15 Temmuz 2016 Cuma gecesinin üzerinden bir hafta geçti. Türk devleti kendisine geldi ve bünyesine sızan “Sızıntı”cıları ayıklamaya başladı. Yani sapla saman artık titizlikle ayrılacaktır. Bu hainane hareketin elbette yankıları olacaktır. Ben de zaman zaman tespitlerimi takipçilerimle paylaşacağım. Bunu da konunun çok açık anlaşılması için tarihî zemine dayanarak anlatacağım.
1. TÜRK DÜNYASINA TOPLU BİR BAKIŞ: Yıl 1964. Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü öğrencisiyim. Yedinci amfide hocamızı bekliyoruz. Dersimize ak saçlı ve orta boylu, hafif kilolu bir hoca geldi. “Bugün Yakut Türklerini anlatacağım. Yakutlar Türk dünyasının en kuzey-doğu bölgesinde oturan Türk soydaşlarımızdır” diyerek dersine başladı. Bizler pek fazla bir şey anlamasak da hepimiz not tuttuk. İkinci haftada hocamız “Bugün Çuvaş Türklerini anlatacağım. Çuvaşlar Türk dünyasının en kuzey-batı bölgesinde oturan Türk soydaşlarımızdır” diyerek dersine başladı. Biz bu hocadan Güney Sibirya Türkleri olan Hakas, Tuva, Altay Türklerini, Şor ve Uranhay Türklerini, Tatar, Kazak, Kırgız, Özbek, Uygur, Türkmen, Azerbaycan, Türkiye, Kafkas ve Balkan Türklerini öğrendik. Hocamız önümüzde çok büyük bir ufuk açmıştı. Vatandaş ile Soydaş’ın kimler olduğunu öğrenmiştik. Hocamız bize anlattıklarını “Türk Kültürü” dergisinde de yayımlıyordu. Anlattıklarından Türkiye Türklerinin nüfusundan üç misli fazla Türk kökenli soydaşımızın Türkiye Cumhuriyeti’nin sınırları dışında yaşadığını öğrenmiştik. Hocamız biz öğrencilerine Türklüğün birliği ve bütünlüğü konusunda millî aşı yapmıştı. Artık bu büyük hocanın adını söylemeliyim. Prof. Dr. Ahmet CAFEROĞLU.
2. TÜRKİYE’DE KİMLER YAŞIYORDU? Bu konuda ilk derlemeyi yapanlar 27 Mayıs 1960 askerî darbesinden sonra Amerika Birleşik Devletleri’nin Türkiye’ye gönderdiği “Barış gönüllüleri” adı verilen ajanlardır. Okuduğum liseye de onlardan ikisi-üçü gelmişti. Amerika’da Türkçe öğrendikleri için Cumartesi-Pazar günleri çevre köylere gidip sohbet etme adı altında istihbarat yapıyorlarmış. Böylece ABD bu genç ajanlarla Türkiye’nin etnik haritasını elde etti.
3. İngilizler geri kalır mı? Hemen Peter Alford Andrews adlı birisine (karısı da Müğül isimli bir Türk hanım imiş. Tabii doğru ise) “Ethnic Groups in the Republic of Turkey = Türkiye Cumhuriyeti’nde Etnik Topluluklar” adlı bir çalışmayı yaptırdılar. 660 sahifelik kitap Almanya’da İngilizce olarak yayımlandı. Böylece Türkiye’nin etnik yapısı İngilizler tarafından da tespit edilmiş, “Barış gönüllüleri”nin eksikleri tamamlanmış oldu. (Kim bilir kitapta yer almayan nice stratejik bilgiler de tespit edildi?) Ant Yayınları 1992’nin Aralığında P. A. Andrews’in eserini 320 sahifelik bir özet olarak “Türkiye’de Etnik Gruplar” başlığı altında 1500 tiraj ile yayımladı. Benzer bir eser de Ali Tayyar Önder imzası ile “Türkiye’nin Etnik Yapısı. Türk Halkının Kökenleri ve Gerçekler” başlığı ile Ocak 2002’de 296 sahifelik bir kitap olarak yayımlandı. Bunları genişçe anlatmamın sebebi Türk milletinin ne yapıldığını açıkça anlaması ve aklını başına devşirmesi içindir.
