Çanakkale Haber

Levent GÜLTEKİN
Köşe Yazarı
Levent GÜLTEKİN
 

Türkiye’ye zarar vermek isteyen bir odak olsaydı neler yapardı?

acikcenk@gmail.com / @acikcenk  Son zamanlarda zihnimi kurcalayan şöyle bir soru var: Türkiye’ye zarar vermek, Türkiye’yi zayıflatmak, tahrip etmek yani kötülük yapmak isteyen bir odak olsaydı neler yapardı? Mesela apaçık kumpaslarla Ergenekon ve Balyoz davalarını TSK’ya operasyona dönüştüren Gülen Cemaati’ne (bütün itirazlara, uyarılara rağmen) göz yumar, devlette kadrolaşmasına destek olurdu. Cemaat, ülkenin genelkurmay başkanını ‘terörist’ diyerek hapse tıktığında rahatsız olmaz, normal karşılardı. Cemaatin kirli amacı artık gizlenmez hale gelince de onunla mücadele etme bahanesiyle kurumları paramparça ederdi. Büyük mağduriyetler yaratarak toplumdaki adalet duygusunu zedelerdi. Haksızlığa uğrayanların feryatlarına kulak tıkar, bu haksızlıkların FETÖ ile mücadeleye büyük darbe vurduğunu da görmezden gelirdi. Ceylanpınar’daki polisleri kim şehit etti? Cevap yok Ülkenin yasayla, hukukla, ortak akılla yönetilmesini değil; itiraza, tartışmaya, eleştiriye kapalı KHK’larla yönetilmesini isterdi. İnanç, mezhep, kimlik gibi değerler üzerinden yapılan siyasetin bütün dünyada yıkıcı, tahrip edici sonuçları ortadayken Türkiye’de de benzer bir siyaset sürdürürdü. Mesela, Ortadoğu mezhep ve kimlik savaşlarıyla cehenneme dönmüşken, Türkiye’de bir köprünün adını ‘Yavuz Sultan Selim Köprüsü’ koyarak mezhep çatışmasını Türkiye’ye sıçratmayı denerdi. 40 yıldır süren, onlarca evladının canına mal olan, ülkenin enerjisini yiyip bitiren PKK ile çatışmayı bitirecek barış sürecinden çok rahatsız olurdu. Barış sürecinin tamama ermesini engellemek için, somut adım atılmasına müsaade etmez hatta PKK’nın şehirleri silah deposuna dönüştürmesine göz yumardı. PKK şehirleri silah deposuna çevirdikten sonra da “Ceylanpınar’da iki polis memuru şehit edildi” bahanesiyle barış sürecini bir günde sona erdirirdi ki ülke çetin bir çatışmanın ortasına sürüklensin. “Bahane” diyorum çünkü geçen hafta o polisleri öldürdüğü ileri sürülen bütün şüpheliler beraat ettiler ve o polisleri kimin öldürdüğü bilinmez hale geldi. Diğer taraftan toplumdaki çatışma, tartışma son bulmasın ülke gerçek sorunları ile meşgul olmasın diye inancı siyasetin malzemesi haline getirirdi. Hukuk, bilim, sanat, teknoloji, eğitim, istihdam, ekonomideki sıkıntılar gibi gerçek sorunlar konuşulmasın, tartışılmasın, bu alanlardaki geri kalmışlığa bir çare aranmasın diye dini, dindarlığı tek tartışma konusu olarak ülkeye dayatırdı. Toplumu ‘bizden ve onlardan’ diye ikiye bölerdi. Siyasette kazançlı çıkmak için toplumsal barışı dinamitlerdi. Özgürlükleri kısıtlar, kamu adına denetleme yani yanlışları söyleme, yetkilileri uyarma görevi bulunan medyayı bütünüyle sustururdu. İtiraz eden, “Öyle yapma, şöyle yap” diyen herkesi vatan hainliğiyle yaftalardı. Ülke yönetiminde liyakatin değil itaatin esas alınmasını ister, bu koşullarda işini yapamayan, ülkenin yetişmiş, kalifiye insanlarının yurtdışına göç etmesini sağlardı. Bütün yetkinin, gücün tek bir kişide toplandığı tek adam rejimleri ile yönetilen Irak’ın, Suriye’nin, Libya’nın harap hali ortadayken, Türkiye’nin de tek adam rejimine geçmesi için anayasanın değişmesini, hukukun bütünüyle yok edilmesini, TBMM’nin devre dışı bırakılmasını, bütün ülkenin kaderinin tek bir kişinin iki dudağı arasına teslim edilmesini isterdi. Çünkü bu adım ülkeyi, “O lider varsa ülke var, o lider yoksa ülke yok” açmazına mahkum ederdi. İçeride bunları yaparken dışarıda da boş durmazdı… Irak’ın işgali büyük bir yıkım getirdi ve Irak’ın