Çanakkale Haber

Dr. İzzet Akın TÜTÜNCÜLER
Köşe Yazarı
Dr. İzzet Akın TÜTÜNCÜLER
 

CENAZE ARABASININ ŞOFÖRÜ(Derya Köken'e)

                          Yağmurlu caddenin ve hüzünlü sokağın isteklerine uygun bir gündü. Cenaze aracı, defin edilecek kişinin  bulunduğu apartmanın önüne geri geri yanaştı,  sol arka tekeri dışında neredeyse  tamamen kaldırımın üzerine çıktı. Aşağıda kalan sol arka teker kaldırıma bitişik mazgalı tümüyle kapadı ve çamurlanmış yağmur suyu yolun kenarında birikmeye başladı. Yeşil cenaze arabasının üzerinde beyaz  ".... Belediyesi " yazısı  vardı. Kaldırımdan yürüyen eli şemsiyeli insanlar kaldırımı kapatan şoföre öfkelenerek yola inip cenaze arabasının etrafından dolaştılar. Tam o sırada hızla bir ambulans bu kalabalığı ıslatarak geçti.                            Cenaze arabasının içinde iki kişi vardı. Şoför telefonla konuşuyor, arkadaşı da ölünün yakınlarının gelmesini bekliyordu. İkisi de arabadan inip birer sigara yakarak apartmanın yağmur almayan kısmına girdiler. Şoför 165-70 boylarında elli yaşlarında fakat 20 yaşındakilere mahsus dinçlik ve kondüsyondaydı. Vücudunda gram yağ fazlası yoktu. Telefonu kapadıktan birkaç dakika sonra iki adam gelip şoför ve arkadaşıyla selamlaştı; yaklaşık beş dakika sonra da ağlamaktan bitap düşmüş bir kadın apartmanın içinden çıktı. Komşu  dükkanlardaki esnaf, arabanın yanına birikmeye başlamıştı. Arabanın kimin için geldiğini merak eden ve hala yaşadıkları için şükür eden insanlar, ölümle yüzleşme görevini asık ve anlamsız suratlarla yapmaya başladılar. Tabut taşımak sevaptı ama bilmedikleri şey  o koca tabutların çoğu zaman apartmanın  içine sığmadığıydı. Tahta at apartmana sığar mıydı?   Ölü yakını oldukları anlaşılan kişiler le komşular arasında bir taziye sohbeti başladı. Cenaze şoförü ve yardımcısı da taziye kabul eden tarafta duruyorlardı. "başınız sağ olsun, takdir, kimmiş? " gibi laflar yağmur sesine karışıyordu. Özellikle başkasının şemsiyesinin altında duranlar için daha da şiddetli olan yağmur, kalabalığı çabuk dağıttı. Şoförün suratındaki asıklık işini sevmemesinden ya da mutsuz olduğundan değil, işine duyduğu saygıdandı. Her cenazeyi kendi yakınını kaldırıyor gibi kaldırırdı. Her ölü evinde ölü sahibi sanılıyor, taziyeleri kabul ediyordu.                           