Çanakkale Haber

Murat CEVAHİR
Köşe Yazarı
Murat CEVAHİR
 

MİKROPLAR DEVLETİN TEPESİNE NASIL YERLEŞİR?

"Antikor, Hastalığa neden olan etkenleri zararsız duruma getirmek için vücudun çıkardığı maddeye verilen addır. Daha açık bir biçimde ifade edecek olursak, Mikrop veya herhangi bir yabancı madde vücuda girdiğinde, vücut otomatik olarak bu maddeleri yok etmek için koruyucu maddeler imal eder. İşte bunlara “ Antikor ” denir.   Vücuda aşı yolu ile zayıflatılmış veya öldürülmüş mikrop verilirse, vücut bu mikropların maddelerine karşı antikor yaparak o mikrobun hastalandırıcı olanına karşı da mukavemet kazanmış olur.    Devlet teşkilatı da insan metabolizmasına benzer. Eğer dışarıdan, kendi kurumlarına, teşkilat yapısına sızan “mikroplara” karşı uygun antikor üretmezse, bu “mikroplar” kurumlara sızar ve bu kurumların mukavemet gücünü çökertir. Uzun vadede “mikrop”, devlet teşkilatını tamamen ele geçirir. Bir süre sonra mukavemet gücünü yitiren devlet yapısı, mikropların tamamen kurumlara nüfuz etmesiyle antikor üretmez ve hastalıklı bir metabolizma oluşur."   "Biten ve işgal altında dağılan Osmanlı’yı diriltmek mümkün değildi. İstanbul Hükümeti ise bizzat mikrobun kendisi olmuştu zaten. Meclisi Mebussan ise işgalci mikroplar tarafından dağıtılmış vekillerin çoğu ya tutuklanmış ya da sürgün edilmişti. İstanbul, ihanetin ve işgalin kenti olmuştu. Emperyalist işgale karşı, Anadolu’ya geçmek, sine-i millete dönmek, İstanbul Hükümetinden ayrı, Anadolu’nun merkezinde yer alan yeni bir Milli Hükümet ve Milli Meclis kurmak, milletin iradesini yeniden hakim kılmak esas olmalıydı. Osmanlı döneminde faaliyet sürdüren partiler çamura bulanmıştı ve “Çamurlu zeminde milli mücadele verilemezdi. "   "Emperyalist işgale ve onunla işbirliği yapan mikroplara karşı tek çözüm tam bağımsızlık için savaşmaktı.” İstiklali tam bir Türkiye” için mücadele ile ekonomisi, meclisi, ordusu, eğitim kurumları ve dili ile bağımsız olan bir Türkiye kast ediliyordu. Bu, Türk milletine dışarıdan bahşedilmeyecekti. Bunun için Kuvvayı Milliye ( Milli Kuvvet ) örgütlenmesine gidildi.    İşte Türkiye Cumhuriyeti, yukarıda kısaca anlatılan emperyalist işgale ve bu işgal güçleriyle işbirliği yapan İstanbul Hükümeti ve Saltanat gericiliğine karşı kurulmuş, milliyetçi, halkçı, laik bir devlet yapısı olarak inşa edilmiştir. Mikrop vücuttan böyle atılmıştı."   "1923’ten sonra Cumhuriyeti yıkmak için harekete geçen mikroplar olunca, devlet mekanizması, gerçekleştirdiği devrimler sayesinde aynı anda antikor üreterek bu mikropları etkisiz hale getirmiştir. Milli ekonomisi, milli eğitim sistemi ve milli savunma anlayışı olan bir devlet teşkilatlanmasına mikrop zaten giremezdi. Mikrobun girmesi ve nüfuz etmesi için “Milli olan ekonominin, savunmanın ve eğitimin” lağvedilmesi gerekti.   1923’ten 1938’e kadar Batıcılığa, gericiliğe ve bölücülüğe karşı; devletçi, milliyetçi, halkçı temeller korunduğu için bu mikroplar etkisini göstermedi. Kendi demiryollarını yapan, kendi uçaklarını üreten, milli eğitim modeliyle köy / kent arasındaki farklılığı giderme ve ağır sanayi yolunda adımlar atan bir yapı, “mikrobu” anında imha ederdi."   10 Kasım 1938’den Sonra Uyuyan Mikroplar Uyanıyor    "Ancak 10 Kasım 1938’den sonra ilk mikrobun devlet katına girmesine neden olacak olan Fransa ve İngiltere ile Üçlü Bağlaşma imzalandı. Mikrobun ekonomik / politik yapımıza tamamen nüfuz etmesi için 1946’da Milletler Cemiyeti’ne üye olmamızın koşulu olarak “Çok partili siyasi yaşama” geçmemizi öne sürdüler. 1947’de Marshall Planı ile ekonomimize sızan mikrop, kültürel yaşamımıza da sızmaya başladı. Üzerinde “Yavan” yazan mikroplu süt tozu içeren gıda ürünü, Türk çocuklarına verildi o zamanlar. ABD bu mikrobun yayılmasına karşı mukavemet gösterecek olan ve Türk Devriminin temel harcı olan Türk Ordusunu da denetlemeliydi. 1952’de Mehmetçiğin kanı pahasına üye olduğumuz NATO, bu denetim mekanizmasını oluşturmak için bire bir çözümdü. "   "Şimdi soruyorlar…”Bu FETÖ nasıl da sızmış bu kurumlara?”    Siz devletin mikroplara karşı olan mukavemet gücünü yitirmesine neden olursanız, mikrop bütün kurumlara sızar. 1938’den günümüze kadar yabancı devletler ellerinde şırınga ile mikrop aşılarken, hepiniz oradaydınız.    Ama bu mikrop aşısının tutmadığı bir merkez var. Partiler üstü zeminde, milletin ortak paydalarda milli bağımsızlık için mücadele etmesi için kendi hayatından vazgeçen sivil, asker, işçi bütün Atatürkçü – milliyetçi kuvvetler ve Türk milletinin kendisi… Batılılaşma aşınız bizde tutmadı efendiler…"   TENGRİ TÜRK'Ü KORUSUN VE YÜCELTSİN
Ekleme Tarihi: 25 Nisan 2017 - Salı
Murat CEVAHİR

