Çanakkale Haber

Engin GÜRSU
Köşe Yazarı
Engin GÜRSU
 

KÖPRÜLÜLÜ ŞEHİT HAMDİ BEY-1

Köprülülü Hamdi Bey; Barışta:’’Şiir yazan, yağlı- sulu boya, kara kalemle resimler yapan, ud, piyano, keman, tambur çalan bir sanatçıdır. Okuyup düşünmeyi en zevkli uğraş sayar. Şık ve temiz giyinmeyi medeniliğin mareşal üniforması bilir. Zeki, bilgili, ince ve olgun bir insandır.’’ Kurtuluş Savaşı’nda:’’Başında koyu kazak karası bir kalpak… Çehresinde simsiyah bir Cemal Paşa sakalı… Sırtında rütbeleri sökülmüş, kışlık, hâki, eski bir subay ceketi… Ayaklarında yün konçlu bir çizme… Bacağında asker pantolonu… Sağ elinde Karabağ filintası… Sol elinde sapı gümüş bir kamçı…Göğsünde, birkaç bölüğe yetecek kadar mermilerle dolu fişeklik… Belindeki fişeklikli kemerden sarkan bir barabellum… Boynuna geçirilmiş kayışta sallanan bir askerî zays dürbünü… Yine boynuna geçirilmiş bir başka kayışa takılmış kocaman harita çantası… Ve belinden sarkan bomba.” General Kâzım Özalp, KÖPRÜLÜLÜ HAMDİ BEY’i böyle anlatıyor.    KÖPRÜLÜLÜ ŞEHİT HAMDİ BEY-1 Köprülülü Hamdi Bey; Barışta:’’Şiir yazan, yağlı- sulu boya, kara kalemle resimler yapan, ud, piyano, keman, tambur çalan bir sanatçıdır. Okuyup düşünmeyi en zevkli uğraş sayar. Şık ve temiz giyinmeyi medeniliğin mareşal üniforması bilir. Zeki, bilgili, ince ve olgun bir insandır.’’ Kurtuluş Savaşı’nda:’’Başında koyu kazak karası bir kalpak… Çehresinde simsiyah bir Cemal Paşa sakalı… Sırtında rütbeleri sökülmüş, kışlık, hâki, eski bir subay ceketi… Ayaklarında yün konçlu bir çizme…Bacağında asker pantolonu… Sağ elinde Karabağ filintası… Sol elinde sapı gümüş bir kamçı…Göğsünde, birkaç bölüğe yetecek kadar mermilerle dolu fişeklik… Belindeki fişeklikli kemerden sarkan bir barabellum… Boynuna geçirilmiş kayışta sallanan bir askerî zays dürbünü… Yine boynuna geçirilmiş bir başka kayışa takılmış kocaman harita çantası… Ve belinden sarkan bomba.” General Kâzım Özalp, KÖPRÜLÜLÜ HAMDİ BEY’i böyle anlatıyor. KÖPRÜLÜLÜ ŞEHİT HAMDİ BEY-1 (1886-1919) Hamdi Bey, şimdi Makedonya sınırları içinde kalan, Vardar Vadisi'ndeki Köprülü (Veles) ilçesinde 1886 yılında doğar. Bu nedenle Milli Kurtuluş tarihimize Köprülülü Kaymakam Hamdi Bey olarak tanınır. (Türkiye Cumhuriyeti'nin kurucusu, Büyük Önder ATATÜRK'ün Büyük Nutku'nun 3. cildi olan, Vesikalar bölümündeki, Vesika 239 a, b, c, bölümlerinde Hamdi Bey'den bahsedilir. Anıtkabir’de önemli Kuva-yıMilliyeciler arasında yer alıp, büstü vardır. Küçük yaşta Kolağasıİbrahim Bey olan babasını kaybeder. Dayısı Celalettin Bey tarafından büyütülür. Ortaokulu (rüştiye) Köprülü ilçesinde, liseyi (idadi) İstanbul MercanLisesi'nde tamamlar. Onun bu yılları Sultan Abdülhamit in İstibdat Devri diye adlandırılan saltanat yıllarına rastlamaktadır. Devrin olayları, yetiştiği çevre kuşkusuz onun üzerinde etki yapmıştır. Hamdi Bey, 1912 yılında İstanbul Siyasal Bilgiler Yüksek Okulu'ndan (Mülkiye) pekiyi derece ile mezun olur. Bu okuldayken önemli olaylara tanık olur. Bu olayların en önemlisi Meşrutiyet'in yeniden ilanıdır. Hamdi Bey bu sırada yirmi, yirmi biryaşlarında heyecanlı, ateşli bir yüksekokul öğrencisi idi. Mezuniyetini takiben Türkiye'de ilk defa açıları (Yedek Subay Okulu)’ne girer ve 1911 yılında Ast teğmen olarak diploma alır. Hamdi Bey memurluk yaşamınaKosova ili Maiyet (Vali Yönetim Stajı yapan) memurluğuna atanır.         Yd.Sb.Hamdi Bey -  Kaymakam Hamdi Bey Ancak Balkan Savaşı patlak verir. İhtiyaçtan yeni açılan Yedek Subay Okulu(İhtiyat Zabit Mektebi)'nu pekiyi derece ile bitirerek, 1.Yedek subay Sicil Numarası ile Ordu'ya katılır. Katıldığı Balkan Savaşı'nda, Sırplara karşı Kumanova cephesinde çarpışmıştır. Vardar Ordusunun bozulması üzerine K.Hamdi Bey 200 kişilik bir kuvvetle Edirne'ye Şükrü Paşa Kuvvetlerine ulaşmıştır. 