Şimdi, kâfir yazdığım için, Rahmet-i Rahman’a iltica etmiş bulunan müstesna insan Atatürk’e edep ve hayâdan uzak olarak dil uzatanlar mutlaka bana da aynısını yapacaklardır. Bizim için bu tavrı takınacaklara kâfir kelimesinin kapsadığı kavramı açıklamak gerekmektedir. Kâfir demek, sadece Allahsız, dinsiz, imansız demek değildir. Elbette böyle bir anlamı da vardır. Ama bu anlam, daha sonraları oluşturulmuş bir anlam olup, esas anlamı ciddi manada gölgeleyen bir anlam olduğu kanaatini taşımaktayım. Ancak daha bu anlam orta yerde yokken, yani söz konusu ettiğimiz bu anlamdan çok çok önce gelen ve esas olan bir anlamı vardır ki o da “GERÇEKLERİN ÜZERİNİ ÖRTEN” demektir. Türkçesi ise “NANKÖRLÜK ETMEK” demektir. İşte biz bu anlamla söze başlamış bulunmaktayız. Bizim kimsenin dini-imanı ile hiçbir ilgi ve alakamız yoktur, hiçbir zaman olmamıştır ve asla olamaz. Zira her beşerin cennete gitme şansı olduğu gibi, cehenneme gitme özgürlüğü de vardır. Bu konuda herkese iyi yolculuklar dileriz. Yolları geniş bahtları açık olsun.
Bakınız bu günlerde, kendini bilmez ve ancak okumak suretiyle edinilebilecek bir cehalet mertebesine ulaşmış bazı eçheller; çok uzaklardan gelerek vatanımızı işgal edip memleketin “Harim-i İsmeti”ni kirleterek ırzımıza ve namusumuza el uzatan emperyalistleri; milletin ve memleketin fakr-u zaruretine rağmen denize dökerek maddi ve manevi her neyimiz varsa selamete çıkaran merhum Mareşal Gazi Mustafa Kemal Atatürk’e edep ve hayâ sınırlarını aşan bir derecede dil uzatmış bulunmaktadırlar. Güya okumuş bu zavallılara acımaktan başka bir şey elimizden gelmez.
Bu zevat-ı muhterem bey efendiler ve dahi hempalarının temel amacı, bu konuda yazdıkları zırvalarından kazanç edinmek sevdası olsa gerek. Veya konuştukları TV’ye reyting edindirmek. Bunun başka türlü bir izahı olamaz. Yoksa Rahmeti Rahman’a iltica etmiş insanlar hakkında çirkin şeyler yazmanın veya konuşmanın başka ne hesabı olabilir. Dâru fenadan dâru bekaya uçmuş gitmiş insanlardan kimin ne beklentisi olabilir. Hani hayatta olan ve sorumluluğu bulunup da onu yerine getirmeyenler hakkında yazmak çizmek hiç şüphesiz bir mana ifade eder. Ama bu fani dünyada yaşadıklarını geride bırakarak, bizlerin de bir gün gideceğimiz bir mekâna uçup giden insanlar hakkında iyilikten maada söylenecek her şey abesle iştigal etmekten öte bir mana ifade etmez. Şayet böyle devam edilecek olursa-ki hep böyle olmuş ve olmaktadır- atalar deyimiyle buna havanda su dövmek denir. Bizimle birlikte yerküreyi işgal eden Hz. Âdem’in diğer çocukları fen ve bilimle uğraşarak toplumlarını refaha ulaştırıp dururken; maalesef bizler hâlâ lafı güzafla zaman kaybetmekteyiz. Bunu bize birilerinin yaptırmakta olduğundan hiç kimsenin şüphesinin olmaması gerektiği kanaatini taşımaktayız.
Eski bir deyimle, kadir kıymet bilmeyip har vurup harman savuranlara “Küfran-ı nimet ediyorlar” denir. Yani tüm iyilik ve güzellikleri, nankörlük edip görmezlikten gelmek demektir. Hele merhum Atatürk gibi bir zatın, kendi toplumuna kazandırdıklarını görmezlikten gelip O’na dil uzatmayı kınamaya yetecek kelimeler bulamadım. Kanaatimce hiç kimse de bulamaz. Yapılan, nankörlükten öte bir şeyler içermektedir. Abesin her türlüsü ifadeye konmuştur. Bu yapılan, ahlaksızlıktır, namussuzluktur, kahpeliktir ve dahi kâfirliktir. İçimiz yanıyor ama söylemekten başka hiçbir şeye gücümüz yetmemektedir.
Hani “Dinime küfür eden Müslüman olsa bari” diye bir darb-ı mesel vardır. Hele Atatürk’e dil uzatan şu zavallılar güruhuna bir bakın. Yahu sizin ağırlığınız kaç miligram. Şu güzelim memlekete sizin ne gibi bir hizmetiniz olmuş. Ha bire zırva dile getirmekten başka bir iş yapmıyorsunuz. Şayet o müstesna insan bu memlekete böyle bir rejim getirmemiş olsaydı, sizin gibi güruh-u cühela takımı nah bunları yazar veya konuşabilirdi. İşte siz böyle bir nimetin üzerini örtüp görmezlikten geldiğiniz için size Türkiye’nin kâfirleri demekteyiz. Zaten size ve sizin gibi düşünmekte olanlara tıpa tıp yakışan da bu olsa gerek.
Kadir kıymet bilen herkese selam ve muhabbetle.