu da maalesef objektif ve ciddi manada bir denetimin kapısını kapatmaktadır. Nitekim geçtiğimiz dönemde, -ama doğru ama yanlış- adı yolsuzluğa bulaşmış hükümet üyelerinin yargılanmasına müsaade edilmedi. Burada asla kimseyi itham edepsizliği asla söz konusu değildir. Gayben İllallah. Yani meçhulü Allah bilir. Ama halkın birçoğunun nazarında bu konu aleyhte söz konusu edilmektedir. Oysa Başkanlık Sistemi varit olsaydı, ne bu insanlarımız töhmet altında kalırdı, ne de halkın dilinde bu meşum söylem dile pelesenk olurdu.
Esasen Başkanlık Sistemi’nin temeli, Cumhur Başkanı Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ın seçilme modeliyle atılmış durumdadır. O gün kendisine rakip olanlar, eğer mevcut sistem olmasaydı köşelerine çekileceklerdi. Ama ne var ki mevcut sistem, yenilmiş olmalarına rağmen o insanları tekrar milletin karşısına çıkarmıştır. Bu durum ise TBMM’sinin, işini gücünü bu noktaya teksif edenlerin mekânı haline gelmesini maalesef önleyememektedir. Savunula gelen sistem, simaların yenilenmesini engellediği gibi, “bulunmaz Hint kumaşı” kavlinden olarak çok özel maaşlar alınmak ve daha başka olanaklara muhatap olunmayı da önleyememektedir. Bu da maalesef birçok kişinin işine gelmektedir. Böylece sahiplenilmek istenen bu statik durum cidden yönetimde zafiyet yaratmaktadır. Oysa bazı araştırmacıların beyan ettiği üzere 30’u aşkın ülkede yekdiğerine hiç de benzemeyen Başkanlık Sistemleri ihdas edilmiş ve tıkırında olarak işlemektedir.
Mevcut sistem bazılarında alışkanlık yapmış olmalı ki, bu zat-ı muhteremler tarafından Başkanlık Sistemi diktatörlük olarak nitelenmektedir. Efendim, Başkanlık Sistemi asla diktatörlük değildir. İşin ucunda Milli irade’nin bulunduğu hiçbir sistem diktatörlük olmaz ve olamaz. Diktatörlük bazılarının korkulu rüyalarının bir bakıma tabiri anlamını taşımaktadır. Zira kimi “Abbaslar” yolcu olacak da onun için. Esasen kendileri de bunu bilmekteler. Bilmekteler de her ne hikmetse “havanda su dövmekten” medet ummaktalar. Ama biz diyoruz ki korkunun ecele faydası yok. Ben olsam derhal bavulumu hazırlamanın ve nerede iskân ve ikamet edeceğimin hesabını yaparım. Zira şafak sökmüş, tan yeri ağarmış ve yollar netleşmiştir. Herkesin bu yollardan bir yol seçmesinin cidden zamanı gelmiştir. Tabir yerinde ise artık “Arap uyandı” ve tribünlerde penaltıları izlemeye başlamış durumdadır. Bu işin, takımın en mahir oyuncularına tevdi edildiğini bilmem söylemeye gerek var mı?
