30 Ağustos Zafer bayramını idrak ettik tüm yurt ve dış temsilciliklerimizde, mutat programlar dâhilinde… Günün anlam ve önemi üzerine bildik konuşmalar, açıklamalar yapıldı… Köşe yazarları günün anlam ve önemine binaen yazılar kaleme aldılar. 01 Eylül itibari yeni eğitim ve öğretimin başlayacağı bir süreçte; zaferin arka planında yatan ve savaşın en kızgın ve en kritik anında dahi eğitime verilen önem ve değeri hatırlamadan, kamuya hatırlatmadan… 1. Sınıfların uyum çalışmalarının başladığı ve neslin inşası açısından en önemli günün başladığı şu günlerde dahil olmak üzere…
Oysa zaferi getiren, temel değer olan ve kalabalıkları ortak değer etrafında bir ve beraber kılan kültürün maddi ve manevi derinliğini hatırlamak gerekmiyor mu?
Çanakkale’de de Kurtuluş savaşında da ağır yaralı olan Mehmed’in/Mehmetciğin kendisine verilen bir yudum suyu içmek yerine yanındaki arkadaşını kendisine/nefsine tercih eden, Allah’ın (c.c.) Haşr suresi/9. Ayetinde “Kendileri son derece ihtiyaç içinde bulunsalar bile, onları kendilerine tercih ederler. Kim nefsinin cimriliğinden, hırsından korunursa, işte onlar kurtuluşa erenlerin ta kendileridir.” Hükmüne uygun yaşama hassasiyetinde olan ve vatan sevgisinin imandan olduğu inancında o manevi doluluğuna dikkat çekmeden, toplumda yaşanan ve bugünün eksikliğini doğru tespit ile çözüm yönünde tutarlı bir yol haritası oluşturmadan, sosyal çözülmenin yaşandığı günümüzde, salt hamaset yüklü yazı ve konuşmalarla devam ederken, fikirdeki birliğin fayda sağlamasının temel şartının; Muhammed İKBAL’ın da vurguladığı üzere, “harekette birlik” olduğunu hatırlamadan ve bu yönde eylemde birliği sağlamadan, milli birlik ve beraberlik ülkümüzün gerçekleşimi yönünde neyi çözebiliriz yarına dönük; eğitimde olması gereken milli menfaatlere yönelik çalışmalarımıza nefsimizi yenerek ve samimiyetle yönelmeden.
Yok olmanın eşiğinden kurtulma kurtulmak, var olmak için girilen “Kurtuluş Savaşının” başlarındayken, cephede devam eden savaş sonrasında “neslin inşası” yönünde sürdürülmesi gereken büyük mücadelenin, savaşta dahi ihmal edilmeden, hedeflerin neler olduğu ve sürecin nasıl planlandığı unutulmadan, sık hatırlanması gerektiğini düşünüyorum.
Yarını kazanmak; kültürel derinliğimizde, milli ve manevi değerlerimiz merkezinde medeniyet tasavvurumuzu sağlam temelde yaparak, dün başlayan ve nefsin rüzgarında artan ve devam eden, toplumsal yapımızda yaşanan hatalara dur diyerek, “Hepimiz Biriz. Biz TÜRKİYEYİZ” diyebilmemiz yönünde, ataletten kurtulmak için silkinerek, yeni başlangıçlar yapabilmemiz açısından, suçlu aramak, bir birimizi suçlamak yerine, milli menfaatlerimiz merkezinde, yaşadığımız sorunların çözümünde uzlaşarak, toplumsal dinamiklerin harekete geçirilmesiyle mümkün olacak…
Dün başardığımız gibi…
9 Mayıs 1920’de okunan İcra Vekilleri Heyeti programına bakıldığında; “…milli şuuru geliştirme, kendine güven duyma, girişim gücüne sahip olma, kendi bünyemize uygun programlar geliştirme gibi bugünkü modern eğitimde kullanılan temel ilkelerin daha o zaman düşünüldüğü görülür.(Karagözoğlu, 1985,s.196 ).