1914 yılında Hamdi Bey Edirne'nin düşmanlardan geri alınmasından sonra Edirne Polis Müdürlüğü İdari Bölüm Başkanlığına getirildi. Birkaç ay sonra da Demirköy İlçesi Kaymakamlığı'na atandı. Edirne-Demirköy’de, Bulgaristan'dan sızan Türk Köylerini basan, Bulgar çetecilerini önlemek için güvenlik kuvvetlerini tamamen kendisi yönetmiştir. Bu çabalarının sonucu büyük başarı elde etmiştir. Bu çalışmaları zamanın Edirne Valisi Hacı Adil Bey'in dikkatini çekmiş, yanına ailesini alarak Demirköy'e Kaymakam Hamdi Bey’i ziyaret etmiştir. Olumlu izlenimlerle ayrıldığı ilçeden yola çıkışında Vali'ye koruma vermek istemesinin, Vali tarafından istenmemesi üzerine bizzat kendisi refakat etme kararını vermiştir. Bugün Vali Bayırı denilen yerde Bulgar Komitacılarının baskınına uğramışlar. Vali'nin küçük oğlu vurulmuş, Hamdi Bey ve koruma görevlisinin açtıkları ateş sonucu komitacılar kaçmışlardır. Köprülülü Hamdi Bey daha sonra bu işe karışan bütün komitacıları pusuya düşürerek yok etmiş, valiyi kurtarmıştır. Demirköy’deKaymakamlık yaptığı dönemde yollar ile Hükümet binası yaptırır. Şehit ve yetim çocuklar için okul açar. 1914 yılında Birinci Dünya Savaşı çıktığı sırada Hamdi Bey Demirköy Kaymakamlığı görevinde bulunuyordu. Kaymakam olduğu için savaşa katılmadı. Daha sonra Tekirdağ ili Malkara İlçesi Kaymakamlığı (1916) ve Edirne İli Keşan İlçesi Kaymakamlığı (1916 Martından Temmuzuna kadar) yapar. Daha sonraları, 1916 Keşan, Sındırgı Kaymakamlığına atanmış, 13 Temmuz 1917'de Edremit Kaymakamlığına getirilmiştir. Mondros Mütarekesinden sonra esas mücadeleye ve çalışmalara başlamıştır. 26 Temmuz 1917tarihinde, Balıkesir İli Edremit Kaymakamlığına atanır. Burada da, "şehit ve yetim çocukları okulu (Edremit Darül- Eytamı)" açtırır. Kaymakamlıktan ayrıldığında 105 şehit çocuğu bu yuvada barınmaktadır.Bundan başkaEdremit İdman Yurdu'nu (25 Nisan 1918) kurmuş, bir basım evi açtırarak dergi ve gazete çıkartmış. Kasabaya elektrik getirtmek için etütler yaptırmış, şehrin ölçekli haritasını çizdirerek, kanalizasyon inşaatını başlatmıştır.  Edremit Lisesi’nde (idadi) öğretmenlik yapmak suretiyle öğretmen açığını kapatmaya çalışır.. Bütün bunlar, Onun idareci özeliliklerini yansıtır; ama Hamdi Bey’in en önemli özelliği, mücadeleci vatanseverliğidir. İşgalin başlamasıyla halka zulüm etmek için ortaya çıkan çetelere karşı çevresindeki mert, vatansever, iyi silah kullanan kişileri bir araya getirir. Dağlarda eşkıya avına çıkan Hamdi Bey’in kendisine “Kaymakam adamın ne işi var dağda?” diye soran Zeytinli Köyü’nden İbrahim Ağa’ya verdiği cevap çok ilginçtir: “Eşkıya masaya gelir mi?”. O, yayılan işgale karşı tepkilerin de örgütleyicisi oldu. 21 Mart 1919’da Edremit’te Edremit'in İtalyanlara verileceği söylentilerinin yayılması üzerine, Kaymakam Hamdi Beyin öncülüğünde konak önünde düzenlenen protesto mitinginden sonra Edremit'in ileri gelenleri Hamdi Beyin de içinde bulunduğu bir örgüt kurarlar. Hamdi Bey, Öğretmen Ruhi Naci (Sağdıç) Bey ile organize edip gerçekleştirilen mitingten çıkan ve milletin direniş ruhunu ve azmini dile getirilen karar, Hariciye Nezareti’ne şu telgrafla bildirilmiştir: “"Dün öğle vakti Edremit ve havalisi halkından binlerce kişi toplanarak fevkalâde milli nümayişlerle ilelebet Osmanlı bayrağı altında yaşamaya karar verip yemin ettik. Beş yüz küsur yıldan beri bu vatan için ecdadımızla beraber kanımızı döktükten sonra yabancıların güttükleri tahammülsüz davaya susup boyun eğmektense ölmeye hazır olduğumuzu bütün cihana ilan ederiz.” Bu telgrafın özeti aslında bir cümledir: “Ya istiklâl ya ölüm!”Tüm bu hizmetlerin altında, vatan ve millet aşkı yatmaktadır. İtilaf devletlerinin baskısı, İstanbul Hükümeti’nin etkisi ile 9 Nisan 1919 tarihinde Damat Ferit tarafından Hamdi Bey’in Kaymakamlık görevine son verilir. Bununla da yetinilmemiş, Dahiliye Nezareti'nden tutuklama emri de çıkarılmıştır. Hamdi Bey bu durumdan, Balıkesir Mutasarrıfı ve aynı zamanda yakın arkadaşı Hilmi Bey'in sayesinde kurtulur. Edremit Kaymakamlığından azledildikten sonra 1919'a kadar Burhaniye'de teyzesinin evinde inzivaya çekilen Hamdi Bey Yunanlıların Ayvalık'ı işgali üzerine ortaya çıkar. Kurtuluş Savaşı yanlısı olması ile yakınlık duyduğu Ayvalık İlçesi'nde bulunan, Ayvalık Cephesi kumandanı 172. Alay Komutanı Yarbay Ali (Çetinkaya) Bey'in emrine girdi. Burhaniye Kuva-yı Milliye Komutanlığını bir süre yürüten Hamdi Bey daha sonra Balıkesir Heyeti Merkezi üyeliğine getirilir. Bu arada Türk Ulusu sadece Yunan Ordusu ile değil yerli Rumlarla ve onun işbirlikçileri vatan hainleriyle de uğraşmak zorunda kalmıştır. Tevfik Paşa'nın 9 Kasım 1918'de kurduğu hükümet İttihat ve Terakkicilerden bir intikam alma kabinesi görünümündedir.Memlekette de İttihatçılara düşmanlık havası gittikçe yayılır. Edremit'te de çok kuvvetli olan İttihat ve Terakki Partisi'ne karşı yeni hükümetin politikası icabıdüşmanlık artar.   