Çanakkale Haber

Olgun YÜKSEL
Köşe Yazarı
Olgun YÜKSEL
 

ÇANAKKALE’de ASKERLERİMİZ AÇ KALMADILAR

Bugün 18 Mart 2021 Çanakkale Deniz Zaferi’nin 106. yılını kutluyoruz. Bu zafer normalde henüz başlamayan kara muharebelerinden önce, İtilaf devletlerinin deniz topçularıyla Osmanlı İmparatorluğunun kara topçuları arasında geçen bir deniz muharebesidir. 106 yıl önce bugün on binlerce şehitlerin verildiği asıl savaş daha başlamamıştır. Kara muharebelerine henüz 37 gün vardır. 106 yıl önce bu gün seyit onbaşı efsanesinin yaşandığı gündür. 18 Mart 1915 günü Dünyanın en büyük donanması Çanakkale Boğazında durdurulmuştur. Muharebenin cereyan tarzı ile ilgili bilgilenmek için, her yerde birbirinin aynısı olan yazıları okumanız yeterlidir. Allah tüm şehitlerimizden ve gazilerimizden razı olsun. Ruhları şad olsun. Asıl gelmek istediğim konu her yerde paylaşılan bir yemek listesi vardır. Meşhur kuru ekmek menüsünden ve hoşaftan oluşan bir listedir. O liste doğrudur. 1917 yılında Güney cephesinde yani günümüz Irak ve Suriye cephelerinde 40-50 derece arasındaki yaz sıcaklıklarının altında savaşan 52. Tümen 43. Alay 1. Tabur’a aittir. İlk olarak muhtemelen Yarbay Rütbesindeki Alay Komutanı’nın ya da Tabur Komutanının hatırasında yer almış olmakla birlikte İlhan Selçuk’un “Yüzbaşı Selahattin’in Romanı” adlı eserinde de paylaşılmıştır. TSK’lerinin yemekhanelerinde de asılı olan listede Yarbayımızın da isminin geçtiğini hatırlıyorum. Ancak ne hikmetse Yarbayımızın ismi geçen bilgiler Google da dahi yok edilmiş. Vaktiyle Genel Kurmay Başkanlığının yayınladığı Askeri Tarih ve Stratejik etüt dergilerinden birinde bizzat okuduktan yaklaşık 15 yıl sonra özellikle Çanakkale’ye atfedilerek her yerde paylaşılmasından çok fazla rahatsızlık duyduğumu ifade etmeliyim. Kabul etmeliyiz ki Çanakkale Savaşı, savaş şartları ortamında olabilecek en onurlu muharebelerin yaşandığı bir savaştır. Çanakkale’de şehit olan, ya da ölen Düşman askerleri dahi savaşarak can vermişlerdir. Bir asker olarak Şehitlerimizle birlikte onurlu bir şekilde savaşarak ölen düşman askerine de saygı duyarım ve toprağı bol olsun derim. Bu bizim milletimize has bir özelliktir. Askeri terbiyeden geçmiş gerçek bir savaşçı olan ve asker gibi davranan herkese düşmanımızda olsalar onurunu korur ve saygı duyarız. Yemek Listesine dönecek olursak, Güney Cephesinde savaşan Ordumuz, Çanakkale cephesinden daha fazla kayıp vermiştir. Ancak bu bölgede şehit olan askerlerimiz İngilizlerin haricinde aşırı sıcaklar, sıtma, dizanteri, susuzluk, açlık ve Osmanlı Tebasından dindaşlarımız olan Arapların ihanetiyle de savaşmak zorunda kalmışlardır. Öyle ki İngilizlerin kışkırtarak her Osmanlı askerinin midelerinde osmanlı altınları olduğu şayialarını yaymışlar ve sağ ele geçirilen her askerimizin canlı canlı karınları deşilerek midelerinde altın aranmıştır. Tabi ki bu olaylar bu gün muktedir olan İbrahimi milletinin, arap hayranı siyasi zihniyetin işlerine hiç gelmemektedir. Yine mevcut siyasi zihniyetin iktidarları döneminde Çanakkale’ye mal edilen bu yemek listesini