Çanakkale Haber

Puna GÜLEÇÖZ
Köşe Yazarı
Puna GÜLEÇÖZ
 

GEÇMİŞİN ÇÖKEN MEDENİYETLERİNDEN ALINACAK DERSLER

Her geçen gün artan merakım ve bunun doğrultusunda yapabildiğim araştırmalar. Beni nereye sürüklediğini dahi düşünmeden, sonuç arama kavgam. Eskiye nazaran ben biraz daha şanslıyım, oldukça rahat araştırıyorum ve istediğimin de dışında, daha fazla bilgi var.Yalan-yanlış,katıldığım-katımadığım bir çok bilgiye rahatlıkla ulaşabiliyorum.Bakış açım ne kadar objektif de olsa bu bilgi kalabalığında gerçekten doğru bilgilere ulaşmak çok zor. Ne kadar zeki olursanız olun,bu çeşit araştırmalarda yeni bir bilgi kirliliği daha oluşturmamak adına Bilgeliğin çok önemli bir faktör olduğunu farkettim.Bu yolculukta neler öğrendim; 1-Empati : Bu bana hadiselerin insanlarlarla aramda telepati gücü varmışçasına hadise anında duygu ve düşünceleri ve korkuları vb..hisleri yaşamayı öğretti. 2-Hayal Gücü: Kendinizi hadisenin içinde bulduğunuz andır.Orada düşünür,Orada yaşarsınız. 3- Hadiseler ve sonuçlarını bir sonraki çağa mesaj olarak yazdım.Yıllarca her Tarih bir mesajdır derken,bu sonuçları sizlere taşıdığımda yanılma payım olmasına rağmen, yanılmadığım durumlarda doğruluğumu kanıtladım.Benim odaklanmam gereken nokta zekadan ziyade Bilgelikti.Kendisini hiç neden yokken tehlikeye atan kişi, cesur olmaktan ziyade çılgın, bilge ve iyi olmaktan çok, aptal ve güvenilmez biridir. Gerçek cesaret, dolayısıyla korkusuzluğun değil, bilgece bir korkunun, gerçekten korkulması gereken bir şey karşısında duyulan korkunun sonucu olmak durumundadır. Bu yüzden cesaret bilgelikten, iyi ve kötüye ilişkin bilgiden başka bir şey değildir. Bilge insan zorunlu olarak cesurdur. Yalnızca ahmaklar korkaktır ve her insanda bilgelik denilen toplumların tabiriyle bu delilik vardır. Asıl konumuza gelelim; Tarihte her medeniyetin bir sonu ve bu sonu getiren birçok faktör olmuştur. Medeniyetlerin yıkılmasına yol açabilecek etkenler neler olabilir? Bir zamanlar modern Batı toplumu, tekerlekleri ekonomik büyüme sayesinde sağlam ve düzenli dönen bir bisiklete benzetilmişti. Bu ileri hareket yavaşladığında veya durduğunda toplumun temel taşları olan demokrasi, bireysel özgürlük, sosyal tolerans vb. değerlerde sarsılma başlamıştı. Dünya, sınırlı kaynaklar için çekişmelerle çirkinleşir, kendi yakın çevremiz dışındaki insanlar dışlanır. Tekerlekleri yeniden ileri döndürecek bir yol bulunmazsa tam bir toplumsal çöküş yaşanacaktır.İnsanlık tarihinde böyle çöküşler çok oldu ve ne kadar büyük görünürse görünsün hiçbir medeniyet, toplumu sona götürecek zayıflıklardan muaf değildir. Bugün için her şey yolunda gidiyor görünse de durum her an değişebilir. Yeryüzüne göktaşı çarpması, salgın hastalık, nükleer yıkım gibi etkenleri bir yana bırakırsak, medeniyetin çöküşüne yol açan birçok etken vardır. Çok iyi bir şekilde anlıyoruz ki tarih, kaynaklarını düşünmeden kullandıkları için çöken, çökmese dahi zayıflayıp doğal olarak daha gelişmiş olan uygarlıkların kölesi haline gelen ya da onlar arasında kültürel olarak eriyip giden örneklerle doludur.Bu konu hakkındaki araştırmalarım hala sürüyor.Daha sonra detaylı olarak kendi blog sayfamda yayınlayacağım. Sadece şu örneği vermek istiyorum ve sizlerin bunun