Hamdi Bey, Sait Bey ile Hürriyet ve İtilâf Partililer Hamdi Bey'e başvurarak, Edremit'te Aşağı Çarşı'da bulunan İttihat ve Terakki Kulübü'nün kapatılmasını isterler. Hamdi Bey bunu reddeder. Çünkü o sıralarda daha önemli işler vardır. Hamdi Bey Kazdağı'nda ve civarında türeyen bu eşkıyanın takibine Edremitlilerle bizzat çalışmaktadır. Rum çeteleri her yerde dehşet saçmaktadırlar. Trakya'da ve Anadolu yakasında bu çeteler Türk köy ve kasabaları basılıyor, haraca bağlanıyordu. Mesela Kapıdağ bölgesinde Firman Kaptan adında bir Rum çetesi etrafı kasıp kavurmaktadır. Aslında bu Rum şiddeti bir Yunan politikasıdır. Bölgedeki Türkleri göçe zorlamak isterler. (Hatta mütarekeden sonra daha önce "mübadele" sebebiyle Yunanistan'a gitmiş Rumların geri yollandıkları haberleri alınır. ) Planlı bir şekilde Yunan idealleriyle donatılmış bu Rumlar Ege kıyılarına yerleştirilirler. Hamdi Bey Cephenin kurulup gelişmesi döneminde büyük hizmeti geçer. 1919 sonlarında Ayvalık'tan ayrılarak Balıkesir'e, hemşerisi Albay Kazım (Özalp) Bey'in yanına gider.İlk Yunan birliklerinin 15 Mayıs 1919 tarihinde İzmir’i işgalinin yarattığı ortamda, 26 Temmuz 1919 tarihinde başlayan 1. Balıkesir Kongresi, 15 Ağustos 1919 tarihinde düzenlenen Alaşehir Kongresi ve 19 Kasım 1919 tarihindeki 2. Balıkesir Kongrelerinde, Yunan işgaline karşı Ayvalık, İvrindi, Akhisar, Salihli, Soma, Aydın ve Ödemiş cephelerinin kurulması kararları alınmıştır. Bir ara, adamlarından biri, İstanbul’da çıkan gazeteleri getirir.Konuşmayı kesip gazetelere göz atmaya başlarlar. Gazeteler, Osmanlı Hükümeti’nin Akbaş’taki silâh ve cephaneyi Bolşevikler’le savaşmakta olan Vrangel Ordusunaverileceğini yazıyorlardı. Odaya derin bir sessizlik çöker. ÇünküO sıralarda silâh ve cephane sıkıntısı vardı. Tek kurşunun bile hasreti çekiliyordu. Komutanlar cephane tasarrufu hakkında emir üstüne emir yazıyorlardı. Hal böyleyken, depolar dolusu silâh ve cephanenin Ruslar’a gönderilmesi olacak iş miydi?Üstelik hem Aznavur Ayaklanmasının neden olduğu cephane sarfiyatı, hem de bu cephelerin gereksinimlerinin karşılanması hayati bir ikmal sorunuydu. Akbaş Cephaneliğindeki malzemeye el konulması fikri böyle bir ortamda, Balıkesir’deki 61. Ordu komutanı Kazım (Özalp) Bey’in ve Heyet-i Merkeziye üyesi Köprülülü Hamdi Bey tarafından gündeme getirilmiştir. Akbaş Kalesi, Gelibolu Yarımadası’nda, Eceabat- Gelibolu yolu üzerinde ve Eceabat’ın 7 km. kadar kuzeyindedir. Kale, Uluflu Tepe eteklerinde, Akbaş Şehitliği’nin batısında yer alır. Çanakkale Boğazı’nın en dar ikinci noktasında, küçük gemilerin demirlemesine uygun bir koyda bulunmaktadır. Çanakkale Savaşları sırasında Gelibolu Yarımadası’ndaki kuvvetlerin ikmal yönünden desteklendiği elverişli bir koydur. Mondros Ateşkesi’nden sonra ise bu kale, cephanelik olarak kullanılmaya başlanır. Müttefikler, Trakya bölgesinde bulunan Türk birliklerinden topladıkları silâhları buraya depolarlar. Depo ve çevresi Senegallilerden oluşan Fransız birlikleri tarafından sıkı bir şekilde korunmaktadır ve Gelibolu ile doğrudan telefon bağlantısı vardır. İngilizlerin deniz üssü olan Çanakkale ile bu Akbaş koyu ise denizden 20 dakikalık bir mesafededir ve kısa sürede yardım görebilecek durumdadır. Ayrıca Çanakkale Boğazı’nda devriye gezen İngiliz gemileri, bu süreyi daha da kısaltmaktadır. Akbaş deposunda sekiz bin Rus tüfeği, kırk Rus ağır makineli tüfeği, yirmi bin sandık cephane olduğu kestiriliyordu. (Nutuk-Belgeler: 239) 15 Mayıs 1919 günü İzmir'in Yunanlılar tarafından işgali ile kara günler başlar. Yunanlılar ertesi gün Urla'yı işgal etmeye kalktıklarında milli kuvvetlerin ilk direnmesi ile karşılaşırlar. Paris konferansında Yunan işgal bölgesinin sınırları çizilmemiştir. Amiral Calthorpe'un müracaatı üzerine, Yunan işgal bölgesi İngiltere hükümetince İzmir Sancağı ve Ayvalık Kazası olarak bildirilmiştir. Calthorpe'un eline bu yazı 28 Mayısta ulaşır. Oysa Yunanlılar bu tarihe kadar Torbalı, Menemen, Manisa, Bayındır, Selçuk, Aydın ve Tire'yi işgal ederler. Amiral Calthorpe, 28 Mayıstan önceki ve sonraki işgallere engel olamamıştır. Bu yüzden, Yunanlılar 29 Mayısta Ayvalık ve Turgutlu'yu, 4 Haziran'da Nazilli'yi, 5 Haziran'da Akhisar'ı, 12 Haziran'da da Bergama'yı işgal ederler. Bu işgaller için öne sürdükleri gerekçe hep