Eğer cenaze arabasında ya da vazifede değilse bambaşka biri oluyor, çoğunlukla gelene geçene sataşıyor, espriler yapıyordu. Yani bu adamı suratı asıkken görürseniz sorulacak "hayrola cenazen mi var ?" sorusu gereksizdi. Tabi mutsuzlukları etraftakiler tarafından anlaşılmıyor "ne yapsın adam işi çok ağır ondan asık suratı" ların arasında unutuluyordu. Neşeli olduğu zamanlarda sürekli anlattığı bir fıkra vardı:                          " yağmur yağıyormuş, cenaze arabasının şoförü de  yoldan geçen bir kıza ıslanmasın diye gel bırakayım diye seslenmiş. kız da manyak mısın be diye bağırmış. Şoför de 'hadi be millet bu arabaya binmek için ölüyor' demiş". Yakınındakilerden sadece birkaçı bu adamın sesiziliği sevmediğini ve ölüm sessizliklerinden bunaldığı için hep gülmeye çalıştığını bilirdi. Elinde sürekli sigarası etrafındakilere ve ölü yakınlarına ikram ettiğiyse içtiğinin iki katıydı.                            Arabadan indirdikleri özel dikim bir cenaze taşıma örtüsünü alarak ölü yakınlarıyla beraber daireye çıktılar. Gene cenazeyi indirme görevi ona ve arkadaşına kalacaktı çok iyi biliyordu. Tembellikten değildi bu az önce konuştuğu yakınını bir pakete sarıp cansız olarak taşımaktan tüm ölü evindekiler kaçınırdı. Şoför ve yardımcısı beraber cenazeleri indirirlerdi ki bu bazen daracık koridorlu 6-7 katlı binalarda bu tam bir ölümdü.                             Evden alınan cenazeler yıkanmak üzere hastahane morguna götürülür, ölü sahipleri de bu işlemden sonraki evrak işleri için şoförle beraber adım adım gezer en son belediye binasına giderlerdi.                             Bir meslek düşünün ki telefonunuz hiç susmuyor ve çoğu arama ölüm haberi verilmesi için. Gülen insanlara hasret kaldığınız bir meslek. Ölü ailesinin o panik ve mutsuzluğunda hiçbir şey yapamadığı ve anlamadığı anda bazen aynı cümleyi yüzlerce kere tekrarlayıp üstüne bir de açıkladığınızı düşünün. Bu son yolculuğa uğurlama töreninde çoğu kişi ellerinde resmi evraklarla ne olduğuna hala inanamazken şoförün onlar için tüm işlemleri yaptığını düşünün.                             Bu cenaze üzüntüleri, ölüm yasları da bitince en zor zamanlarında yanlarında olan bu adamı yolda gören herkes de  "vay biladerim, nasılsın " diye sarılıp halini hatırını soruyordu, şakalaşmaların arasında "allah senden razı olsun o gün neydi öyle kabustu" diyorlardı...
Ekleme Tarihi: 02 Mart 2016 - Çarşamba
Dr. İzzet Akın TÜTÜNCÜLER

