Şehitler ölmez! “Bilakis onlar diridirler.”
İnsanın yaşamını sürdürmesi, refah ve huzur içerisinde, inancını yaşayabilmesinin en temel şartı hürriyet ve istiklalidir.
Hürriyet ve istiklalin temel şartı da; namus ve şerefimizi koruyarak huzur ve güven içinde yaşamak için bağımsız bir vatana sahip olmaktır. Dini görevlerimizi gereği gibi yerine getirmemiz de yine vatan sayesinde mümkündür. Bu sebeple Yüce dinimiz vatanın korunmasına büyük önem vermiş, vatan sevgisini imandan saymıştır.
Bu yönüyle, vatanı korumak hem dini hem de milli bir vazifedir. İnsanın şahsiyetine büyük bir önem veren ve onu her açıdan korumak için kurallar koyan dinimiz, insanın hak ve hürriyetlerini öncelikli ele almıştır. Dinimizin kelime anlamındaki “Barış” yönü de buna işaret eder.
İslam, hiçbir insanın ezilmesine ve baskı altına alınmasına izin vermez. Düşmanlara karşı çarpışmayı emretmesi de, tamamıyla temel hak ve hürriyetlere saldırıyı ortadan kaldırmayı, adaleti ve hakkaniyeti yeniden kurmayı hedeflemesindendir. Allah (c.c.) Bakara suresinde; “Sizinle savaşanlara karşı, Allah yolunda siz de savaşın. Ancak aşırı gitmeyin. Çünkü Allah, aşırı gidenleri sevmez.” (Bakara-2/190) derken, bu hassasiyete uyulmasını da emreder. Bu emir doğrultusunda dinimiz, savaşta da kurallar koymuş, aşırılıkları yasaklar.
Bu açıdan bakıldığında, vatanımızı korumak Allah’ın (c.c.) emridir. Bu yönüyle, zorunlu kalındığında da savaşmak Allah’ın emir ve yasaklarına uymak yönünde vatanı, hürriyet ve istiklalimizi ve devletin bekasının sağlanması yönünde mücadele etmek ibadettir.
Bu mücadelelerin hepsi insan içindir. Topum halinde yaşayan insan doğum sonrası aldığı eğitim ve gösterdiği faaliyetler yanı sıra gösterdiği fedakârlıklar, yaptığı çalışmalar sonrasında pek çok rütbe ve unvanlar elde eder. Elde etmeyi düşündüğümüz makamlara dönük zevklerimizden vazgeçiyor, nefsimizi dizginliyor, dinlenmek yerine eğlenmeden vazgeçip arzuladığımız makama ulaşmak için yerine göre kendimizle savaşıyoruz… Bu mücadelenin neticesini, yaşadığımız ve katlandığımız fedakârlığımızın derecesi belirliyor.
Bir insanın yapabileceği fedakarlığın zirvesi, hayatın kendisidir.
İnananlar açısından bakıldığında; bir insanın ulaşabileceği makamların zirvesi de şehitlik ve gazilik makamıdır…
Çünkü bu rütbeler hayat karşılığında elde edilmekte ve inanç sayesinde kazanılmaktadır. Hem Allah (c.c.) katında ve hem de halkın nazarında şahadet mertebesine yükselmek, büyük bir ayrıcalıktır o makamın kazandıracaklarına karşılık…
Allah (c.c.) Bakara suresinde; “Allah yolunda öldürülenlere (şehitlere) ölüler demeyin. Bilakis onlar diridirler fakat siz onu anlayamazsınız.” Derken,
Şehit ve Gazilerin kul hakkı dışındaki bütün günahlarınım af olunacağı da Al-i İmran Suresi’nde müjdelenmişlerdir.
“Rableri onlara şu karşılığı verdi: Ben, sizden erkek olsun, kadın olsun, hiç bir çalışanın amelini zayi etmeyeceğim. Sizler birbirinizdensiniz. Hicret edenler, yurtlarından çıkarılanlar, yolumda eziyet görenler, savaşanlar ve öldürülenlerin de andolsun, günahlarını elbette örteceğim. Allah katından bir mükâfat olmak üzere, onları içinden ırmaklar akan cennetlere koyacağım. Mükâfatın en güzeli Allah katındadır.” (Âl-i İmrân, 3/195)
Şehit, Allah’ın (c.c.) huzurunda diri olarak hazır bulunup, rızıklandırılacağı ve cennete gireceğine şahadet olunduğu için bu adı almıştır. Gazi ise, Allah (c.c.) yolunda ve vatan uğrunda savaştığı ve şehit olmayı arzu ettiği halde ölmeyip, sağ kalan kimseye verilen isimdir.
