Çanakkale Haber

Murat CEVAHİR
Köşe Yazarı
Murat CEVAHİR
 

Türkçülüğün Doğuşu

  Bu yazıda Osmanlıcılık ve İslamcılık etkisinden kurtulamayan Osmanlının son  yılları, Milli Mücadele dönemi, Cumhuriyet Türkiyesinin kuruluş aşaması Türk aydınlarının Türkçülüğü öğrendikleri Osmanlı sınırları dışındaki çoğu seküler ve Batı’yı iyi tanıyan Türkler/Türkçüler anlatılmaktadır. Türkçülüğün manifestosu Mısır’da Nisan-Mayıs 1904′te Türk Gazetesi’nin 23-34′üncü sayılarında yayınlanan Kazan Türkü Yusuf Akçura’nın 32 sayfalık Üç Tarz-ı Siyaset adlı makalesi Türkçülüğün manifestosudur. Akçura bu makalede: 1. Bir Osmanlı ulusu meydana getirmek, 2. İslâmcılığa dayanan bir devlet yapısı kurmak, 3. Irka dayalı bir Türk siyasal ulusçuluğu meydana getirmek. ana başlıklarıyla Türkçülüğün ilk kez bilimsel izahını yapmıştır. Bu manifesto ile Osmanlıcılığın artık uygulanması imkansız bir siyaset olduğu kabul edilmiş İslamcılık ya da Türkçülük arasında tercih yapılması gereği aydınlar tartışılmaya başlanmış ve böylece 3. maddedeki Türkçülük tercihi ağır basmıştır. Gaspıralı Türkçülüğün uyanış hareketinin bir başka öncüsü Kırım Türkü İsmail Bey Gaspıralı’dır. Gaspıralı çıkardığı Tercüman Gazetesinde Türk halklarının birleşmesinden bahsederken, bunun siyasi faaliyetle birlikte, ruh, dil ve kültür yönlerinden olması gerektiğini de belirtiyordu. Gazetede kullandığı “Dilde, Fikirde, İşde Birlik” sloganına uygun olarak Gaspıralı, ancak bu üç alanda birliğin sağlanmasından sonradır ki Türk Dünyasının özgürlük ve çağdaşlığa kavuşacağına inanıyordu.  Gaspıralı tüm Rusya Türklerinin kullanacağı ortak bir yazı dili oluşturmaya çalıştı. Bu dilin belkemiğini Türkiye Türkçesi oluşturacak, Arapça, Farsça ve diğer yabancı dillerden girmiş kelime, deyim ve kuralları çıkarılarak Türk lehçelerinden de faydalanılacaktı. Gaspıralı konuşulduğu ve yazıldığı zaman, İstanbul’daki hamal ve kayıkçı ile Doğu Türkistan’daki deve sürücüsü ve koyun çobanının dahi anlayabileceği bir dil istiyordu. Gazete zamanla Rusya’da yaşayan Türklerin bir anlamda gayr-ı resmi organı haline geldi. Böylece çok geniş bir coğrafyaya yayılan gazete Türk birliğinde önemli görev üstlendi. Azerbaycan aydınları Türk dünyasında Türkçülük akımı öncesinde Azerbaycan halkı, dil olarak Türkçe’ye, inanç olarak İran’a, siyasi olarak Rusya’ya bağlıydı; insanlar kendilerini ne Türk ne de İranlı olarak görüyorlardı; sadece“Müslüman” olarak tanımlıyorlardı. İlk Türkçülük akımı önderleri Azerbaycan Türkçülerinin çoğu Rusya’da veya Avrupa’nın değişik ülkelerinde eğitimlerini tamamlamış olan liberal aydınlardı. Azerbaycan’da Pan-Türkizm ve Pan-İslâmizm taraftarları Osmanlı Devleti’ni siyasî ve dinî bir reis olarak görüyorlardı. Gaspıralı’nın fikirleri Bakû’de Hüseyinzade Ali Turan (Alibey Hüseyinzade) tarafından savunmuştu.  Ahmet Ağaoğlu (Ahmedbey Agayev) Azerbaycan Türklerinde milliyetçilik ve Türkçülük bilincinin gelişmesine çalıştı. Daha sonra Türkiye’de Ziya Gökalp, Yusuf Akçura gibi isimlerle birlikte Türkçülük akımının önderleri arasında yer aldı. Kurtuluş Savaşı döneminde Ankara’ya giderek mücadeleyi destekledi; TBMM’de II. ve III. dönem milletvekili olarak görev yaptı, Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşu sırasında Mustafa Kemal’e devrimler konusunda danışmanlık yaptı. Ali Merdan Topçubaşı (Ali Merdanbey Topçubaşov) I. Devlet Dumasına milletvekili seçildi ve Rusya Müslümanlarının Kurultaylarına temsilci olarak katıldı. 