Ha şunu da eklemek lazım: A birader Sayın Recep Tayyip Erdoğan Cumhur Başkanımızın şahsında bu sistemi kötülemenin ne âlemi var. Ulu Rahman’dan kendilerine sağlıklı ve uzun ömür dilemek her günkü duamızdır. Ancak her bir faninin terk-i dünya ettiği veya yaşlanıp köşesine çekildiği veya kendi iradesiyle yerini bir başka üstada bırakması dahi muhtemeller arasında varken, bu zatın varlığını bahane ederek sistemi “tu kaka” göstermenin ne gereği var. Nitekim karşısına ittifakla çıkarılan adaya rağmen %52 oy alarak makamına oturan bu zat-ı muhteremden niye korkulmaktadır. Korkmayın ve Sezar’ın hakkını Sezar’a teslim etmeyi yapabilin. Nitekim Sayın Cumhur Başkanımız daha öğrenci iken bazılarınız siyasetle uğraşmaktaydı. Ama o geldi ve hepiniz sağladı geçti. İnsan bükemediği bileği öpmesini bilmelidir. Cidden bu fevkalade bir meziyettir. Ama sizler bunu yapamıyorsunuz. Haset paçalarınızdan akmaktadır. Haset ise adamı kahreder bir hastalıktır. Ha lütfen bendenizi meddahlıkla itham etmeyiniz. Ben o zatın kurduğu partiye dahi üye değilim. O zat-ı Muhterem Rizeli, bendeniz ise Elazığlıyım. Bu bakımdan da bir ilgi ve ilişiğim yoktur. Ama gerçekleri söylemek bir insanlık borcu olsa gerek. Sayın Cumhur Başkanımız vakti zamanında hepinize “hodri meydan” demedi mi ki bu hezeyanları kusmaktasınız. İthal adayınız bile ipi göğüsleyemedi. Kendiniz ise karşısına çıkmaya cesaret göstermediniz. Ama buna rağmen abeslerle dolu konuşmanın ne denli yakışık olduğu takdire maruz olsa gerek. Sizler bunun farkında olmayabilirsiniz. Ama halk bunun ciddi manada farkındadır. Halkın gerisinde kalmak ise bir siyasetçi için ölümlerin en kötüsüdür.
Diğer taraftan hepinizin alkışlaması gereken bir düsturu o zat-muhterem Türkiye’ye kazandırdı. O diyor ki milliyetçilik yok ama “MİLLETÇİLİK” var. Ve hepimizin bu düsturun etrafında kenetlenmesini istemektedir. O gelmeden önce maalesef hiç kimse ama hiç kimse göğsünü gere gere ben Kürdüm, ben Aleviyim, ben Romanım, ben Çerkezim, ben Boşnakım diyemiyordu. Diyenlerin ne tür kötü ve hakir muameleye maruz kaldığını 40 yıllık polisliğim esnasında gördüm ve bazı olaylar karşısında bir şeyler yapamamanın kahrını yaşadım. Aynı fikri taşımayan veya aynı mezhepten olmayan, ama işinin ehli olan insanlara iyi sicil vermenin hazzını yaşayacağıma tenkit ve tekdirini alanlardan oldum. Hiç kimse bu konularda ahkâm kesmeye kalkmasın. Maalesef geçmişe dair sabıka kayıtları fevkalade berbattır. Türkçe bilmeyen bir Kürt annenin mahpus bulunan oğluyla konuşamadığı ne çabuk unutuldu. Hangi saikla olursa olsun başını örttüğü için öğretim kurumlarına sokulmayan kızlarımızın o çilesi hâlâ hatırlarda değil midir? Başını örtmek isteyen bayan bir memur veya parlamenterin ne denli hakir ve yasaklı olduğu ne çabuk unutuldu. İşte bunların cümlesini def edip yürürlükten kaldıran zat Cumhur Başkanımız Sayın recep Tayyip Erdoğan olduğu için bu gün o makama yükselmiş ve yeni inşa ettiği mekânı da Milletin Evi olarak nitelemektedir. Ankara’da polislik yapan biri olarak hep bir ağızdan “kaçak saray” denen yerin ne denli kötü işler için kullanılan bir mekân olduğunu çok iyi bilmekteyim. Orası sarhoş, ayyaş ve hayat kadınlarının kol gezip boy gösterdiği bir yerdi. Halkın orası için kullandığı yakıştırmayı ise buraya almaktan hayâ etmekteyim.
Uzun lafın kısası şu ki, efendiler korkmayın. Mademki millet buna karar verecek, sizlere en doğrusundan susmak yaraşır. Korkunun ise ecele hiç mi hiç faydası yoktur. Ama halk buna karar verdiği zaman da lütfen “bidon kafalılar” veya “göbeğini kaşıyanlar” hezeyanlarını kusmayınız. Şayet kusarsanız, hepimiz ve herkes sizlere lanet okuyacaktır.
Gönlümüzden geçen Başkanlık Sistemidir. Ama sizler eskiye talipsiniz. Bakalım “gün ola harman ola”. Millet, memleket ve devlet için en hayırlısına halkın karar vermesini Yüce Yaratıcıdan dilemekteyiz. Dualarımızın kabul olması en halisane dileğimizdir. Aklıselim olan herkese selam ve muhabbetlerimiz sonsuzdur.