Türk Milleti kadar Ordu’suna değer veren ve seven başka bir millet olduğunu sanmıyorum. Bizim milletimizin DNA’larında var olan asker millet özelliğimiz ve muzaffer bir Ordu’ya sahip oluşumuzun verdiği ayrı bir hazzı vardır. En son Azerbaycan-Ermenistan savaşından sonra Muzaffer olan Azerbaycan Ordu’suyla Azerbaycan’lılar ne kadar övünseler haklarıdır. Basından Azerbaycan Cumhurbaşkanının işgalden kurtarılan bölgelere yaptığı geziler ve ziyaretlerinde Muzaffer askerlerle birlikte iken çekilen görüntüler servis edilmektedir. Liderlerini coşkuyla alkışlayan askerler ile Cumhurbaşkanı Aliyev’in askerlere yaptığı konuşmaları izliyoruz. Ben eski bir asker olarak gördüğüm görüntülerin tamamını takdirle karşıladığımı söyleyemeceğim. Benim takdir etmediğim sahadaki askerlerin davranış biçimleri ve görüntüleridir. Bazı bölgelerdeki askerlerin davranışlarını profesyonellikten uzak buldum. Benim gördüklerim üzerinden yapmış olduğum analizleri düşmanlarında yaptıklarından şüphe duyulmamalıdır. Bir komutan için en zor işlerden bir tanesi zafer kazanan Ordu’yu yeniden disipline sokabilmektir. Zira böylesine bir zaferden sonra kahramanlık sendromuna giren askerlerde emir komuta yetersizliği baş göstermeye başlar. Her asker kendisini bir kahraman olarak hissetmeye başladığından ve bu zafere katkısını bildiğinden artık kendisini komutanlarıyla aynı görmeye başlar. Muharebe koşullarıyla birlikte komutanlar ile astları arasındaki samimi bağlar daha da güçlendiğinden bir süre sonra komutanlar için emir komuta zafiyeti başlar. İlişkiler askeri hiyararşiden daha çok abi kardeş ilişkileriyle oluşan teamüllere dönüşür. Bu kötü bir şeymidir? Elbette kötü değil. Savaşan birliğin moral ve motivasyonu açısından artı etkisi vardır. Fakat ateşkesle birlikte her şey rutine döndüğünde birliğin eğitimlerinin mutlaka tazelenmesine ihtiyaç vardır. O birlik olası bir ateşkes ihlali ile birlikte kendilerini yeniden bir muharebenin ortasında bulabilirler. Her şeyin rutine dönmesiyle birlikte her ne kadar zafer kazanan birlikte olsalar bir süre sonra edinmiş oldukları yeteneklerini kaybetmeye başlarlar. Gerek barış zamanı eğitimleriyle, gerekse bizzat muharebe ederek pekişen savaşçılık yeteneğinin muhafaza edilebilmesi, eğitimlerinin devamına ve tekrarına bağlıdır. Bizler, askerler olarak eğitimli ve disiplinli bir askeri, barış zamanı herhangi bir tören ve toplantılardaki, silahını tutuş şekilleriyle, duruşlarıyla, yürüyüşleriyle, davranışlarıyla hangi seviye de olduğunu anlarız. Acemi, orta, profesyonel ya da disiplinden uzaklaşıp uzaklaşmadıklarını anlamak, gerçek askerler için güç değildir. Aliyev’in işgalden kurtarılan bölgeleri ziyaretlerindeki izlenimlerime gelince bazı bölgelerdeki askerler mevcut görüntüleriyle disiplinlerini muhafaza ederlerken bazı bölgelerde ise zafer sendromuna girildiği ve lakayt davranışların başladığını gözlemledim. Bu bir komutan için en zor durumlardan biridir. Birliğinizin moral ve motivasyonuna, muharebe ortamının sağladığı kardeşlik bağlarına halel getirmeden birliklerini yeniden disiplin altına almak ve yeteneklerinin devamını sağlayabilmek için komutan olmak yetmez, lider olmak zorundasınız. Bir komutan için asıl sorun komutan olmak değil, Lider olabilmektir. Zaten toplu yapılan her iş için eğer bir sorun var ise en başta gelen liderlik sorunu değilmidir? Öyle sanıyorum ki Azerbaycan Ordusu’ndaki komutanlarda bu durumun farkındadırlar ve gerekli tedbirleri alıyorlardır. Nihayetinde 2300 yıllık gelenekten geliyorlar.
GARA OPERASYONU
Türk Silahlı Kuvvetlerinin elit birlikleri tarafından yapılan operasyon tamamlandı. PKK Terör örgütüne önemli kayıplar verdirildi. Operasyon esnasında Özel Kuvvetler Komutanlığı personeli çok iyi yetişmiş 2 Yüzbaşı ve bir Astsubay arkadaşımız şehit oldular. Onların acısını yaşarken silahsız olarak rehin tutulan 1 Astsubay 4 Uzman erbaş, 4 er, 2 Polis memuru, 2 MİT Görevlisi olmak üzere 13 Kamu görevlisi vatandaşımızın daha şehit haberi geldi. İlerleyen günlerde bu şehitlerimizin yol kesme eylemleriyle PKK’nın eline düştüğünü, MİT Görevlisi vatandaşlarımızın da Kuzey Irak Bölgesinde deşifre olarak ellerine düştüğünü öğrendik. Tüm bu acıları derinden hissederken Milli Savunma Bakanının açıklaması ise bu acıları daha da derinden hissettirdi. Dahası beyefendinin açıklama şekline kahroldum. 13 sivil vatandaşımız katledildi. Onlar o bölgelerde piknik yapmak için bulunmuyorlardı. Görevleri nedeniyle lanetli örgütün eline düştüler. Bu şehitlerimizi asker, polis ve MİT görevlisi olarak vatandaşı bilgilendirmenin neresi yanlıştır halen anlayabilmiş değilim. Daha önceden DAEŞ’in eline esir düşen bir Astsubay arkadaşımızı maalesef Türk Silahlı Kuvvetlerinin şeref ve Haysiyetine zarar verdiği gerekçesiyle TSK’dan ilişiğini kesenler ile FETÖ’cülere esir düşenler aynı kişilerdi. Aynı kişilerin nazarında PKK’nın eline düşen ve şehit edilen Kamu görevlisi asker ise asker sayılmadığı, polis ise polis sayılmadığı, MİT görevlisi ise MİT’ten sayılmadığını sadece sivil vatandaşlar olarak nitelendirildiğini görüyoruz. Ancak FETÖ’nün esir aldıkları kahraman olurlar. Şehit düşen Özel Kuvvetler Komutanlığında görevli Burak Yüzbaşımız ise FETÖ’nün savcı ve Hakimleri tarafından 10 yıl önce düzmece casusluk davaları ile tutuklandığını öğreniyoruz. Bu davaların savcısıyım diye höykürenleri de dün gibi hatırlıyoruz. Bu nasıl bir vatan sevgisidir ki devletine küsmeden her yerde aynı şekilde, hainlere karşı mücadele edecek ve vatan, millet ve silah arkadaşların için canını feda edeceksin? Türk Askeri öyledir. Öyle yetiştirildik. Vatanımız, Milletimiz, Devletimiz, Bayrağımız bizim için Tabu’dur. Cumhuriyetimiz o nedenle hala ayaktadır. Devletimiz o nedenle hala ayaktadır. 100 yıldır hedef alınan bu özelliğimizdir. Bu günde aynıdır. Cennet mekan tüm şehitlerimize Yüce Allah’tan rahmet diliyorum. Sağlıcakla kalın.