hiçbir erk yalanlamaz. Güney Cephesinde savaşan askerlerimiz Çanakkale ile neredeyse kıyaslanamayacak kadar çok büyük eziyetler çekerek savaşmışlardır. Savaş her zaman kötüdür. En kötüsü aç ve susuz savaşmak zorunda kalmaktır. Çanakkale’de savaşan askerlerimiz iaşe yönünden en rahat olan bir savaşı yaşamışlardır. “ALLAHAISMALADIK” adıyla yayınlanan Mülazım(Teğmen) İbrahim Naci’nin günlüğünden bazı örnek alıntılar yaparak devam edeceğim. Fakat önce Teğmen İbrahim Naci’nin günlüğünden bahsedeyim. Günlük 24 Mayıs 1915 günü İstanbul hatıralarıyla başlar. O tarihte Çanakkale Kara Savaşlarının başlamasının üzerinden bir ay geçmiştir. Günlüğün başladığı yer İstanbul’dur ve Çanakkale’ye hareket etmek üzere emir almışlardır. Günlüğün son günü ise Şehit olduğu 21 Haziran 1915 tarihidir ve son sayfa şöyledir; Saat 07:00 Geceden beri düşman taarruz ediyor. Şimdi gidiyoruz, Allah hayreylesin. “saat 11:00 Muharebeye girdik, Milyonlarla top ve tüfek patlıyor… Şimdi birinci onbaşım yaralandı. Allah’a ısmarladık. 11:15 … İ. Naci” Günlük İbrahim Naci imzasıyla bu şekilde bitiyor. Başladığı günden itibaren son güne gelinceye kadar hiç imzası yoktur. Şehit olacağını hissetmiş olmalı ki son gün günlükle vedalaşarak ismini yazdığı imzasını atıyor. Muhtemelen şahsi eşyalarının arasında Bölük Komutanı Yüzbaşı Bedri Efendi tarafından bulunuyor ve Günlüğe Teğmen İbrahim Naci’nin vatanseverliğine, kişiliğine, gençliğine vurgular yapan 2 sayfa uzunluğunda bir ilave yapıyor, fakat bu ilaveyi bitiremeden 2 Temmuz 1915 günü oda şehit düşüyor. Yüzbaşı Bedri Efendinin tamamlanmayan yazısının altına bir çizgi çekilerek 7 Temmuz 1915 günü son kayıt düşülüyor ve günlük kapatılıyor. Bu günlükte Teğmen İbrahim Naci hemen her gün faaliyetlerinin arasında bölüğe yemek yedirdiğinden bahseder bazen de yediklerinden bahseder. Örneğin; “1 Haziran 1915: İaşe pek mükemmeldi. Bazen asker günde üç defa yemek yiyordu. 14 Haziran 1915: (…) Konservemiz pişti . Demin çayımı da içtim. Şimdi yeni kestiğimiz kuzudan ayırdığımız kebaplık kısmının olmasını bekliyoruz. Yemek yiyeceğiz. Günü kısmen uyku kısmen doktorda geldiğinden sohbet ile geçirdim (….) Akşam 6:35 te askerlere fasulye yemeğini dağıttırdım. Bu yemek pek leziz olmuştu. 16 Haziran 1915: Öğle yemeğini fasulye, papara hoşaf olarak yedim. (…) Akşam yemeğini fasulye, pilav ve hoşaf olarak yedim. Saat 9:10 da yattım. Hava birden değişti. Keskin soğuk var. 19 Haziran 1915: Öğle yemeği semizotu, ciğer yahnisinden ibaretti.” Teğmen İbrahim Naci’nin günlüğünden örnekler verdiğim gibi Ordu kayıtlarında da iaşe ile ilgili sayfalarca her gün için öğün öğün verilen yemeğin listeleri bilimsel makale olarak yazılmış ve yayınlanmıştır. İçerik olarak yemek listeleri oldukça cömert ve zengindir. Şükürler olsun ki Çanakkale’deki askerlerimiz belki muharebenin şiddetinden vakit bulamadığı için aç kalmıştır ve aç olarak şehit olmuştur.. Fakat devletinin yokluğundan milletinin yoksulluğu nedeniyle aç kalmamış ve aç olarak şehit olmamıştır. Her fırsatta Cumhuriyet’i eleştiren, saltanatın ve halifeliğin