bölünmesine neden oldu. Bundan en büyük zararı da Türkiye gördü. Irak’ın bölünmesinin, yıkılmasının Türkiye’ye verdiği zarar ortadayken, gider Suriye’nin bölünmesinde aktif rol alır, oradaki ateşe odun taşırdı. Çünkü Suriye bölündüğünde de bir Kürt bölgesi kurulacağı aşikardı. İçeride kendi kimlik, inanç, mezhep sorunlarını halledememiş bir Türkiye’nin bunu kabullenmeyeceğini, oradaki yeni yapılarla ilişki kurmakta zorlanacağını ve çatışmaya sürükleneceğini bildiği için, Suriye’nin bölünmesini çok isterdi. Bunu istediği için ÖSO gibi Suriye’yi bölmeye çalışan karmakarışık bir örgütle ittifak kurarak Suriye’ye savaş açılmasını isterdi. Suriye bölündükten sonra da diplomatik ilişki kurabileceği Suriye Kürtlerini Türkiye’nin düşmanı ilan eder, onları ABD ve Rusya gibi Türkiye ile çıkar çatışması yaşayan devletlerin kucağına iterdi. Bu savaşla Türkiye’nin bütün enerjisini, cephanesini tüketmesini bekler, gelen şehit haberleri ile toplumu yorardı ki, Türkiye gerçek bir düşmanla savaşmak mecburiyetinde kaldığında da takatsiz, dermansız kalsın. Türkiye’yi bir taraftan anlamsız bir savaşın içine sürüklemişken, diğer taraftan da ABD, Almanya, Yunanistan, İran gibi ülkelere meydan okunmasını, Türkiye’nin herkesle kavgalı hale gelmesini isterdi. Bütün bunları yaptıktan sonra da “Türkiye’nin beka sorunu var” deyip, toplumu korkuyla teslim alıp sağlıklı düşünemez hale getirirdi. Evet, Türkiye’nin kötülüğünü isteyen birileri olsaydı Türkiye’ye zarar vermek için bunlara benzer daha birçok şeyin yapılmasını isterdi. İşin acı tarafı tüm bunların Türkiye’ye zarar vermek isteyen birileri tarafından değil, Türkiye’ye iyilik yaptığını söyleyenler tarafından yapılıyor olması. Peki neden? Bunun birçok nedeni var. Birincisi, korkularımız, yıllardır ülkemiz için doğru olanı yapmamızı engelledi, hâlâ da engelliyor. İkinci neden ise, toplumun bütün kesimlerinin zihninde yer etmiş ‘bizden-onlardan’ ayrımı. Kimlik, inanç, mezhep, ideoloji eksenli siyasi yapılanma, iktidarı ele geçiren kesimi iktidarda kalmaya mecbur ediyor. Çünkü iktidarı ele geçirmeyi Türkiye’yi ele geçirmek olarak görüyorlar ve bırakmak istemiyorlar. Bırakırlarsa ülke ‘onların’ ötekilerin, düşmanların eline geçecek sanıyorlar. Böyle olunca da birinci öncelik Türkiye’nin yararını, kazancını değil iktidarın yararını, çıkarını gözetmek oluyor. Yani meselenin özeti şu: İktidarı koruyayım derken Türkiye’yi harcıyorlar. Onun da sebebi ne, biliyor musunuz? Türkiye’yi tanımıyorlar. “Türkiye nedir?” diye sorsanız, verecek cevapları yok. Ülkeyi bir bütün olarak algılamıyorlar ki, bütünlüğünü koruyabilsinler. Acı ama gerçek. Biz, Türkiye’yi tanıyan, anlayan insanlar istiyoruz. Türkiye’nin esenliğini, ağız tadını düşünen… Türkiye’yi ayrımcılık yapmadan, tümüyle tanıyan ve benimseyen bir siyaset istiyoruz. Eski tarz, devri geçmiş, miadı dolmuş, işlevini yitirmiş, hiçbir fayda doğurmayan siyaset bitti artık. Dayatmacı siyasetin sonu geldi. Ayrımcı, bölücü, saldırgan siyasetin ipliği pazara çıktı. Hamasi laflarla, utanç verici çelişkilerle, duygu sömürüsüyle yapılan… Kendi vatandaşına üstünlük taslayan… Her sözünde yaşamı değil ölümü yücelten… Tehditkar, dar kafalı, gösterişçi, kof siyaset çöpe gitti. Bakmayın siz çıkardığı patırtıya. Dikkat edin, çöpten, çepelden başka şey sunamıyorlar. “Burası bizim çöplüğümüz” diye horozlanmaktan başka şey bilmiyorlar. Biz, Türkiye olarak işte bu utanç tablosunu değiştireceğiz. Hepimizi bekleyen vazife bu. Türkiye, hayırlı evlatlarının harekete geçmesini bekliyor. Çok geç olmadan. Vakit kaybetmeden.
Ekleme Tarihi: 11 Mart 2018 - Pazar
Levent GÜLTEKİN

