Yaşayan varlıklar yavaş ya da hızlı ama sürekli değişim içindedirler. Tek bir hücre olarak başlayan hayat; bütün canlılarda olduğu gibi insanın da yaşadığı değişim ana karnında başlayıp, doğum sonrasında devam eder. Hayata doğan herkes; ergen-genç-yetişkin kişi- yaşlı kişi olup, yaratanın takdirinde ömrünü tamamlar…
Bir başka ifade ile “değişim” kaçınılmaz olmakla beraber, “gelişim” isteğe bağlıdır…
Yaşadığımız dünya, yakın ve uzak fiziki çevremiz gibi yakın veya uzak sosyal çevremiz de her geçen gün değişiyor, dönüşüyor. Uzaklarda yaşanan değişim farkında olsak da olmasak da ait olduğumuz toplumsal yapıyı da değiştirmekte, dönüştürmektedir.
Toplumsal yaşantıda, teknolojide ve kullanılan araçlarda geçmişte; 40-50 yılda görülen değişmeler, farklılaşmalar artık bir yıl, bir ay, hatta bir gün içinde gözlenmekte ve yaşanmaktadır. Düşünmemiz gereken sorun; Değişimin bu baş döndüren hızda yaşanması mıdır?
Temel sorunun bu olmadığını düşünüyoruz. Temel sorun bizim bu sürece dair kabul alanımız ve hazır bulunuşluk düzeyimizdedir…
Bunun yanı sıra bir diğer problem ise; değişim sürecini proaktif anlayış içerisinde yönetmeye dönük, proje tabanında hazır bulunma durumumuzun istenilen düzeyde olup olmayışıdır. Belki de bu günlerde yaşanan toplumsal çalkantı, bu kaotik durum kontrol edemediğimiz, bir başka ifade ile kısmen yönetmediğimiz değişimin sancılarıdır.
Ekşi sözlük “proaktif insan”la ilgili olarak; “proaktif kisi, vuku bulacak herhangi bir şeye önceden hazırlıklıdır, tedbirini almış, a, b, z planlarını oluşturmuştur. Başına hadise geldikten sonra oturup "ne yapacağız simdi?" diye düşünmez. Önceden tasarlanmış şekilde hareket eder, paniğe kapılmaz, bocalamaz, çarşaflanmaz, kaosa girmez, karambole düşmez.” Diyor.
Hızla değişen bu dünyaya bizim uyum sağlayabilmemiz için bizim sürekli gelişim içinde olmamız gerektiği tartışılmaz bir hakikat. Kabullenmek zorundayız ki; biz istesek de, istemesek de bizi kuşatan dünya değişiyor ve değişmeye devam edecek ve sürekli değişecektir.
Bu açmaz içerisinde temel problem: Değişen dünyaya uyum sağlayabilmek için gelişecek miyiz? Proje tabanında değişime hazır olup, a,b,c planlarını hazırlayıp, paniğe kapılmadan, bocalamadan kaosa, karambole düşmeden değişimi yönetebilecek miyiz? Sorularına vereceğimiz cevaplardadır.
Bireysel cevabın olumlu olması yetmeyecektir. Çünkü bireyin değişimi yetmez. Birey dışında ailenin ve toplumun da gelişime ayak uyduracak düzeyde eğitilmesi gerekmektedir.
Çünkü biz birey olarak yaşamıyor, toplum içinde ona ait fert olarak yaşamaktayız. Bazen toplumsal yapı içerisinde toplumsal normlar dışına da çıkamayabiliyoruz.
Eğitim; Bireylerin toplumsal yeteneğinin en elverişli düzeyde kişisel gelişmesinin elde edilmesi için seçilmiş ve deneyimli bir çevreyi içine alan toplumsal bir süreçtir (Tezcan, 1981:4).