Şehitlik bir başka ibadetle mukayese edilemeyecek kadar yüksek bir makamdır. Allah (c.c.) Tevbe suresinde; “Siz, hacılara su dağıtma ve Mescid-i Haram’ı (Kâbe’yi) onarma işiyle, Allah’a ve ahiret gününe iman edip Allah yolunda savaşanların yaptığı işi bir mi tutuyorsunuz? Bunlar Allah katında eşit olamazlar.”(Tevbe Suresi,9/195) derken, yine Tevbe suresi 111. Ayetinde; “Allah müminlerden mallarını ve canlarını, kendilerine (verilecek) cennet karşılığında satın almıştır. Çünkü onlar Allah yolunda savaşırlar, öldürürler, ölürler. (Bu),Tevrat’ta, İncil’de ve Kur’an’da Allah üzerine hak bir va’ddır. Allah’tan daha çok sözünü yerine getiren kim vardır? O halde O’nunla yapmış olduğunuz bu alışverişinizden dolayı sevinin. İşte bu, büyük bir kazançtır.” (Tevbe Suresi 9/111) Diyerek şehitliğin karşılığını beyan eder.
İlim ehli hüküm bakımından;
1- Hakîki şehîd: İslâm'ın yücelmesi (îlâ-i kelimetüllah) vatan müdafası için savaşırken ölen Müslümanlar. Bu kimseler, yıkanmaz, kefenlenmez, namazları kılınıp kanlı elbiseleri ile defnedilir. Uhud, Bedir ve Çanakkale şehîdleri gibi.
2- Hükmî şehîd. Hakîkî şehîdin şartlarından birini taşımaması sebebiyle yıkanıp kefenlenen ve âhiret itibariyle şehit olanlardır. Savaşta yaralandıktan sonra yiyip içen, uyuyan, tedâvi gören, başka bir yere nakledilen ve daha sonra ölen kimseler; deprem yangın, sel felaketi, âfet ve benzeri musibetlere maruz kalarak ölen, mide ağrısından ölen, doğum sırasında ölen, suda boğularak ölen, kolera, veba ve veremden ölen, göçük altında kalarak ölen, ilim yolunda ölen Müslümanlar da hükmen şehittirler. Sevgili Peygamberimiz bir hadislerinde şöyle buyurmaktadır. "Allah yolunda öldürülmekten başka yedi (tane daha) şehidlik vardır. Taundan ölen şehiddir. Boğularak ölen şehiddir. Karın ağrısıyla ölen şehiddir. Yanarak ölen şehiddir. Göçük altında kalarak ölen şehiddir. Doğum üzerine ölen şehiddir."(1)
3- Dünya hükümleri bakımından şehîd; Müslümanların yanında savaşırken ölen münafıklardır. Bunlar da yıkanıp kefenlenmeden cenaze namazları kılınır, kanlı elbiseleri ile defnedilir. Ancak îmânları bulunmadığı için âhirette şehîdlik sevabı alamazlar. Şehîdlik, Müslümanlara özgü bir niteliktir. Müslüman olmayanlar şehîd olamazlar(2) diyerek şehîdleri üç kısımda mütalaa eder.
90’lara damgasını vuran, yürekleri dağlayan şehit haberlerinin bir anda arttı… Ortadoğuyu, İslam coğrafyasını kasıp kavuran terör yeniden hortlatıldı, şehit haberleri her gün ana haberlerin merkezine oturdu yeniden. Bu gelişmelere küresel eşkıyalar sevinirken, ağıtlar; Kürtçe-Türkçe-Zazaca-Arapça arşa yükselmeye başladı yeniden…
Oysa, daha dün denebilecek kadar kısa bir süre önce; Kıbrıs Barış Harekâtında, Askerlik Şubeleri önünde askere gitmek için kuyruk olup, sıra bekleyen, düğünlerinde al bayrağı evinin balkonuna asan, damına diken insanlar değil miydik…
Sahi ne oldu da küresel eşkıyaların dümen suyunda birbirinin boğazına sarılan insanlara dönüştük yeniden…
Oysa Allah’ın (c.c.); müminler biri birinin ancak kardeşi olduğu, kardeşten başka bir alternatifin dahi olamayacağı tespiti yönündeki emri ilahiyi unuttuğumuzdan şu günlerde; şehitlerimize Cenâb-ı Hak’tan rahmet diliyor, gazilerimize minnet ve şükranlarımızı sunarken, Allah (c.c.) ülkemizi her türlü felâket ve musibetlerden muhafaza buyursun diyorum.
-------------------------
1 Ebû Dâvûd, Cenaiz, 11
2 Dini Kavramlar Sözlüğü, DİB. Yayınları, “Şehid” md.
Metin AKGÜN
Maarif Müfettişi
Eğitimde Kaliteyi Geliştirme Derneği Genel Başkanı