@acikcenk / acikcenk@gmail.com
Anayasa bir toplumun temel sözleşme ve güvencesidir. Yani farklı düşünen, farklı yaşayan, farklı inanan herkesin yaşamını, özgürlüğünü, eşitliğini, haklarını garanti altına alan hukuki metindir.
Gerçekten demokrat, gerçekten bağımsız, hukuka dayalı, gerçekten özgürlükçü, eşitlikçi bir anayasamız hiç olmadı. Fakat bir gün el ele vererek hepimizin huzurunu, özgürlüğünü, haklarını teminat altına alan bir anayasa yapabileceğimize dair umudumuz hep vardı.
16 Nisan referandumuna konu olan değişiklikler, bu umudumuzu bütünüyle yok ediyor. Yani kötü olan anayasayı daha da kötü, daha da işlevsiz hale getiriyor.
Bu değişikliklere ‘Hayır’ diyorum, çünkü:
1- Yukarıda da dediğim gibi anayasalar toplumun bütün kesimlerinin özgürlüğünü, eşitliğini, insan haklarını garantiye alan hukuki metinlerdir.
Fakat yapılan değişiklikle bir toplumun hakları, özgürlüğü, yaşamı, kaderi tek bir kişiye ipotek ediliyor.
Ortak aklı yok edip ülkeyi tek bir kişinin aklına teslim ediyor.
Çocuklarımızın geleceği, ülkemizin kaderi bir kişinin insafına bırakılıyor.
O kişinin kim olduğu önemli değil.
Bir ülke bir kişinin iki dudağı arasına teslim edilemez. Böyle bir felakete razı olamayız. Olmamalıyız.
2- Yasama, yürütme, yargı tek bir kişide toplanıyor ve o kişi de partili biri oluyor.
Yani partili bir cumhurbaşkanımız oluyor.
A partisi, B partisi, C partisi hiç fark etmez. Bugün bu parti, yarın başka bir parti.
O partili cumhurbaşkanı yargı mensuplarının neredeyse tamamını atıyor.
Yani hakim ve savcıların atamasını yapan kurulun HSK’nın 12 üyesinin yarısını cumhurbaşkanı atıyor, diğer yarısını da cumhurbaşkanının Meclis’teki partisi atıyor.
Yüksek yargı kurumlarının üyelerinin yarıdan fazlasını o partili cumhurbaşkanı atıyor.
Yani yargı bir partinin arka bahçesi yapılıyor.
Hükümeti halk değil cumhurbaşkanı seçiyor. Çünkü bakanları Meclis dışından atayarak hükümet kuruyor.
Partili cumhurbaşkanı genelkurmay başkanını atıyor.
Partili cumhurbaşkanı YÖK üyelerini, üniversite rektörlerini atıyor.
Valileri, kaymakamları atıyor.
Yani devlet parti devletine dönüşüyor.
Ülkemiz bir partinin mensubu olanların borusunun öttüğü bir ülkeye dönüşüyor.
Yani haklının, liyakati olanın değil, o partiye yakın olanın, o parti mensubunun el üstünde tutulduğu bir ülke…
Parti devleti demek, ildeki parti il başkanının tek yetkili olması demek.
Dünyada bu şekilde yönetilip de huzur bulmuş, iflah olmuş, refaha kavuşmuş tek bir ülke yok.
Parti devleti denildiğinde aklımıza ilk gelen ülkelerin başında Irak ve Suriye var.
3- Yeni değişiklikle cumhurbaşkanına Meclis’i bütünüyle devre dışı bırakıp kararnameyle ülkeyi yönetme yetkisi veriliyor.
Yani bütün kaderimiz cumhurbaşkanının iki dudağı arasına teslim ediliyor.
Cumhurbaşkanı kararnamelerle Meclis’e, yargıya… kimseye danışmadan hepimizi ilgilendiren hayati kararlar alabiliyor.
Mesela olağanüstü hal ilan edebiliyor. Savaş kararı alabiliyor.
Hepimizin, ülkemizin geleceğiyle ilgili, tek başına kararlar alıp kimseye hesap vermeden uygulayabiliyor.
İnsanız, kasten olmasa da hepimiz hata yaparız.
