İsrail'in kurulmasından sonra daha da çetrefilli bir hal alan ve Birleşmiş Milletler'in gündeminde, sıcaklığı hiç düşmeyen yüksek ateşli bölge, namı diğer ORTADOĞU...
Dünyanın farklı bölgelerinde yaşayan Yahudilerin Filistin'e göçüyle başlayan bu sürecin mimarı her ne kadar Siyonist Theodor Herzl olarak algılatılmak istense de gölgedeki güç İngiltere'deki Lord ROTHSCHİLD'tir. ( Hey gidi YAZICIOĞLU nedir bu dünyanın Lordlardan çektiği )
Patlatır Balfour balonunu büyük bir gürültüyle İngiliz, " ey Yahudi sen benim her şeyimsin" sloganıyla=yalanıyla oysa asıl amacı Süveyş Kanalı'na yönelik bir tampon bölge oluşturmaktır da Yahudi Ermeni'den uyanık çıkmıştır vesselam. ABD de atlar hemen, kurulsun diye Ortadoğu'da bir Musevi devleti, öyle ya böylesi bir devlet bembeyaz Sarayın Ortadoğu Politikaları için en sağlam zemin olacaktır nede olsa. 1917 yılında girer "manda" möleyerek filistin bostanına. San Remo konferansı ile taçlandırılır İngiliz lehine 1920'de manda. Bayağıda tatmin eder Yahudi liderleri bu olup-bitenler ve Balfour'dan gelen cesaretle başlar Yahudi göçü bölgeye. Yangının ilk fitilidir bu dalga, göç nedeniyle bölgede başlar siyasi ve ekonomik dengeler bozulmaya. Artan işsizlikten sebep homurtular yükselmeye başlar Araplardan. " Ekmek için kavgamız yoksa Yahudi'den bize ne" sloganıdır başlangıçta atılan. Bir zaman sonra Arap Liderler Balfour Deklarasyonu 'nu veya mandayı reddetmeye başlarlar. " İsterük ha İsterük, bizde bağımsızlık(!) isterük" çığlıkları başlar yükselmeye. 1923-1929 yılları, öncesinde Milletler Cemiyetinin İngiliz Mandasını tescillemesinden sebep sakinleşir bölge. Manda rejimi iki tarafa karşı da sorumlu gibi görünse de Yahudi göçüne dur demeyip Araplarıda sallamayınca 1929 da başlar bir ayaklanma daha...
İngiliz bu, tavşana kaç tazıya tut der mealen ve tazı israil kâra geçer bu çözümden.
1935'e gelindiğinde Yahudi nüfusu pik yapmıştır artık ve ikinci sınıf vatandaş durumuna düşer Filistinliler. Zor adamı samimileştirir misali beş arap partisi içlerindeki ajanlara rağmen toprakları için birleşir, Yahudi göçü dursun toprak satışı yasaklansın diye. Diye de sana sağır olana işaret diliyle ne anlatacan di mi?
Filistin'e gelen bir yabancı(!) komisyon(1936-1938) Yahudilerle Arapların aynı ülkede bir arada yaşamasının imkansız olacağını belirten bir rapor yayınlar. Peel Raporu'dur adı ve Filistinlilerin bağımsızlığını tehlikeye düşürecek şekilde böler ülkeyi ikiye, fiziken üçe tabi...
Araplar başlar tepki olarak en şiddetlisinden ayaklanmaya (1936-1939) ve ingiliz dengeleri korumak adına Beyaz Belge'yi yayınlar. Beyaz rapor Filistin'de Yahudi devletinin kurulmasının İngiltere'nin bir siyaseti olmadığını haykırsa da kapıya dayanan ikinci dünya savaşından sebep çoktan geçmiştir Lordlar ABD ile temasa. Mültecilerin kabulünü bir de Arapların onayına bağlayınca İngiltere Hitlerin korkusundan, bu kez Yahudiler başlar " Haydi İngiliz Adana" ve yön değiştirmiştir Yahudi politikası dünya savaşıyla birlikte bir adadan başka bir kıtaya ve hoş geldin Amerika...
Roosevelt atarlanır önce Yahudi lehine, ardı sıra gelen Truman da katılır koroya. Arapların Almanların tarafına geçmesinden endişelenen İngiltere de ise eller havaya Avrupa da. Ve Yahudi sermayesi kaçırmaz bu fırsatı başlar her türlü tehdide-şantaja-kumpasa...
Kurtarır ABD yaşlı(!) Avrupayı Hitlerden ve Milletler Cemiyetide de moda olur bir çırpıda. Bir baskı bir baskı daha İngiltere bırakmak zorunda kalır Filistin'i Birleşmiş Milletlere = Amerika'ya...
Azınlık planı, çoğunluk planı derken yine yahudinin istediği olur ve kabul edilir çoğunluk planı... Filistin Arap Devleti(ki şimdilik bir rüya), Yahudi Devleti(ki mevcut) ve Kudüs Bölgesi ki Kudüs İsrail'in tanınmayıp ziyaret edilen başkentidir resmen(!) . Siyonistlerin güdümündeki emperyalistler mi yapmıştır bunu yoksa emperyalistlerin güdümündeki Siyonistler mi o da ayrı bir muamma(!).
