Çanakkale Haber

Metin AKGÜN
Köşe Yazarı
Metin AKGÜN
 

Bağımlılıklarımız Bizi Dönüştürüyor…

Gece-gündüz demeden çalışıyor, didiniyor, para kazıyoruz. Neden? Yarın kaygımız nedeniyle değil mi? Yarın için çalışma ve gayretimizin odağında ne var? “Çocuklarımız” değil mi? Onlar, bizim her şeyimiz, yaşama amacımız, geleceğimiz, yarınlarımızdır. Yarınları kazanmak kolay değildir. Emek ister, uykusuz geceler, sınırsız bir özveri ister, her ana babanın yaşadığı gibi… Okula başlayıncaya kadar sınırsız ve sorgulamaksızın yakınmadan, severek katlandığımız her tür fedakârlığı okul hayatı boyunca ve sonrasında neden sürdüremeyiz? Ağır bir mesuliyettir çocuk yetiştirmek. Çocuklarımızın karnını doyurmak, onu giydirmek, onu gezdirmek, her istediğini karşılamak dün belki yetiyordu, ama bugün yetmiyor, yarın da yetmeyecek... Çünkü şartlar çok değişti, dün yaşanmayan riskler, aklımıza gelmeyen tehlikeler yanı başımızda… Fark etmediğimiz sorunlarla iç içeyiz… Okula başlayan çocuklarımıza ne kadar zaman ayırıyoruz? Zaman ayırmak yeter mi? Çocuklarımıza yönelen tehlikelerin farkında olmadan, bu tehlikelerle ilgili bilgili ve bilinçli olmadan ayrılan zaman bir fayda sağlar mı? Ne kadar farkındayız bilinmez ama, çocuklarımız yanında biz yetişkinler de bağımlılık girdabında çırpınmanın sarhoşluğunda kendimizi kaybedebiliriz yeterince tedbirli olamazsak… Bağımlılık dediğimizde ilk akla gelen Madde bağımlılığı, esrar, uyuşturucu madde kullanımı, haplar vb. alışkanlıklar geliyor. Bu alışkanlıklar nesli kuruturken, değerlerimizden uzaklaştırırken, toplumda yarattığı yıkım biliniyor. Peki, diğer bağımlılıklarımızın ne kadar farkındayız? Küresel ölçekte hızla yayılan farklı yaşam tarzları, toplumları dönüştürüp, küresel zevkler yaratırken, geçimimizi sağladığımız zorunlu işimiz/mesleğimiz dışında kalan zamanımızı nasıl değerlendireceğimiz yönünde; boş zaman deneyimlerine aşina kılıyor bizlere, biz farkına bile varmadan… Gerçekte bize ait olması gereken hayatımızı hızla dönüştürerek, teknolojik yaşamların figüranı haline getiriyor. Televizyon, sinema, turizm, internet gibi küresel güçlerin (küresel eşkıyaların) yaygın kullandığı küresel araçlar tesirinde; beğenilerimiz, arzularımız, giyim, kuşam, yeme-içme alışkanlıklarımız, damak zevkimiz, hatta kullandığımız lisan, yaygın kullandığımız kelimeler, beden dilimiz, jestlerimiz ve mimiklerimiz bile küreselliğin rengine ayarlı şekilde dönüşüyor... Yaşam tarzlarımız eskiye kıyasla hızla değişmekte, sanal alemde yaşıyormuşuz gibi farklı, istikrardan uzak bir boyutta seyreden bir yaşam tarzımız oluşmakta. Gündelik hayatımız, “kes/yapıştır”, “kullan at” kültürünün çekim alanına girmiş durumda. Kalıcı, istikrarlı, kararlı tercihlerimiz değişkenliğin büyüsüne tutulmuş gibi. Başkası olmayı, kendimize/değerlerimizce yabancı yaşamayı tercih ediyoruz gibi. Değerler sistemine dayalı bir kimlik ve duruş yerine işaret değerlerine göre satın alınan tüketim mallarıyla kimliğini ve duruşunu oluşturmaya yönelmiştir (Demirzen, 2010:104) günümüz insanı. Bu süreçte salt hazzı için yaşamaya odaklı bir nesil