Yesevî Baba Divan-ı Hikmet’e aşağıdaki dörtlükle başlar:
Bismillah dep beyan eyley hikmet aytıp
Taliplerge dürr ü gevher saçtım mena
Riyazeti katı tartıp kanlar yutup
Men defter-i sâni sözün açtım mena
Hoca Ahmet Yesevi hazretleri Miladi XI. Asır sonlarından XII. Asır ortalarına kadar yaşamış bir maneviyat büyüğüdür. Nesli Hazreti Ali (R.A.) efendimize kadar uzanır. Yusuf Hemedani Hazretlerinin en büyük halifesidir. Yesevi Baba Buhara’dan memleketi olan Türkistan’a dönünce silsile onun yerine geçerek dergahta irşad vazifesini sürdüren ikinci halife Abdülhalik Gücdüvani hazretlerinden devam etmiştir. Bugün Türkistan’da ve Türkiye’de yaygın olan tarikatların çoğu bu silsileden gelir. Ezcümle Nakşibendilik, Kübreviyye ve Sühreverdiyye, Bektaşilik ve hatta Sühreverdiyye üzerinden Mevlevilik dahi Yesevilikle yakından ilişkilidir.
Yesevi Baba’nın aşkını, efendimize (S.A.V.) sevgisinin derecesini anlayınız ki, kameri takvim hesabıyla 63 yaşına gelince “peygamber efendimizden daha fazla gün yüzünde durmak sünnete mugayir olur” diyerek hayatının geri kalan kısmını yer altında tamamlamıştır. Divan-ı Hikmeti burada yazmıştır. Galip olan rivayete göre yer altında 10 yıl yaşamış, bazılarına göre ise bir 63 yıl da yer altında geçirmiştir.
16. asırda yükselen medeniyetimizin temellerini kavrayabilmek için Yesevi Baba’nın hikmetlerinde işlediği konulara bakmak yeterlidir:
Garip, Fakir, Yetimlere Sahip Çıkmak:
O, Divan-ı Hikmet adı altında toplanan şiirlerinde, “garip, fakir yetimleri kollayıp onların gönüllerine girmek ve gönlü katı ve cahil insanlardan uzak durmak” gereğinden bahseder. Çok sevdiği Resulallah (S.A.V) efendimiz için, “garip, fakir yetimlerin halini sorduğu günün gecesi Miraç’a çıkıp didar gördüğünü” yazar. Hikmetlere göre, efendimiz Miraç’tan döner dönmez yine garip fakir, yetimlerin halini sormuştur. Hatta Medine’ye varıp garip olmuş, gariplikte mihnet çekip Habip (sevgili) olmuştur. İşte o Hikmetler,
Nerde görsen gönlü kırık, merhem oluver
Öylesi mazlum yolda kalsa yoldaş oluver
Mahşer günü dergâhına yakın oluver
Benlik güden ahaliden kaçtım ben işte
Garip, fakir, yetimleri Resul sordu
O gecesi Miraç'a çıkıp didâr (sevgilinin cemali) gördü
Geri indiğinde fakirlerin hâlini sordu
Gariplerin izini izleyip indim ben işte
Medine'ye Resul varıp garip oldu
Gariplikte mihnet çekip Habip (sevgili) oldu
Cefa çekip Yaradan’a yakın oldu
Garip olup menzillerden aştım ben işte
Her kim didâr-talep etse sözü söyledim
Canı cana bağlayıp damardan girip
Garip, yetim, fakirlerin gönlüne saygı gösterip
Gönlü katı ahaliden kaçtım ben işte (Hikmet-1)
Akıllı isen gariplerin gönlünü avla
Mustafa gibi ülkeyi gezip yetim ara
Dünya perest nâ-cinslerden yüzün çevir
Yüzüm çevirip derya olup taştım ben işte
Garip, fakir, yetimleri sevindiresin
Aziz canını parçalayıp kurban edesin
Yiyecek bulsan misafir kılasın
Hak'tan işitip bu sözleri dedim ben işte
Onun ele aldığı diğer konuları da gelecek yazılarımızda inşallah işleyeceğiz. Fakat bu ilk ele aldığımız konuda bile büyüklüğümüzün bir sebebini görüyoruz. Garip, fakir, yetimlerin halini sormak, onların derdine merhem olmak, ümmeti olmakla şeref duyduğumuz peygamber efendimizin sünnetidir. Yesevi babanın göçebe Türk aşiretlerine bu şiirlerle öğrettiği o sünnet sayesinde atalarımız merhametle hükmettiler. Güttükleri bir çok yere sadece kılıç zoruyla değil,merhamet ve adaletleri arzu edildiği için davet edilerek gittiler.
Bakın bize insan haklarında filan bahseden batılılar Amerika kıtasına 16. Asır başlarında gittiler. Biz Anadolu ve Rumeli’ye 11 asır başlarında geldik. Biz kimi bulduysak birlikte yaşadık. Ermenisi, Rumu, Süryanisi bizimle beraber varlıklarını bugüne getirdiler. Batılılar Amerika’ya gittikten 200 sene sonra ne Güney ne de Kuzey Amerika’da yerli namına hiçbir şey kalmadı. Üstad Necip Fazıl’ın dediği gibi,
Allah'ın on pulunu bekleye dursun on kul;
Bir kişiye tam dokuz, dokuz kişiye bir pul.
Bu taksimi kurt yapmaz kuzulara şah olsa;
Yaşasın, kefenimin kefili karaborsa!
Kafdağı’nı assalar, belki çeker de bir kıl!
Bu ifritten sualin, kılını çekmez akıl!
1992 Hocalı Katliamını nereye koymalıyız? Ermeni soykırımını tanıyın diyenlere sormak lazım: 20. Asırda ve 21 asrın başında halen kim kimi öldürüyor? Serbrenitsa, Hocalı, Afrika’da olanlar, Ruganda’da, Somali’de olanlar gösteriyor ki propagandanın gücüyle gerçek suçlular suçsuz, suçsuzlar da suçlu gibi gösterilebiliyor.
1992’de Ermeniler Azerbaycan topraklarını işgal ettikten bugüne 22 sene geçti. Çözüm için AGİT bünyesinde oluşturulan Minsk grubunun eş başkanları olan Fransa, ABD ve Rusya’nın bir troyka olarak tutumları da, adil ve tarafsız bir çözüm yerine Ermenilerin fiili durumunu mümkün olduğunca yaygınlaştırmak istediklerini gösteriyor. Kendi kriterleri olarak 2007’de kabul edilen Madrid kriterlerine uymayan Ermenistan’a hiçbir yaptırım uygulanmıyor; sadece seyretmekle yetiniyor troyka.
Bize insan haklarından bahsedenler aslında bizden insanlığı öğrenmelidirler. Elbette atalarımız bu erdemli idareyi Kur’an ve sünneti takip ederek gerçekleştirdiler. Allah bizi o kutlu yoldan ayırmasın. Yesevi babaların ve takipçilerinin ve emsallerinin feyzinden istifade edenlerin sayısı artsın eksilmesin. Atalarımızın gerçekleştirdiği büyüklüğe tekrar erişmek istiyorsak hulus-i kap ile Allah’ın rızasına talip olarak, onun sevgisini kaybetmekten korkarak idare edelim, kendimize ve yönettiklerimize zulmedenlerden olmayalım.