kaldırılmasını sindiremeyen dinci muktedirlerin ağzında sakız olan bir cümle vardır. “Dünya’nın 6. Büyük ekonomisi olarak aldıkları Osmanlı devletini, Cumhuriyeti ilan ederek, Dünya’nın 20-30. Ekonomisine düşürdüleeer”. Diyorlar ya, hem Dünyanın 6. Büyük ekonomisine sahip olan bir imparatorluğa sahip olacaksınız ve hem de dersaadet’in hemen yanı başında olan bir savaşta, savaşın da henüz başlarında iken ve dahi savaşın getirdiği ağır yoksulluk ve imkansızlıklar başlamamışken askerlerine günde sadece küçük bir parça kuru ekmek yedirerek savaştırdığını iddia ederek, bunu Dünya’nın 6. Büyük ekonomisi olan bir imparatorluğa nasıl yakıştırıyorsunuz? 6. Büyük ekonomi konusuna bir açıklık getirmeden bitiremeyeceğim. 2. Abdülhamit Han, 1909 yılında tahttan indirildiğinde Osmanlı Devleti bayağı hırpalanmış olsa da yine de büyük bir imparatorluktu. Selanik dahil batı Trakya,dan, Irak, Suriye, Ürdün, Lübnan, Filistin ve İsrail topraklarının da dahil olduğu Arap Yarımadasıyla, hatta bugünkü Libya dahil 30 Milyondan fazla bir nüfus barındıran bir İmparatorluktu. Velev ki İttihat ve Terakkicilerin askeri darbesi sonrası 2. Abdülhamit tahttan indirilmemiş olsaydı Balkan Savaşını kaybetmeyeceğimiz kesindi. Zira İttihat ve Terakkicilerin ilk işi hangi akla hizmet ise ekonomik darboğaz nedeniyle Balkanlardaki 70 Bin askeri terhis etmiş olmalarıdır. Çok zeki ve kurt bir dış politika uzmanı olan 2. Abdülhamit olsaydı büyük ihtimalle 1. Dünya Savaşına da girmeyebilirdik. Balkanları kaybeden İttihatçıların ileri gelenleri, kaybedilen bu bölgeleri 1. Dünya Savaşıyla geri alabilmek için savaşa girmekte çok aceleci davranmışlar ve bu tecrübesizlikleri, bu millete bir imparatorluğa mal olmuştur. Kurtuluş savaşıyla birlikte 10 yıl süren savaşlar sonrası 1923 yılında Cumhuriyet kurulduğunda nüfusun 10 Milyona düştüğünü ve bahsedilen yer altı kaynakları zengin yukarıda saydığım tüm ülkelerin kaybedilişini cumhuriyetin kuruluşuna bağlayan müptezel grubu, Anadolu’nun da sanki saltanatın elinden çalınmış gibi bahsederler. Tüm bu kayıplar sonrası Cumhuriyetimiz, Osmanlı’nın 1. Dünya savaşına girmeden önceki ekonomik büyüklüğüne 50 yıl sonra ancak kavuşabilmiştir. Buradan da ve sonrasında da yaşadığımız tecrübelerden aldığımız ders; asker ve dürüst olmak farklı bir şey, devlet yönetmek farklı bir şeydir. 12 Eylül 1980 darbesini yapanlar 1974’ten beri sivil hiçbir hükümetin asla kabul etmediği Yunanistan’ın NATO’ya girmesini darbeden 15 gün sonra onaylayan kararı almıştır. Bu bir ihanettir. Ancak darbeciler ihanet etmek için mi bu karara evet demişlerdir? Sanmıyorum. Fakat sonuçları ihanetle eşdeğerdir. Bu gün yaşadığımız tüm ihanetlerin kapılarınıın açılmasına da kaynaklık eder. Sonuç olarak tarihi günlere şahitlik ettiğimiz ve 200 yıllık bir döngünün içinde bulunduğumuz 21. Yüzyılın ilk çeyreğinin sonlarında 100 yıl öncesinin tekrarını yaşıyor gibiyiz. Halbu ki tarihi, doğrularıyla analiz etmekten imtina edenler, yakın tarihimizden alınacak dersleri kaçırıyor gibiler.
Ekleme Tarihi: 14 Mart 2021 - Pazar
Olgun YÜKSEL