aynıdır; "Türk asker kaçakları köylerdeki Türklerle birleşerek yerli Rumları katliama hazırlamaktadırlar. Buna engel olmak için işgalin yavaş yavaş içerilere doğru genişletilmesi gerekiyor.." Ayvalık'ın işgali üzerine buradaki 172.Alay Komutanı Kaymakam (Yarbay) Ali (Çetinkaya) Bey vakit geçirmeden bir cephe oluşturmuştu. O sırada Burhaniye ve Edremit civarında Kuva-yı Milliye teşkilatını güçlendirmeye çalışan Hamdi Bey, bölgenin savunmasını görüşmek üzere 23 Mayıs 1919'da Ali Bey ile Edremit-Gömeç arasında bir yerde buluşurlar. Bu buluşmada alınacak tedbirler görüşülür. Ayvalık'ın işgalinden sonra kurulan cephenin komutanlığını Ali Bey yapar. Bu cephede 172. Alayın nizami askerleri ile Edremit, Burhaniye ve Ayvalık kazaları halkından kurulmuş milli kuvvetler görev yapmıştır. Hamdi Bey ile Pelit Köylü Mehmet Cavit, Ali Bey'e bağlı olarak milli kuvvetlere komuta ederler. Ayvalık Cephesi'nde Yunan ilerlemesi durdurulur.Kurtuluş Savaşı'nın ilk kurşunları atılarak, Yunanlıları bu yörede başarısızlığa uğratılır. KUVA-YI MİLLİYE = Kurtuluş Savaşı’mızda düşmana karşı koyan Türk direniş örgütlenmelerine ve güçlerine verilen addır. Milli Kuvvetler anlamın­dadır. Günümüz Türkçe 'sindeki anlamı Ulusal Güçlerdir. Vatanın dört bir yanının Yunan, İngiliz, Fransız, İtalyan birliklerince ele geçirildiği, Mondros antlaşması ile ülkeye ağır koşulların dayatıldığı, Osmanlı ordusunun silahlarının alınıp dağıtıldığı, her şeyin bitti sanıldığı günlerde, ulusun tepkisi olarak doğan bir halk direnişidir. Örgütlenmeler sonucu çeteler olarak ortaya çıkan Kuva-yı Milliye, düzenli ordulardan oluşan işgalci güçlere karşı savaşmıştır. Örgütlü direniş Yunanlıların İzmir'i ele geçirilmesinden sonra Ege bölgesinde Kuva-yı Milliye olarak başlamıştır. Daha sonra da yurdun her köşesine yayılmıştır.  Milli kuvvetlerin, ordu birliklerinden ayırt edilmesi için, kollarına beyaz patiskadan bant takılır. Bunun üzerine de "Kuva-yı Milliye" yazısı yazılmıştır. "Kuva-yı Milliye", Albay Ali Bey, Hamdi Bey ve Mehmet Cavit Bey'in bulgusudur. Buradan tüm Anadolu'ya yayılmıştır. Şimşir ağacından, Hattat Edremitli Süleyman Efendi tarafından oyulmak sureti ile klişe şekline getirilip DarulEytanBasımevi'nde basılarak, milis kuvvetlerinin kollarına takılırdı. Diyebiliriz ki; Kuva-yıMilliye'nin çıkış noktası Edremit'tir. Kuva-yı Milliye daha sonra TBMM'nin kurulması ile ordu ile birleştirilmiş ve I. İnönü Savaşı sırasında da düzenli orduya dönüştürülmüştür. Atatürk Kuva-yıMilliye'yi şöyle açıklamıştır:"Hükümet merkezi düşmanların şiddetli çemberi içindeydi. Siyasal ve askeri bir çember vardı. İşte böyle bir çember içinde yurdu savunacak, ulusun ve devletin bağımsızlığını koruyacak kuvvetlere emrediyorlardı. Bu biçimde yapılan emirlerle, devlet ve ulusun araçları temel görevlerini yapamıyorlardı. Yapamazlardı da. Bu araçları savunmanın birincisi olan ordu da, 'ordu' adını korumakla birlikte, elbette temel görevini yerine getirmekten yoksundu. İşte bunun içindir ki yurdu savunmak ve korumak olan temel görevi yerine getirmek, doğrudan doğruya, ulusun kendisine kalıyordu. İşte buna Kuva-yı Milliye diyoruz."   Hamdi Bey             Kani Bey             Dramalı Rıza Bey       Bu sıralarda Balıkesir İl Merkezi'nde 61. Tümenimiz bulunmaktadır. Bu tümenin komutanı Albay Kazım Bey (ÖZALP) de, Kurtuluş Savaşı yanlısı bir yurtseverdi. Aynı zamanda Hamdi Bey’in hemşerisi (Köprülü) olduğundan, daha önceki yıllardan tanışırlar. Hamdi Bey, Kazım Bey'in daveti üzerine Balıkesir'e gider. Kazım Bey yöreyi daha iyi bilinçlendirmek, gerekli örgütleri kurmak ve Kurtuluş Savaşı'nda kullanılmak üzere; para, silah, cephane ve asker toplamak amacı ile 13 Temmuz 1919'da Balıkesir Merkezinde Milli bir kongre toplar. Bu kongrede alınan kararlar, çevre il ve ilçelere bildirilir. Tüm bu çalışmalar içinde Hamdi Bey de vardır.Kuva-yi Milliye hareketi, Balıkesir Merkez üyesi Köprülülü Hamdi Bey ve arkadaşlarına Akbaş cephaneliğini basma ve getirme görevini de verir. İzmir'e Doğru Gazetesi'nde "Biga'da Hamdi Bey" başlıklı habere göre Hamdi Bey, Biga'ya 1920 yılı Ocak ayının ilk haftasında hareket etmiştir. Yanında Dramalı Rıza Bey ve 37 kişilik bir kuvvet ve Kani Bey vardır. Nazmiye-Engin GÜRSU BİGA-SİDENE Tarih, Kültür ve Sanat Evi 
Ekleme Tarihi: 15 Şubat 2017 - Çarşamba
Engin GÜRSU