1905 Rus Devrimi Rusya, 19. yüzyılın ikinci yarısında askerî güç, sanayi,bilim ve genel devlet yapısıyla gerçek bir büyük Avrupa Devleti niteliğindeydi. Buna karşılık bu dev bünye, sayısız müzmin problemlere de sahipti. Köylülerin toprak meselesinin çözümsüzlüğünden, sanayileşme dönemi sancılarından, sosyal adaletsizlikten ve hantal bürokrasiden kaynaklanan çok şiddetli sosyal ve ekonomik memnuniyetsizlikler yaşıyordu. İdare sistemini ne pahasına olursa olsun muhafaza etme inancı, mutlakıyetçi Rus Ortodoks görüşü dışında hiç bir eğilime hayat hakkı tanımayan çok katı bir istibdat sistemine yol açmıştı. Bu dahi, Rusya’nın 19. yüzyıl ortalarından itibaren sayısız ihtilâlci ve inkılâpçı hareketin beşiği olmasını önleyememişti. Rusya’nın milyonlarla ifade edilen Türk/Müslüman halkları ise bütün bu gelişmelerin kıyısında kalmışlardı. İmparatorluktaki ekonomik ve sosyal adaletsizlikten paylarını fazlasıyla almışlardı. 1904-1905 Rus-Japon savaşının Rusların yenilgisiyle sonuçlanmasının getirdiği moral bozukluğu ve sıkıntılarla huzursuzluk had safhaya erişti. 22 Ocak 1905 de Moskova’da isteklerini iletmek üzere Kışlık Saray önüne gelen binlerce silahsız işçi Çarlık askerlerinin açtığı ateşle öldürüldü. Tarihe Kanlı Pazar olarak geçen bu olay ülkede büyük karışıklıklara yol açmış, Nisan 1906’ya kadar ülke çapında 14 bin kişi ölmüş, 75 bin kişi de tutuklanarak isyan bir süreliğine bastırılmıştır. İsyanın bastırılmasında acımasızca kuvvet kullanımına ek olarak Rusya tarihinde mutlakıyet rejimini sona erdiren ve anayasal monarşi çağını açan 30 Ekim 1905 manifestosunun Çar II. Nikolay tarafından kabul edilip yayınlanması oldu. Ancak 1907′de Rusya’da katı yönetimin tekrar başlaması meclisin dağıtılması, kanunların değiştirilmesi kısa süre sonra bu kez bir İhtilal süreci başlatacaktır. Turancılık doğuyor Aynı tarihlerde, Macarların tüm Slavların birliğini savunan Panslavizme ve tüm Germenlerin birliğini savunan Pan-Germenizme tepki olarak 1890 larda başlattıkları Pan-Turanizm fikri olgunlaşmaya başlamıştı. Macarlar, tarih sahnesine çıkmış oldukları bölgenin adını öne çıkararak, Ural-Altay bölgesinden ortaya çıkmış olan halklara Turani kavimler demişler ve kendilerini de Turan toplumları içerisinde sayarak, Pan-Turanizm’i kendi kökenleri ile tarihsel geçmişlerine en uygun yol olarak görmüşlerdir. Türkçülük doğuyor “1905 Rus Devrimi” olarak adlandırılan süreçte Rus liberal aydınlarının demokrasi ve özgürlük isteklerini daha cesaretle dile getirmeleri, eyleme geçmeleri ve de en önemlisi millet meclisi Duma’da Türklere de temsil hakkı verilmesi Rusyadaki ve Dünyadaki ilk organize Türkçülük hareketinin de başlamasına sebep oldu. Hareket başlarda Türkçülük olarak ortaya çıkmadı. O zamanlar Rusya’da “Türk” kelimesi yasak ve tabu olduğu için, Rusya Türklerine “Rusya Müslümanları” denilmekteydi. Önce tüm Rusya Müslümanlarının ortak bir kültürel ve siyasi hareket içinde bir araya gelmesi fikri ortaya atıldı ve Çarlık Rusyası’nda eğitim görmüş Türk aydınlar arasında olgunlaşmaya başladı. Ancak Rusya Müslümanlarının büyük çoğunluğu da bu hareketin önderlerinin tamamı Türk ve Türkçüydü. Ayrıca Rusya’da Müslüman olmayan Türkler de vardı. İlk Türkçüler Kırımlı İsmail Gaspıralı (Gasprinski), Azerbaycan’lı Hüseyinzade Ali Turan, Ali Merdan Topçubaşı, Ahmet Ağaoğlu, Kazanlı Yusuf Akçura, Sadri Maksudi Arsal, Başkurt Zeki Velidi Togan, Tataristan’lı Fatih Kerimi, Türkistan-Hiveli Mustafa Çokay (Çokayef), Sibirya Tara doğumlu, Ufa’da yaşayan Abdürreşid İbrahim Efendi (Abdürreşit Kadı İbrahimof) gibi Kırımlı, Kazanlı, Başkurt, Tatar, Azeri, Kazak, Sibiryalı aydınlarıdır. Bu aydınlar birkaç kez Tüm Rusya Müslümanları Kongresini topladılar. III. Kongrede Gaspıralı “Bizler umumen Türkler, aslımız birdir, neslimiz birdir. Zamanlar, mekânlar ihtilâfıyle şivemizde, adetlerimizde ihtilâf peyda oldu; gittikçe farklılık artdı. Birimiz diğerimizin lisanını anlamamak derecesine geldik….” diyerek Türklerin en önemli sorunu olarak aralarında dil birliği olmayışı vurguladı. Gerçekten de bu sorun hala sürmekte ve Türk birliği önünde engel teşkil etmektedir. Bu aydınların hiçbiri o zamanki Osmanlı toprakları içinde oturmuyorlardı. Yani Türkçülük Türk düşmanı Osmanlı içerisinden çıkmadı, çıkamazdı da. Türk düşmanlığı Osmanlı’nın yıkılmasına sebep olmuştur. Zira Osmanlı devletinin kötü gidişatına rağmen Osmanlı toplumunda yaşayan halk bu gidişi pek umursamamıştır. Çünkü Osmanlı halkı denen ortak bir anlayış yoktu. Bu topraklarda yaşayan halk; din, dil, ırk farkı çok çeşitli olduğundan bu siyasi durumu çok fazla önemsemiyorlardı. Hıristiyan halk, kendi dinlerini yaşayabileceği bir devletin himayesine girmek için çalışmalarda bulunuyordu. Ayrıca her ırk kendi milli devleti için bir takım çalışmalarda bulunuyordu. Rus Devrimi hareketinin başarısızlığa uğramasından sonra 1906 dan itibaren Türkçülerin çoğu Rusya dışına kaçmaya başladı. 1907 yılından sonra Rusya’nın aydınlar üzerinde baskıcı bir politikaya yönelmesi kaçışı artırdı. Osmanlı Anayasası’nın, 29 yıl askıda kaldıktan sonra, 24 Temmuz 1908’de yeniden ilân edilmesiyle başlayan II. Meşrutiyet döneminin özgürlük ortamında Rusya“Türk”lerine karşı ilginin de yoğunlaşmasıyla Rusya Türkçüleri İstanbul’a gelerek İttihat ve Terakki hareketi içinde görev aldılar.  Jön Türk hükümetinin sıcak karşıladığı bu ceditçi ve Türkçü aydınların faaliyetleri sayesinde göçmen dernekleri kuruldu, Rusya’nın Türk kökenli halklarına ilgi gösteren, eğitimin ıslahı, milliyet bilinci ve kadın hakları gibi konular üzerinde yoğunlaşan dergiler çıkarılmaya başlandı. Slavcılık ve halkçılık düşüncelerinden haberdar olan ve milliyet bilinci geliştiren Tatar ve Azerbaycanlı aydınlar Meşrutiyet döneminin yoğun fikrî atmosferinde yer aldılar, fikir hayatının şekillenmesin-de önemli denilebilecek roller oynadılar.  Hem bölgeyi tanımaları, hem de bu çalışmalar için gerekli donanıma sahip olmaları dolayısıyla, bu sahada en yetkin ilim adamları Rusya’nın Türk kökenli aydınları arasından çıkmıştır. XX. Yüzyılın başında Yusuf Akçura’nın Rusya Türklerinin fikrî ve siyasî faaliyetleri konusunda çok önemli yazıları yayınlanmıştır. Rusya’da kalan diğer Türk aydınlar da 1917 Bolşevik ihtilalinden sonra Türkiye’ye geldiler. Türkiye Cumhuriyetinin kuruluşuna katkı sağladılar,  Atatürk tarafından önemli görevlere getirildiler. Ulusal kurtuluş savaşı sonrasında Türkiye Cumhuriyetinin çağdaş, üniter, Türk devleti olarak kurulmasında Türkçülük ve Turancılık akımlarının büyük katkısı olmuştur. Türkiye’de kurulan ilk Türkçü dernekler Türk Derneği 1908’de “Türk diye anılan bütün kavimlerin geçmişteki ve günümüzdeki durum, etkinlik ve eserlerini öğrenmek ve öğretmek” amacıyla Yusuf Akçura, Necip Asım Yazıksız, Veled Çelebi İzbudak, Rıza Tevfik Bölükbaşı ve İstanbul Üniversitesi profesörlerinden Agop Boyacıyan tarafından İstanbul’da kuruldu. Türk Yurdu Cemiyeti 1911’de Yusuf Akçura, Ahmet Ağaoğlu ve Hüseyinzade Ali Turan gibi Rusya Türkleri tarafından kuruldu. Türk Ocağı 15 Mart 1912’de, Yusuf Akçura, Ahmet Ağaoğlu, Hüseyinzade Ali Turan, Zeki Velidi Togan, Reşit Galip, Ferit Tek, Hamdullah Suphi Tanrıöver, Halide Edip Adıvar ve Adnan Adıvar gibi aydınlar tarafından kuruldu. Türkçü ve Turancı hareketin asıl odak noktası oldu. 1912 ile 1930 yılları arasında bu örgüt, Türkiye’nin en etkili siyasi/ideolojik düşünce merkezi olarak hizmet verdi. 