Gözlerimi günün erken saatlerine açıp, bir ayılma kahvesinin ardından, aynanın karşısına güne hazırlanmak için geçtiğimde;
Derin bir oh! çekerek, daha çok zorlayarak, yarı İnanmışlığımla, günümün ilk olumlama cümlesini kendime sarfederim..
"Bugün güzel bir gün olacak!"
Okuduğum ve takip ettiğim tüm olumlama teknikleriyle,
"pozitif bir düşüncede kalabilmek için, inanmasan bile bunu yap.
Göreceksin, pozitif olarak sana geri dönecek" der.
Çok fazla inişler çıkışlar yaşayan ruh halimle, aynı sabah'ın beşindeki karanlığı aydınlatan Dolunay'a çıplak gözle bakıp resimlerken;
Kimbilir daha kaç kişi bunu yapıyordur
penceresinin gökyüzünü gören aralığında..
Yada bir hasta yatağında..
Hastane odasında..
Ölümle /kalım arasındaki dar karanlık merdiven boşluğunda..
Çok zaman önceydi..
Bambaşka bir ülkede, uzun bir emek ve çaba ile kurduğum eş, dost, arkadaş çevremden ayrılıp, aynı ülkenin bir başka köşesine yerleştirilip,
"Buradan devam et! " diyen Tanrı'nın elimiydi bilinmez ama, konuştukları lisana bir kez daha yabancı olmak hiç de keyifli değildi..
"Bir şeyler yapmak gerekiyorsa bu dövünmek olmamalı" dan yola çıkarak,
yaşlılar evinde sonlanmıştım bir Noel arifesi, elimde ördüğüm battaniye hediye paketiyle..
Uzun süre kimsenin ziyaret etmediği, geçirdiği felç sebebiyle konuşma yetisini kaybeden..
Ama görmüş, geçirmişliğini, arzu ve isteğini, sevincini, üzüntüsünü gözlerinde toplamayı sanki zaman içinde öğrenmiş, hani neredeyse..
"Konuşmasına gerek yok" dedirten bakış ve yansıttığı ifadeleriyle, beni odasına buyur etmiş, oturtmuş ve hatta hediye olarak hazırladığım battaniyeyi, yattığı yatağın ayaklarına denk gelen kısmına da örttürmeyi becermişti..
Bu sekseniki yaşındaki sevecen bakışlı Barbara ile bir süre resimli magazinler kurcalamış, Biraz arabası ile koridorda yürümüş, dinlenme odasında en sevdiği televizyon programı olan "çarkı feleği" seyretmiş, hatta üzerine bir fincan bitki çayı ile kek bile yemiştik karşılıklı..
Kendisiyle ne kadar zaman geçirdim hatırlamıyorum.
Odasına döndüğümüzde, İki hemşire yardımı ile henüz değiştirilmiş bembeyaz çarşafına ve battaniyesine sarılarak bana gözleriyle, odasının camından dışarıya bakma komutunu vermişti, sanki biliyor ve bunun takvimini tutar gibi...
Ay Dolunay..
Gözlerinde sevinç..
Gözlerinde heyecan..
Gözlerinde umut..
..
.
Ve bir sonraki ziyaretimde Barbara
Dolunay beyazlığında ki çarşafları, yatak ve battaniyesini bir başka kimsesize emanet ederek o pencereden uçup gitmişti..
..
Sonra..
Bir başka ülkede değil, kendi ülkemde yaşları henüz yirmilerde..
Üniforması sırtında, tüfeği omzunda, silahı belinde, Tüm sevdikleri yüreğinde..
Bir battaniye sıcağına muhtaç..
Ah! Gene mi ya!
Gene mi Ay DOLUNAY O GECE..
Kendimi örtesim geldi üstlerine..
Topraktan esirgedim o körpe bedenlerin sahibi Asım ve Ferruh'u..
Aynaya baktım bu sabah..
Anneleri, babaları, arkadaşları sevdikleri
Bir buğulu sis gibi geçti yüzümden..
Yapamadım hiç bir olumlama,
Diyemedim yüzlerine bakıp da..
"Bugün güzel bir gün, Yarın 29 Ekim "
....
.
içTen