Türkiye’ye zarar vermek isteyen bir odak olsaydı neler yapardı?

acikcenk@gmail.com / @acikcenk 

Son zamanlarda zihnimi kurcalayan şöyle bir soru var: Türkiye’ye zarar vermek, Türkiye’yi zayıflatmak, tahrip etmek yani kötülük yapmak isteyen bir odak olsaydı neler yapardı?

Mesela apaçık kumpaslarla Ergenekon ve Balyoz davalarını TSK’ya operasyona dönüştüren Gülen Cemaati’ne (bütün itirazlara, uyarılara rağmen) göz yumar, devlette kadrolaşmasına destek olurdu.

Cemaat, ülkenin genelkurmay başkanını ‘terörist’ diyerek hapse tıktığında rahatsız olmaz, normal karşılardı.

Cemaatin kirli amacı artık gizlenmez hale gelince de onunla mücadele etme bahanesiyle kurumları paramparça ederdi.

Büyük mağduriyetler yaratarak toplumdaki adalet duygusunu zedelerdi.

Haksızlığa uğrayanların feryatlarına kulak tıkar, bu haksızlıkların FETÖ ile mücadeleye büyük darbe vurduğunu da görmezden gelirdi.

Ceylanpınar’daki polisleri kim şehit etti? Cevap yok
Ülkenin yasayla, hukukla, ortak akılla yönetilmesini değil; itiraza, tartışmaya, eleştiriye kapalı KHK’larla yönetilmesini isterdi.

İnanç, mezhep, kimlik gibi değerler üzerinden yapılan siyasetin bütün dünyada yıkıcı, tahrip edici sonuçları ortadayken Türkiye’de de benzer bir siyaset sürdürürdü.

Mesela, Ortadoğu mezhep ve kimlik savaşlarıyla cehenneme dönmüşken, Türkiye’de bir köprünün adını ‘Yavuz Sultan Selim Köprüsü’ koyarak mezhep çatışmasını Türkiye’ye sıçratmayı denerdi.