1913’ten itibaren Türk Ocağı ve genelde Turancı düşünce, İttihat ve Terakki yönetiminin tam siyasi desteğini kazandı. İttihat ve Terakki hareketinin “resmi” ideologu olan Ziya Gökalp, Turancı düşüncenin başlıca sözcüsü idi. Ziya Gökalp’in yanı sıra, hikâyeci Ömer Seyfettin Turan fikrinin popülerleşmesine katkıda bulundu. Mehmet Emin Yurdakul’un 1918’de Turana Doğru adıyla derlediği şiirler, Halide Edip’in Yeni Turan romanı, Ömer Seyfettin’in Yarınki Turan Devleti adlı risalesi, Fuad Köprülü’nün Turan başlıklı ilkokul okuma kitabı, 1913-1918 aralığında Turan fikrini yaydılar. I. Dünya Savaşı başlangıcında 1914 de yayınlanarak İttihat ve Terakki yönetimi tarafından çeşitli dillere çevirilen Türkler bu Muharebede Ne Kazanabilirler adlı propaganda risalesinin yazarı Munis Tekinalp (Moiz Kohen), savaşın ana hedefinin Turan’ı kurtarmak olduğunu savundu. Sadri Maksudi Arsal Türk Ocakları, Rusya’da 1905 yılında başlayan Türkçülük hareketinin önderlerinden İdil Ural Milli Meclisi eski Başkanı ünlü Rus yazar Tolstoy’un “Akıllı Tatar Çocuğu” diye bahsettiği Kazan Türkü Sadri Maksudi Arsal’ı Atatürk 1924 yılında Türkiye’ye davet etti. 24 Kasım 1924’te Çankaya’da  Atatürk ile görüştü.. Yeni kurulan Türkiye Cumhuriyeti’nde görev alma teklifini kabul etti. 1925’te Türkiye’ye  yerleşti; Ankara’da Maarif Vekaleti’ne bağlı Telif ve Tercüme Heyeti’ne üyeliğine atandı. Bu heyetin dağılmasından Ankara Hukuk Mektebi (Hukuk Fakültesi) kurucu hocaları arasında yer aldı; uzun yıllar bu kurumda ders verdi. Türk Dil Kurumu ve Türk Tarih Kurumu’nun kurulmasında önemli katkıları oldu. TBMM’de IV. dönem Şebinkarahisar, V. dönem Giresun ve IX. dönem Ankara milletvekili olarak görev yapmıştır. 1992 de Türk Dışişleri’ne girmiş ilk kadın diplomat olan Adile Ayda’nın babasıdır. Irkçılık-Turancılık Davası 2. Dünya savaşının sona yaklaşmakta olduğu 1943’ten sonra İnönü’nün Milli Şef dönemi, Alman cephesinde hızla ilerleyen Rusların tepkisini çekeceği ve kızdıracağı korkusuyla Türkçü-Turancı çevreleri yakından izlemeye ve baskı yapmaya başlamıştı. Bu baskılara tepki gösteren Turancı Nihal Atsız’a karşı dava açıldı. Davaya karşı sokak gösterileri yapılması üzerine her meslekten ve her sahadan kimseler, yıldırıcı, ezici ceberutlukla sanki Türkiye’nin her yeri sıkıyönetim bölgesiymiş gibi, rastgele emrivakilerle, ceket gömlek İstanbul’a sıkıyönetim komutanlığı emrine teslim edildiler. 7 Eylül 1944’te başlayan ve 29 Mart 1945’e kadar süren, Türk siyasetinde önde gelen 23 isim Irkçılık-Turancılık suçlamasıyla yargılandılar. Toplam 65 oturum süren dava, Türk siyasi tarihi içerisinde büyük önem arz etmiştir. Yargılama sonucunda Zeki Velidi Togan, Hüseyin Nihal Atsız, Alparslan Türkeş, Reha Oğuz Türkkan, Cihat Savaş Fer, Nurullah Barıman, Fethi Tevetoğlu, Nejdet Sançar, Cebbar Şenel ve Cemal Oğuz Öcal çeşitli cezalara çarptırıldılar. Askerî Yargıtay kararı “usul ve esas yönünden” bozdu. 
Ekleme Tarihi: 24 Nisan 2017 - Pazartesi
Murat CEVAHİR