MİKROPLAR DEVLETİN TEPESİNE NASIL YERLEŞİR?

"Antikor, Hastalığa neden olan etkenleri zararsız duruma getirmek için vücudun çıkardığı maddeye verilen addır. Daha açık bir biçimde ifade edecek olursak, Mikrop veya herhangi bir yabancı madde vücuda girdiğinde, vücut otomatik olarak bu maddeleri yok etmek için koruyucu maddeler imal eder. İşte bunlara “ Antikor ” denir.
 
Vücuda aşı yolu ile zayıflatılmış veya öldürülmüş mikrop verilirse, vücut bu mikropların maddelerine karşı antikor yaparak o mikrobun hastalandırıcı olanına karşı da mukavemet kazanmış olur. 
 
Devlet teşkilatı da insan metabolizmasına benzer. Eğer dışarıdan, kendi kurumlarına, teşkilat yapısına sızan “mikroplara” karşı uygun antikor üretmezse, bu “mikroplar” kurumlara sızar ve bu kurumların mukavemet gücünü çökertir. Uzun vadede “mikrop”, devlet teşkilatını tamamen ele geçirir. Bir süre sonra mukavemet gücünü yitiren devlet yapısı, mikropların tamamen kurumlara nüfuz etmesiyle antikor üretmez ve hastalıklı bir metabolizma oluşur."
 
"Biten ve işgal altında dağılan Osmanlı’yı diriltmek mümkün değildi. İstanbul Hükümeti ise bizzat mikrobun kendisi olmuştu zaten. Meclisi Mebussan ise işgalci mikroplar tarafından dağıtılmış vekillerin çoğu ya tutuklanmış ya da sürgün edilmişti. İstanbul, ihanetin ve işgalin kenti olmuştu. Emperyalist işgale karşı, Anadolu’ya geçmek, sine-i millete dönmek, İstanbul Hükümetinden ayrı, Anadolu’nun merkezinde yer alan yeni bir Milli Hükümet ve Milli Meclis kurmak, milletin iradesini yeniden hakim kılmak esas olmalıydı. Osmanlı döneminde faaliyet sürdüren partiler çamura bulanmıştı ve “Çamurlu zeminde milli mücadele verilemezdi. "
 
