Kılıçdaroğlu’nun başlattığı, Türkiye’de ve dünyada büyük ilgi uyandıran “Adalet” yürüyüşü için AKP Genel Başkanı Bağımsız ve Tarafsız Cumhurbaşkanı Erdoğan konuşur gibi yapıp yine tehdit etti; “Adalet yollarda değil, adliye binalarında aranır. Siz TEM’i falan işgal edecek olursanız durum 15 Temmuz’a dönüşür ki ona da MÜSAADE ETMEYİZ. Yapılan iş hukuki değildir. Bunu yasal yollardan böyle bir adımı atmak suretiyle gidişiniz (!) hükümetimizin bir inceliğidir, daha da ileri gidiyorum bir LÜTUFTUR!”
Hakikaten çok ileri gitmişsiniz! Hatta o kadar ileri gitmişsiniz ki hem demokratik rejimi berbat etmişsiniz hem de demokrasi ile hiç ilginiz olmadığını bir daha kanıtlamışsınız!
Lütuf etmek, lütfetmek kelimesinin anlamı; Önem verilen, sayılan birinden gelen iyilik, yardım, ihsan, inayet, atıfet demektir. Anadolu’da buna “Ağa bahşişi” denir. Yani ağa gönlünden kopan bir izni, yardımı, bahşişi marabasına verecek!
Bademlerin bir türlü anlamadığı, hiçbir zaman anlayamayacağı demokratik rejimde “lütuf” diye bir şeyin mevcut olmadığıdır. Demokratik rejimde kimse kimseye Anayasa ve yasaların verdiği hakların bir milimetre dışında herhangi bir lütufta bulunamaz. Çünkü anayasa ve yasalar herkesi bağlar ve kimse yasaların üzerinde değildir. Yönetim makamında olanlar sadece yasaların herkese eşit uygulanmasını sağlamakla görevlidir. Kim ki “yasalar da neymiş, ben yasa masa tanımam, beni millet seçmiş, ben istediğim gibi davranırım” der, onun yeri toplumun içi değil, akıl ve ruhsal onarımını yaptıracağı bir tedavi merkezidir…
Türkiye’de işler Bademlerin dediği gibi yürüyorsa “Adalet Yürüyüşü” başlatanların, Başbakan Binali’ye lütfundan dolayı minnettar olmaları ve Binali’nin de önem verilen ve saygı duyulan biri olması gerekirdi, değil mi?
İyi de son Başbakan Binali benim için “Önemli ve Saygın” biri değil ki? Bir Başbakan’ın önemli olması için öncelikle seçimle o makama gelmesi gerekir. Zenginim Binali atamayla geldi, seçilemeden de gidecek! Başbakan’ın saygın biri olması için, kendi başına kararlar verebilmesi ve hakkında en ufak bir şaibenin olmaması gerekir!
Binali, Saraya sormadan bir konuda karar verebilir mi? 15 Temmuz gecesi bile, bir tünelin içine saklandı, Saray çık artık demeden çıkamadı zenginim Binali’m! Türkiye ve Uzakdoğu’daki varlığından vazgeçtik ama tüm Avrupa gazeteleri ve TV’leri zenginim Binali’nin Hollanda’daki 7 mülkünü ve 140 milyon avroluk varlığını yazdı, bir tanesi bile tekzip edilmedi! Şimdi ben nasıl saygı duyacağım zenginim Binali’ye? Veya böyle biri hangi hakla ve hangi yüzle Türk Milletine lütufta bulunacak?
Gelelim Ana muhalefet partisini tehdit etmenize; Sizin ne yapacağınızı bizler iyi biliyoruz! Sıra şimdi CHP’ye geldi, değil mi? Yapacağınız işi şimdiden size söyleyelim; -Önce AK Polis-AK Savcı ve AK Yargıç üçgeni oluşturulur ve bunlar “KARAR VERMİŞ” ve sahte delillerle donanmış olarak hazır beklerler! -Eski İmam, Yüksek Yargıyı FETÖ’ne teslim eden, FETÖ liderini TBMM kürsüsünden savunan Adalet Bakanı konuşur ve “Bu yürüyüş baştan sona hukuksuzdur” der! -Sonra son Başbakan zenginim Binali “Herkes yasalara uymak zorundadır” der! -Erdoğan’a en ağır hakaretlerde bulunan Soylu Süleyman ufak bir hazırlık yapar! -Çıkarılan en ufak bir olay sonunda Reis; “Bunlar darbe peşindeler, eyy Savcılar görevinizi yapın” der ve başta Kemal Kılıçdaroğlu ve CHP Genel Başkan Yardımcıları gözaltına alınır!
Sonra ne mi olur? Zulme, baskıya, diktaya daha fazla tahammül edemeyen Türk Milleti problemi sağduyu ile duruma el koyarak, çözer. Dikta heveslileri ve destekçileri teker-teker enselerinden yakalanır ve Bağımsız Türk Yargısının gerçek Yargıçlarının karşısına dikilir. Herkes nasibine razı olur…
Zulüm ile abat olan görülmüş müdür? Eşkıyanın dünyaya ilelebet hükümran olduğu vaki midir? Yaradılışa ters abicim, yaradılışa ters…
Sağlık ve başarı dileklerimle 19 Haziran 2017 Rifat Serdaroğlu