Bir önceki yazımızda; Verdiğimiz “Eğitim” Bireyi Ne Kadar Erdemli Kılıyor başlıklı, eğitim sürecimizi, çıktılarımızı sorgulayan yazımızda;
Ebeveynleri tarafından bize emanet edilen ve alın, hayata hazırlayın denilen canları, istikbalimizin teminatı olan çocuklarımızı, bizi biz kılan, milli ve manevi açıdan, evrensel değerlerimizin ana ekseninde ne kadar yetiştiriyoruz? Diye sormuştuk...
Eğitimde “Değerler Eğitimi” diyerek, emek verdiğimizi zannettiğimiz bir süreçte, odaklandığımız değerlere dönük verdiğimiz emeği sorgulamıştık.
Bu süreçte, söz ve söylemlerimizin, eylemlerimizle örtüşmediği, bu sürecin denetimini ihmal ettiğimiz, sürecin yönetimi açısından da “İşi Ehline Verme” açısından yaşanan hatalarımız nedeniyle arzu edilen amaçtan uzak kalındığını düşünüyoruz.
Değerler ile ilgili olarak, Google da yapılan aramalarda; literatürde verilen öneme atfen, çoğu WEB Sayfasında DÜRÜSTLÜK ilk sırada çıkmaktadır.
Doğru olmak, dürüst olmak erdemli olmanın da ilk adımıdır.
Resulullah’ın “HUD” Suresi beni ihtiyarlattı… Sözünün mana derinliğini; Allah’ın (c.c.) Hud Suresi 112-113. Ayetleri ile bize daha net mesaj verdiğini düşünüyoruz…
Hud Suresi 112. Ayetinde; “Öyle ise emrolunduğun gibi dosdoğru ol. Beraberindeki tövbe edenler de dosdoğru olsunlar. Hak ve adalet ölçülerini aşmayın. Şüphesiz O, yaptıklarınızı hakkıyla görür.”
Hud Suresi 113. Ayetinde; “Zulmedenlere meyletmeyin, yoksa size de ateş dokunur. Sizin Allah´tan başka yardımcılarınız yoktur. Sonra yardım da göremezsiniz.”
İmani noktada Hud Suresinin; “Dosdoğru ol”, emri, yaşamın ana ekseni olması gerektiği ve eğitimde çocuklarımıza kazandırmamız gereken temel ve öncelikli değer değil mi?
Bizim jenerasyonun ilkokulda okuduğu andımızın; “Türküm, Doğruyum” diye başlamasındaki tevafukun, (Hud Suresi/112 ile yakınlığının) erdemli insan olma sürecindeki başlangıç kriterinin DOĞRU olmakla başladığı hususuna işaret ettiğini düşünürken, andımızın devamında yer alan değerleri de kaybeden bir neslin yetiştiğinin şahidi olarak, zaman içerisinde bu kriterden/kriterlerden uzak kalışımızın, bilerek veya bilmeyerek ihmal edişimizin bedelini mi ödüyoruz diye nefsimizi sorgulama zamanı olduğunu düşünüyorum, yarın çok geç olmadan, hüsrana uğramadan...
Oysa; Allah (c.c.) ömrün hitamında, hüsrana uğramamamız açısından da nelere dikkat etmemiz gerektiğini uyarmıyor muydu?
Vakit namazlarında da sık okuduğumuz, “Asır Suresi” ezberden okumaya dayalı, salt lafızdan öte, uymamız gereken kriterleri sıralamıyor muydu?
“Asır Suresi” zamana (Asra) yeminle başlarken;
1. Salih amel işleyiniz,
2. Hakkı tavsiye ediniz,
3. Sabrı tavsiye ediniz,
Asır Suresinin Diyanet Tefsirinde;
“ Âyetteki hakkı ve sabrı tavsiye, eğitimin önemine ve mahiyetinin nasıl olması, amacının ne olması gerektiğine de ışık tutmaktadır.
Çünkü her eğitim faaliyeti sonuçta bir tavsiye yani nasihat ve irşaddır.
Doğru bir eğitim faaliyetinin amacı ise insanlara inançta, bilgide ve ahlâkta hakkı yani gerçeği ve doğruyu aktarmak; bunun yanında hayatın çeşitli şartları, maddî ve mânevî zorluklar, saptırıcı duygular, hata ve suç sebepleri karşısında da kişiye sabır ve dayanıklılık aşılamaktır.
Hakkı ve sabrı tavsiye, toplumsal hayat ve birlikte yaşamanın getirdiği bütün ahlâkî görevleri içine alan geniş kapsamlı bir görevdir. Hakkın karşıtı bâtıldır; bâtıl ise inanç ve bilgide asılsızlık ve yanlışlığı, ahlâkta kötülüğü içine alan bir kavramdır.
Ayrıca hak, adaletle de yakından ilişkilidir. Bu açıdan âyette insanların âdil olmaları ve adalet düzeninin, yani herkesin hakkına razı olduğu ve herkesin hakkının korunduğu bir toplumsal düzenin kurulmasına katkıda bulunmaları gerektiği de anlatılmaktadır.
Sonuçta kul, sûrede sıralanan dört ilkeden iman ve sâlih amel sayesinde Allah’ın hakkını, hakkı ve sabrı tavsiye ile de kulların hakkını ödemiş olur.”
Satırları bizler için; hesaba çekilmeden önce, nefislerimizi hesaba çekmemiz, TKY bağlamında, kendimize dürüst olup, ciddi bir öz değerlendirme yapmamız gerektiğini düşünüyoruz.
Eğitim sürecinde kaybettiğimiz “DEĞERLERİMİZİN” diğer boyutlarını başka yazılarda ele almak üzere, esen kalın…