4. NE MUTLU TÜRKÜM DİYENE. Cumhuriyeti kuranlar Anadolu ve Rumeli’nin halkını bir bütün kabul ettiler ve NE MUTLU TÜRKÜM DİYENE özdeyişi Gazi Mustafa Kemal Atatürk tarafından ifade edildi. Dış mihraklar ile içerideki uzantıları Atatürk ve arkadaşlarının yaptığı millî birliği ve bütünlüğü nasıl bozabilirlerdi. Bunun için “Mozaik” veya “Mozayık Projesi”ni uygulamaya başladılar. Soru “Türkiye’de yaşayan herkes Türk mü idi?” sorusuydu. “Bu ülkede Türk yok, Türkiyeli var” diyerek önce kafaları bulandırdılar, sonra da millî birlik ve bütünlüğü yavaş yavaş kemirmeye başladılar. “Bu ülkede Abaza, Boşnak, Çeçen, Çerkes, Gürcü, İnguş, Laz ve saire var diyerek Türklüğü etnik gruplar halinde parçalamaya başladılar. “Andımız” kaldırıldı, “TC” amblemleri söküldü. Politikacılar “Türk milleti” hitabı yerine “Türküyle, Kürdüyle, Lazıyla, Çerkeziyle” diye başlayarak “Türk milleti”ni çeşitli halk isimleri ile anmaya başladılar. Hattâ ülke nüfusunun kahredici çoğunluğu “Türk” asıllı iken sözlerine “Kürdüyle, Türküyle” diye başlayarak sayıca çok az olan bir etnik unsuru Türk’ten önce zikrettiler. Bu durumun devlet adamlarımızın konuşmalarını yazan yabancı ve yerli danışmanlardan kaynaklandığı açıktır. Buna bir de entel ve de dantel yazarların desteği eklenince bir mermer, bir beton olan Türk birliği “Mozaik” oluverdi.
5. TÜRK MİLLETİ. Son darbe 15 Temmuz 2016 Cuma gecesi vurulmak istendi. Bir kısım hainlere Türkiye Cumhuriyeti’nin Cumhurbaşkanını öldürtmek istediler. Ancak unuttukları, hesaba almadıkları bir kuvvet vardı. TÜRK MİLLETİ. Cumhurbaşkanı Türk milletini meydanlara gelmeye davet etti. Cumhurbaşkanı vatandaşını sahaya davet ederken etnik isim kulanmadı. Tankların, silahlı eşkiyanın önünde kahramanca duran Türk milletidir. Bu uğurda şehit olan 250’ye yakın vatandaşımızın, yaralanıp gazi olan binlerce vatandaşımızın hiç birisinin etnik kimliğini bilmiyoruz. Böylece 1960’tan beri, 55 yıldır süren bölücülük Cumhurbaşkanımızın daveti ile sona erdi. Artık başta Cumhurbaşkanımız olmak üzere devlet büyüklerimiz konuşmalarında “Türk milleti” hitabından başka bir hitabı kullanmamalıdır. Bu zor günleri aşmak, millî birlik ve beraberliğimizi, bütünlüğümüzü bir arada ancak böyle tutabilir ve bu zor günleri alnımızın akı ile aşabiliriz.
6. Ancak düşman hangi mevziyi kaybettiğini hemen anladı. Türk milletinin milli birliği ve bütünlüğü konusunda tezahür eden birliği ve bütünlüğü parçalama hareketi devam ettiriliyor. Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün “Onuncu Yıl Nutku”nda söylediği NE MUTLU TÜRKÜM DİYENE özdeyişi CNN Türk ile Kanal D ekranlarında “TÜRKÜM” kelimesi yerine “Ne mutlu Arabım, Ne mutlu Süryaniyim, Ne mutlu Kürdüm, Ne mutlu Zazayım, Ne mutlu Çerkesim, Ne mutlu Aleviyim, Ne mutlu Sünniyim” ve saire gibi benzeri kelimelerle devam ettiriliyor.Türk aydınlarından Nurullah Çetin, Aydın Aydın, Yusuf Aras, Mehmet Emre Çelik, Kırgız Murat gibi isimler Facebook’ta tepkilerini ortaya koydular. Nurullah Çetin Türkiye Cumhuriyeti anayasasının 66. maddesinde “Türk devletine vatandaşlık bağı ile bağlı olan herkes Türk’tür” tanımı vardır diyerek bu bölücü reklamın anayasaya aykırı olduğunu ortaya koydu. Reklamı yayımlayanlar dava edildikleri taktirde Anayasayı ihlâlden yargılanacaklarını bilmelidir. Bu bölücü reklam derhal yayından kaldırılmalıdır ve kimler tarafından yayına sokulduğu araştırılmalıdır. Altından yine millî birliğimize ve bütünlüğümüze kast eden çetenin çıkacağı da açıktır, ortadadır. Artık kendi özümüze dönmek vakti gelmiştir. YARIN ÇOK GEÇ OLABİLİR.