KÖPRÜLÜLÜ ŞEHİT HAMDİ BEY-1

Köprülülü Hamdi Bey; Barışta:’’Şiir yazan, yağlı- sulu boya, kara kalemle resimler yapan, ud, piyano, keman, tambur çalan bir sanatçıdır. Okuyup düşünmeyi en zevkli uğraş sayar. Şık ve temiz giyinmeyi medeniliğin mareşal üniforması bilir. Zeki, bilgili, ince ve olgun bir insandır.’’ Kurtuluş Savaşı’nda:’’Başında koyu kazak karası bir kalpak… Çehresinde simsiyah bir Cemal Paşa sakalı… Sırtında rütbeleri sökülmüş, kışlık, hâki, eski bir subay ceketi… Ayaklarında yün konçlu bir çizme… Bacağında asker pantolonu… Sağ elinde Karabağ filintası… Sol elinde sapı gümüş bir kamçı…Göğsünde, birkaç bölüğe yetecek kadar mermilerle dolu fişeklik… Belindeki fişeklikli kemerden sarkan bir barabellum… Boynuna geçirilmiş kayışta sallanan bir askerî zays dürbünü… Yine boynuna geçirilmiş bir başka kayışa takılmış kocaman harita çantası… Ve belinden sarkan bomba.” General Kâzım Özalp, KÖPRÜLÜLÜ HAMDİ BEY’i böyle anlatıyor. 

 

KÖPRÜLÜLÜ ŞEHİT HAMDİ BEY-1

Köprülülü Hamdi Bey;

Barışta:’’Şiir yazan, yağlı- sulu boya, kara kalemle resimler yapan, ud, piyano, keman, tambur çalan bir sanatçıdır. Okuyup düşünmeyi en zevkli uğraş sayar. Şık ve temiz giyinmeyi medeniliğin mareşal üniforması bilir. Zeki, bilgili, ince ve olgun bir insandır.’’

Kurtuluş Savaşı’nda:’’Başında koyu kazak karası bir kalpak… Çehresinde simsiyah bir Cemal Paşa sakalı… Sırtında rütbeleri sökülmüş, kışlık, hâki, eski bir subay ceketi…

Ayaklarında yün konçlu bir çizme…Bacağında asker pantolonu… Sağ elinde Karabağ filintası… Sol elinde sapı gümüş bir kamçı…Göğsünde, birkaç bölüğe yetecek kadar mermilerle dolu fişeklik… Belindeki fişeklikli kemerden sarkan bir barabellum… Boynuna geçirilmiş kayışta sallanan bir askerî zays dürbünü… Yine boynuna geçirilmiş bir başka kayışa takılmış kocaman harita çantası… Ve belinden sarkan bomba.”

General Kâzım Özalp, KÖPRÜLÜLÜ HAMDİ BEY’i böyle anlatıyor.

KÖPRÜLÜLÜ ŞEHİT HAMDİ BEY-1 (1886-1919)

Hamdi Bey, şimdi Makedonya sınırları içinde kalan, Vardar Vadisi'ndeki Köprülü (Veles) ilçesinde 1886 yılında doğar. Bu nedenle Milli Kurtuluş tarihimize Köprülülü Kaymakam Hamdi Bey olarak tanınır. (Türkiye Cumhuriyeti'nin kurucusu, Büyük Önder ATATÜRK'ün Büyük Nutku'nun 3. cildi olan, Vesikalar bölümündeki, Vesika 239 a, b, c, bölümlerinde Hamdi Bey'den bahsedilir. Anıtkabir’de önemli Kuva-yıMilliyeciler arasında yer alıp, büstü vardır.

Küçük yaşta Kolağasıİbrahim Bey olan babasını kaybeder. Dayısı Celalettin Bey tarafından büyütülür. Ortaokulu (rüştiye) Köprülü ilçesinde, liseyi (idadi) İstanbul MercanLisesi'nde tamamlar. Onun bu yılları Sultan Abdülhamit in İstibdat Devri diye adlandırılan saltanat yıllarına rastlamaktadır. Devrin olayları, yetiştiği çevre kuşkusuz onun üzerinde etki yapmıştır. Hamdi Bey, 1912 yılında İstanbul Siyasal Bilgiler Yüksek Okulu'ndan (Mülkiye) pekiyi derece ile mezun olur. Bu okuldayken önemli olaylara tanık olur. Bu olayların en önemlisi Meşrutiyet'in yeniden ilanıdır. Hamdi Bey bu sırada yirmi, yirmi biryaşlarında heyecanlı, ateşli bir yüksekokul öğrencisi idi. Mezuniyetini takiben Türkiye'de ilk defa açıları (Yedek Subay Okulu)’ne girer ve 1911 yılında Ast teğmen olarak diploma alır. Hamdi Bey memurluk yaşamınaKosova ili Maiyet (Vali Yönetim Stajı yapan) memurluğuna atanır.

 

      Yd.Sb.Hamdi Bey -  Kaymakam Hamdi Bey

Ancak Balkan Savaşı patlak verir. İhtiyaçtan yeni açılan Yedek Subay Okulu(İhtiyat Zabit Mektebi)'nu pekiyi derece ile bitirerek, 1.Yedek subay Sicil Numarası ile Ordu'ya katılır. Katıldığı Balkan Savaşı'nda, Sırplara karşı Kumanova cephesinde çarpışmıştır. Vardar Ordusunun bozulması üzerine K.Hamdi Bey 200 kişilik bir kuvvetle Edirne'ye Şükrü Paşa Kuvvetlerine ulaşmıştır. 1914 yılında Hamdi Bey Edirne'nin düşmanlardan geri alınmasından sonra Edirne Polis Müdürlüğü İdari Bölüm Başkanlığına getirildi. Birkaç ay sonra da Demirköy İlçesi Kaymakamlığı'na atandı.

