Çanakkale Haber

Rıfat SERDAROĞLU
Köşe Yazarı
Rıfat SERDAROĞLU
 

HEYBELİADA RUHBAN OKULU 2020

Heybeliada Ruhban Okulu, bizim kadrolu dertlerimizdendir. (HRO) Fatih Sultan Mehmet döneminden beri ne zaman dara düşsek ne zaman ayağımız takılsa ve düşer gibi olsak, zayıflasak, ısıtılıp-ısıtılıp önümüze konan tatsız tuzsuz yavan bir yemek gibidir, HRO ve Patrikhane! Gerçekte bu derdimizin kökü ta Batı Roma İmparatorluğun M.S 476 yılındaki çöküşüne ve Bizans’ın (M.S 395 Doğu Roma İmparatorluğu) kurulmasına dayanır! M.S 100 yıllarında Roma İmparatorluğu en parlak dönemini yaşamakta idi. O zamana kadar görülmemiş bir hukuk sistemi “ekonomide, sosyal yaşamda, bilim ve sanatta” gelişmelerin önünü açmıştı. Bunlar, Roma’ya göçü başlattı. Bu sınırlı göçler başlangıçta Roma yöneticileri ve Roma halkı tarafından “Ucuz işçiler- ucuz hizmetkarlar-ucuz paralı askereler” sebebiyle desteklenmiş ve istenen entegrasyon sağlanmıştı. Gelenler arasında Roma Ordularına komutanlık yapacak nitelikte insanlar vardı. Kavimlerin göçü, doğudan gelen baskılar ve Alp dağlarının- Ren nehrinin- Akdeniz’in geçilmesi sonucu öylesine arttı ki, devletin tüm dengeleri bozuldu. Roma Orduları bu akınları durduramadı. Aksine paralı askerler mültecilerle birleşip Roma’ya karşı savaşmaya başladılar. Kademeli olarak klasik kültürün direkleri çökmeye başladı, şehirler azaldı, okullar kapandı, köyler ve tarım silindi, ekonomik yaşam basit bir takas sistemine dönüştü. Sonunda, Germen asıllı bir kabilenin reisi Odoakr, İmparator Romulus Augusus’u yakalayıp idam eder ve Batı Roma İmparatorluğunu yok eder. Batı Roma’nın yıkılmasından 81 yıl önce kurulan Bizans, eski Roma İmparatorluğu rolünü üstlenmek istedi. Kendi gücünü korumak ve Vatikan’daki Papa’nın baskısından kurtulmak için, Hıristiyanların lideri olarak Papa’yı tanımadığını, İstanbul’daki Ortodoks Patriğini tanıdığını ilan etti… İşte bizim çilemiz böyle başladı! Katolik ve Ortodoks Hıristiyanlar arasındaki bu kavga yıllarca sürdü. 1204 yılında İstanbul’u işgal eden Katolikler, tam bir soykırım ile Ortodoksları katlettiler. Ortodokslar, Anadolu’ya kaçıp Türklere sığındılar. Türkler, Ortodokslara sahip çıktı ve Katolik saldırılarına karşı korudu. Aksaray-Ihlara Vadisini gezerseniz, bine yakın kilise ve şapel ’in kayalara oyularak inşa edildiğini ve Ortodoksların bu vadide yıllarca Türklerin sağladığı güven ortamında yaşadıklarını görürsünüz. 1204’teki Katolik saldırısından sonra Patrikhane “Rum Kilisesine” dönüştürüldü… Fatih Sultan Mehmet, İstanbul’u fethettikten sonra “Rusya’nın dünyadaki Ortodoks nüfus üzerindeki etkinliğini kırmak” için, akıllı bir politika izleyerek, yayınladığı bir fermanla Ortodoks Patrikhanesini yeniden kurdurdu! Osmanlı Devleti güçlü olduğu müddetçe, Patrikhane kendisine tanınan sınırlar içinde kaldı. Fakat devlet zayıf düştüğünde Patrikhane en büyük ihanetlerin teşvikçisi oldu. Zamanla, Megalo İdea yönünde faaliyet göstermek üzere kurulan Etnik-i Eterya Cemiyetinin merkezi İstanbul’un Fener semti yapıldı! Bu amaçla 1821 yılında çıkan ve Yunanistan’ın bağımsızlığı ile sonuçlanan Mora İsyanına, Patrikhane Papazları öncülük ettiler. Patrik Grigoryas’ın bu konudaki suçları belgelendi ve yargılandı. Padişah İkinci Mahmut, Patrik Grigoryas ve suçlu bulunan metropolitleri, Patrikhane’nin Orta Kapısı önünde astırdı! O günden günümüze kadar Patrikhane o kapıyı kapalı tuttu. O kapı bir daha açılmadı. Alınan karar gereği, asılan Patrik ile aynı rütbede olan bir Türk Din veya Devlet adamı, aynı yerde asılıncaya kadar bu kapı kapalı kalacaktı. Bu kapının adı hala “KİN KAPISIDIR.” Kurtuluş Savaşı yıllarında Patrikhane adeta bir Yunan Karargâhı gibi çalıştı ve her türlü kötülüğü yapmaktan çekinmedi. 