FIRÇA GÜNÜ
Abdurrahman Dilipak’ın Halife oldu dediği kaçak sarayın Sultanı, 17 inci bölümün 25 inci salonunda sinirli ve hızlı bir şekilde, bir aşağı bir yukarı yürüyordu!
Danışmanları ise abdesthane bardağı gibi duvarın dibine dizilmişler, kafalar yerde eller önde bağlanmış vaziyette duruyorlardı.
Sultan emretmedikçe, yüzüne bakılamazdı! 17/25 salonunda, Sultanın mübarek takunyalarının tıkırtısından başka ses duyulmuyordu…
Biraz sonra teşrifatçıbaşı elindeki değneği yere vurarak bağırdı;
Sadrazam Vekili ve Hazine-i Hümayundan sorumlu Bebecan Efendi geldiiii!
Bebecan Efendi, yavaşça yaklaşıp Sultanın karşısında durdu. Kafa tabii ki yere bakıyordu!
Beni emretmişsiniz Sultanım, dedi!
Sultan, Ramazan topu gibi patlayan sesiyle;
Bre dinsiz-imansız, bre hadsiz! Sen kendini ne sanırsın? Sen nasıl ülkemde hukuk yok dersin? Bizde hukuktan bol ne var? Cemaatler-Tarikatlar her biri ayrı hukuk kullanmıyorlar mı? Hizbullahçılar şeriat hukukuna göre yaşamıyorlar mı? Kimseye, niçin 4 avrat aldın diyen mi var?
Hem sonra sana sormazlar mı, sen 13 senedir Sadrazam Vekilisin de şimdi mi aklın başına geldi, diye?
Sultan, Bebecan Efendiye yaklaştı ve aniden şiddetli bir Osmanlı şamarı yapıştırdı!
Bebecan Efendinin kendi bir tarafa, kavuğu bir tarafa savruldu.
Sultan; Bu densiz bir daha Divanıma alınmaya ve karşıma getirilmeye, atın dışarı, dedi…
Salon boşaltıldıktan sonra Sultan, Başdanışmanı Vrak-Vrak Paşaya;
Nerede öteki Sadrazam Vekili bunak, diye bağırdı?
Paşa; Sultanım, o hain hem özgül ağırlığını hem de size olan sevgisini ve inancını kaybetmiş! Bu yüzden gelmemekte direndi. Kolu kanadı kırık olduğundan huzura getirmedik, dedi ve sustu…
Sultan; Bu böyle değildi, ben buna lala dedikçe, yaşına hürmeten saygı gösterdikçe şımarmaya başladı. Bir defa Divan toplantısından dışarı attırmıştım, sinsi biraderin yalvarmasıyla af etmiştim.
Boşuna dememişler; Merhametten maraz doğar, diye! Al sana bir maraz!
Yola çıktıklarım yerine, yolda bulduklarımla devam edersem olmazmış! Sana ne!
Hem ben seni de yolda bulmadım mı? Çıkarmayın bunu hiçbir televizyona yahu!
Vrak-Vrak Paşa; Sultanım, henüz İleri Demokrasiye geçemediğimiz için sadece bizim televizyonlarımıza sokmuyoruz. Ama bu bunak, Hiltoncuların televizyonuna çıkıyor. Şu an için engelleyemiyoruz. İnşallah 1 Kasım’dan sonra hem Başkanlık, hem de İleri Demokrasiye geçersek onu, değil televizyonlara evinin damına bile çıkarmayacağız. Çıksa çıksa darağacına çıkar ancak…
Sultan bunları duyunca sakinleşti, neşesi yerine geldi ve danışmanlarına dönerek; Size hep söylüyorum, kafasını kaldıranı sallandıracaksınız!
Böyle üç-beş tane melunu sallandırdınız mı, ahali korkar ve ortalık süt liman olur…
Sultan haremin yolunu tutarken Jöleli Paşaya dönüp, Paşa senin piştovlar hep hazır değil mi, diye sordu. Jöleli Paşa, evvel Allah her daim hazırdır Sultanım, diyerek, koştu ve Sultanın yerde sürünen eteğini öptü!
Danışmanlar hep bir ağızdan, Sultanım çok yaşa, Sultanım çok yaşa, Sultanım beline kuvvet diye bağırarak, Sultanı hareme yolcu ettiler…
Yaşasın İleri Demokrasi, kahrolsun demokratlar ve fesatlar…
Sağlık ve başarı dileklerimle 26 Ekim 2015
Rifat Serdaroğlu