Edirne-Demirköy’de, Bulgaristan'dan sızan Türk Köylerini basan, Bulgar çetecilerini önlemek için güvenlik kuvvetlerini tamamen kendisi yönetmiştir. Bu çabalarının sonucu büyük başarı elde etmiştir. Bu çalışmaları zamanın Edirne Valisi Hacı Adil Bey'in dikkatini çekmiş, yanına ailesini alarak Demirköy'e Kaymakam Hamdi Bey’i ziyaret etmiştir. Olumlu izlenimlerle ayrıldığı ilçeden yola çıkışında Vali'ye koruma vermek istemesinin, Vali tarafından istenmemesi üzerine bizzat kendisi refakat etme kararını vermiştir. Bugün Vali Bayırı denilen yerde Bulgar Komitacılarının baskınına uğramışlar. Vali'nin küçük oğlu vurulmuş, Hamdi Bey ve koruma görevlisinin açtıkları ateş sonucu komitacılar kaçmışlardır. Köprülülü Hamdi Bey daha sonra bu işe karışan bütün komitacıları pusuya düşürerek yok etmiş, valiyi kurtarmıştır. Demirköy’deKaymakamlık yaptığı dönemde yollar ile Hükümet binası yaptırır. Şehit ve yetim çocuklar için okul açar. 1914 yılında Birinci Dünya Savaşı çıktığı sırada Hamdi Bey Demirköy Kaymakamlığı görevinde bulunuyordu. Kaymakam olduğu için savaşa katılmadı. Daha sonra Tekirdağ ili Malkara İlçesi Kaymakamlığı (1916) ve Edirne İli Keşan İlçesi Kaymakamlığı (1916 Martından Temmuzuna kadar) yapar. Daha sonraları, 1916 Keşan, Sındırgı Kaymakamlığına atanmış, 13 Temmuz 1917'de Edremit Kaymakamlığına getirilmiştir. Mondros Mütarekesinden sonra esas mücadeleye ve çalışmalara başlamıştır.

26 Temmuz 1917tarihinde, Balıkesir İli Edremit Kaymakamlığına atanır. Burada da, "şehit ve yetim çocukları okulu (Edremit Darül- Eytamı)" açtırır. Kaymakamlıktan ayrıldığında 105 şehit çocuğu bu yuvada barınmaktadır.Bundan başkaEdremit İdman Yurdu'nu (25 Nisan 1918) kurmuş, bir basım evi açtırarak dergi ve gazete çıkartmış. Kasabaya elektrik getirtmek için etütler yaptırmış, şehrin ölçekli haritasını çizdirerek, kanalizasyon inşaatını başlatmıştır.  Edremit Lisesi’nde (idadi) öğretmenlik yapmak suretiyle öğretmen açığını kapatmaya çalışır.. Bütün bunlar, Onun idareci özeliliklerini yansıtır; ama Hamdi Bey’in en önemli özelliği, mücadeleci vatanseverliğidir. İşgalin başlamasıyla halka zulüm etmek için ortaya çıkan çetelere karşı çevresindeki mert, vatansever, iyi silah kullanan kişileri bir araya getirir. Dağlarda eşkıya avına çıkan Hamdi Bey’in kendisine “Kaymakam adamın ne işi var dağda?” diye soran Zeytinli Köyü’nden İbrahim Ağa’ya verdiği cevap çok ilginçtir: “Eşkıya masaya gelir mi?”. O, yayılan işgale karşı tepkilerin de örgütleyicisi oldu. 21 Mart 1919’da Edremit’te Edremit'in İtalyanlara verileceği söylentilerinin yayılması üzerine, Kaymakam Hamdi Beyin öncülüğünde konak önünde düzenlenen protesto mitinginden sonra Edremit'in ileri gelenleri Hamdi Beyin de içinde bulunduğu bir örgüt kurarlar. Hamdi Bey, Öğretmen Ruhi Naci (Sağdıç) Bey ile organize edip gerçekleştirilen mitingten çıkan ve milletin direniş ruhunu ve azmini dile getirilen karar, Hariciye Nezareti’ne şu telgrafla bildirilmiştir: "Dün öğle vakti Edremit ve havalisi halkından binlerce kişi toplanarak fevkalâde milli nümayişlerle ilelebet Osmanlı bayrağı altında yaşamaya karar verip yemin ettikBeş yüz küsur yıldan beri bu vatan için ecdadımızla beraber kanımızı döktükten sonra yabancıların güttükleri tahammülsüz davaya susup boyun eğmektense ölmeye hazır olduğumuzu bütün cihana ilan ederiz.” Bu telgrafın özeti aslında bir cümledir: “Ya istiklâl ya ölüm!”Tüm bu hizmetlerin altında, vatan ve millet aşkı yatmaktadır.

İtilaf devletlerinin baskısı, İstanbul Hükümeti’nin etkisi ile 9 Nisan 1919 tarihinde Damat Ferit tarafından Hamdi Bey’in Kaymakamlık görevine son verilir. Bununla da yetinilmemiş, Dahiliye Nezareti'nden tutuklama emri de çıkarılmıştır. Hamdi Bey bu durumdan, Balıkesir Mutasarrıfı ve aynı zamanda yakın arkadaşı Hilmi Bey'in sayesinde kurtulur.

Edremit Kaymakamlığından azledildikten sonra 1919'a kadar Burhaniye'de teyzesinin evinde inzivaya çekilen Hamdi Bey Yunanlıların Ayvalık'ı işgali üzerine ortaya çıkar. Kurtuluş Savaşı yanlısı olması ile yakınlık duyduğu Ayvalık İlçesi'nde bulunan, Ayvalık Cephesi kumandanı 172. Alay Komutanı Yarbay Ali (Çetinkaya) Bey'in emrine girdi. Burhaniye Kuva-yı Milliye Komutanlığını bir süre yürüten Hamdi Bey daha sonra Balıkesir Heyeti Merkezi üyeliğine getirilir. Bu arada Türk Ulusu sadece Yunan Ordusu ile değil yerli Rumlarla ve onun işbirlikçileri vatan hainleriyle de uğraşmak zorunda kalmıştır. Tevfik Paşa'nın 9 Kasım 1918'de kurduğu hükümet İttihat ve Terakkicilerden bir intikam alma kabinesi görünümündedir.Memlekette de İttihatçılara düşmanlık havası gittikçe yayılır. Edremit'te de çok kuvvetli olan İttihat ve Terakki Partisi'ne karşı yeni hükümetin politikası icabıdüşmanlık artar.