1.Dünya Savaşından sonra Almanya-Bulgaristan-Avusturya-Macaristan ve Osmanlı Devleti yenilgiyi kabul ettiler ve kendilerine dayatılan antlaşmaları imzaladılar. Sadece Türkler, Osmanlı Devleti adına hain Damat Ferit’in imzaladığı Sevr Antlaşmasını kabul etmeyerek, Atatürk’ün önderliğinde Kurtuluş Savaşını başlattı ve Lozan Antlaşması ile Türkiye Cumhuriyeti Devletini kurdular. Lozan Antlaşması bu yüzden bizim kuruluş senedimizdir. Türk Heyeti, Lozan görüşmelerinde Fener Rum Patrikhanesinin Türkiye’den gitmesi için ısrarlı olmuş, Venizelos ve tüm batılı liderler Patrikhane’nin Türkiye’de kalması için ısrarlı ve ricacı olmuşlardır. Gerekçe olarak da Patrikhane’nin bir Yunan kurumu değil, bir Türk kurumu olduğunu ifade etmişlerdir. Patrikhane’nin tarih boyunca yaptığı ihanetlere rağmen, Türkiye’deki azınlıkların dini özgürlüklerini yaşayabilmeleri amacıyla, Patrikhanenin faaliyetlerine izin verilmiştir. Anayasa Mahkemesi 1971 yılında, her isteyenin Özel Yüksekokul açmasını engellemek için 625 sayılı Özel Öğretim Kanununun 1’nci ve 13’ncü maddelerini iptal etti. Anayasamıza göre tüm okullar Millî Eğitim Bakanlığına, kanunla kurulan Özel Yüksekokullar ise Yüksek Öğrenim Kurumuna bağlıdır. Patrikhane, Heybeliada Ruhban Okulunun ve Heybeliada Teoloji Bölümünün Millî Eğitim Bakanlığına veya Yüksek Öğrenim Kurumuna bağlanmasına karşı çıkmış ve faaliyetlerini durdurmuştur. Okulun kapatılmasının gerçek sebebi HRO’nun Türk Devletinin Anayasasını tanımamasıdır! Anayasa Mahkemesi doğru olanı yapmıştır. AKP’nin kurdurduğu (Erdoğan’ın ifadesi ile) 15 adet FETÖ Üniversiteleriyle ilgili bulgular ortaya çıktıkça bu gerçek daha iyi anlaşılmıştır. Eğer her isteyen Özel Yüksekokul açabilse, hele dini eğitim veren Yüksekokul açabilse Türkiye’nin ne hale geleceğini tahmin edebilir misiniz? Her tarikatın, her cemaatin kendi üniversitesini açtığını lütfen bir düşünün. (AKP İktidarında bazı tarikatların “Vakıf Üniversitesi” adı altında örgütlenmelerine izin verilmiştir!) Nakşibendi Üniversitesi, Menzilciler Üniversitesi, Süleymancılar Üniversitesi, Hizbullah Üniversitesi, Işıkçılar Üniversitesi, Cübbeli Üniversitesi vs… Devlet, bünyesindeki her kurum ve her kişi için hukuku eşit olarak uygulamak zorundadır. Devletten kimseye ayrıcalık yapması beklenemez. Her kurum ve herkes Türk Hukukuna ve yasalarına uymak zorundadır. Hem bu ayrıcalığı bizden, kim istemektedir? Kendi vatandaşı olan Müslüman Türklere kendi Müftülerini bile seçme hakkını vermeyen, seçtiklerini de tanımayan Yunanistan! Türk adı geçen okullara her türlü zorluğu çıkaran Yunanistan! Yıkılmaya yüz tutmuş camilerimizi ve tarihi eserlerimizi onarmayan ve bizim onarmamıza da izin vermeyen Yunanistan… Devletlerarası ilişkilerde, karşılıklılık esastır. Hatır gönül işi olmaz. “İyi de kardeşim, dini özgürlüklerde karşılıklılık olur mu? Biz izin verelim, onlar utansın” demek sadece AKP’lilerin ve devletin işleyişini bilmeyenlerin işidir. Nitekim AKP, 94 yıl sonra ilk kez Bartholomeos Başkanlığında toplanan “Sen Sinod Meclisinin” İzmir’e Metropolit atamasına ve ayin yapılmasına izin