Bir çocuk, içinde doğup büyüdüğü ailesi; içinde oynayıp yetiştiği toplum tarafından şekillendirilir. Dilini, daha hayatının başlangıç yıllarında "anadili" olarak ailesinde öğrenir; temizlik, tutumluluk gibi basit ama etkili vaziyet alışlar aile ve yakın çevre tarafından öğretilir. "Sosyal öğrenme" dediğimiz bu olguda, çocukların çevrelerindeki insanları taklitleri, esas rolü oynamaktadır. Konuşmada ve diğer tutumların oluşmasında, doğuştan getirilen yatkınlıklar ile çevrede bulunan taklit unsurları etkili olmaktadır. (Ergün, M., 1987)
Çocuğun şahsiyeti okul öncesi aile eğitim sürecinde başlamakla birlikte, asıl gelişme okul öncesi evre, ilköğretim sürecinde ivme kazanır. Ergenleşme döneminde bedenen olgunlaşma yanında bu süreçte bireyden beklenen roller, belirlenmiş kurallara uyma beklentileri çalkantılı bir dönemi beraberinde getirmektedir.
Biz ebeveynlerin (anne-baba) farkına varmadan hızla büyüdü dediğimiz çocuklarımızdan şikâyetimiz bitmez… Çocuğunu beğenmeyen ana baba sayısı her geçen gün artmakta…
-Bu çocuk bir şeye yaramıyor.
-Tarif etmesem boş gider, boşa gelir.
-İnternette gezmekten, telefonla oynamaktan başka bir şey bilmiyor.
-Eve gelen büyüklere hoş geldin demekten aciz.
-Ben olmasam/biz olmasak, bu çocuk acından ölür.
Farkında mıyız? Çocuklarımızın “Üretici Düşünme Becerileri”ndeki eksiklikler şikayetlerimizin merkezine oturmakta… Hoşumuza gitmeyen bu halden de çocuğumuzu, okulu, öğretmenleri suçlamak kolayımıza gelmektedir.
Farklı düşünme, hayal kurma, orijinallik ve sezgi, üretici düşünmenin en önemli noktalarıdır. Çocukla konuşurken sorduğumuz sorular, çocuğun daha önce alışık olmadığı bir şekilde onun düşünmesini sağlar.
Bu sorular bir anlamda farklı düşünme becerilerini kazandırmaya yönelik itici bir güçtür. Çocukların düşüncelerini geliştirip onların keşif yapmasını cesaretlendirir.
Çocuklarımız için doğru bir şeyler yapmadan çocuğumuzun kazanmasını beklemek, sonrada onu suçlamak ne kadar doğrudur ve vicdanidir…
Yarınlarımız olacak olan çocuklarımızın eğitiminde hayatın kendisi kılarak, her yer ve mekanda doğru soruları sormayı yaşamın kendisi kılabiliriz. Sadece soru sormak yeter mi? Elbette hayır. Soru yönelttiğimiz bu süreçte çocuklarımızın sorduğumuz soru odaklı yaşamasına fırsat tanımamız, hatalara anlayış göstermemiz ve biraz da sabretmemiz yetecektir…
Ev veya okul ortamında çocuklarımıza dönük düzenlediğimiz eğitim durumu veya yaşamın kendisinde konuşurken doğru soru sormakla başlamalıyız…
Mesela;
Yer değiştirme sorularında;
Bu aşamada nesneyi başka bir şeyin yerine koyma çalışması yapılır. Mesela, bir elbise askısının yerine başka ne kullanılabilir? Ağaç dalı, ip, anten, tahta parçası vb.
Bunun dışında bu aşamada çocuğun daha çok düşünüp fikir üretebilmesi için farklı sorular da sorulabilir.
Onun bir bölümünü başka bir şeyle değiştirebilir misin?
Farklı bir güç kaynağı kullanabilir misin?
.......... yerine başka ne kullanabiliriz?
.... başka hangi yollardan yapılabilir?
Arkadaşların senin yerinize yapsa ne yaparlardı?
Bir uzaylı/yabancı/vb. şahıs yapsa nasıl yapardı?
Başka hangi materyallerden yapılmış olabilir?
Çok eski yıllarda onun yerine ne kullanılmıştı?
Birleştirme sorularıyla;
Bu aşamada farklı düşünceler ve öğeler bir araya getirilir ve birleştirilir. Mesela; bir elbise askısı ile neyi birleştirirsek daha gelişmiş bir elbise askısı elde ederiz? Elbise askısını kirlilik ölçer bir elektronik aletle birleştirdiğimizi düşünelim. Böyle bir askı bize asılan elbiselerin temiz ya da kirli olup olmadığını gösterebilir. Bilgisayar ile birleştirilip dolaptaki giysilerin dokümanını bize verebilir.
Bu aşamada sorulabilecek sorular şunlar olabilir:
Hangi bölümler birlikte çalışabilir?
...............´nın başlangıç ve sonunu değiştirebilir misiniz?
............... konusunda başka kimlerden yardım alabiliriz?
............... materyalleri birleştirebilir misiniz?
Bu tür sorulara muhatap olmak, onun dünü anlamasına, bugünü yorumlamasına, yarına yönelik kestirimler yapmasına yeterlik kazandıracaktır. İnovasyon dediğimiz, hayatı kolaylaştıran ve daha keyifli yapan üretimler yapabilecek bir nesil yetişmiş olacak. Bu türden maddi açıdan yaratıcı yeterliğe ulaşan çocuklarımız, manevi açıdan da enformatik etkiler, zihin yönlendirmelerine karşısında mukavemet sahibi olacaktır.
Bu yeterliğe sahip çocuklar yetiştirdiğimiz zaman milli ve manevi değerlerimizi daha anlamlı öğrenecek, yarına dönük şuurlu yaşama ve kendinden sonrakilere doğru aktarma yeterliği kazanacağını düşünüyorum.
Çocuklarımız bu türden yeterlikler kazandıkça, kendinden başkalarını anlamaya çalışacak, ayrışma yerine birlik ve beraberliğin manasını fark edecek, o zaman muharrem ayının mana derinliğinde, Atatürk’ün emaneti olan Türkiye Cumhuriyeti, Cumhuriyetin, bizlere kazandırdıklarını yaşamak ve yaşatma azminde şuurlu davranışlar geliştirebilecektir.
Bir sonraki yazımızda başka soru kökleri odağında yazarak, çocuklarımızın yetişmelerine katkı sağlamak ümidi içerisinde; idrak ettiğimiz 1436. Hicri yılbaşı ile başlayan “Muharrem Ayı ve Muharrem Ayı Orucunun”, yok olmanın eşiğinden hürriyet ve istiklalimizi kazanmamızı sağlayan ecdadın hizmetlerini, Cumhuriyetimizin toplumsal ve evrensel boyutta kazandırdıklarının doğru anlaşılması dualarımızla en kalbi saygılarımı arz ederim.
Metin AKGÜN
Maarif Müfettişi
Eğitim 2023 Derneği Elazığ İl Temsilcisi
-
Doç. Dr. ERGÜN, M., Milli Kültür. 58,1987. 54-59.
(http://www.egitim.aku.edu.tr/ergun10.htm)