"Emperyalist işgale ve onunla işbirliği yapan mikroplara karşı tek çözüm tam bağımsızlık için savaşmaktı.” İstiklali tam bir Türkiye” için mücadele ile ekonomisi, meclisi, ordusu, eğitim kurumları ve dili ile bağımsız olan bir Türkiye kast ediliyordu. Bu, Türk milletine dışarıdan bahşedilmeyecekti. Bunun için Kuvvayı Milliye ( Milli Kuvvet ) örgütlenmesine gidildi. 
 
İşte Türkiye Cumhuriyeti, yukarıda kısaca anlatılan emperyalist işgale ve bu işgal güçleriyle işbirliği yapan İstanbul Hükümeti ve Saltanat gericiliğine karşı kurulmuş, milliyetçi, halkçı, laik bir devlet yapısı olarak inşa edilmiştir. Mikrop vücuttan böyle atılmıştı."
 
"1923’ten sonra Cumhuriyeti yıkmak için harekete geçen mikroplar olunca, devlet mekanizması, gerçekleştirdiği devrimler sayesinde aynı anda antikor üreterek bu mikropları etkisiz hale getirmiştir. Milli ekonomisi, milli eğitim sistemi ve milli savunma anlayışı olan bir devlet teşkilatlanmasına mikrop zaten giremezdi. Mikrobun girmesi ve nüfuz etmesi için “Milli olan ekonominin, savunmanın ve eğitimin” lağvedilmesi gerekti.
 
1923’ten 1938’e kadar Batıcılığa, gericiliğe ve bölücülüğe karşı; devletçi, milliyetçi, halkçı temeller korunduğu için bu mikroplar etkisini göstermedi. Kendi demiryollarını yapan, kendi uçaklarını üreten, milli eğitim modeliyle köy / kent arasındaki farklılığı giderme ve ağır sanayi yolunda adımlar atan bir yapı, “mikrobu” anında imha ederdi."
 
10 Kasım 1938’den Sonra Uyuyan Mikroplar Uyanıyor 
 
"Ancak 10 Kasım 1938’den sonra ilk mikrobun devlet katına girmesine neden olacak olan Fransa ve İngiltere ile Üçlü Bağlaşma imzalandı. Mikrobun ekonomik / politik yapımıza tamamen nüfuz etmesi için 1946’da Milletler Cemiyeti’ne üye olmamızın koşulu olarak “Çok partili siyasi yaşama” geçmemizi öne sürdüler. 1947’de Marshall Planı ile ekonomimize sızan mikrop, kültürel yaşamımıza da sızmaya başladı. Üzerinde “Yavan” yazan mikroplu süt tozu içeren gıda ürünü, Türk çocuklarına verildi o zamanlar. ABD bu mikrobun yayılmasına karşı mukavemet gösterecek olan ve Türk Devriminin temel harcı olan Türk Ordusunu da denetlemeliydi. 1952’de Mehmetçiğin kanı pahasına üye olduğumuz NATO, bu denetim mekanizmasını oluşturmak için bire bir çözümdü. "
 
"Şimdi soruyorlar…”Bu FETÖ nasıl da sızmış bu kurumlara?” 
 
Siz devletin mikroplara karşı olan mukavemet gücünü yitirmesine neden olursanız, mikrop bütün kurumlara sızar. 1938’den günümüze kadar yabancı devletler ellerinde şırınga ile mikrop aşılarken, hepiniz oradaydınız. 
 
Ama bu mikrop aşısının tutmadığı bir merkez var. Partiler üstü zeminde, milletin ortak paydalarda milli bağımsızlık için mücadele etmesi için kendi hayatından vazgeçen sivil, asker, işçi bütün Atatürkçü – milliyetçi kuvvetler ve Türk milletinin kendisi… Batılılaşma aşınız bizde tutmadı efendiler…"
 
TENGRİ TÜRK'Ü KORUSUN VE YÜCELTSİN
Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve canakkaleninsesi.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Diğer Yazıları

04
Kasım
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.