40 yıldır süren, onlarca evladının canına mal olan, ülkenin enerjisini yiyip bitiren PKK ile çatışmayı bitirecek barış sürecinden çok rahatsız olurdu.

Barış sürecinin tamama ermesini engellemek için, somut adım atılmasına müsaade etmez hatta PKK’nın şehirleri silah deposuna dönüştürmesine göz yumardı.

PKK şehirleri silah deposuna çevirdikten sonra da “Ceylanpınar’da iki polis memuru şehit edildi” bahanesiyle barış sürecini bir günde sona erdirirdi ki ülke çetin bir çatışmanın ortasına sürüklensin.

“Bahane” diyorum çünkü geçen hafta o polisleri öldürdüğü ileri sürülen bütün şüpheliler beraat ettiler ve o polisleri kimin öldürdüğü bilinmez hale geldi.

Diğer taraftan toplumdaki çatışma, tartışma son bulmasın ülke gerçek sorunları ile meşgul olmasın diye inancı siyasetin malzemesi haline getirirdi.

Hukuk, bilim, sanat, teknoloji, eğitim, istihdam, ekonomideki sıkıntılar gibi gerçek sorunlar konuşulmasın, tartışılmasın, bu alanlardaki geri kalmışlığa bir çare aranmasın diye dini, dindarlığı tek tartışma konusu olarak ülkeye dayatırdı.

Toplumu ‘bizden ve onlardan’ diye ikiye bölerdi.

Siyasette kazançlı çıkmak için toplumsal barışı dinamitlerdi.

Özgürlükleri kısıtlar, kamu adına denetleme yani yanlışları söyleme, yetkilileri uyarma görevi bulunan medyayı bütünüyle sustururdu.

İtiraz eden, “Öyle yapma, şöyle yap” diyen herkesi vatan hainliğiyle yaftalardı.

Ülke yönetiminde liyakatin değil itaatin esas alınmasını ister, bu koşullarda işini yapamayan, ülkenin yetişmiş, kalifiye insanlarının yurtdışına göç etmesini sağlardı.

Bütün yetkinin, gücün tek bir kişide toplandığı tek adam rejimleri ile yönetilen Irak’ın, Suriye’nin, Libya’nın harap hali ortadayken, Türkiye’nin de tek adam rejimine geçmesi için anayasanın değişmesini, hukukun bütünüyle yok edilmesini, TBMM’nin devre dışı bırakılmasını, bütün ülkenin kaderinin tek bir kişinin iki dudağı arasına teslim edilmesini isterdi.

Çünkü bu adım ülkeyi, “O lider varsa ülke var, o lider yoksa ülke yok” açmazına mahkum ederdi.

İçeride bunları yaparken dışarıda da boş durmazdı…

Irak’ın işgali büyük bir yıkım getirdi ve Irak’ın bölünmesine neden oldu. Bundan en büyük zararı da Türkiye gördü.

Irak’ın bölünmesinin, yıkılmasının Türkiye’ye verdiği zarar ortadayken, gider Suriye’nin bölünmesinde aktif rol alır, oradaki ateşe odun taşırdı.

Çünkü Suriye bölündüğünde de bir Kürt bölgesi kurulacağı aşikardı.

İçeride kendi kimlik, inanç, mezhep sorunlarını halledememiş bir Türkiye’nin bunu kabullenmeyeceğini, oradaki yeni yapılarla ilişki kurmakta zorlanacağını ve çatışmaya sürükleneceğini bildiği için, Suriye’nin bölünmesini çok isterdi.

Bunu istediği için ÖSO gibi Suriye’yi bölmeye çalışan karmakarışık bir örgütle ittifak kurarak Suriye’ye savaş açılmasını isterdi.

Suriye bölündükten sonra da diplomatik ilişki kurabileceği Suriye Kürtlerini Türkiye’nin düşmanı ilan eder, onları ABD ve Rusya gibi Türkiye ile çıkar çatışması yaşayan devletlerin kucağına iterdi.