üzerinde derin bir şekilde düşünmenizi rica ediyorum.Tarihte en eski uygarlıklardan biri mayalar ve Romalılardır. Belki de Roma İmparatorluğu’nda olduğu gibi Mayalar da ve aslına bakarsanız tüm uygarlıkların çöküşünde ortak bir nokta var. Örneğin; Maya medeniyetinin yıkılması konusunda birçok teori ileri sürülüyor: İşgal, iç savaş, ticaret yollarının çökmesi vb. Ama Orta Amerika’nın o dönemlerdeki iklimine dair ipuçları 1990’larda bir araya getirildiğinde, asıl sorunun bir dönem kendisini gösteren ciddi iklim değişikliğinde yattığı sonucuna varıldı.Bu medeniyetin geliştiği 250-800 yılları arasında bölgenin bol yağış aldığı, mahsulün iyi olduğu, şehirlerin büyüdüğü biliniyor. İklime dair veriler ise mağara oluşumlarının incelenmesiyle elde ediliyor. Fakat bu göstergeler 820’lerden sonra bölgenin 95 yıl süren bir kuraklık dönemine girdiğine işaret ediyor.Kuraklık saptamasının ardından araştırmacılar Mayaların çöküşü ile iklim arasında bağlantı kurdu. Gerçekten de iki dönem örtüşüyordu. Bütün büyük medeniyetler gibi Mayaların da ekonomik gücü esas olarak tarım ürünlerine bağlıydı. Kuraklık nedeniyle bu ürünler her yıl sınırlanınca Mayalar siyasi gücünü yitirdi ve sonunda toplum çözüldü.Kuraklık nedeniyle azalan kaynakların paylaşımı sorunu, sosyal ve siyasal alanda istikrarsızlığa, şehirler arası çatışmalara ve savaşlara yol açtığı kayalarda ve sonradan ortaya çıkan kaynaklarda bu kanıtlandı.Tabiki Nüfus artışı ve sürekli bitmek tükenmeyen hep daha fazlası isteklerde Koskoca uygarlığın yok olmasına neden oldu.Tarih bize gösteriyor ki Doğanın dengesini nasıl ve ne şekilde değiştirmeye çalışırsanız çalışın.Doğa da gereken cevabını mutlaka veriyor. Esas mesele, egomuzun deliliğe varan aşırılıklarını artık olağan karşılamaya başlamış olmamız. Eğer delilik böylesine normalleşmişse, hiç kimse artık mantıklı, sağlıklı ya da akla uygun davranışın ne olduğunu bilmiyor demektir. En saçma ve garip eylemler bile olağanlaşır ve doğal görünmeye başlar. İnsanların birbirini öldürmesi; erkeklerin kadınlara, ebeveynlerin çocuklara baskı uygulaması; küçük bir insan grubunun insanlığın geri kalanı üzerinde güç kullanması "doğal" hale gelir. Doğanın çevre felaketlerine yol açacak derecede sömürülmesi, insan bedeninin hor görülmesi ve tamamıyla doğal arzulara sahip olmaktan duyulan suçluluk olağanlaşır. İnsanın asla ihtiyaç duymayacağı büyüklükte bir servete sahip olmak için çırpınması, durmaksızın başarı, iktidar ve şöhret peşinde koşması -hatta servete ve üne kavuştuğunda bile asla tatmin olmaması doğallaşır. Medeniyetlerin Çöküşü yaklaşık 6000 yıl önce bazı insan topluluklarının ruhsal dünyasında gerçekleşen bir dönüşümdü.Her bir medeniyet kendi çağında kendi imkanlarını büyülterek bu noktalara geldi. Bu insanlar artık güçlü bir egoya sahipti. Medeniyetlerde Çöküş, “ben” in ya da bireyselliğin kuvvetlenmesiydi ve hala da öyle olmaya devam ediyor. Medeniyet çöküşlerinde farkettiğim en belirgin gerçeklik bu oldu.Bazı sonların kaçınılmaz olmasını da şimdilerde çok daha iyi anlıyorum.Artık şunu çok net ve açık yüreklilikle söyleyebilirim ki; “Hayır! İnsanlar aç değiller,fakat Aç gözlülüğe asla çare bulunamadı.”/Puna Güleçöz.
Ekleme Tarihi: 12 Kasım 2017 - Pazar
Puna GÜLEÇÖZ