Türkçülüğün Doğuşu

 

Bu yazıda Osmanlıcılık ve İslamcılık etkisinden kurtulamayan Osmanlının son  yılları, Milli Mücadele dönemi, Cumhuriyet Türkiyesinin kuruluş aşaması Türk aydınlarının Türkçülüğü öğrendikleri Osmanlı sınırları dışındaki çoğu seküler ve Batı’yı iyi tanıyan Türkler/Türkçüler anlatılmaktadır.

Türkçülüğün manifestosu

Mısır’da Nisan-Mayıs 1904′te Türk Gazetesi’nin 23-34′üncü sayılarında yayınlanan Kazan Türkü Yusuf Akçura’nın 32 sayfalık Üç Tarz-ı Siyaset adlı makalesi Türkçülüğün manifestosudur. Akçura bu makalede:
1. Bir Osmanlı ulusu meydana getirmek,
2. İslâmcılığa dayanan bir devlet yapısı kurmak,
3. Irka dayalı bir Türk siyasal ulusçuluğu meydana getirmek.
ana başlıklarıyla Türkçülüğün ilk kez bilimsel izahını yapmıştır. Bu manifesto ile Osmanlıcılığın artık uygulanması imkansız bir siyaset olduğu kabul edilmiş İslamcılık ya da Türkçülük arasında tercih yapılması gereği aydınlar tartışılmaya başlanmış ve böylece 3. maddedeki Türkçülük tercihi ağır basmıştır.

Gaspıralı

Türkçülüğün uyanış hareketinin bir başka öncüsü Kırım Türkü İsmail Bey Gaspıralı’dır. Gaspıralı çıkardığı Tercüman Gazetesinde Türk halklarının birleşmesinden bahsederken, bunun siyasi faaliyetle birlikte, ruh, dil ve kültür yönlerinden olması gerektiğini de belirtiyordu. Gazetede kullandığı “Dilde, Fikirde, İşde Birlik” sloganına uygun olarak Gaspıralı, ancak bu üç alanda birliğin sağlanmasından sonradır ki Türk Dünyasının özgürlük ve çağdaşlığa kavuşacağına inanıyordu.  Gaspıralı tüm Rusya Türklerinin kullanacağı ortak bir yazı dili oluşturmaya çalıştı. Bu dilin belkemiğini Türkiye Türkçesi oluşturacak, Arapça, Farsça ve diğer yabancı dillerden girmiş kelime, deyim ve kuralları çıkarılarak Türk lehçelerinden de faydalanılacaktı. Gaspıralı konuşulduğu ve yazıldığı zaman, İstanbul’daki hamal ve kayıkçı ile Doğu Türkistan’daki deve sürücüsü ve koyun çobanının dahi anlayabileceği bir dil istiyordu. Gazete zamanla Rusya’da yaşayan Türklerin bir anlamda gayr-ı resmi organı haline geldi. Böylece çok geniş bir coğrafyaya yayılan gazete Türk birliğinde önemli görev üstlendi.

Azerbaycan aydınları

Türk dünyasında Türkçülük akımı öncesinde Azerbaycan halkı, dil olarak Türkçe’ye, inanç olarak İran’a, siyasi olarak Rusya’ya bağlıydı; insanlar kendilerini ne Türk ne de İranlı olarak görüyorlardı; sadece“Müslüman” olarak tanımlıyorlardı. İlk Türkçülük akımı önderleri Azerbaycan Türkçülerinin çoğu Rusya’da veya Avrupa’nın değişik ülkelerinde eğitimlerini tamamlamış olan liberal aydınlardı. Azerbaycan’da Pan-Türkizm ve Pan-İslâmizm taraftarları Osmanlı Devleti’ni siyasî ve dinî bir reis olarak görüyorlardı. Gaspıralı’nın fikirleri Bakû’de Hüseyinzade Ali Turan (Alibey Hüseyinzade) tarafından savunmuştu.  Ahmet Ağaoğlu (Ahmedbey Agayev) Azerbaycan Türklerinde milliyetçilik ve Türkçülük bilincinin gelişmesine çalıştı. Daha sonra Türkiye’de Ziya Gökalp, Yusuf Akçura gibi isimlerle birlikte Türkçülük akımının önderleri arasında yer aldı. Kurtuluş Savaşı döneminde Ankara’ya giderek mücadeleyi destekledi; TBMM’de II. ve III. dönem milletvekili olarak görev yaptı, Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşu sırasında Mustafa Kemal’e devrimler konusunda danışmanlık yaptı. Ali Merdan Topçubaşı (Ali Merdanbey Topçubaşov) I. Devlet Dumasına milletvekili seçildi ve Rusya Müslümanlarının Kurultaylarına temsilci olarak katıldı.

