Bu yazıyı 2001 krizinde yazmıştım ama yazmıştım ama pek bir şey değişmemiş
Ülkemizde yaşadığımız ve gelecekte de yaşayacağımız krizin nedeni yönetim ve verimsizliktir.
Ülkemizdeki kıt kaynaklar popülizm uğruna heba edilmiştir. Sayısını bilemediğimiz yeni il ve ilçeler; çalışmayan ve çalışmayacak hava alanları, ihtiyaç yokken yapılan bir kısım oto yollar; Ayaş tüneline gömülen bir milyar dolar gibi.
Sanayimizde yatırılacak paralar fizibilitesi düzgün yapılmış, kar ve yarar getirmeyen alanlara yatırıp heba edilmiştir ve bu kaynak israfı sanayimizi finans sıkıntısına sokmuştur.
Özel sektörde de durum pek farklı değildir. Yatırımcılar sürekli devlete bel bağlamışlar; hesapsız teşvik almışlar bu da onları verimsizliğe sevk etmiştir.
İş dünyamız kendine Avrupa ve Amerika’yı örnek almıştır. Devlet dairelerimizdeki dolapların üzerinde (hemen hemen hepsinin) yangında ilk kurtarılacak yazar özel sektörde çalışanların üzerinde görünmeyen bir yazı vardır krizde ilk çıkarılacak.
Gerek firma sahipleri gerekse profesyonel olarak çalıştırılan yöneticiler; çalışanları firmasıyla bütünleştirilecek bir sistem kurmamıştır. Çalışanlar firmasına yabancıdır. Yönetimle çalışanlar arasında gözle görülmeyen, ama aşılamayan bir duvar vardır.
Yönetim, çalışanların düşünebilen, fikir üretebilen, yapacaklarıyla firmasını daha karlı hale getireceğine inanmıyorsa bu uğurda çaba sarf etmiyorsa; yüksek maliyet ve verimsizlik devam edecektir.
Her şeyi bilen, yapabilen bir yönetici anlayışı tarihte kaldı, unutmayalım Süpermen bir çizgi film kahramanıdır. Gerçek hayatta yoktur.
Dünya devletleri öncelikle zihinlerini, bakışlarını değiştirmiş kişiler tarafından oluşturuluyor.
Taklitçiliğin zararlı olduğunu biliyoruz. Ama başkalarının deneyimlerinden dersler çıkarabiliriz. Amerika’yı tekrar keşfetmemize gerek yok.
Firmalarımızın dünya firması olmasını ve ülkemizde (ve dünyada) meydana gelebilecek krizlerden etkilenmesini istemiyorsak elemanlarımıza güveneceğiz ve verimlilik kavramını öğreneceğiz.
Unutmayalım ancak nefes almayan insanlar değişemez.
Başarılı bir yöneticinin öğütleri:
En iyi Japon şirketlerinin başarılarının arkasında gizli bir formül yoktur, hiçbir teori, plan ya da devlet politikası bir işi başarıya götürmemizi bunu ancak insanlar gerçekleştirebilir. Bir Japon yöneticinin en önemli görevi elemanlarıyla sağlıklı ilişkiler geliştirmek, şirkette aile bağlarına benzer bağlar kurmak, yönetici ile astlarının aynı kaderi paylaştığını hissettirmektir. Japonya’da başarılı olmuş şirketler bütün elemanlar arasında bir kader birliği kurabilmiş olmasıdır.
Bu basit sistemin dünyanın hiçbir yerinde uygulandığını görmedim, ama sistemin yürüdüğünü biz Japon’lar yeterince kanıtladık, insanlara verilen önem gerçek ve bazen çok açık olmalıdır ve bu da hayli riskli bir iştir. Ama uzun vadede (ve bu noktayı önemle vurgulamak isterim) ne kadar iyi başarılı, zeki ya da usta olursanız olun, işinizin geleceği, çalıştırdığınız insanların elindedir. Belki kulağa hayli dramatik gelecek ama, işinizin kaderi işe aldığınız en genç elemana bağlıdır.