 

Hamdi Bey, Sait Bey ile

Hürriyet ve İtilâf Partililer Hamdi Bey'e başvurarak, Edremit'te Aşağı Çarşı'da bulunan İttihat ve Terakki Kulübü'nün kapatılmasını isterler. Hamdi Bey bunu reddeder. Çünkü o sıralarda daha önemli işler vardır. Hamdi Bey Kazdağı'nda ve civarında türeyen bu eşkıyanın takibine Edremitlilerle bizzat çalışmaktadır. Rum çeteleri her yerde dehşet saçmaktadırlar. Trakya'da ve Anadolu yakasında bu çeteler Türk köy ve kasabaları basılıyor, haraca bağlanıyordu. Mesela Kapıdağ bölgesinde Firman Kaptan adında bir Rum çetesi etrafı kasıp kavurmaktadır. Aslında bu Rum şiddeti bir Yunan politikasıdır. Bölgedeki Türkleri göçe zorlamak isterler. (Hatta mütarekeden sonra daha önce "mübadele" sebebiyle Yunanistan'a gitmiş Rumların geri yollandıkları haberleri alınır. ) Planlı bir şekilde Yunan idealleriyle donatılmış bu Rumlar Ege kıyılarına yerleştirilirler.

Hamdi Bey Cephenin kurulup gelişmesi döneminde büyük hizmeti geçer. 1919 sonlarında Ayvalık'tan ayrılarak Balıkesir'e, hemşerisi Albay Kazım (Özalp) Bey'in yanına gider.İlk Yunan birliklerinin 15 Mayıs 1919 tarihinde İzmir’i işgalinin yarattığı ortamda, 26 Temmuz 1919 tarihinde başlayan 1. Balıkesir Kongresi, 15 Ağustos 1919 tarihinde düzenlenen Alaşehir Kongresi ve 19 Kasım 1919 tarihindeki 2. Balıkesir Kongrelerinde, Yunan işgaline karşı Ayvalık, İvrindi, Akhisar, Salihli, Soma, Aydın ve Ödemiş cephelerinin kurulması kararları alınmıştır.

Bir ara, adamlarından biri, İstanbul’da çıkan gazeteleri getirir.Konuşmayı kesip gazetelere göz atmaya başlarlar. Gazeteler, Osmanlı Hükümeti’nin Akbaş’taki silâh ve cephaneyi Bolşevikler’le savaşmakta olan Vrangel Ordusunaverileceğini yazıyorlardı. Odaya derin bir sessizlik çöker. ÇünküO sıralarda silâh ve cephane sıkıntısı vardı. Tek kurşunun bile hasreti çekiliyordu. Komutanlar cephane tasarrufu hakkında emir üstüne emir yazıyorlardı. Hal böyleyken, depolar dolusu silâh ve cephanenin Ruslar’a gönderilmesi olacak iş miydi?Üstelik hem Aznavur Ayaklanmasının neden olduğu cephane sarfiyatı, hem de bu cephelerin gereksinimlerinin karşılanması hayati bir ikmal sorunuydu. Akbaş Cephaneliğindeki malzemeye el konulması fikri böyle bir ortamda, Balıkesir’deki 61. Ordu komutanı Kazım (Özalp) Bey’in ve Heyet-i Merkeziye üyesi Köprülülü Hamdi Bey tarafından gündeme getirilmiştir.

Akbaş Kalesi, Gelibolu Yarımadası’nda, Eceabat- Gelibolu yolu üzerinde ve Eceabat’ın 7 km. kadar kuzeyindedir. Kale, Uluflu Tepe eteklerinde, Akbaş Şehitliği’nin batısında yer alır. Çanakkale Boğazı’nın en dar ikinci noktasında, küçük gemilerin demirlemesine uygun bir koyda bulunmaktadır. Çanakkale Savaşları sırasında Gelibolu Yarımadası’ndaki kuvvetlerin ikmal yönünden desteklendiği elverişli bir koydur. Mondros Ateşkesi’nden sonra ise bu kale, cephanelik olarak kullanılmaya başlanır. Müttefikler, Trakya bölgesinde bulunan Türk birliklerinden topladıkları silâhları buraya depolarlar. Depo ve çevresi Senegallilerden oluşan Fransız birlikleri tarafından sıkı bir şekilde korunmaktadır ve Gelibolu ile doğrudan telefon bağlantısı vardır. İngilizlerin deniz üssü olan Çanakkale ile bu Akbaş koyu ise denizden 20 dakikalık bir mesafededir ve kısa sürede yardım görebilecek durumdadır. Ayrıca Çanakkale Boğazı’nda devriye gezen İngiliz gemileri, bu süreyi daha da kısaltmaktadır. Akbaş deposunda sekiz bin Rus tüfeği, kırk Rus ağır makineli tüfeği, yirmi bin sandık cephane olduğu kestiriliyordu. (Nutuk-Belgeler: 239)