GEÇMİŞİN ÇÖKEN MEDENİYETLERİNDEN ALINACAK DERSLER

Her geçen gün artan merakım ve bunun doğrultusunda yapabildiğim araştırmalar. Beni nereye sürüklediğini dahi düşünmeden, sonuç arama kavgam. Eskiye nazaran ben biraz daha şanslıyım, oldukça rahat araştırıyorum ve istediğimin de dışında, daha fazla bilgi var.Yalan-yanlış,katıldığım-katımadığım bir çok bilgiye rahatlıkla ulaşabiliyorum.Bakış açım ne kadar objektif de olsa bu bilgi kalabalığında gerçekten doğru bilgilere ulaşmak çok zor. Ne kadar zeki olursanız olun,bu çeşit araştırmalarda yeni bir bilgi kirliliği daha oluşturmamak adına Bilgeliğin çok önemli bir faktör olduğunu farkettim.Bu yolculukta neler öğrendim;

1-Empati : Bu bana hadiselerin insanlarlarla aramda telepati gücü varmışçasına hadise anında duygu ve düşünceleri ve korkuları vb..hisleri yaşamayı öğretti.

2-Hayal Gücü: Kendinizi hadisenin içinde bulduğunuz andır.Orada düşünür,Orada yaşarsınız.

3- Hadiseler ve sonuçlarını bir sonraki çağa mesaj olarak yazdım.Yıllarca her Tarih bir mesajdır derken,bu sonuçları sizlere taşıdığımda yanılma payım olmasına rağmen, yanılmadığım durumlarda doğruluğumu kanıtladım.Benim odaklanmam gereken nokta zekadan ziyade Bilgelikti.Kendisini hiç neden yokken tehlikeye atan kişi, cesur olmaktan ziyade çılgın, bilge ve iyi olmaktan çok, aptal ve güvenilmez biridir. Gerçek cesaret, dolayısıyla korkusuzluğun değil, bilgece bir korkunun, gerçekten korkulması gereken bir şey karşısında duyulan korkunun sonucu olmak durumundadır. Bu yüzden cesaret bilgelikten, iyi ve kötüye ilişkin bilgiden başka bir şey değildir. Bilge insan zorunlu olarak cesurdur. Yalnızca ahmaklar korkaktır ve her insanda bilgelik denilen toplumların tabiriyle bu delilik vardır.

Asıl konumuza gelelim; Tarihte her medeniyetin bir sonu ve bu sonu getiren birçok faktör olmuştur. Medeniyetlerin yıkılmasına yol açabilecek etkenler neler olabilir? Bir zamanlar modern Batı toplumu, tekerlekleri ekonomik büyüme sayesinde sağlam ve düzenli dönen bir bisiklete benzetilmişti. Bu ileri hareket yavaşladığında veya durduğunda toplumun temel taşları olan demokrasi, bireysel özgürlük, sosyal tolerans vb. değerlerde sarsılma başlamıştı. Dünya, sınırlı kaynaklar için çekişmelerle çirkinleşir, kendi yakın çevremiz dışındaki insanlar dışlanır. Tekerlekleri yeniden ileri döndürecek bir yol bulunmazsa tam bir toplumsal çöküş yaşanacaktır.İnsanlık tarihinde böyle çöküşler çok oldu ve ne kadar büyük görünürse görünsün hiçbir medeniyet, toplumu sona götürecek zayıflıklardan muaf değildir. Bugün için her şey yolunda gidiyor görünse de durum her an değişebilir. Yeryüzüne göktaşı çarpması, salgın hastalık, nükleer yıkım gibi etkenleri bir yana bırakırsak, medeniyetin çöküşüne yol açan birçok etken vardır. Çok iyi bir şekilde anlıyoruz ki tarih, kaynaklarını düşünmeden kullandıkları için çöken, çökmese dahi zayıflayıp doğal olarak daha gelişmiş olan uygarlıkların kölesi haline gelen ya da onlar arasında kültürel olarak eriyip giden örneklerle doludur.Bu konu hakkındaki araştırmalarım hala sürüyor.Daha sonra detaylı olarak kendi blog sayfamda yayınlayacağım.

