Prof. Dr. Orhan Kavuncu
Türkiye Cumhuriyeti Devleti kurulalı 91 yıl oldu. İnşallah ilelebet pâyidar olur. 91 yıl önce cumhuriyetin ilânından önceki günlerde ecdadın hangi zor şartlar altında olduğunu, bu zorlukları yenerek, en elverişsiz ortamda “istiklâl-i tam” ilkesine uygun bir şekilde, kendinden önceki Osmanlı’nın, ondan önceki Anadolu Selçuklunun devamı olarak bu devleti kurduklarını unutmayalım.
Onların içinde bulunduğu şartlar, şu an bizim içinde bulunduğumuz şartlardan çok daha zordu. Onlar o zorlukların içinden bu cumhuriyeti kurdularsa biz niçin başarmayalım? Adaletten ayrılmayan, milletin birlik beraberlik ve tesanüt içerisinde yaşamasına özen gösteren, günümüzün güçlü olma şartlarını yerine getirmiş bir Türkiye elbette pâyidar olacaktır. Bunun sağlanması da zor değildir.
* * *
Cumhuriyet bizim için çok kıymetlidir. Onun kıymeti ödenen bedelin çok yüksek olmasından kaynaklanıyor. O bedelin ne olduğunu düşünürsek cumhuriyetin baha biçilmez kıymetini de anlarız.
93 harbi olarak bilinen 1877-78 Osmanlı - Rus Harbinden sonra Sultan II. Abdülhamit’in tahttan indirildiği 1908 yılına kadar 30 sene nispi bir huzur ve sükûn dönemi geçiren Devlet-i Âliye, 1908’den sonraki 10 yıl içinde bir enkaz haline geldi. O dönemleri bütün bir İslam Alemi açısından değerlendirdiğimizde şunu görürüz:
16. Asır ortalarında İslâm Aleminde mevcut devletlerin hemen hepsinde Türk soylu hanedanlar yönetimi elinde bulunduruyordu. İran’da ve Kafkasya’da Safeviler, İdil Ural’da Kazan, Nogay ve Kırım Hanlıkları, Türkistan’da Özbek (Şeybani) Hanlığı, Afganistan ve Hindistan’da Timur soyundan Babür hanedanı, Mısır’da Osmanlıdan önce Memluk Sultanları ve Anadolu, Ortadoğu, Kuzey Afrika, Balkanlarda ve Doğu Avrupa’da Osmanlı hanedanı hüküm sürüyordu.
Türk Denizi son met döneminin zirvesini yaşıyordu. Büyüklüğümüz doruğa ulaşmıştı. Her met gibi bunun da cezri vardı. 16. Asır ortaları, bu met zirvesinden inişe geçtiğimiz, denizimizin yükselişinin durduğu, cezir döneminin başladığı dönemdir. Kazan 1552’de Ruslar tarafından işgal edilmiş, Rusları 250 yıl kendilerine bağlı tutan Altın Orda ve bakiyesi Kazan Hanlığı sona ermişti. Osmanlı yükselişinin zirvesindeydi ama ulu çınar içten çürümeye başlamıştı. Şehzade Mustafa’nın idam edilmesiyle Kazan’ın Ruslar tarafından işgali aynı yıllara denk gelir.
Türk Denizinin son cezri de, son met gibi, uzun sürdü. İran’da, Hindistan’da zeval biraz daha geç başladı ama 18. Asır ortalarına gelindiğinde Hindistan’da İngiliz hakimiyeti hissedilmeye başlamış, Doğu Türkistan da Çin kontrolüne girmişti. Uzun sözün kısası 1552’de başlayan cezir, 1918’e kadar sürdü. Sevr anlaşmasıyla denizimiz kuruma noktasına gelmişti. Osmanlı toprakları işgal edilmiş, İdil Ural ve Batı Türkistan Rusların, Doğu Türkistan Çin’in, Hindistan İngilizlerin hakimiyetine geçmişti. İran’da Safevilerden Afşarlara onlardan Kaçarlara geçen iktidar, ülkeyi “Büyük Oyun” sahnesi haline getiren İngiliz, Alman ve Rus ordularıyla baş etmede acze düşmüştü. Anadolu’nun ortasında bir avuç toprak bırakılmıştı bize.
* * *
İşte Türkiye Cumhuriyeti o şartlarda bu enkazın içinden çıktı. Önce Çanakkale müdafaası, ardından İstiklâl harbi ve bilhassa Sakarya ve Dumlupınar muharebeleri, şanla kanla yazılmış birer destan oldu. Bu harpler binlerce yedek subayı şehit verdiğimiz harplerdi. İlim ve irfanlarıyla bu toprağa, bu topluma hizmet etmek maksadıyla yetişmiş olan bu gençler, şartlar gerektirdi ilim irfanlarıyla değil, kanlarıyla canlarıyla vatan borçlarını ödediler, ilim ve irfan erbabını şehit verdik; ilim ve irfanı şehit verdik.
Cumhuriyetle birlikte Türk Denizi cezir halinden çıktı, yeni bir met dönemi başladı. Cumhuriyet kurulmasaydı, Türkistan’dan, Kafkasya’dan, Afganistan’dan, şimdi Suriye ve Irak’tan iltica eden biçarelere kim kucak açacaktı?
Türk Denizi yükseliyor!
Cezir denizimizin dört bir yanında, bir tarafta biraz önce, diğer tarafta biraz sonra başladı, yeni met de önce Anadolu’dan 1922’de başladı, sonra Pakistan’da devam etti, İran’dan sonra şimdi Batı Türkistan’da gerçekleşiyor. İnşallah İdil Ural’da ve Doğu Türkistan’da da zeval duracak, yükseliş başlayacaktır.
İşte cumhuriyetin kıymeti buradan gelmektedir. Cumhuriyetin bedeli, ilim ve irfandır. Biz ilim ve irfanı şehit verdik. Bu topraklar ilim ve irfan erbabının kanlarıyla yoğrularak “istiklâl-i tam” sahibi oldu. Bunu bilmeyenler ne bilsinler cumhuriyeti, onu bilenlere selâm olsun!
Temennimiz ümidimizdir: Cumhuriyetimiz ilelebet pâyidar olsun. Adaleti yeryüzüne teşmil eden, Küresel Adaleti hayal olmaktan çıkaran bir güç olalım. 20. Asır şafağından doğan aydınlık yükselmeye davam etsin, 21. Asır bizim asrımız olsun. Gayretimiz eksilmesin, kesir olsun. Allah bizden yine razı olsun!