Eğitimin temel işlevlerinden biri, kültür değerlerini sonradan gelenlere aktarmaktadır; “Eğitimin temel amacı kültür nakli ve daha önemlisi toplumu, arzulanan bir geleceğe götürmektedir” (Büyükdüvenci, 1987:2). “Eğitim, toplumun kendini daha yüksek bir düzeyde ve daha iyi bir şekilde kanıtlaması için kullandığı bir alettir (Büyükdüvenci, 1987:2).
Eğitimin ereği; “bir toplumun gelecekteki nesillerinin kendilerinden daha müreffeh ve daha mutlu bir şekilde hayatlarını idame ettirebilmeleri için nasıl ve ne gibi şartlar altında hareket edeceklerini onlara öğretmek” (Koçer,1980:5) olduğu göz önüne alındığında; eğitim yapılanmamız, yönetim anlayışımız, okullarımız, kurumlarımız buna ne kadar hazır?
Bu soruların ve cevaplarının samimi olarak ele alınması gerektiğini düşünüyoruz.
Çünkü okullarımızın da mimari anlayışlarımız da dahil olmak üzere bütünsel yapılarımızın zaman içinde değişmesi kaçınılmazdır. Yaşanması olası değişim sürecine dönük yapısal dönüşüm; okulların kurumsal ve yönetsel yapı ve anlayışlarının değişimini belirlemek, gözlemek ve süreci izlemek ve anlamlandırarak uygulamak gerekir.
Değişim sürecinde sistemin oturması ve yönetilebilmesi için, okulların yarına dönük gelişimi hedefinde “Kurum Gelişim Planlamaları”, uygulamaları ve bu sürecin rehberlik odaklı denetlenmesi gerekir.
Süreç TKY/OGY anlayışında Stratejik plan odaklı rasyonel olarak ele alınmalı, problem çözme teknikleri “Beyin Fırtınası-5N 1K gibi fikir üretme teknikleri başta olmak üzere sistematik uygulanması gereklidir.
Okulun yönetim ve eğitim programında gelişim hedefine uygun olarak, uygulanacak olan “yeni” her ne ise, bu yeninin bir Niçin’i, bir nedeni olmalı, niçin ve neden sorularına tutarlı cevaplar bulunmalıdır.
Bu soruya verilecek cevap tamamıyla politik de olabilir; çünkü güç bizim elimizde ve bizim canımız böyle istiyor, gibi; ideolojik de olabilir. Ancak bu tercihler bir yana, olması gereken temel kriterimiz “bilimsel yaklaşımdan” tavizin verilmemesidir.
Çünkü toplumun değişimi söz konusu olunca eğitim ve okullarımız/kurumlarımız değişimin yönetilebilmesi sürecinde tek değişkenimiz… Sürekli değişen teknoloji ve bilgi tüketen bir topluma uyum sağlayan, bu değişimi yönlendirecek olan kişileri okullarımız/ kurumlarımız yetiştirecektir. Toplumun bireylerini geliştirmekle yükümlü olan okulun değişimi, gelişimi yarını kazanmamız açısından tek fırsatımız olacaktır.
Bu açıdan kurum yöneticilerimiz başta olmak üzere, öğretmenler ve müfettişler yanı sıra sistematik veli eğitimi programları dahilinde toplumsal gelişim süreci değişim hedeflerimize yönelik olarak planlı samimi uygulamalarla yönetilmeye devam edilmelidir.
------------
BÜYÜKDÜVENCİ, Sabri. (1987), Eğitim Sosyolojisine Giriş “Yazılar”, Yargıçoğlu Matbaası, Ankara
KOÇER, Hasan Ali. (1980), Eğitim Tarihi 1, Ankara Üni. Eğit. Fak. Yay., No:89, Ankara
TEZCAN, Mahmut. (1981), Eğitim Sosyolojisine Giriş, Ankara Üni. Eğit. Fak. Yay., No:91, Ankara
Metin AKGÜN
Maarif Müfettişi
Eğitimde Kaliteyi Geliştirme Derneği
Genel Başkanı |