Türk Milleti olarak bulunduğumuz bu coğrafyada yaşamak da özgür ve bağımsız kalmak da çok zordur! Bunun için iki gerçeği çok iyi anlamak ve bilmek gerekir. İnsanımız ve tarihimiz! Bu iki değeri doğru ve tam bilmezseniz, üstelik ülke yönetimini rejimi ile kavgalı, sığ bilgili, ahlakı zayıf birilerine teslim ederseniz bu muazzam iki değer en güçlü iki silah olur, gelir sizi vurur ve tarih sahnesinden silinir gidersiniz…
Bu tezi doğrulayan bir olayı, “Ermeni Meselesi” üzerinde çok değerli eserleri olan Sayın Necati Saygılı bir kitabının önsözünde şöyle yazar; “1960’lı yıllarda İstanbul’da düzenlenen bir Türkoloji Kongresine katılmış iki yabancı Türkolog Galata Köprüsü üzerinden İstanbul’u seyrederken şöyle konuşurlar; Japon Türkolog: Ne güzel şehir değil mi? Amerikalı Türkolog: Evet, Türklerin olmayacak kadar güzel…” Eğer bizler bu coğrafyada ve bu toprakların üzerinde var olmak istiyorsak, tarihimizin ve insanımızın kıymetini çok ama çok iyi bilmemiz gerekir.
1900’lü yılların başında, emperyalist devletler tarafından kışkırtılan “Milliyetçilik akımları” Balkanları yıllar sürecek bir kan gölüne çevirdi! Balkan Savaşından sonra Osmanlı Türkleri 500 yıl hüküm sürdükleri ata topraklarından, Haçlı zihniyetine benzer bir vahşetle sürüldüler. 600 bin Türk çocuk-kadın yaşlı demeden katledildi, 900 bin Türk sürgün edildi, İstanbul’a ve Anadolu’ya sığındı. İlber Ortaylı’nın deyişiyle “Nehirler kan ve bebek aktı!” Avrupa kılını kıpırdatmadı! Aksine “Hıristiyan Milletlere” her türlü desteği verdi! Tıpkı 1992 Nisan ayı ile 1995 Eylül ayı arasında yaşadığımız “Bosna Savaşında” olduğu gibi! Bu üç yılda Kızılhaç verilerine göre 312 bin insanımız katledildi, 2 milyon insanımız yurdundan göç etmek zorunda kaldı! Bu cinayetlerin tamamı sözüm ona Medeni Avrupa’nın gözü önünde ve onların desteğiyle işlendi…
Bunları şunun için söyledim; 102 yıl önce yaşanmış ve dünya savaşı sonrası hesabı görülmüş ve kapanmış “Ermeni Tehciri” olayı bugün hala bize dayatılıyorsa, görevimizi yaptığımız söylenebilir mi? Geçmişten ders almadığımız için emperyal devletler bugün yine, tıpkı 100 yıl öncesi gibi bölgemizi dizayn etmiyorlar mı?
Ermeni Meselesinin özü şudur; 1. Dünya savaşında Devletler ve Ermeniler taraflarını seçtiler ve bu can
pazarından sağ salim çıkabilme mücadelesi verdiler. Osmanlı Devleti, kendi topraklarımızda “Kafkasya-Süveyş Kanalı-Irak-Hicaz, Yemen-Suriye, Filistin-Çanakkale’de” yani 6 cephede, topraklarımız dışında ise “Makedonya-Galiçya-Romanya” olmak üzere 3 cephede savaştı. Osmanlı Devleti 9 cephede savaşırken Ermeniler, tercihini Osmanlı Devleti’ne karşı ayaklanmak olarak kullandılar ve düşmanla 9 cephede birden savaşan Osmanlı Ordusuna arkadan saldırdılar, köylerimizi yaktılar yıktılar can aldılar! Osmanlı Devleti 27 Mayıs 1915 tarihinde o bölgedeki devlete isyan eden Ermenileri tehcire (göçe) tabi tuttu. Bölgenin dışında yaşayan Ermeni vatandaşlar yerlerinde kaldılar. Bu göç olayında ve öncesinde iki taraf ta çok acı kayıplar yaşadı! 30 Aralık 1918 tarihinde tehcire tabi tutulanların, geri dönebilmelerine olanak sağlayan kararname çıkarıldı.
Savaş sonucunda, “Bu topraklarda birlikte yaşamayı seçenlerin” insanüstü mücadele ile verdiği Kurtuluş Savaşımız yaşandı. Savaşın kazanan ve kaybeden tarafları arasında, 1914-1922 döneminin hesabı görüldü ve Lozan Barış antlaşmasıyla 1923 yılında yeni T.C Devleti kuruldu. Bu sorun o zaman Lozan Antlaşmasıyla kapatıldı… Bu olayların gerçeklerle örtüşen tanımı “İki taraflı trajedi ’dir”, soykırım değildir.
