AFRİKALILAR KADAR OLAMADIK!
Bir de övünüp dururuz; Türk Milleti olarak şöyle asiliz, böyle pırlantayız, Atatürk bile bize Aziz ve Necip Türk Milleti dedi, diye!
Neymiş efendim; Bir Türk dünyaya bedelmiş, leb demeden leblebiyi anlarmışız, her Türk zeki doğarmış da mış, mış, mış!
Açık ne net olarak söylüyorum ki, biz elimizdeki cevherin değerini anlayamamışız! Kendi kendisini “Dünya Lideri” olarak ilan eden Cumhur’un Başı, gerçekten dünya lideri imiş!
Çevremizde ziyaret edilecek komşu kalmadığı ve Avrupa’da kendisini davet eden ülke bulunmadığı için kendisini yollara vuran Cumhur’un Başı, aradığını Afrika’nın balta girmemiş ormanlarında buldu.
Afrika seyahatinin ilk durağı olan Fildişi Sahilinin en büyük kentinin havaalanında coşkuyla karşılandı.
Vali, ABİDJAN şehrini ilk ziyaret eden Türk Cumhurbaşkanı olan Cumhur’un Başı’na şehrin altın anahtarını verdi. Anahtarı Emine Hanıma teslim eden Cumhur’un Başı; “Aman dikkat et, etraf hırsız dolu, ben hırsızı gözünden tanırım, anahtara sahip ol” dedi…
Oraların Muhtarı sayılabilecek, yerel kıyafet giymiş 60 kabile lideri Erdoğan’ı, hoş geldiniz demek olan “Akwaba” diyerek karşıladılar. Danışmanlarına dönen Erdoğan, “görüyor musunuz bize akraba diyorlar” dedi! Danışmanların tümü birden kafa salladılar.
Fildişi Sahili vatandaşları, Fransızca “Bienvenue Erdoğan” (Hoş geldin) diye bağırdılar. Kalabalıktan aniden “Başkan Tayyip” , “Başkan buraya, yumruk havaya” , sesleri yükseldi! Başta, yerel kıyafetleri giyinmiş Afrikalılar ve yabancı misyon temsilcileri çok şaşırdılar! Yerel kıyafetler giymiş yandaş işadamları, boğazlarını patlatırcasına slogan atıyorlardı!
Cumhur’un Başı, Kayınço Binali’ye bağıran adamları gösterip, “aferin Binali aferin, yeni bir havuz yapmanın zamanı gelmiş” dedi.
FİLDİŞİ Sahillerinin ilk sahipleri olan “Ensar Feneri” kökenli yerliler, Cumhur’un Başı’na “Güç, Cesaret ve bilgelik” anlamına gelen “Agrabe Yapu” ünvanını verdiler. Cumhur’un Başı, “Akrabayız yahu” diyorlar, dedi!
Törenin sonunda istemeden de olsa büyük bir gaf yaşandı;
Törenin bitmesine yakın, Yerliler “dostluğu pekiştirmenin” simgesi olan
“Barış Çubuğu” yaktılar ve içmesi için Cumhur’un Başı’na uzattılar!
Birdenbire parlayan Cumhur’un Başı, barış çubuğunu yere çarptığı gibi,
“No sigara, no sigara” demeye başladı. Yüksek sesle, “Daha da gelmem Davos’a” dedi ve çekti gitti. Först Leydi, ağlayarak eşinin arkasından koşarken, “Davos değil, Davos değil” diye bağırıyordu…
Bilinen hikâye ama tekrarında fayda var;
Evin delikanlısı gece duyduğu bir tıkırtı üzerine yatağından kalkar ve hırsızla burun buruna gelir. Sporcu olan genç, hırsızı kıskıvrak yakalar.
Babası uyanır ve oğluna seslenir; “Oğlum, o gürültü ne?”
Delikanlı; “Bir hırsız yakaladım, baba!”
Baba; “Getir buraya oğlum!”
Delikanlı; “Gelmiyor, baba!”
Baba; “Bırak gitsin o zaman!”
Delikanlı; “Gitmiyor baba!”
Baba; “Allah Allah, çattık belaya! Böylesini de ilk kez görüyorum!
İki gündür ülkenin tüm hukukçuları, kara kara düşünüyorlar!
Hem Anayasa üzerine yemin edip, Cumhurbaşkanı olacaksın, hem de işine gelmeyen bir karar veren Anayasa Mahkemesi için, o kararı tanımıyorum ve uymayacağım, diyorsun!
Tam da yukarıdaki hikâyedeki gibi;
Hem “bu anayasaya uyacağıma ve koruyacağıma namusum ve şerefim üzerine and içerim” diyeceksin, hem tanımıyorum uymayacağım diyeceksin!
Valla ben bu işin içinden çıkamadım.
Olayı bir de Söke Ağası asker arkadaşım Eyüp Ağaya sordum;
Ne diyon Eyüp Ağa? Eyüp Ağa, önce divana oturdu, bacağının birini altına aldı, kafasını kaşıdı düşündü, düşündü ve şunları söyledi;
“Yahu bu Anayasa denilen şey don mu ki, her gelenin kıçına göre biçip yeniden dikelim. Mevcudu giyip, uyacaksın. Uymuyor ve giymiyorsan, kıçın açıkta kalır, üşütürsün yahu…”
Sağlık ve başarı dileklerimle 02 Mart 2016
Rifat Serdaroğlu