Cumhurbaşkanı bir kararnameyle ülkemizin geleceğini tehlikeye atacak türden hatalı, yanlış bir karar aldığında onu engelleyecek tek bir merci, kurum, yasa yok.
Böyle bir yetkiyi bir aile büyüğümüz cumhurbaşkanı olsa bile veremeyiz.
Yani bu değişiklikle bir insanın anne babasına veyahut evladına bile vermeyeceği türde yetkiler cumhurbaşkanına veriliyor.
Bu korkunç bir durum.
4- Cumhurbaşkanına yaptığı yanlışlardan, hatalardan dolayı ceza verilemiyor.
Verilemiyor çünkü yeni anayasada bu imkansız hale getirilmiş. Cumhurbaşkanı bir hata yaptığında, bir yanlış yaptığında, “Sayın cumhurbaşkanı bu işi niçin böyle yaptınız?” sorusu bile yöneltilemiyor.
Cumhurbaşkanına, yaptığı hatanın sorulmasını teklif etmek için Meclis’in yarısının oyuna ihtiyaç var. O teklifin kabul edilmesi için de üçte ikisinin yani 400 vekilin oyuna ihtiyaç var.
Vekilleri cumhurbaşkanının seçtiği düşünülürse…
Diyelim vekiller toplandı ve yargıya havale ettiler. Bu arada cumhurbaşkanının Meclis’i feshetme yani yenileme yetkisi var. Eğer yenilemez, kendisinin yargıya havale edilmesine razı olursa yargı mensuplarının çoğunluğunu o cumhurbaşkanı atadığı için yargılanması, ceza alması yine imkansız.
Hesap sorabilecek tek bir merci yokken bütün yetkileri, gücü tek bir kişiye vermek… bir ülkenin intihar etmesi demektir.
‘Evet’ diyenler tek bir kişinin huzuru için ‘Evet’ demiş olacak
Demem o ki ülkemizi, çocuklarımızın geleceğini, 80 milyonun kaderini tek bir kişinin iki dudağı arasına teslim edemeyiz.
Evet, iyi bir anayasamız yoktu. Fakat bu değişikliğe ‘Evet’ dersek daha kötüye gidiyoruz ve iyi bir anayasa yapma umudunu bütünüyle yok ediyoruz.
‘Hayır’ diyorum çünkü farklı düşünen, farklı yaşayan her kesimden insanla ele ele verip yeni, özgür, demokrat bir anaysa yapabiliriz.
Bir kişinin değil, ortak aklın etkin olduğu, yargının bağımsızlığının teminat altına alındığı, birbirini denetleyen, dengeleyen kuvvetler ayrılığının sağlandığı bir anayasa yapma umudumu korumak için ‘Hayır’ diyorum.
Parti devletlerinde, yani bağımsız yargının olmadığı, bütün yetkinin partili bir başkanda toplandığı ülkelerde ekonomi çöküyor. Dünyada pek çok örnek var.
Yoksulluk sınırında yaşayan 45 milyon insanımızın daha da yoksullaşmaması için ‘Hayır’ diyorum.
Yıllardır uygulanan çeşitli keyfi yasaklarla mutsuz, huzursuz edilen milyonları düşünerek, kimse mutsuz olmasın diye ‘Hayır’ diyorum.
Tek bir kişinin değil, farklı düşünen, yaşayan, inanan herkesin huzuru, ağız tadı, insan gibi yaşaması için ‘Hayır’ diyorum.
‘Evet’ diyenler tek bir kişinin huzuru için ‘Evet’ demiş olacaklar.
‘Hayır’ diyenlerse o bir kişi dahil 80 milyonun huzuru, mutluluğu için ‘Hayır’ demiş olacak. Ben de bunun için ‘Hayır’ diyorum.
Özellikle AK Partililere sesleniyorum: Ülkemizi, çocuklarımızın geleceğini tek bir kişinin iki dudağı arasına vererek hepimizi felakete sürüklemeyin.
Sürüklemeyin ki hepimizin huzur içinde, ağız tadıyla yaşayabileceği bir anayasa yapma umudumuzu koruyalım.
diken.com.tr