Arap Severlere:
Mustafa Kemal,Karlsbad Hatıraları' nda, bir gün yetkili bir konuma geldiğimde,toplumumuzun tüm problemlerini bir çırpıda çözeceğim,der.
Vatanı kurtardıktan sonra bu çalışmalara başlar.
Osmanlı bakiyesinden kalan ne kadar aydın varsa onlarla görüşür. Sovyetlerden gelmiş aydınlarla görüşür. Çıkış yolu bulamadığı zaman da yurt dışından işin uzmanlarını getirtir ve onların fikirlerine baş vurur.
Cumhuriyetin ilk yıllarında yaptığı tespit,Türk Toplumu, okuma yazma bilmeyen ve son derecede cahil bir toplum...
Bu durumdan kurtulmak için bir eğitim seferberliği başlatır.
Bu arada, müslümanız ama, dinden haberdar değiliz.
Bizim ,Hoca Efendiler ,tekke ve zaviyelerde ,camilerde verdikleri derslerde ve vaazlarda " halkı korkutarak islam dinini anlatmakta;Paşa ise ,işin" severek olması" için bir çözüm üretmek ister.
Camiden çıkan herkese ,dini bilgiler konusunda, sorular sordurur.
Alınan cevaplar, ya yok ya da dinle ilgisiz cevaplardır.
Bunun önüne geçmek için Kuran'ı Türkçeye çevirttirir.
Hedef, anlaşılır bir dini hayat olsun,diye.
Bu arada, camilerde verilen vaazlarda, Hoca Efendiler, hep Allah'ı sopa gibi( haşa) kullanarak,Yukarıda Allah var,sizi görür. Cehennem narında sizi çayır çayır yakar, diye vaaz vermekteler.
(Meraklısına not: Hüseyin Rahmi Gürpınar, Kadınlara Vaaz, adlı kitabı okursanız,bu atmosferi daha iyi anlarsınız)
Mustafa Kemal, Allah'ın Subuti Sıfatlarından olan; Allah bütün mekanlardan münezzehtir'in burada çiğnendiğini ve Allah'a bir mekân tayin edildiğini bunun yanlış olduğunu ifade ederek.
" Gökten indirildiği sanılan bu kitap" diye başlayan cümleyi kurar ve bunu anlayarak,bilerek okuyun,der.
Bu tam islami bir duruştur.
Hoca Efendiler, farkında olmadan ,sözün hangi anlama geleceğini bilmeden,halk cahil, ben ne dersem inanır ,bakış tarzıyla konuşmalarına devam ederler. Yani ,Allah göktedir. Oradadır,diye Allah'a mekan tayin etmiş olurlar.
Allah, mekandan münezzehtir,düsturu bu anlatımda akıllarına bile gelmez.
Kendilerine nakledilenleri de,onlar nakletmekteler.
Allah,bizi ve tüm kainatı kapsamakta ve her yerdedir.
Bunu,düşünmeden konuşan Hoca Efendiler, şirke girmiştir ve böylece dinden çıkmışlardır.
Mustafa Kemal, bu hoca efendileri,gerçek dine davet ediyor ama ,bunu anlayacak bilgi ve feraset yok.
Şimdi, derim ki :
Mustafa Kemal' in bu söylediğini daha anlamadan itham eden ,ne kadar insan varsa ,dinden çıkmıştır.
Tekrar müslüman olmak istiyorlarsa, abdest alsınlar...Hayır...Hayır ... Boy abdesti alsınlar,önce vücutlarını temizlesinler,sonra Müftü Efendilere giderek,dinsizlikten kurtulmak için isterlerse Kelime-i Şahadet getirerek, islama duhul ederek, ruhlarını da temizlesinler,derim.
Ezanı Türkçe okutmaktaki amaçta buydu.
Hoca Efendilerin,etkisiyle Kuranı ,Türkçe anlamını öğrenmeden okumak isteyenlerde bu işi mağaralarda,ağaç kovuklarında yaptıysa,bunda Mustafa Kemal' in ne suçu var.
Sonsöz,biz islâmı anlayarak,bilerek yaşayalım.
Bize bu konuda yardım etmeye çalışan ve hâlâ anlaşılmayan Mustafa Kemal' e de teşekkür edelim. Bizim gerçek müslüman olmamızı istediği için.
Fatr Suresi,38. Ayeti Kerimeyi bir kez daha okuyun derim.
Düşünmeye devam.
Bünyamin Nami Tonka (Arap Severlere- 2)