1905 Rus Devrimi

Rusya, 19. yüzyılın ikinci yarısında askerî güç, sanayi,bilim ve genel devlet yapısıyla gerçek bir büyük Avrupa Devleti niteliğindeydi. Buna karşılık bu dev bünye, sayısız müzmin problemlere de sahipti. Köylülerin toprak meselesinin çözümsüzlüğünden, sanayileşme dönemi sancılarından, sosyal adaletsizlikten ve hantal bürokrasiden kaynaklanan çok şiddetli sosyal ve ekonomik memnuniyetsizlikler yaşıyordu. İdare sistemini ne pahasına olursa olsun muhafaza etme inancı, mutlakıyetçi Rus Ortodoks görüşü dışında hiç bir eğilime hayat hakkı tanımayan çok katı bir istibdat sistemine yol açmıştı. Bu dahi, Rusya’nın 19. yüzyıl ortalarından itibaren sayısız ihtilâlci ve inkılâpçı hareketin beşiği olmasını önleyememişti.
Rusya’nın milyonlarla ifade edilen Türk/Müslüman halkları ise bütün bu gelişmelerin kıyısında kalmışlardı. İmparatorluktaki ekonomik ve sosyal adaletsizlikten paylarını fazlasıyla almışlardı.

1904-1905 Rus-Japon savaşının Rusların yenilgisiyle sonuçlanmasının getirdiği moral bozukluğu ve sıkıntılarla huzursuzluk had safhaya erişti. 22 Ocak 1905 de Moskova’da isteklerini iletmek üzere Kışlık Saray önüne gelen binlerce silahsız işçi Çarlık askerlerinin açtığı ateşle öldürüldü. Tarihe Kanlı Pazar olarak geçen bu olay ülkede büyük karışıklıklara yol açmış, Nisan 1906’ya kadar ülke çapında 14 bin kişi ölmüş, 75 bin kişi de tutuklanarak isyan bir süreliğine bastırılmıştır. İsyanın bastırılmasında acımasızca kuvvet kullanımına ek olarak Rusya tarihinde mutlakıyet rejimini sona erdiren ve anayasal monarşi çağını açan 30 Ekim 1905 manifestosunun Çar II. Nikolay tarafından kabul edilip yayınlanması oldu. Ancak 1907′de Rusya’da katı yönetimin tekrar başlaması meclisin dağıtılması, kanunların değiştirilmesi kısa süre sonra bu kez bir İhtilal süreci başlatacaktır.

Turancılık doğuyor

Aynı tarihlerde, Macarların tüm Slavların birliğini savunan Panslavizme ve tüm Germenlerin birliğini savunan Pan-Germenizme tepki olarak 1890 larda başlattıkları Pan-Turanizm fikri olgunlaşmaya başlamıştı. Macarlar, tarih sahnesine çıkmış oldukları bölgenin adını öne çıkararak, Ural-Altay bölgesinden ortaya çıkmış olan halklara Turani kavimler demişler ve kendilerini de Turan toplumları içerisinde sayarak, Pan-Turanizm’i kendi kökenleri ile tarihsel geçmişlerine en uygun yol olarak görmüşlerdir.

Türkçülük doğuyor

“1905 Rus Devrimi” olarak adlandırılan süreçte Rus liberal aydınlarının demokrasi ve özgürlük isteklerini daha cesaretle dile getirmeleri, eyleme geçmeleri ve de en önemlisi millet meclisi Duma’da Türklere de temsil hakkı verilmesi Rusyadaki ve Dünyadaki ilk organize Türkçülük hareketinin de başlamasına sebep oldu.
Hareket başlarda Türkçülük olarak ortaya çıkmadı. O zamanlar Rusya’da “Türk” kelimesi yasak ve tabu olduğu için, Rusya Türklerine “Rusya Müslümanları” denilmekteydi. Önce tüm Rusya Müslümanlarının ortak bir kültürel ve siyasi hareket içinde bir araya gelmesi fikri ortaya atıldı ve Çarlık Rusyası’nda eğitim görmüş Türk aydınlar arasında olgunlaşmaya başladı. Ancak Rusya Müslümanlarının büyük çoğunluğu da bu hareketin önderlerinin tamamı Türk ve Türkçüydü. Ayrıca Rusya’da Müslüman olmayan Türkler de vardı.

İlk Türkçüler Kırımlı İsmail Gaspıralı (Gasprinski), Azerbaycan’lı Hüseyinzade Ali Turan, Ali Merdan Topçubaşı, Ahmet Ağaoğlu, Kazanlı Yusuf Akçura, Sadri Maksudi Arsal, Başkurt Zeki Velidi Togan, Tataristan’lı Fatih Kerimi, Türkistan-Hiveli Mustafa Çokay (Çokayef), Sibirya Tara doğumlu, Ufa’da yaşayan Abdürreşid İbrahim Efendi (Abdürreşit Kadı İbrahimof) gibi Kırımlı, Kazanlı, Başkurt, Tatar, Azeri, Kazak, Sibiryalı aydınlarıdır.