ÇANAKKALE’de ASKERLERİMİZ AÇ KALMADILAR

Bugün 18 Mart 2021 Çanakkale Deniz Zaferi’nin 106. yılını kutluyoruz. Bu zafer normalde henüz başlamayan kara muharebelerinden önce, İtilaf devletlerinin deniz topçularıyla Osmanlı İmparatorluğunun kara topçuları arasında geçen bir deniz muharebesidir. 106 yıl önce bugün on binlerce şehitlerin verildiği asıl savaş daha başlamamıştır. Kara muharebelerine henüz 37 gün vardır. 106 yıl önce bu gün seyit onbaşı efsanesinin yaşandığı gündür. 18 Mart 1915 günü Dünyanın en büyük donanması Çanakkale Boğazında durdurulmuştur. Muharebenin cereyan tarzı ile ilgili bilgilenmek için, her yerde birbirinin aynısı olan yazıları okumanız yeterlidir. Allah tüm şehitlerimizden ve gazilerimizden razı olsun. Ruhları şad olsun.

Asıl gelmek istediğim konu her yerde paylaşılan bir yemek listesi vardır. Meşhur kuru ekmek menüsünden ve hoşaftan oluşan bir listedir. O liste doğrudur. 1917 yılında Güney cephesinde yani günümüz Irak ve Suriye cephelerinde 40-50 derece arasındaki yaz sıcaklıklarının altında savaşan 52. Tümen 43. Alay 1. Tabur’a aittir. İlk olarak muhtemelen Yarbay Rütbesindeki Alay Komutanı’nın ya da Tabur Komutanının hatırasında yer almış olmakla birlikte İlhan Selçuk’un “Yüzbaşı Selahattin’in Romanı” adlı eserinde de paylaşılmıştır. TSK’lerinin yemekhanelerinde de asılı olan listede Yarbayımızın da isminin geçtiğini hatırlıyorum. Ancak ne hikmetse Yarbayımızın ismi geçen bilgiler Google da dahi yok edilmiş. Vaktiyle Genel Kurmay Başkanlığının yayınladığı Askeri Tarih ve Stratejik etüt dergilerinden birinde bizzat okuduktan yaklaşık 15 yıl sonra özellikle Çanakkale’ye atfedilerek her yerde paylaşılmasından çok fazla rahatsızlık duyduğumu ifade etmeliyim. Kabul etmeliyiz ki Çanakkale Savaşı, savaş şartları ortamında olabilecek en onurlu muharebelerin yaşandığı bir savaştır. Çanakkale’de şehit olan, ya da ölen Düşman askerleri dahi savaşarak can vermişlerdir. Bir asker olarak Şehitlerimizle birlikte onurlu bir şekilde savaşarak ölen düşman askerine de saygı duyarım ve toprağı bol olsun derim. Bu bizim milletimize has bir özelliktir. Askeri terbiyeden geçmiş gerçek bir savaşçı olan ve asker gibi davranan herkese düşmanımızda olsalar onurunu korur ve saygı duyarız.

Yemek Listesine dönecek olursak, Güney Cephesinde savaşan Ordumuz, Çanakkale cephesinden daha fazla kayıp vermiştir. Ancak bu bölgede şehit olan askerlerimiz İngilizlerin haricinde aşırı sıcaklar, sıtma, dizanteri, susuzluk, açlık ve Osmanlı Tebasından dindaşlarımız olan Arapların ihanetiyle de savaşmak zorunda kalmışlardır. Öyle ki İngilizlerin kışkırtarak her Osmanlı askerinin midelerinde osmanlı altınları olduğu şayialarını yaymışlar ve sağ ele geçirilen her askerimizin canlı canlı karınları deşilerek midelerinde altın aranmıştır. Tabi ki bu olaylar bu gün muktedir olan İbrahimi milletinin, arap hayranı siyasi zihniyetin işlerine hiç gelmemektedir. Yine mevcut siyasi zihniyetin iktidarları döneminde Çanakkale’ye mal edilen bu yemek listesini hiçbir erk yalanlamaz. Güney Cephesinde savaşan askerlerimiz Çanakkale ile neredeyse kıyaslanamayacak kadar çok büyük eziyetler çekerek savaşmışlardır. Savaş her zaman kötüdür. En kötüsü aç ve susuz savaşmak zorunda kalmaktır. Çanakkale’de savaşan askerlerimiz iaşe yönünden en rahat olan bir savaşı yaşamışlardır. “ALLAHAISMALADIK” adıyla yayınlanan Mülazım(Teğmen) İbrahim Naci’nin günlüğünden bazı örnek alıntılar yaparak devam edeceğim. Fakat önce Teğmen İbrahim Naci’nin günlüğünden bahsedeyim. Günlük 24 Mayıs 1915 günü İstanbul hatıralarıyla başlar. O tarihte Çanakkale Kara

