Son günlerde arka arkaya sınırlarımızın dışından haberler alıyoruz. ABD’nin GARA Operasyonumuz sonrası şehit olan 16 personelimizin ardından yapmış olduğu açıklama, terörle mücadelemizin kimlerle olduğunun da somut yansımasıdır. Zaten tüm kamuoyu bu konuda şüphesiz kimlerin olduğu hususunda hemfikirdir. ABD’deki başkanlık değişiminden sonra bölgemizdeki hareketlenmeler iyice belirgin şekilde görülmeye başladı. Son olarak Yunanistan savaş uçakları gemilerimize taciz de bulunmuşlar. Şaşırıyormuyuz? Kesinlikle hayır. Karşımızda devlet olma fonksiyonunu kaybeden ve tamamen AB ile ABD’nin uyluğu haline gelmiş batık bir devlet var. Dolayısıyla bu eylemi yapana değil yaptırana odaklanmalıyız. ABD’nin eski dış işleri bakanı 2,5 ay önce henüz daha görevinde iken Fransa’daki beyanını hatırlayalım. “Türkiyenin artan askeri kabiliyetleri endişe verici hale geldi” Neden endişeleniyorsunuz? Müttefik değilmiyiz? ABD ile müttefikliğin anlamı, kendilerine tamamen tabi olan asla ABD’nin her ne pahasına olursa olsun politikalarıyla ve menfaatleriyle çelişmeyen politika izleyen devletler ancak onlarla müttefiktir. Bu politikalar sizin sonunuzu getirecek dahi olsa asla itiraz etmeyeceksiniz. ABD’nin ve AB’nin yani Atlantik kuşağının Türkiye’den beklentisi budur. Güvenliğinizi birilerine bağlarsanız sonunuz onların bahşedeceği inayetler kadar olur. Biz 1945-1950 yılları arasında Sovyetler Birliğinin tehditleri nedeniyle bu kucağa oturmak zorunda kaldık ve bunun sakıncalarını 1964 ve 1974 Kıbrıs meseleleri sonucunda görerek Kendi savunma sanayimizin temellerini atmaya başladık. Bu tamamen bir devlet politikasıdır. Türk Silahlı Kuvvetlerinin teçhizatları bugün % 70 oranında Ülke içinden sağlanıyorsa bunu o dönemde temelleri atılan politikalar ve kaynaklar sayesindedir. Mevcut hükümetin de aynı politikayı devam ettiriyor olması arge’ye çok önemli kaynaklar aktarması, yetişmiş insan kaynaklarıyla daha da ivme kazanarak ABD için endişe verici hale gelmesi Ülkemiz adına çok önemli kazanımlar olduğu yadsınamaz. Gelişen Askeri kabiliyetleri artık tüm Dünya devletlerinin dikkatlerini çekerek basınlarında çıkan makaleleri de takip ediyoruz. Eskiden bir reklam vardı ” Bu Türkler de çok oluyor artık” Evet çok oluyoruz ve çok olmaya devam etmek zorundayız. 1990’lı yıllarda futbol sahaların da Avrupa takımlarıyla yapılan maçlarda stadyumlardaki seyircilerimizin “Avrupa Avrupa duy sesimizi, işte bu Türklerin ayak sesleri” sloganları sadece futbolla özdeş olarak değildi. Ülke olarak her alanda hızlı yükselişimizin ve bir an önce beklediğimiz seviyeye ulaşmasındaki özlemlerimizin haykırışıydı. O günlerde AKP diye bir partimi vardı? Bugün Türkiye’nin askeri varlığını sürdürdüğü 15 ülke var. Bunlar nereler? Irak, Suriye, Somali, Lübnan, Afganistan, Katar, Mali, Orta Afrika Cumhuriyeti, Bosna Hersek, Kosova, Kıbrıs, Azerbaycan, Arnavutluk, Libya ve yakın gelecekte Sudan Sevakin Adası’dır. Ukrayna, Kazakistan, Özbekistan, Türkmenistan ile de yakın askeri işbirliğimiz devam ediyor. ABD’den sonra yurt dışında en fazla asker bulunduran ülke olarak tarihteki eski İmparatorluklarımızın coğrafyalarında bayrak göstermeye devam ediyoruz. Bu ülkelerin çoğunda operasyonlar düzenleyen kuvvet yapısıyla oradalar. TSK’lerine Ergenekon, Balyoz, Casusluk gibi FETÖ yapılanması aracılığıyla düzmece davalar kullanılarak yapılan hain operasyonlar boşuna değildi. Deniz Kuvvetleri Komutanlığı ile Hava Kuvvetleri Komutanlığı bu davalardan en büyük darbeyi aldı. FETÖ, altın vuruşu yaparak son darbeyi vuracakken Türk Halkının engeline takıldı. 15 Temmuz 2016’’dan bu yana 25 bin den fazla muvazzaf askeri personel TSK’dan ihraç edildi. Türkiye ağırlıklı olarak 2000 yılından bu yana subay, astsubay, uzman çavuş yetiştirdiğini zannederken FETÖ’ye terörist yetiştirmiş. TSK’de kurmay beyin yetiştirdiğimizi zannederken FETÖ’ye beyin yatiştirmişiz. Önemli bölümü ayıklandı ve ayıklanmaya devam ediyor. Türk Ordu’su küllerinden doğarak yapmış olduğu operasyonlarla tüm Dünya’ya dudak ısırtmaya da devam ediyor. Bu kadar kan kaybına rağmen bunlar nasıl oluyor? Türk Milleti o gece çökmüş olan devleti sokaklardan toparlarken DNA’larında var olan Asker Millet olgusuyla çok kısa zamanda milletimizin gençleri TSK kadrolarındaki