oluşmakta. Haz mutluluktan farklı olarak daha kısa ömürlü ve geçici olduğundan tüketiciler yeni haz arayışları içerisinde sürekli olarak tüketim yapma isteğindedir (Yanıklar, 2006:104). Tüketimi gerçekleştiren birey elde edeceği bu haz ile mutlu olacağına inanır, tüketime yatkın ve bağımlı hale gelir (Aydoğan, 2004:118). Satın alınan hiçbir ürün, tüketenin beklentilerini karşılamaz, hazzın azalması sonrası bir sonraki malın kendisinde yaratacağı hazza odaklandırır. Bu beklentinin bireyde değer haline gelmesi, kişinin hazzı için yaşar olması, bir yönüyle de tüketim bağımlılığını yaratıyor. Bireyler kendi kimliklerini, statülerini ve kim olarak algılanmayı arzu ettiklerini satın aldıkları mallarla ifade etmeye başlamış, saygınlık, rahatlık, başarı, mutluluk, haz vb. duyusal memnuniyetleri tüketimle elde etmeye çalışıyorlar (Kırcı, 2014). Bu kültürel temelde değerlerini kaybetmiş, elinde veya üzerinde taşıdığı markanın sağladığı sahte bir şahsiyeti taşıyan bireyleri vitrine çıkarırken, kimliksizleşen, kişiliksizleşen insanın taşıdığı marka kadar değerli olduğu dünya yaratılacak. “İnsan artık yaratılanların en şereflisidir” değeri değişirken, insan taşıdığı marka kadar değerli/şerefli olacağı yönünde, yeni ve ucube bir değer vitrine çıkıyor. Eğer eğitsel bağlamda doğru tedbirleri en kısa zamanda almaz, uygulamada başarı sağlayamazsak… Küresel ölçekte iletişim araçlarına hâkim olan ve kullanan, medya aracılığıyla kullandıkları/verdikleri subliminal mesajlarla daha etkili oldukları tartışılmaz hale gelen ve bu yönde etkili olan güçlerin “Hedonizm”i (zevk/haz almak için yaşam anlayışını) toplumda yeni ve ortak değer kılmanın gayretinde olduklarını ve bu yönde küresel insan yaratmaya odaklandıklarını düşünüyoruz. Hedeflenen küresel insanda, zevk ve haz için fanteziler, düşler ve imajlar çok önemli araçlar haline gelmiş ve toplum sonsuz ihtiyaç ve istekleriyle daha fazla tüketime ve sahip olmaya odaklanmış, kültürel temelde değerlerinin taşıdığı manayı yitirmiş, artık pekte önemsemeyen, hatta bu değerleri aşağılamayı üstünlük addeden yeni bir nesil olması… Bu yeni nesil, (new aga)1980'lerin Amerikan kitle medyasından küresel yayılma gösteren, meditasyon, kanal olma (channelling), reenkarnasyon, kristaller, psişik deneyim, holistik sağlık, ufo gibi konulara ilgi duyan, meditasyon gruplarının çalışmalarına katılmayı, kitap, müzik, kristal ve tütsü gibi malzemeleri almayı, ruhsal rehberler ve şifacılara danışmayı yaşamın temeli kabul eden özellikleriyle dikkat çeker. Bu süreçte tüketim döngüsünde tek kazanan olmak yönünde de inovasyon ürün diyerek, yarattığı marka bağımlılığı, lüks tüketim alışkanlığı yönüyle kendi titanlarını kurmak ve sürdürülebilir kılmanın amaçları olduğunu düşünüyoruz. Eğer, yeterli tedbir almaz isek… Medya güçleriyle, subliminal mesajlarıyla, yarattıkları ve hızla yayılan yeni değerleri ve marka/lüks tüketim bağımlılıklarıyla bizleri biçimlendiriyor, ne düşüneceğimize de onlar karar veriyor… Farkında olmadan gönüllü, özgür kölelere dönüştürülüyoruz gibi…
Ekleme Tarihi: 26 Nisan 2014 - Cumartesi
Metin AKGÜN