Savaşlarının başlamasının üzerinden bir ay geçmiştir. Günlüğün başladığı yer İstanbul’dur ve Çanakkale’ye hareket etmek üzere emir almışlardır. Günlüğün son günü ise Şehit olduğu 21 Haziran 1915 tarihidir ve son sayfa şöyledir;

Saat 07:00

Geceden beri düşman taarruz ediyor. Şimdi gidiyoruz, Allah hayreylesin.

“saat 11:00

Muharebeye girdik, Milyonlarla top ve tüfek patlıyor… Şimdi birinci onbaşım yaralandı.

Allah’a ısmarladık.

11:15 … İ. Naci”

Günlük İbrahim Naci imzasıyla bu şekilde bitiyor. Başladığı günden itibaren son güne gelinceye kadar hiç imzası yoktur. Şehit olacağını hissetmiş olmalı ki son gün günlükle vedalaşarak ismini yazdığı imzasını atıyor. Muhtemelen şahsi eşyalarının arasında Bölük Komutanı Yüzbaşı Bedri Efendi tarafından bulunuyor ve Günlüğe Teğmen İbrahim Naci’nin vatanseverliğine, kişiliğine, gençliğine vurgular yapan 2 sayfa uzunluğunda bir ilave yapıyor, fakat bu ilaveyi bitiremeden 2 Temmuz 1915 günü oda şehit düşüyor. Yüzbaşı Bedri Efendinin tamamlanmayan yazısının altına bir çizgi çekilerek 7 Temmuz 1915 günü son kayıt düşülüyor ve günlük kapatılıyor. Bu günlükte Teğmen İbrahim Naci hemen her gün faaliyetlerinin arasında bölüğe yemek yedirdiğinden bahseder bazen de yediklerinden bahseder. Örneğin;

“1 Haziran 1915: İaşe pek mükemmeldi. Bazen asker günde üç defa yemek yiyordu.

14 Haziran 1915: (…) Konservemiz pişti . Demin çayımı da içtim. Şimdi yeni kestiğimiz kuzudan ayırdığımız kebaplık kısmının olmasını bekliyoruz. Yemek yiyeceğiz. Günü kısmen uyku kısmen doktorda geldiğinden sohbet ile geçirdim (….)

Akşam 6:35 te askerlere fasulye yemeğini dağıttırdım. Bu yemek pek leziz olmuştu.

16 Haziran 1915: Öğle yemeğini fasulye, papara hoşaf olarak yedim. (…) Akşam yemeğini fasulye, pilav ve hoşaf olarak yedim. Saat 9:10 da yattım. Hava birden değişti. Keskin soğuk var.

19 Haziran 1915: Öğle yemeği semizotu, ciğer yahnisinden ibaretti.”

Teğmen İbrahim Naci’nin günlüğünden örnekler verdiğim gibi Ordu kayıtlarında da iaşe ile ilgili sayfalarca her gün için öğün öğün verilen yemeğin listeleri bilimsel makale olarak yazılmış ve yayınlanmıştır. İçerik olarak yemek listeleri oldukça cömert ve zengindir. Şükürler olsun ki Çanakkale’deki askerlerimiz belki muharebenin şiddetinden vakit bulamadığı için aç kalmıştır ve aç olarak şehit olmuştur.. Fakat devletinin yokluğundan milletinin yoksulluğu nedeniyle aç kalmamış ve aç olarak şehit olmamıştır.