Bu aydınlar birkaç kez Tüm Rusya Müslümanları Kongresini topladılar. III. Kongrede Gaspıralı “Bizler umumen Türkler, aslımız birdir, neslimiz birdir. Zamanlar, mekânlar ihtilâfıyle şivemizde, adetlerimizde ihtilâf peyda oldu; gittikçe farklılık artdı. Birimiz diğerimizin lisanını anlamamak derecesine geldik….” diyerek Türklerin en önemli sorunu olarak aralarında dil birliği olmayışı vurguladı. Gerçekten de bu sorun hala sürmekte ve Türk birliği önünde engel teşkil etmektedir.

Bu aydınların hiçbiri o zamanki Osmanlı toprakları içinde oturmuyorlardı. Yani Türkçülük Türk düşmanı Osmanlı içerisinden çıkmadı, çıkamazdı da. Türk düşmanlığı Osmanlı’nın yıkılmasına sebep olmuştur. Zira Osmanlı devletinin kötü gidişatına rağmen Osmanlı toplumunda yaşayan halk bu gidişi pek umursamamıştır. Çünkü Osmanlı halkı denen ortak bir anlayış yoktu. Bu topraklarda yaşayan halk; din, dil, ırk farkı çok çeşitli olduğundan bu siyasi durumu çok fazla önemsemiyorlardı. Hıristiyan halk, kendi dinlerini yaşayabileceği bir devletin himayesine girmek için çalışmalarda bulunuyordu. Ayrıca her ırk kendi milli devleti için bir takım çalışmalarda bulunuyordu.

Rus Devrimi hareketinin başarısızlığa uğramasından sonra 1906 dan itibaren Türkçülerin çoğu Rusya dışına kaçmaya başladı. 1907 yılından sonra Rusya’nın aydınlar üzerinde baskıcı bir politikaya yönelmesi kaçışı artırdı. Osmanlı Anayasası’nın, 29 yıl askıda kaldıktan sonra, 24 Temmuz 1908’de yeniden ilân edilmesiyle başlayan II. Meşrutiyet döneminin özgürlük ortamında Rusya“Türk”lerine karşı ilginin de yoğunlaşmasıyla Rusya Türkçüleri İstanbul’a gelerek İttihat ve Terakki hareketi içinde görev aldılar.  Jön Türk hükümetinin sıcak karşıladığı bu ceditçi ve Türkçü aydınların faaliyetleri sayesinde göçmen dernekleri kuruldu, Rusya’nın Türk kökenli halklarına ilgi gösteren, eğitimin ıslahı, milliyet bilinci ve kadın hakları gibi konular üzerinde yoğunlaşan dergiler çıkarılmaya başlandı. Slavcılık ve halkçılık düşüncelerinden haberdar olan ve milliyet bilinci geliştiren Tatar ve Azerbaycanlı aydınlar Meşrutiyet döneminin yoğun fikrî atmosferinde yer aldılar, fikir hayatının şekillenmesin-de önemli denilebilecek roller oynadılar.  Hem bölgeyi tanımaları, hem de bu çalışmalar için gerekli donanıma sahip olmaları dolayısıyla, bu sahada en yetkin ilim adamları Rusya’nın Türk kökenli aydınları arasından çıkmıştır. XX. Yüzyılın başında Yusuf Akçura’nın Rusya Türklerinin fikrî ve siyasî faaliyetleri konusunda çok önemli yazıları yayınlanmıştır.

Rusya’da kalan diğer Türk aydınlar da 1917 Bolşevik ihtilalinden sonra Türkiye’ye geldiler. Türkiye Cumhuriyetinin kuruluşuna katkı sağladılar,  Atatürk tarafından önemli görevlere getirildiler. Ulusal kurtuluş savaşı sonrasında Türkiye Cumhuriyetinin çağdaş, üniter, Türk devleti olarak kurulmasında Türkçülük ve Turancılık akımlarının büyük katkısı olmuştur.

Türkiye’de kurulan ilk Türkçü dernekler

Türk Derneği
1908’de “Türk diye anılan bütün kavimlerin geçmişteki ve günümüzdeki durum, etkinlik ve eserlerini öğrenmek ve öğretmek” amacıyla Yusuf Akçura, Necip Asım Yazıksız, Veled Çelebi İzbudak, Rıza Tevfik Bölükbaşı ve İstanbul Üniversitesi profesörlerinden Agop Boyacıyan tarafından İstanbul’da kuruldu.

Türk Yurdu Cemiyeti
1911’de Yusuf Akçura, Ahmet Ağaoğlu ve Hüseyinzade Ali Turan gibi Rusya Türkleri tarafından kuruldu.