Uzatmayalım kurulur İsrail Devleti ve geçer iki azılı düşman(!) tanımak için sıraya. ABD " yaşasın sermaye çok yaşa İsrail" derken, ikinci sırada tanır Stalin'in Sovyetleri " kahrolsun sermaye var olsun İsrail" diyerek ( ne iş di mi). Bununla da yetinmez dünyanın farklı(!) iki kutbu ve dayatırlar en sertinden baskıyı eteklerine yapışanlara "tanıyın ülen bunu" . Tahmininiz üzere hemen tanır etek-kaftan öpenler...
Mart 1945 de Suriye-Ürdün-Lübnan-Irak-Mısır-Suudi Arabistan ve Yemen arasında imzalanan bir anlaşmayla Arap Birliği kurulur. ( Türk birliği faşizan arap birliği partizan mı yani, nasıl islam nasıl Müslümanlık bu, fakat Köpek korktuğu tarafa bakarak havlar yiğidim) Fakat birliğe üye ülkelerin Filistin için ayrı ayrı düşünceleri olunca bir ruhsuz umut daha kalır havada. Öyle ya birlikteki ülkelerin bir kısmı A kutbuna secde ederken öbür kısmı B kutbuna secde ediyor olunca, birlikte aynı duaya nasıl amin diyebilirler di mi? İsrail'e zaman kazandırma, emperyalistlere yeni planlar yapma, tuzaklar kurma fırsatı oluşturma mesaileridir oysa yapılanlar. Hasılı kurgulanan böylesi birliklerin birer uyuşturucu iğnesinden, ağrı kesiciden farkı yoktur İslam Coğrafyasında ve kesinlikle emin olabilirsiniz ki antibiyotik değildir verilen...
Birinci dünya savaşı öncesi başlar Siyonist hareket işleme, sion=siyon katır birliğiyle Çanakkale'de açıkça tarafını belli eder geçerek ingiliz saflarına. Kukla role hazır kuklacı dünden razı misali...
Ortadoğu'da savaşmak iste yeter ki yoksa savaştırmak mı deseydim...
Türk'den sonra uyuza yakalanmış bir bölgedir-coğrafyadır burası. Bataklığı kurutmanın tek yolunun adil bir devletin süper güç olmasından geçtiğini bilse de herkes (ki bu devlet Türkiye Cumhuriyeti'dir) öğrenilmiş çaresizlik ya da yenilemez ABD-Rusya-İngiltere-Fransa-Çin algısı henüz değişmemiştir. Unutma yiğidim "yenilginin başladığı yer zaferin de neticeleneceği yerdir ki o da zihnin"...
Eline kaşağıyı alana, al Ortadoğu da bir yığın yara...
- Mezhepçilik
- Su sorunu
- Yahudi Arap düşmanlığı
- Yahudilere vaadedilmiş edilmemiş topraklar
- Sıkışırsan haçlı seferi
- Olmadı getirirsin demokrasi vs...
Toprakların hiçbir ülkenin sahip olmadığı zenginlikleri bağrında bulunduruyor ve sende de onları koruyacak güç bulunmuyorsa, önce uyuz ederler adamı sonra tedavi başlar eldeki kaşağıyla. Şimdi desek ki; dandini dandini dastana, MOSSAD'da girmiş bostana ( GAP ) yine paranoyak olacak adımız ama biz yapalım da insanlığımızı bilmez ise beşer elbette bilecektir HÛDA...
Kurgulanmış HAMAS' ta cirit atıyordur da Mossad, boş ver sen, bağır!, intifada ha İNTİFADA!... Bir de uyanma alarmınız ekranlar olunca, "kırmızı pelerini gördüğünde koşarak öküzlüğünü ortaya koyduğu için alem, yapar elbette şovunu matadorda". Eee "baş zekadan yoksun olunca cefadır ayağa düşen" ( ihanet mi yoksa olan )
Uzatmayalım...
Ortadoğu'daki sorunun çözümü iki şekilde mümkündür aslında,
1- POLYANNA PLANI
Emperyalist devletlerin; politikalarını, sadece kendi çıkarları doğrultusunda yapmaktan vazgeçerek, uluslararası hukuku gözeterek ,insan endeksli politikalar üreterek , huzurun ve adaletin teminini sağlamak adına dünyanın tüm kaynaklarının insanlığın ortak malı olduğu gerçeğini dikkate alarak belirlemesi, hem Ortadoğu da ki hem de tüm dünyada ki sorunları çözecektir. Bayağı iyimser bir öneri oldu herhalde, tabi ABD-Rusya-Çin-İngiltere-Fransa'dan bunu beklemek ne kadar rasyonel olur bunu da size bırakıyorum...
2- TÜRK PLANI
Türkiye Cumhuriyeti Devleti en kısa sürede nükleer güç olmalı, bu gücü karada-denizde-havada ve uzayda kullanabilecek donanıma sahip kılınarak , saldırılamayacak bir ordu oluşturmalı ve tek hedefi dünyanın yeni ve yıkılamaz süper gücü olmak olmalıdır.
O zaman dünya özlediği barışa ve insanlık arzuladığı adalete kavuşacaktır. Yoksa sizi duymak istemeyene, size sağır olana, işaret diliyle derdinizi anlatsanız ne olur!...
Gürkan Karaçam