Sadece şu örneği vermek istiyorum ve sizlerin bunun üzerinde derin bir şekilde düşünmenizi rica ediyorum.Tarihte en eski uygarlıklardan biri mayalar ve Romalılardır. Belki de Roma İmparatorluğu’nda olduğu gibi Mayalar da ve aslına bakarsanız tüm uygarlıkların çöküşünde ortak bir nokta var. Örneğin; Maya medeniyetinin yıkılması konusunda birçok teori ileri sürülüyor: İşgal, iç

savaş, ticaret yollarının çökmesi vb. Ama Orta Amerika’nın o dönemlerdeki iklimine dair ipuçları 1990’larda bir araya getirildiğinde, asıl sorunun bir dönem kendisini gösteren ciddi iklim değişikliğinde yattığı sonucuna varıldı.Bu medeniyetin geliştiği 250-800 yılları arasında bölgenin bol yağış aldığı, mahsulün iyi olduğu, şehirlerin büyüdüğü biliniyor. İklime dair veriler ise mağara oluşumlarının incelenmesiyle elde ediliyor. Fakat bu göstergeler 820’lerden sonra bölgenin 95 yıl süren bir kuraklık dönemine girdiğine işaret ediyor.Kuraklık saptamasının ardından araştırmacılar Mayaların çöküşü ile iklim arasında bağlantı kurdu. Gerçekten de iki dönem örtüşüyordu. Bütün büyük medeniyetler gibi Mayaların da ekonomik gücü esas olarak tarım ürünlerine bağlıydı. Kuraklık nedeniyle bu ürünler her yıl sınırlanınca Mayalar siyasi gücünü yitirdi ve sonunda toplum çözüldü.Kuraklık nedeniyle azalan kaynakların paylaşımı sorunu, sosyal ve siyasal alanda istikrarsızlığa, şehirler arası çatışmalara ve savaşlara yol açtığı kayalarda ve sonradan ortaya çıkan kaynaklarda bu kanıtlandı.Tabiki Nüfus artışı ve sürekli bitmek tükenmeyen hep daha fazlası isteklerde Koskoca uygarlığın yok olmasına neden oldu.Tarih bize gösteriyor ki Doğanın dengesini nasıl ve ne şekilde değiştirmeye çalışırsanız çalışın.Doğa da gereken cevabını mutlaka veriyor.

Esas mesele, egomuzun deliliğe varan aşırılıklarını artık olağan karşılamaya başlamış olmamız. Eğer delilik böylesine normalleşmişse, hiç kimse artık mantıklı, sağlıklı ya da akla uygun davranışın ne olduğunu bilmiyor demektir. En saçma ve garip eylemler bile olağanlaşır ve doğal görünmeye başlar. İnsanların birbirini öldürmesi; erkeklerin kadınlara, ebeveynlerin çocuklara baskı uygulaması; küçük bir insan grubunun insanlığın geri kalanı üzerinde güç kullanması "doğal" hale gelir. Doğanın çevre felaketlerine yol açacak derecede sömürülmesi, insan bedeninin hor görülmesi ve tamamıyla doğal arzulara sahip olmaktan duyulan suçluluk olağanlaşır. İnsanın asla ihtiyaç duymayacağı büyüklükte bir servete sahip olmak için çırpınması, durmaksızın başarı, iktidar ve şöhret peşinde koşması -hatta servete ve üne kavuştuğunda bile asla tatmin olmaması doğallaşır. Medeniyetlerin Çöküşü yaklaşık 6000 yıl önce bazı insan topluluklarının ruhsal dünyasında gerçekleşen bir dönüşümdü.Her bir medeniyet kendi çağında kendi imkanlarını büyülterek bu noktalara geldi. Bu insanlar artık güçlü bir egoya sahipti. Medeniyetlerde Çöküş, “ben” in ya da bireyselliğin kuvvetlenmesiydi ve hala da öyle olmaya devam ediyor. Medeniyet çöküşlerinde farkettiğim en belirgin gerçeklik bu oldu.Bazı sonların kaçınılmaz olmasını da şimdilerde çok daha iyi anlıyorum.Artık şunu çok net ve açık yüreklilikle söyleyebilirim ki; “Hayır! İnsanlar aç değiller,fakat Aç gözlülüğe asla çare bulunamadı.”/Puna Güleçöz.

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve canakkaleninsesi.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Diğer Yazıları

07
Eylül
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.