Tabii ki hiç kimse, ayrılmak için bir ilişkiye başlamaz. Hiç kimse başlarken, bitişi, sonu düşünmez. Hesap etmez. Normali de bu değil midir zaten?
Sanıyorum, insanın kendi beni, normallikler içinden anormalliğe sürüklüyor her şeyi. Ve yine sanıyorum ki insan, belirleyen değil de, belirlenen olmayı tercih ediyor. Çoğu zaman, farkına varmadan. Bir ilişki başlıyor ve sonra o veya bu nedenle bitiyor.
Aşka kimse ömür biçemez. Zaten zaman, biçip, kesip atıveriyor bazı şeyleri. Kontrol dışı mı gelişiyor her şey? Tabii ki değil. Ama dedim ya, kontrol etmek istemiyor ki zaten sıklıkla insanoğlu. İstese, böyle olmaz.
Bizim bildiklerimiz, gördüklerimiz, isteyerek ya da istemeden hayatımıza soktuğumuz, üzerinde tartıştığımız, fikir yürüttüğümüz ilişkiler, genellikle ünlülerin aşkları. Oysa dönüp bakın, aşkın ideolojisinin, sınıf bilincinin, ekonomik statüsünün olmadığını görürsünüz.
Demem odur ki; bazı aşklar yalılarda, köşklerde yaşanır, bazıları da gecekondularda. Mütevazı mekanlar ya da ışıltı yapılar, aşkın yaşanış biçimini ve içeriğini değiştirmez. Yaşanır. Falanca şarkıcı ile filanca oyuncunun, falanca artist ile filanca mankenin aşklarını yaşamalarıyla, sıradan, sokaktaki insanların aşklarını yaşayış biçimleri arasında pek bir fark yoktur.
Yazının devamını okumak için lütfen tıklayınız.