Bu yazı serisine başlarken “Yazılmayanı Yazalım (1)” başlıklı yazıda, Türk Gençliğine bu gerçeklerin okutulmadığını anlatmıştım. T.C Devleti, Atatürk’ün ölümünden sonra 1915 olaylarını, acı hatıralarıyla geride bırakıp unutmuş gibi yapmayı seçti. Ne okullarında ne de çeşitli sanat dalları aracılığıyla gerçekleri bizlere anlatmadı. Üstüne üstlük 1915 olaylarını dar açıdan değerlendirdiğini sanan satılmış sözde aydın-yazar-akademisyenler de Türk Milletinin aklını iyice karıştırdılar…
Ne yapılmalı; Ermeni Meselesi ile ilgili tüm gerçeklerin açığa çıkması için TBMM sorumluluk almalıdır! TBMM, yapacağı bir toplantı ile “Osmanlı ve Türk Devletinin” bu konudaki tüm gizli arşivlerini, kuracağı bir bilim heyetinin emrine vereceğini açıklamalıdır. İki görüşten temsilcileri, bilim insanlarını davet etmeli, bu konu için ciddi bütçe ayırmalıdır. İlgili ülkelerin arşivlerini açmaları şartıyla, onların bilim insanları da bu çalışmaya katılmalıdır.
Bu bilim heyetinin çalışmaları sonucu ortaya çıkan rapor, dünya ile paylaşılmalı ve tüm okullarımızda ders olarak okutulmalıdır…
Cemil Çiçek TBMM Başkanı iken, dönemin Başbakanı Erdoğan’ın aniden “Ben Ermenilerden özür diliyorum” saçmalaması üzerine bu çağrıyı yapmıştım; “Neyin özrünü diliyorsunuz? Erivan’da sözde soykırım anıtının önünde Türk Bayrağı paspas diye yere serilmişken siz hangi yetkiyle özür diliyorsunuz? Ne yapıyorsunuz? Hem Türk Milleti adına Başbakan veya Cumhurbaşkanı kişisel olarak özür dileyemez. Böyle bir yetkisi yoktur. Eğer özür dilenecekse, Türk Milleti adına yetkili kurum TBMM’dir. Görevinizi yapın” demiştim. Cemil Çiçek’in yüreği yetmedi. Şimdiki TBMM Başkanı zaten yapmaz! Yapmaya kalsa bizi suçlu, Ermenileri haklı çıkartmak için elinden geleni yapar! Türkiye tek adam sultasından kurtulup, gerçek demokrasiye dönebilirse, gelecek ilk TBMM’nin görevi bu konuyu kesin olarak çözmek olmalıdır…
Değerli Okurlar; Osmanlı Devleti gerileme döneminde azınlıklar sorununu yönetemedi ve bu sorun Osmanlının yumuşak karnı olarak hep kurcalandı ve kan kaybettirdi. Şahıslar olarak bizler istediğimiz kadar bağışlayıcı, hoşgörülü olabiliriz. Fakat dünya gerçeği öyle mi? Tüm insanlık tarihi boyunca güçlünün güçsüzü istismar etmesi, özellikle emperyal devletlerin baş politikaları olmuştur. Bu gerçek değişmeyecektir. ABD’nin, Rusya’nın, Çin’in, İngiltere’nin ve diğerlerinin bölgemizde ne işleri var? Söylediklerine bakarsanız, “Demokrasi getirmek” için gelmişler! Kendi ülkelerinde demokrasi var mı ki, bölgemize getirsinler?
Yazıyı bağlayalım; Bu ve benzeri sorunları çok ayrıntılı ve belgeli olarak kitap halinde sunmak için yıllardır sürdürdüğüm bir çalışmam var. İnşallah tamamlamak nasip olur. Bu güzel ülkenin geleceği olan genç arkadaşlarım! Eğer özgür, bağımsız ve demokrat bir Türkiye’de yaşamak istiyorsanız çok okuyacaksınız, araştıracaksınız, öğreneceksiniz ve mutlaka siyasete girip ülkeniz için çalışacaksınız. Nasıl ekonomide iyi para kötü parayı kovarsa, siyasette de iyi yetişmiş dürüst insanlar, kötüleri sahtekârları ve seccade şeytanlarını kovacaktır. Tercih sizin fakat şu soruyu sürekli olarak kendinize sorun;
Kurtuluş Savaşımızda dedelerimiz ne uğruna canlarını verdiler? Dedelerimiz, bu cennet vatanı üç-beş tane hırsız, cemaat ve tarikat artıklarına bırakmak için mi şehit oldular?
Not; Ermeni Meselesi gerçeğini öğrenmek için size iki yabancı kaynak öneriyorum. Gerçekleri yazdıkları ve belgeledikleri için Ermeniler tarafından evleri yakılan ve defalarca suikasta uğrayan Profesör Dr. Erich Feigl ve Tarihçi Stanford Shaw’un konu ili ilgili kitapları…
Sağlık ve başarı dileklerimle 17 Ağustos 2017 Rifat Serdaroğlu