İşveren-işçi ilişkilerinde dünyanın hiçbir yerinde var olmayan bir eşitlik vardır. Ülkemizde Sony’de işçi ve memurlarımızın arasında pek bir fark gözetmeyiz. Yönetim diktatörlük değildir. Şirketin üst düzey yönetimi, insanları onlara önderlik yaparak yönetmek zorundadır. İnsanların sırf iyi okulları bitirdikleri ya da şanslarının yaver gitmesiyle iyi bir mevkiye geldikleri için yönetime getirmek yanlıştır.
“Çalışanlarımızla iyi geçinebilmemizin esas nedeni, onların kendileri hakkında neler hissettiğimizi iyi bilmeleridir. Japonya’da iş girişimcilerinin şirketini işçiyi bir araç olarak kurmasıyla başlamaz. Şirketini açar ve fikrini gerçekleştirmek için işçileri işe alır. Onları kar aracı olarak değil, birer yardımcı ve iş arkadaşı olarak görür, çalışanın görevi; şirketin
varlığına katkıda bulunmaktır. Tabi, yaşamı boyunca geçimini sağlayacak, kendi refahını da arttırmaya çalışacaktır. Ona gerçekten büyük ihtiyaç vardır.
Sony’de şirket gazetesi, çıkarılacak yeni işleri, boşalan yerleri ilan ettik, bulunduğu bölümden memnun olmayan elemanların görev değiştirmesini sağlarken, bir yandan da elemanların terk ettiği sorunlu yöneticileri tespit ederek, onları daha az elemanın çalıştığı bölümlere kaydırdık. Japon şirketlerinin işbirliği denilince, bireysellik yok olur. Oysa bizim şirketlerimizde, herkes kendi fikirlerini ortaya koymaya zorlanır. Bu fikirler, başkalarıyla çatışırsa, daha da iyidir. Çünkü sonuçta ortaya kaliteli şeyler çıkabilir.
Biz Sony’de bütün çalışanlarımızın işe beyinleriyle katkıda bulunmasını ısrarla isteriz. Her elemanımızdan yılda sekiz öneri alırız; bu öneriler işleri kolaylaştırma, daha güvenli ve verimli hale getirme konusundadır. Kimseyi öneriye zorlayamayız, ama en iyilerini alıp uygularız. İşçi ve elemanların önerileri şirketimizde daima ciddiye alınır. Zaten önerilerin çoğu, kişinin işiyle doğrudan ilgili olduğu için hem önemli hem yararlıdır. Bir işin yapısını, o işi yapan insandan daha iyi kim tanıyabilir.
Üstlerimizin yaptığı işleri tıpatıp sürdürürsek bu dünyanın gelişmesine olanak yoktur. Gençlerin esnek ve yaratıcı beyinleri vardır. Yöneticiler, o körpe beyinlere katı fikirler yerleştirmemelidir.
Yöneticiler, personeli işe alma sorumluluğu ve riskini göze alıyorsa, onları işte tutmak da yöneticilerin sürekli sorumluluğudur. Bu kararda, işçi sorumluluk taşımaz. Öyleyse, ekonomi kötüye gittiğinde, işçi yönetimin kararlarından neden zarar görsün?
Yöneticilerimin, bir sürü budalaya mucize kabilinden işler yaptıran, tanrı tarafından seçilmiş, üstün insanlar olduklarını düşünmelerinden hiç hoşlanmam ama yönetici olmanın garip yanı, bir yöneticinin yıllar boyu kimseye fark ettirmeden hata yapabilmesidir.
Yöneticilerime şunu dedim ‘’elemanlarınıza en yüksek ipte yürüyen bir cambaz olduğunuzu değil, çok sayıda insanın nasıl isteyerek ve hevesle sizi izleyip, şirketin başarısına katkıda bulunduklarını gösterin’’.
Kardan başka bir şey düşünmezseniz, gelecekteki fırsatları göremezsiniz.
Biz etkileyici ve lüks bürolara inanmayız; bu tip şeylere öncelik tanımayız.
İnsanların paraya ihtiyacı olduğu kadar, işlerinde mutlu olmaya ve yaptıkları işten gurur duymaya da ihtiyaçları vardır.”
Ekrem Hayri Peker