Her fırsatta Cumhuriyet’i eleştiren, saltanatın ve halifeliğin kaldırılmasını sindiremeyen dinci muktedirlerin ağzında sakız olan bir cümle vardır. “Dünya’nın 6. Büyük ekonomisi olarak aldıkları Osmanlı devletini, Cumhuriyeti ilan ederek, Dünya’nın 20-30. Ekonomisine düşürdüleeer”. Diyorlar ya, hem Dünyanın 6. Büyük ekonomisine sahip olan bir imparatorluğa sahip olacaksınız ve hem de dersaadet’in hemen yanı başında olan bir savaşta, savaşın da henüz başlarında iken ve dahi savaşın getirdiği ağır yoksulluk ve imkansızlıklar başlamamışken askerlerine günde sadece küçük bir parça kuru ekmek yedirerek savaştırdığını iddia ederek, bunu Dünya’nın 6. Büyük ekonomisi olan bir imparatorluğa nasıl yakıştırıyorsunuz?

6. Büyük ekonomi konusuna bir açıklık getirmeden bitiremeyeceğim. 2. Abdülhamit Han, 1909 yılında tahttan indirildiğinde Osmanlı Devleti bayağı hırpalanmış olsa da yine de büyük bir imparatorluktu. Selanik dahil batı Trakya,dan, Irak, Suriye, Ürdün, Lübnan, Filistin ve İsrail topraklarının da dahil olduğu Arap Yarımadasıyla, hatta bugünkü Libya dahil 30 Milyondan fazla bir nüfus barındıran bir İmparatorluktu. Velev ki İttihat ve Terakkicilerin askeri darbesi sonrası 2. Abdülhamit tahttan indirilmemiş olsaydı Balkan Savaşını kaybetmeyeceğimiz kesindi. Zira İttihat ve Terakkicilerin ilk işi hangi akla hizmet ise ekonomik darboğaz nedeniyle Balkanlardaki 70 Bin askeri terhis etmiş olmalarıdır. Çok zeki ve kurt bir dış politika uzmanı olan 2. Abdülhamit olsaydı büyük ihtimalle 1. Dünya Savaşına da girmeyebilirdik. Balkanları kaybeden İttihatçıların ileri gelenleri, kaybedilen bu bölgeleri 1. Dünya Savaşıyla geri alabilmek için savaşa girmekte çok aceleci davranmışlar ve bu tecrübesizlikleri, bu millete bir imparatorluğa mal olmuştur. Kurtuluş savaşıyla birlikte 10 yıl süren savaşlar sonrası 1923 yılında Cumhuriyet kurulduğunda nüfusun 10 Milyona düştüğünü ve bahsedilen yer altı kaynakları zengin yukarıda saydığım tüm ülkelerin kaybedilişini cumhuriyetin kuruluşuna bağlayan müptezel grubu, Anadolu’nun da sanki saltanatın elinden çalınmış gibi bahsederler. Tüm bu kayıplar sonrası Cumhuriyetimiz, Osmanlı’nın 1. Dünya savaşına girmeden önceki ekonomik büyüklüğüne 50 yıl sonra ancak kavuşabilmiştir. Buradan da ve sonrasında da yaşadığımız tecrübelerden aldığımız ders; asker ve dürüst olmak farklı bir şey, devlet yönetmek farklı bir şeydir. 12 Eylül 1980 darbesini yapanlar 1974’ten beri sivil hiçbir hükümetin asla kabul etmediği Yunanistan’ın NATO’ya girmesini darbeden 15 gün sonra onaylayan kararı almıştır. Bu bir ihanettir. Ancak darbeciler ihanet etmek için mi bu karara evet demişlerdir? Sanmıyorum. Fakat sonuçları ihanetle eşdeğerdir. Bu gün yaşadığımız tüm ihanetlerin kapılarınıın açılmasına da kaynaklık eder.

Sonuç olarak tarihi günlere şahitlik ettiğimiz ve 200 yıllık bir döngünün içinde bulunduğumuz 21. Yüzyılın ilk çeyreğinin sonlarında 100 yıl öncesinin tekrarını yaşıyor gibiyiz. Halbu ki tarihi, doğrularıyla analiz etmekten imtina edenler, yakın tarihimizden alınacak dersleri kaçırıyor gibiler.

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve canakkaleninsesi.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.