Türk Ocağı
15 Mart 1912’de, Yusuf Akçura, Ahmet Ağaoğlu, Hüseyinzade Ali Turan, Zeki Velidi Togan, Reşit Galip, Ferit Tek, Hamdullah Suphi Tanrıöver, Halide Edip Adıvar ve Adnan Adıvar gibi aydınlar tarafından kuruldu. Türkçü ve Turancı hareketin asıl odak noktası oldu. 1912 ile 1930 yılları arasında bu örgüt, Türkiye’nin en etkili siyasi/ideolojik düşünce merkezi olarak hizmet verdi.
1913’ten itibaren Türk Ocağı ve genelde Turancı düşünce, İttihat ve Terakki yönetiminin tam siyasi desteğini kazandı. İttihat ve Terakki hareketinin “resmi” ideologu olan Ziya Gökalp, Turancı düşüncenin başlıca sözcüsü idi. Ziya Gökalp’in yanı sıra, hikâyeci Ömer Seyfettin Turan fikrinin popülerleşmesine katkıda bulundu. Mehmet Emin Yurdakul’un 1918’de Turana Doğru adıyla derlediği şiirler, Halide Edip’in Yeni Turan romanı, Ömer Seyfettin’in Yarınki Turan Devleti adlı risalesi, Fuad Köprülü’nün Turan başlıklı ilkokul okuma kitabı, 1913-1918 aralığında Turan fikrini yaydılar. I. Dünya Savaşı başlangıcında 1914 de yayınlanarak İttihat ve Terakki yönetimi tarafından çeşitli dillere çevirilen Türkler bu Muharebede Ne Kazanabilirler adlı propaganda risalesinin yazarı Munis Tekinalp (Moiz Kohen), savaşın ana hedefinin Turan’ı kurtarmak olduğunu savundu.

Sadri Maksudi Arsal

Türk Ocakları, Rusya’da 1905 yılında başlayan Türkçülük hareketinin önderlerinden İdil Ural Milli Meclisi eski Başkanı ünlü Rus yazar Tolstoy’un “Akıllı Tatar Çocuğu” diye bahsettiği Kazan Türkü Sadri Maksudi Arsal’ı Atatürk 1924 yılında Türkiye’ye davet etti. 24 Kasım 1924’te Çankaya’da  Atatürk ile görüştü.. Yeni kurulan Türkiye Cumhuriyeti’nde görev alma teklifini kabul etti. 1925’te Türkiye’ye  yerleşti; Ankara’da Maarif Vekaleti’ne bağlı Telif ve Tercüme Heyeti’ne üyeliğine atandı. Bu heyetin dağılmasından Ankara Hukuk Mektebi (Hukuk Fakültesi) kurucu hocaları arasında yer aldı; uzun yıllar bu kurumda ders verdi. Türk Dil Kurumu ve Türk Tarih Kurumu’nun kurulmasında önemli katkıları oldu. TBMM’de IV. dönem Şebinkarahisar, V. dönem Giresun ve IX. dönem Ankara milletvekili olarak görev yapmıştır. 1992 de Türk Dışişleri’ne girmiş ilk kadın diplomat olan Adile Ayda’nın babasıdır.

Irkçılık-Turancılık Davası

2. Dünya savaşının sona yaklaşmakta olduğu 1943’ten sonra İnönü’nün Milli Şef dönemi, Alman cephesinde hızla ilerleyen Rusların tepkisini çekeceği ve kızdıracağı korkusuyla Türkçü-Turancı çevreleri yakından izlemeye ve baskı yapmaya başlamıştı. Bu baskılara tepki gösteren Turancı Nihal Atsız’a karşı dava açıldı. Davaya karşı sokak gösterileri yapılması üzerine her meslekten ve her sahadan kimseler, yıldırıcı, ezici ceberutlukla sanki Türkiye’nin her yeri sıkıyönetim bölgesiymiş gibi, rastgele emrivakilerle, ceket gömlek İstanbul’a sıkıyönetim komutanlığı emrine teslim edildiler. 7 Eylül 1944’te başlayan ve 29 Mart 1945’e kadar süren, Türk siyasetinde önde gelen 23 isim Irkçılık-Turancılık suçlamasıyla yargılandılar. Toplam 65 oturum süren dava, Türk siyasi tarihi içerisinde büyük önem arz etmiştir. Yargılama sonucunda Zeki Velidi Togan, Hüseyin Nihal Atsız, Alparslan Türkeş, Reha Oğuz Türkkan, Cihat Savaş Fer, Nurullah Barıman, Fethi Tevetoğlu, Nejdet Sançar, Cebbar Şenel ve Cemal Oğuz Öcal çeşitli cezalara çarptırıldılar. Askerî Yargıtay kararı “usul ve esas yönünden” bozdu. 

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve canakkaleninsesi.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Diğer Yazıları

04
Kasım
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.