Bağımlılıklarımız Bizi Dönüştürüyor…

Gece-gündüz demeden çalışıyor, didiniyor, para kazıyoruz. Neden? Yarın kaygımız nedeniyle değil mi? Yarın için çalışma ve gayretimizin odağında ne var? “Çocuklarımız” değil mi? Onlar, bizim her şeyimiz, yaşama amacımız, geleceğimiz, yarınlarımızdır. Yarınları kazanmak kolay değildir. Emek ister, uykusuz geceler, sınırsız bir özveri ister, her ana babanın yaşadığı gibi… Okula başlayıncaya kadar sınırsız ve sorgulamaksızın yakınmadan, severek katlandığımız her tür fedakârlığı okul hayatı boyunca ve sonrasında neden sürdüremeyiz? Ağır bir mesuliyettir çocuk yetiştirmek. Çocuklarımızın karnını doyurmak, onu giydirmek, onu gezdirmek, her istediğini karşılamak dün belki yetiyordu, ama bugün yetmiyor, yarın da yetmeyecek... Çünkü şartlar çok değişti, dün yaşanmayan riskler, aklımıza gelmeyen tehlikeler yanı başımızda… Fark etmediğimiz sorunlarla iç içeyiz… Okula başlayan çocuklarımıza ne kadar zaman ayırıyoruz? Zaman ayırmak yeter mi? Çocuklarımıza yönelen tehlikelerin farkında olmadan, bu tehlikelerle ilgili bilgili ve bilinçli olmadan ayrılan zaman bir fayda sağlar mı? Ne kadar farkındayız bilinmez ama, çocuklarımız yanında biz yetişkinler de bağımlılık girdabında çırpınmanın sarhoşluğunda kendimizi kaybedebiliriz yeterince tedbirli olamazsak… Bağımlılık dediğimizde ilk akla gelen Madde bağımlılığı, esrar, uyuşturucu madde kullanımı, haplar vb. alışkanlıklar geliyor. Bu alışkanlıklar nesli kuruturken, değerlerimizden uzaklaştırırken, toplumda yarattığı yıkım biliniyor. Peki, diğer bağımlılıklarımızın ne kadar farkındayız? Küresel ölçekte hızla yayılan farklı yaşam tarzları, toplumları dönüştürüp, küresel zevkler yaratırken, geçimimizi sağladığımız zorunlu işimiz/mesleğimiz dışında kalan zamanımızı nasıl değerlendireceğimiz yönünde; boş zaman deneyimlerine aşina kılıyor bizlere, biz farkına bile varmadan… Gerçekte bize ait olması gereken hayatımızı hızla dönüştürerek, teknolojik yaşamların figüranı haline getiriyor. Televizyon, sinema, turizm, internet gibi küresel güçlerin (küresel eşkıyaların) yaygın kullandığı küresel araçlar tesirinde; beğenilerimiz, arzularımız, giyim, kuşam, yeme-içme alışkanlıklarımız, damak zevkimiz, hatta kullandığımız lisan, yaygın kullandığımız kelimeler, beden dilimiz, jestlerimiz ve mimiklerimiz bile küreselliğin rengine ayarlı şekilde dönüşüyor... Yaşam tarzlarımız eskiye kıyasla hızla değişmekte, sanal alemde yaşıyormuşuz gibi farklı, istikrardan uzak bir boyutta seyreden bir yaşam tarzımız oluşmakta. Gündelik hayatımız, “kes/yapıştır”, “kullan at” kültürünün çekim alanına girmiş durumda. Kalıcı, istikrarlı, kararlı tercihlerimiz değişkenliğin büyüsüne tutulmuş gibi. Başkası olmayı, kendimize/değerlerimizce yabancı yaşamayı tercih ediyoruz gibi. Değerler sistemine dayalı bir kimlik ve duruş yerine işaret değerlerine göre satın alınan tüketim mallarıyla kimliğini ve duruşunu oluşturmaya yönelmiştir (Demirzen, 2010:104) günümüz insanı. Bu süreçte salt hazzı için yaşamaya odaklı bir nesil oluşmakta. Haz mutluluktan farklı olarak daha kısa ömürlü ve geçici olduğundan tüketiciler yeni haz arayışları