CENAZE ARABASININ ŞOFÖRÜ(Derya Köken'e)

                          Yağmurlu caddenin ve hüzünlü sokağın isteklerine uygun bir gündü. Cenaze aracı, defin edilecek kişinin  bulunduğu apartmanın önüne geri geri yanaştı,  sol arka tekeri dışında neredeyse  tamamen kaldırımın üzerine çıktı. Aşağıda kalan sol arka teker kaldırıma bitişik mazgalı tümüyle kapadı ve çamurlanmış yağmur suyu yolun kenarında birikmeye başladı. Yeşil cenaze arabasının üzerinde beyaz  ".... Belediyesi " yazısı  vardı. Kaldırımdan yürüyen eli şemsiyeli insanlar kaldırımı kapatan şoföre öfkelenerek yola inip cenaze arabasının etrafından dolaştılar. Tam o sırada hızla bir ambulans bu kalabalığı ıslatarak geçti. 

                          Cenaze arabasının içinde iki kişi vardı. Şoför telefonla konuşuyor, arkadaşı da ölünün yakınlarının gelmesini bekliyordu. İkisi de arabadan inip birer sigara yakarak apartmanın yağmur almayan kısmına girdiler. Şoför 165-70 boylarında elli yaşlarında fakat 20 yaşındakilere mahsus dinçlik ve kondüsyondaydı. Vücudunda gram yağ fazlası yoktu. Telefonu kapadıktan birkaç dakika sonra iki adam gelip şoför ve arkadaşıyla selamlaştı; yaklaşık beş dakika sonra da ağlamaktan bitap düşmüş bir kadın apartmanın içinden çıktı. Komşu  dükkanlardaki esnaf, arabanın yanına birikmeye başlamıştı. Arabanın kimin için geldiğini merak eden ve hala yaşadıkları için şükür eden insanlar, ölümle yüzleşme görevini asık ve anlamsız suratlarla yapmaya başladılar. Tabut taşımak sevaptı ama bilmedikleri şey  o koca tabutların çoğu zaman apartmanın  içine sığmadığıydı. Tahta at apartmana sığar mıydı?   Ölü yakını oldukları anlaşılan kişiler le komşular arasında bir taziye sohbeti başladı. Cenaze şoförü ve yardımcısı da taziye kabul eden tarafta duruyorlardı. "başınız sağ olsun, takdir, kimmiş? " gibi laflar yağmur sesine karışıyordu. Özellikle başkasının şemsiyesinin altında duranlar için daha da şiddetli olan yağmur, kalabalığı çabuk dağıttı. Şoförün suratındaki asıklık işini sevmemesinden ya da mutsuz olduğundan değil, işine duyduğu saygıdandı. Her cenazeyi kendi yakınını kaldırıyor gibi kaldırırdı. Her ölü evinde ölü sahibi sanılıyor, taziyeleri kabul ediyordu.

                          Eğer cenaze arabasında ya da vazifede değilse bambaşka biri oluyor, çoğunlukla gelene geçene sataşıyor, espriler yapıyordu. Yani bu adamı suratı asıkken görürseniz sorulacak "hayrola cenazen mi var ?" sorusu gereksizdi. Tabi mutsuzlukları etraftakiler tarafından anlaşılmıyor "ne yapsın adam işi çok ağır ondan asık suratı" ların arasında unutuluyordu. Neşeli olduğu zamanlarda sürekli anlattığı bir fıkra vardı:

                         " yağmur yağıyormuş, cenaze arabasının şoförü de  yoldan geçen bir kıza ıslanmasın diye gel bırakayım diye seslenmiş. kız da manyak mısın be diye bağırmış. Şoför de 'hadi be millet bu arabaya binmek için ölüyor' demiş". Yakınındakilerden sadece birkaçı bu adamın sesiziliği sevmediğini ve ölüm sessizliklerinden bunaldığı için hep gülmeye çalıştığını bilirdi. Elinde sürekli sigarası etrafındakilere ve ölü yakınlarına ikram ettiğiyse içtiğinin iki katıydı.

                           Arabadan indirdikleri özel dikim bir cenaze taşıma örtüsünü alarak ölü yakınlarıyla beraber daireye çıktılar. Gene cenazeyi indirme görevi ona ve arkadaşına kalacaktı çok iyi biliyordu. Tembellikten değildi bu az önce konuştuğu yakınını bir pakete sarıp cansız olarak taşımaktan tüm ölü evindekiler kaçınırdı. Şoför ve yardımcısı beraber cenazeleri indirirlerdi ki bu bazen daracık koridorlu 6-7 katlı binalarda bu tam bir ölümdü.

                            Evden alınan cenazeler yıkanmak üzere hastahane morguna götürülür, ölü sahipleri de bu işlemden sonraki evrak işleri için şoförle beraber adım adım gezer en son belediye binasına giderlerdi. 

                           Bir meslek düşünün ki telefonunuz hiç susmuyor ve çoğu arama ölüm haberi verilmesi için. Gülen insanlara hasret kaldığınız bir meslek. Ölü ailesinin o panik ve mutsuzluğunda hiçbir şey yapamadığı ve anlamadığı anda bazen aynı cümleyi yüzlerce kere tekrarlayıp üstüne bir de açıkladığınızı düşünün. Bu son yolculuğa uğurlama töreninde çoğu kişi ellerinde resmi evraklarla ne olduğuna hala inanamazken şoförün onlar için tüm işlemleri yaptığını düşünün.

 

                          Bu cenaze üzüntüleri, ölüm yasları da bitince en zor zamanlarında yanlarında olan bu adamı yolda gören herkes de  "vay biladerim, nasılsın " diye sarılıp halini hatırını soruyordu, şakalaşmaların arasında "allah senden razı olsun o gün neydi öyle kabustu" diyorlardı...

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve canakkaleninsesi.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.