Referandum sürecinde, belki de insanlık tarihinin "en kısa sürede en fazla yalan söylemek" rekoru kırıldı. Buna rağmen yalancılar da karşı tarafın yalan söylediğinden şikâyet ediyor. Çocukluklarından itibaren bir hayal dünyası içinde yaşayanlar, fantezileri ideoloji şeklini alınca, hedefe ulaşmak için her türlü kalıba girer ve artık göz göre göre yalan söyler.
"Göklerden gelen bir ses var" diye "Allah bizimle" diye propaganda yapanlar da var.
Yalanın en aşağılık olanını, Bakara Suresi'nin 204'üncü ayetinden okuyalım:
"İnsanlardan öylesi vardır ki, dünya hayatına ilişkin sözleri senin hoşuna gider ve kalbindekine rağmen Allah'ı şahit getirir; oysa o azılı bir düşmandır."
***
İktidar adına referandumun asıl hedefinin ne olduğunu itiraf eden bir kişi var. O da Cumhurbaşkanı başdanışmanı Mehmet Uçum! 30 Aralık 2015 tarihli ve "Türkiye'nin Demokratik Bütünlüğü" başlıklı yazısında aynen şöyle diyor:
"Türkiye toplumunun, Kürt sorunu da içinde olmak üzere tüm sorunlarının çözümüne ilişkin yeni siyasal perspektif; yerelden temellenerek merkeze yükselen başkanlık ve yerelden merkeze kadar örülen meclisler sistemi ile halk-devlet ilişkisini yeniden yapılandıran bir içeriğe sahiptir.
Ülkemizin Kurtuluş Felsefesi, 1920 Meclisinde ve 1921 Anayasa'sında karşılığını bulan 'Kapsayıcı Anadolu Felsefesi'ydi. Bütün Anadolu kimlikleri eşit unsurlar olarak sürecin içindeydi. 1924'le birlikte Kuruluş Felsefesi'ne geçildi ve bu Kuruluş Felsefesi -- dışlayıcı ve baskıcı -- ulus yaklaşımı üzerine kuruldu. Bu felsefeden ise, tek etnik ve lengüistik (dilsel) kimlik esaslı Türk Milleti ideolojisine dayanan devlet pratikleri çıktı.
Kuruluş Felsefesi, 2002'den itibaren Türkiye Toplumu tarafından tasfiye sürecine sokuldu. İkinci kuruluş dönemi diyebileceğimiz bu sürecin felsefesi -- kapsayıcı ve özgürlükçü -- millet yaklaşımıdır. İşte bu yaklaşımı benimseyen Türkiye Toplumunun bugün oluşturmaya çalıştığı millet, artık Türkiye Milletidir.
Yani, dışlayıcı ve baskıcı Türk Milletinden kapsayıcı ve özgürleştirici Türkiye Milletine geçiş sürecinde Kürt sorununun kalıcı çözümünün gerçekleşeceği bir siyasal realite söz konusudur. Gerçekten de Türkiye Toplumu, özellikle AK Parti hükümetleriyle birlikte bir Türkiye Milleti inşa süreci yürütüyor.
Bu siyasal perspektif, yeni anayasa ile başlayacak bir hukuk reformu sürecini zorunlu kılıyor."
***
Neymiş asıl mesele? Türklük değil mi? Tayyip Erdoğan da bu konuda, Diyarbakır'da kendi doğrusunu söyledi; "Türk demiyoruz, tek millet diyoruz!" dedi!
Fakat "1921'de kapsayıcı Anadolu felsefesi vardı, Türk yoktu" demek gerçek dışıdır. Anadoluculuk, sonradan ortaya atılmış bir görüştür.
1921'le ilgili söylem, Abdullah Öcalan'a aittir. Öcalan, "Kürt sorunu başta olmak üzere Türkiye'nin yaşadığı sorunların çözmesi için 1921 Anayasası'nın günümüze uyarlanması gerekir" diyor. Bunu da "Mustafa Kemal, Birinci Meclis döneminde Türk demedi, Türkiye halkı dedi, Türk Milleti demedi, millet dedi" gibi kabullere dayandırıyor. Bunlar da gerçek dışıdır.
Avukat Gülseren S. Aytaş hatırlatmıştı:
"1-2 Kasım 1922'de Birinci Meclis'in çıkardığı 'Saltanatın Kaldırılmasına Dair Kanun'da, Osmanlı İmparatorluğu'nun kurucusu ve sahibi olan Türk milletinin egemenliği padişahtan aldığı, Osmanlı İmparatorluğu'nun yerine yeni ve millî bir Türk devleti kurulduğu izah edilmekte, Türkiye'nin ortaklık devleti olarak kurulmadığı, egemenliğin asla bölüşülmediği, Türkiye'nin millî bir Türk devleti olduğu ifade edilmektedir... Birinci Meclis kararıyla sabittir ki bu esas devletimizin temel ilkesidir; hiçbir suretle değiştirilemez."
Seçmenin bilgisine sunulur!
#HAYIR'lı günler...