yerlerini aldılar. Çok’ta başarılılar. Buna rağmen FETÖ’cülerin aradan sızdığını generalliğe kadar terfi ettirildiğine şahit oluyoruz. Bunlardan MSB’nin başındaki zatın bilgisinin olmadığına inanmam mümkün değil. Şükürler olsun ki devletimizin istihbaratı bunlarla mücadeleyi bırakmıyor. Karşımız da ABD derin devletine bağlı, din kisvesini kullanan küresel bir istihbarat ağının olduğunun farkındayız. Bunlarla işbirliği yaparak devletimizi uçurumun eşiğine getirenlerin farkındayız. BOP eş başkanı olduğunu ve kendilerinin görevleri olduğunu bağırarak bizzat söyleyenleri unutmadık. AB’liğine gireceğini zannederek 150’den fazla irili ufaklı Osmanlı’dan miras adalarımızın işgal edilmesini görmezden gelenleri unutmadık. Siyonistlerin verdiği yahudi üstün hizmet madalyalarını alanları ve bunları iade etmeyenlerin farkındayız. Cihat YAYCI gibi ülkemizin yetiştirdiği deniz hukuku ve uluslar arası hukuk alanında Dünya’nın en iyilerinden, duayen ve FETÖ’nün 4 yıl hapis yatırdığı gerçek stratejist amiralini bir gece yarısı görevden alanları, aldıranları unutmadık. 21. Yüzyılda bu Ülkenin başına gelebilecek en muhteşem olay FETÖ yapılanması ile AKP’nin değil, bizzat Sayın Cumhurbaşkanı’nın nedenini hala bilmediğim ama her ne sebeple olursa olsun bir birlerini yok etmek pahasına bizzat ters düşmesidir. Allah kadim Milletimize ve zarif Devletimize acıdı diyelim. Herkes şunu bilmelidir ki muhalefet ya da iktidar kim olursa olsun Devlet Politikası olan FETÖ ile mücadeleden mağduriyet çıkaranlar, Libya politikasına orada ne işimiz var diyenler, Azerbaycan’ımıza bize ne diyenler, sınır ötesinde teröre karşı yapılan operasyonlar ile Ege, Doğu Akdeniz politikasını ve Mavi Vatanı eleştirenler, ihanet edenler ile yan yanadır. Bu politikaların, hükümet politikaları değil, beka meselesi olarak devlet politikaları olduğunu bilmeliler. Geriye dönüşümüzün mümkün olmadığı politikalarda en küçük bir yalpalama sonumuzu getirir. S 400 hava savunma sistemlerini neden alıyoruz diyen ve bunun üzerinden ABD veya AB ile stratejik müttefiklikleri ve iyi ilişkileri vaat edenlerin, ihaneti vaat ettiklerinden asla şüphe etmemeliyiz. Bunlarla iyi ilişkiler kurabilmek için savunma sanayimizden ve askeri kabiliyetlerimizden vaz mı geçeceksiniz? Libya’dan çekilecekmisiniz? Irak’tan başlayarak Suriye’yi de içine alan coğrafya da kurulacak bir PKK devletine göz mü yumacaksınız? Doğu Akdeniz deki haklarımızdan vazgeçip Ege’deki Yunan dayatmalarına da göz mü yumacaksınız? Afrika’da Fransız etki alanlarında ki varlığımızı mı sonlandıracaksınız? Atlantik kuşağının en büyük amacı, Rusya ile bizi savaştırmaktı. Olmadı. Şimdi ise öncelikli hedefleri gözden çıkardıkları ve yok olmasına neden olacakları Yunanistan ile savaştırılarak Ordumuzun bir kısmının imha edilmesi suretiyle güç kaybetmemiz, bu arada çözemedikleri askeri kabiliyetlerimizi net olarak ortaya çıkmasını sağlamaktır. Yunanistan ise bildiğimiz Yunanistan ve 100 yıl önce olduğu gibi yine denemeye gönüllüler. Onları motive eden tek politika Türkiye düşmanlığıdır. Borç batağı nedeniyle boyunlarındaki tasmaları, kendi insiyatifleriyle Ege’de barışı sağlayacak politika üretmelerine engeldir. Teknik olarak tüm stratejiyi de yazabilirim fakat uzatmayı gereksiz buluyorum. Hemen herkes durumun farkındadır. Tek cümle ile özetleyecek olursak güneyden ve batıdan bize karşı ağır basınç uygulanıyor. Her şey olabilir.
İL KONGRELERİ
Pandemi nedeniyle tüm Dünya’da süregelen ekonomik krizler iyice derinleşirken bizim her türlü fedakarlıkları yaparak kurallara sıkı sıkıya uymamızla başarmamız an meselesiyken AKP il olağan kongrelerindeki binlerce insanın bu kurallardan muaf tutularak virüsün yayılmasının önünü açılmasını hükümet politikası olarak değerlendirebilirsiniz. Karadeniz bölgesine mevcut tedbirler artık yetmiyor. Milletçe var olan ümidimizin bitirilişini üzülerek izliyoruz. Bunca fedakarlığa ve çabaya yazık oluyor.