Gönlümün köprüsünden içeriye girdin gireli hiçbir bent duramadı önümde biliyor musun? Tüm yüreklerde saklı sevdalar yedi veren gülü gibi açsa. Gidene gitme, vurana vurma, demeye de gerek kalmaz olurdu biliyor musun? O zaman hiç birimiz kıramazdı ne kalp ne de kapı.
Güzel ülkümde, emanet dolu izler, yüzler, hüzünler ve sevinçler bir çocuk masumiyetinde kalsaydı eyer, idam mangası önünde olmazdı kalp kıran erler. Sevdiğini yanında, gözlerinin önünde kaybetmezdi sevenler.
Ey aşk unuttuğum, bıraktığım yerde misin? Neden gelip kapımı çalmaz oldun, bak görmüyor musun? Masum insanları en kolay öldüğü çöle döndük. Analar madenlerde, babalar kahpe kuytular da, sevdalılar terör çıkmazın da, verir oldu sevdiklerini, anlamaz mısın? Aşktan, sevda dan arındırılmış yolda, koparılmış bedenden kalpler haline büründük, sanki uyuşturulan sokaklar değil, biz olduk.
Sanma ki öldü masumiyet, ölen sadece ve sadece aslın da medeniyet. İlim kapısı, ahlak yapısı, unutuldu birer birer. Bir kuru kader ve hayatın olağan akışı oldu masumca toprağa verilen bedenler.
Aslında hepimiz aynı sokağın çocuklarıyız, biraz deli, biraz yaramaz, biraz da hırçın. Doğamız da değil genlerimiz de var yaralı kuşun kanadını sarmak. Ya da bir kartal gibi özgürce uçmak. Olmadı yaralı bir ceylan gibi kuytu da pusmak.
Bu Asımın nesli, temiz bedenli koca yürekli çocuklar, asla bir dönemeçte satmadı ülke ve ülkü dediği sevdiğini, ve dahi yıldırmadı onları kan donduran infazlar ve faili belli olaylar.
Devlet otoritesi bitmiş, eşkıya düze inmiş, Sultan Alparslan emaneti kapılar geçit olmuş, Türk yurdu dar edilmeye çalışılırken bize; aslın da farkın da değiller gerçekten dar geliyor bu kutsal vatan hepimize.