Bu savaşla Türkiye’nin bütün enerjisini, cephanesini tüketmesini bekler, gelen şehit haberleri ile toplumu yorardı ki, Türkiye gerçek bir düşmanla savaşmak mecburiyetinde kaldığında da takatsiz, dermansız kalsın.

Türkiye’yi bir taraftan anlamsız bir savaşın içine sürüklemişken, diğer taraftan da ABD, Almanya, Yunanistan, İran gibi ülkelere meydan okunmasını, Türkiye’nin herkesle kavgalı hale gelmesini isterdi.

Bütün bunları yaptıktan sonra da “Türkiye’nin beka sorunu var” deyip, toplumu korkuyla teslim alıp sağlıklı düşünemez hale getirirdi.

Evet, Türkiye’nin kötülüğünü isteyen birileri olsaydı Türkiye’ye zarar vermek için bunlara benzer daha birçok şeyin yapılmasını isterdi.

İşin acı tarafı tüm bunların Türkiye’ye zarar vermek isteyen birileri tarafından değil, Türkiye’ye iyilik yaptığını söyleyenler tarafından yapılıyor olması.

Peki neden?

Bunun birçok nedeni var. Birincisi, korkularımız, yıllardır ülkemiz için doğru olanı yapmamızı engelledi, hâlâ da engelliyor.

İkinci neden ise, toplumun bütün kesimlerinin zihninde yer etmiş ‘bizden-onlardan’ ayrımı.

Kimlik, inanç, mezhep, ideoloji eksenli siyasi yapılanma, iktidarı ele geçiren kesimi iktidarda kalmaya mecbur ediyor.

Çünkü iktidarı ele geçirmeyi Türkiye’yi ele geçirmek olarak görüyorlar ve bırakmak istemiyorlar.

Bırakırlarsa ülke ‘onların’ ötekilerin, düşmanların eline geçecek sanıyorlar.

Böyle olunca da birinci öncelik Türkiye’nin yararını, kazancını değil iktidarın yararını, çıkarını gözetmek oluyor.

Yani meselenin özeti şu: İktidarı koruyayım derken Türkiye’yi harcıyorlar.

Onun da sebebi ne, biliyor musunuz?

Türkiye’yi tanımıyorlar.

“Türkiye nedir?” diye sorsanız, verecek cevapları yok.

Ülkeyi bir bütün olarak algılamıyorlar ki, bütünlüğünü koruyabilsinler.

Acı ama gerçek.

Biz, Türkiye’yi tanıyan, anlayan insanlar istiyoruz.

Türkiye’nin esenliğini, ağız tadını düşünen… Türkiye’yi ayrımcılık yapmadan, tümüyle tanıyan ve benimseyen bir siyaset istiyoruz.

Eski tarz, devri geçmiş, miadı dolmuş, işlevini yitirmiş, hiçbir fayda doğurmayan siyaset bitti artık.

Dayatmacı siyasetin sonu geldi.

Ayrımcı, bölücü, saldırgan siyasetin ipliği pazara çıktı.

Hamasi laflarla, utanç verici çelişkilerle, duygu sömürüsüyle yapılan…

Kendi vatandaşına üstünlük taslayan…

Her sözünde yaşamı değil ölümü yücelten…

Tehditkar, dar kafalı, gösterişçi, kof siyaset çöpe gitti.

Bakmayın siz çıkardığı patırtıya.

Dikkat edin, çöpten, çepelden başka şey sunamıyorlar.

“Burası bizim çöplüğümüz” diye horozlanmaktan başka şey bilmiyorlar.

Biz, Türkiye olarak işte bu utanç tablosunu değiştireceğiz.

Hepimizi bekleyen vazife bu.

Türkiye, hayırlı evlatlarının harekete geçmesini bekliyor.

Çok geç olmadan.

Vakit kaybetmeden.

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve canakkaleninsesi.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.