İcra Vekilleri Heyeti Programında eğitim ve öğretimle ilgili olarak şöyle denilmektedir: “Maarif işlerinde gayemiz; çocuklarımıza verilecek eğitimi her anlamıyla dini ve milli bir konuma getirmek ve onları hayat mücadelesinde başarılı kılacak, dayanaklarını kendi öz benliklerinde bulduracak, girişim gücü ve kendilerine güven gibi karakter verecek, üretici bir fikir ve şuuru uyandıracak, yüksek bir düzeye ulaştırmak; resmi öğretim ve eğitimi, bütün okullarımızı en bilimsel ve çağdaş olan esaslar ve sağlık kuralları içersinde yeniden düzenlemek ve programlarını iyileştirmek; milletin var oluş nedenine, coğrafi ve iklim şartlarına, tarihi ve toplumsal geleneklerimize uygun bilimsel ders kitapları meydana getirmek; halk kitlesinden sözleri toplayarak dilimizin sözlüğünü yapmak; bizde milli ruhu artıracak tarihi edebi ve sosyal eserleri bilgili ve yetenekli kimselere yazdırmak; eski milli eserlerimizi kayıtlara geçirmek ve korumak; batının ve doğunun ilmi ve fenni eserlerini dilimize çevirtmek kısaca bir milletin hayat ve varlığını korumak için en önemli etmen olan maarif işlerine özel bir dikkat ve çaba göstererek çalışmaktır” (TBMM ZC, Devre I, Cilt I, s. 241-242 ).
2014-2015 Eğitim ve öğretim yılının başladığı hafta, 04/09/2014 akşamı ve sonraki günlerde de devam eden ana haberlerde yer alan eğitimde açık alanlarımıza işaret eden toplumsal haberler hatırlandığında, eğitimde başarımızın sorgulanması gerektiğini, bu süreçte bir şeylerin eksik kaldığını düşünmemek mümkün değil…
04/09/2014 günü akşam haberlerinde yer lan “Açık damperle yıkılan üst geçidin yok ettiği canların getirdiği yıkımdan ders almadığımızdan sonraki günlerde yine bir kamyonun açık damperle seyretmesinin yarattığı felaketlerden ders almayan biz… Hırsızlığın sadece dinimiz açısından değil, evrensel ahlak kuralları ve bütün semavi ve diğer dinlerde yasaklanmasına rağmen, hırsızlığın artışı, bu yönde sistematik çetelerin kurulduğu haberlerinden biri olarak, “tapu daire kapısında ve bankamatiklerin civarında kapkaç çeteleri”ne dikkat çekilirken, Almanya’dan izinli gelen gurbetçi ailenin bir gün sonra dönecekken, “Hatay’da evinin balkonunda düğün/şenlik/maç vb kutlamanın olmadığı bir süreçte şehir magandalarının havaya yaptığı atış sonrasında hayatını kaybeden kadın ve yetim kalan üç evlatla ilgili haber”in ve toplumsal yapımızda yaşanan kaosun habercisi olan diğer haberlerin vitrine çıktığı günümüzde; eğitimde, 1920’lerdeki hedeflerimizin gerisinde kaldığımız söylenebilir…
Değerlerinden kopan, hazzının tatmini odağında yaşayan bir neslin yetişmesinin getirdiği yıkımın altında hep birlikte kalıyoruz.
Yaşanan bu kaotik durumdan kurtulmanın toplumun her katmanının, her ferdinin mesuliyeti olduğunu düşünüyoruz.
Bu açıdan; toplumda yaşanan hataların düzeltilmesi için, siyasi şahsiyetler başta olmak üzere, yaşanan sosyal çözülmeye dur demek, değerler odağında bir eğitim sürecinde verimli olmak, müteşebbis yönü gelişmiş, salt hazzı merkezinde yaşamayan, haddin eğitimini almış olup, “Hamd” noktasına varmış, özgüveni yüksek bireylerin yetişmesi yönünde, siyasi kutuplaşmayı körüklemek yerine, örgün ve yaygın eğitim sürecinde, milli ve manevi açıdan, 1920 hedefinde de de yer aldığı üzere; “…çocuklarımıza verilecek eğitimi her anlamıyla dini ve milli bir konuma getirmek ve onları hayat mücadelesinde başarılı kılacak, dayanaklarını kendi öz benliklerinde bulduracak, girişim gücü ve kendilerine güven gibi karakter verecek, üretici bir fikir ve şuuru uyandıracak, yüksek bir düzeye ulaştırarak…”, kaybettiğimiz değerleri yeniden kazanmak gerek yarın daha çok geç olmadan…
------------
(1) Karagözoğlu, G.(Kasım 1985), Atatürk’ün Eğitim Savası. Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi, 2(4),193–213.
(2) TBMM Zabıt Ceridesi, Devre I, Cilt I, s. 241-242
Metin AKGÜN
Maarif Müfettişi |