içerisinde sürekli olarak tüketim yapma isteğindedir (Yanıklar, 2006:104). Tüketimi gerçekleştiren birey elde edeceği bu haz ile mutlu olacağına inanır, tüketime yatkın ve bağımlı hale gelir (Aydoğan, 2004:118). Satın alınan hiçbir ürün, tüketenin beklentilerini karşılamaz, hazzın azalması sonrası bir sonraki malın kendisinde yaratacağı hazza odaklandırır. Bu beklentinin bireyde değer haline gelmesi, kişinin hazzı için yaşar olması, bir yönüyle de tüketim bağımlılığını yaratıyor. Bireyler kendi kimliklerini, statülerini ve kim olarak algılanmayı arzu ettiklerini satın aldıkları mallarla ifade etmeye başlamış, saygınlık, rahatlık, başarı, mutluluk, haz vb. duyusal memnuniyetleri tüketimle elde etmeye çalışıyorlar (Kırcı, 2014). Bu kültürel temelde değerlerini kaybetmiş, elinde veya üzerinde taşıdığı markanın sağladığı sahte bir şahsiyeti taşıyan bireyleri vitrine çıkarırken, kimliksizleşen, kişiliksizleşen insanın taşıdığı marka kadar değerli olduğu dünya yaratılacak. “İnsan artık yaratılanların en şereflisidir” değeri değişirken, insan taşıdığı marka kadar değerli/şerefli olacağı yönünde, yeni ve ucube bir değer vitrine çıkıyor. Eğer eğitsel bağlamda doğru tedbirleri en kısa zamanda almaz, uygulamada başarı sağlayamazsak… Küresel ölçekte iletişim araçlarına hâkim olan ve kullanan, medya aracılığıyla kullandıkları/verdikleri subliminal mesajlarla daha etkili oldukları tartışılmaz hale gelen ve bu yönde etkili olan güçlerin “Hedonizm”i (zevk/haz almak için yaşam anlayışını) toplumda yeni ve ortak değer kılmanın gayretinde olduklarını ve bu yönde küresel insan yaratmaya odaklandıklarını düşünüyoruz. Hedeflenen küresel insanda, zevk ve haz için fanteziler, düşler ve imajlar çok önemli araçlar haline gelmiş ve toplum sonsuz ihtiyaç ve istekleriyle daha fazla tüketime ve sahip olmaya odaklanmış, kültürel temelde değerlerinin taşıdığı manayı yitirmiş, artık pekte önemsemeyen, hatta bu değerleri aşağılamayı üstünlük addeden yeni bir nesil olması… Bu yeni nesil, (new aga)1980'lerin Amerikan kitle medyasından küresel yayılma gösteren, meditasyon, kanal olma (channelling), reenkarnasyon, kristaller, psişik deneyim, holistik sağlık, ufo gibi konulara ilgi duyan, meditasyon gruplarının çalışmalarına katılmayı, kitap, müzik, kristal ve tütsü gibi malzemeleri almayı, ruhsal rehberler ve şifacılara danışmayı yaşamın temeli kabul eden özellikleriyle dikkat çeker. Bu süreçte tüketim döngüsünde tek kazanan olmak yönünde de inovasyon ürün diyerek, yarattığı marka bağımlılığı, lüks tüketim alışkanlığı yönüyle kendi titanlarını kurmak ve sürdürülebilir kılmanın amaçları olduğunu düşünüyoruz. Eğer, yeterli tedbir almaz isek… Medya güçleriyle, subliminal mesajlarıyla, yarattıkları ve hızla yayılan yeni değerleri ve marka/lüks tüketim bağımlılıklarıyla bizleri biçimlendiriyor, ne düşüneceğimize de onlar karar veriyor… Farkında olmadan gönüllü, özgür kölelere dönüştürülüyoruz gibi…

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve canakkaleninsesi.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Diğer Yazıları

14
Şubat
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.