15 Mayıs 1919 günü İzmir'in Yunanlılar tarafından işgali ile kara günler başlar. Yunanlılar ertesi gün Urla'yı işgal etmeye kalktıklarında milli kuvvetlerin ilk direnmesi ile karşılaşırlar. Paris konferansında Yunan işgal bölgesinin sınırları çizilmemiştir. Amiral Calthorpe'un müracaatı üzerine, Yunan işgal bölgesi İngiltere hükümetince İzmir Sancağı ve Ayvalık Kazası olarak bildirilmiştir. Calthorpe'un eline bu yazı 28 Mayısta ulaşır. Oysa Yunanlılar bu tarihe kadar Torbalı, Menemen, Manisa, Bayındır, Selçuk, Aydın ve Tire'yi işgal ederler. Amiral Calthorpe, 28 Mayıstan önceki ve sonraki işgallere engel olamamıştır. Bu yüzden, Yunanlılar 29 Mayısta Ayvalık ve Turgutlu'yu, 4 Haziran'da Nazilli'yi, 5 Haziran'da Akhisar'ı, 12 Haziran'da da Bergama'yı işgal ederler. Bu işgaller için öne sürdükleri gerekçe hep aynıdır; "Türk asker kaçakları köylerdeki Türklerle birleşerek yerli Rumları katliama hazırlamaktadırlar. Buna engel olmak için işgalin yavaş yavaş içerilere doğru genişletilmesi gerekiyor.." Ayvalık'ın işgali üzerine buradaki 172.Alay Komutanı Kaymakam (Yarbay) Ali (Çetinkaya) Bey vakit geçirmeden bir cephe oluşturmuştu. O sırada Burhaniye ve Edremit civarında Kuva-yı Milliye teşkilatını güçlendirmeye çalışan Hamdi Bey, bölgenin savunmasını görüşmek üzere 23 Mayıs 1919'da Ali Bey ile Edremit-Gömeç arasında bir yerde buluşurlar. Bu buluşmada alınacak tedbirler görüşülür. Ayvalık'ın işgalinden sonra kurulan cephenin komutanlığını Ali Bey yapar. Bu cephede 172. Alayın nizami askerleri ile Edremit, Burhaniye ve Ayvalık kazaları halkından kurulmuş milli kuvvetler görev yapmıştır. Hamdi Bey ile Pelit Köylü Mehmet Cavit, Ali Bey'e bağlı olarak milli kuvvetlere komuta ederler. Ayvalık Cephesi'nde Yunan ilerlemesi durdurulur.Kurtuluş Savaşı'nın ilk kurşunları atılarak, Yunanlıları bu yörede başarısızlığa uğratılır.

KUVA-YI MİLLİYE = Kurtuluş Savaşı’mızda düşmana karşı koyan Türk direniş örgütlenmelerine ve güçlerine verilen addır. Milli Kuvvetler anlamın­dadır. Günümüz Türkçe 'sindeki anlamı Ulusal Güçlerdir. Vatanın dört bir yanının Yunan, İngiliz, Fransız, İtalyan birliklerince ele geçirildiği, Mondros antlaşması ile ülkeye ağır koşulların dayatıldığı, Osmanlı ordusunun silahlarının alınıp dağıtıldığı, her şeyin bitti sanıldığı günlerde, ulusun tepkisi olarak doğan bir halk direnişidir. Örgütlenmeler sonucu çeteler olarak ortaya çıkan Kuva-yı Milliye, düzenli ordulardan oluşan işgalci güçlere karşı savaşmıştır. Örgütlü direniş Yunanlıların İzmir'i ele geçirilmesinden sonra Ege bölgesinde Kuva-yı Milliye olarak başlamıştır. Daha sonra da yurdun her köşesine yayılmıştır. 

Milli kuvvetlerin, ordu birliklerinden ayırt edilmesi için, kollarına beyaz patiskadan bant takılır. Bunun üzerine de "Kuva-yı Milliye" yazısı yazılmıştır. "Kuva-yı Milliye", Albay Ali Bey, Hamdi Bey ve Mehmet Cavit Bey'in bulgusudur. Buradan tüm Anadolu'ya yayılmıştır. Şimşir ağacından, Hattat Edremitli Süleyman Efendi tarafından oyulmak sureti ile klişe şekline getirilip DarulEytanBasımevi'nde basılarak, milis kuvvetlerinin kollarına takılırdı. Diyebiliriz ki; Kuva-yıMilliye'nin çıkış noktası Edremit'tir. Kuva-yı Milliye daha sonra TBMM'nin kurulması ile ordu ile birleştirilmiş ve I. İnönü Savaşı sırasında da düzenli orduya dönüştürülmüştür.

Atatürk Kuva-yıMilliye'yi şöyle açıklamıştır:"Hükümet merkezi düşmanların şiddetli çemberi içindeydi. Siyasal ve askeri bir çember vardı. İşte böyle bir çember içinde yurdu savunacak, ulusun ve devletin bağımsızlığını koruyacak kuvvetlere emrediyorlardı. Bu biçimde yapılan emirlerle, devlet ve ulusun araçları temel görevlerini yapamıyorlardı. Yapamazlardı da. Bu araçları savunmanın birincisi olan ordu da, 'ordu' adını korumakla birlikte, elbette temel görevini yerine getirmekten yoksundu. İşte bunun içindir ki yurdu savunmak ve korumak olan temel görevi yerine getirmek, doğrudan doğruya, ulusun kendisine kalıyordu. İşte buna Kuva-yı Milliye diyoruz."

 

Hamdi Bey             Kani Bey             Dramalı Rıza Bey      

Bu sıralarda Balıkesir İl Merkezi'nde 61. Tümenimiz bulunmaktadır. Bu tümenin komutanı Albay Kazım Bey (ÖZALP) de, Kurtuluş Savaşı yanlısı bir yurtseverdi. Aynı zamanda Hamdi Bey’in hemşerisi (Köprülü) olduğundan, daha önceki yıllardan tanışırlar. Hamdi Bey, Kazım Bey'in daveti üzerine Balıkesir'e gider. Kazım Bey yöreyi daha iyi bilinçlendirmek, gerekli örgütleri kurmak ve Kurtuluş Savaşı'nda kullanılmak üzere; para, silah, cephane ve asker toplamak amacı ile 13 Temmuz 1919'da Balıkesir Merkezinde Milli bir kongre toplar. Bu kongrede alınan kararlar, çevre il ve ilçelere bildirilir. Tüm bu çalışmalar içinde Hamdi Bey de vardır.Kuva-yi Milliye hareketi, Balıkesir Merkez üyesi Köprülülü Hamdi Bey ve arkadaşlarına Akbaş cephaneliğini basma ve getirme görevini de verir.

İzmir'e Doğru Gazetesi'nde "Biga'da Hamdi Bey" başlıklı habere göre Hamdi Bey, Biga'ya 1920 yılı Ocak ayının ilk haftasında hareket etmiştir. Yanında Dramalı Rıza Bey ve 37 kişilik bir kuvvet ve Kani Bey vardır.

Nazmiye-Engin GÜRSU

BİGA-SİDENE Tarih, Kültür ve Sanat Evi 

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve canakkaleninsesi.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Diğer Yazıları

Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.