vermiştir! “Bunda ne var, iyi yapmışlar” diye düşünenler lütfen şu soruya yanıt versinler; İmam Hatip mezunu AKP Genel Başkanı Erdoğan, önce Atina’da bir cami bulsun, bulursa camide Kur’an okumak izin alsın, sonra da okusun! Okuyabilirse… Türkiye’de 349 Kilise, 38 adet Sinagog ve AKP’nin verdiği izinle sayıları tam olarak bilinmeyen binlerce apartman Kilise var. Fakat Atina’da son zamanlara kadar bir tane bile cami yoktu. Sonunda yapıldı! Türkiye’deki Kilise ve Sinagogların yönetimleri kendilerine aittir. Yunanistan’daki camini yönetimi oradaki Müslümanlara mı ait? Atina Camisi yönetimi; 1 kişi Yunan Eğitim Bakanlığından, 1 kişi Yunan Maliye Bakanlığından, 2 kişi Atina Belediyesinden, 1 Yunan Yüksek Mahkeme üyesinden ve bu 5 kişinin seçeceği 2 Müslümandan oluşur. Alın size Yunanistan’dan dini özgürlük anlayışı! AKP, Avrupa’ya yaranmak, aferin alabilmek uğruna Türkiye’deki azınlık vakıflarının tüm taşınmazlarını onlara devretti! Peki, Yunanistan’da bulunan ecdat yadigarı vakıfların ve dini tesislerin tapularını bize devrettiler mi? Ne devretmesi? AKP’nin izniyle burnumuzun dibindeki adalara da el koydular, koymadılar mı? Kimse Türk Milletinin mallarını keyfine ve politik çıkar uğruna dağıtamaz. İlla bir şey dağıtmak isteniyorsa, bir defada 100 milyon dolar bağış alan Bilal Oğlan’ın mallarını dağıtsınlar. Hızlarını alamazlarsa, Binali Yıldırım’ın Hollanda’daki 140 milyon avro tutarındaki mallarını gönül huzuru ile dağıtsınlar. Türk Devletinin ve Türk Milletinin kökleri, bugünün sözüm ona büyük ve şımarık devletleri gibi, Avrupa’dan sürgün edilmiş eşkıyalara, hayat kadınlarına, hasta ruhlu kişilere dayanmaz. Bizim binlerce yıllık devlet deneyimimiz var. Dünya üzerinde hangi millete nasip olmuştur böyle bir şanlı geçmiş? Şu an, cehaletleri yaptıkları her işte belli olan şaibeli yönetimler geçicidir. 10-15 sene insan ömrü için çok uzun olabilir ama devletlerin ve millet olmayı becerebilmiş toplulukların hayatında, okyanustaki bir damla gibidir. Bu da geçecektir. Çoban Ateşi Hareketi bu gidişi çabuklaştırmak için vardır. Heybeliada Ruhban Okulu ve Patrikhane, Türk yasalarına bağlı olarak çalıştıkları takdirde her zaman Türk Milletinden saygı görecektir. Patrikhaneden istediğimiz, bir kere olsun dünyaya şu mesajı vermeleridir; “Bizlerin Türkiye’de sahip olduğumuz haklarımızın aynısını, ülkelerinizdeki Müslüman vatandaşlarınız için gerçekleştirin!” Not; Tüm Ortodoks vatandaşlarımızın paskalya Yortularını tebrik ediyorum. Sağlık ve başarı dileklerimle 20 Nisan 2020 Rifat Serdaroğlu
Ekleme Tarihi: 19 Nisan 2020 - Pazar
Rıfat SERDAROĞLU

HEYBELİADA RUHBAN OKULU 2020

Heybeliada Ruhban Okulu, bizim kadrolu dertlerimizdendir. (HRO)

Fatih Sultan Mehmet döneminden beri ne zaman dara düşsek ne zaman ayağımız takılsa ve düşer gibi olsak, zayıflasak, ısıtılıp-ısıtılıp önümüze konan tatsız tuzsuz yavan bir yemek gibidir, HRO ve Patrikhane!

Gerçekte bu derdimizin kökü ta Batı Roma İmparatorluğun M.S 476 yılındaki çöküşüne ve Bizans’ın (M.S 395 Doğu Roma İmparatorluğu) kurulmasına dayanır!

M.S 100 yıllarında Roma İmparatorluğu en parlak dönemini yaşamakta idi. O zamana kadar görülmemiş bir hukuk sistemi “ekonomide, sosyal yaşamda, bilim ve sanatta” gelişmelerin önünü açmıştı. Bunlar, Roma’ya göçü başlattı. Bu sınırlı göçler başlangıçta Roma yöneticileri ve Roma halkı tarafından “Ucuz işçiler- ucuz hizmetkarlar-ucuz paralı askereler” sebebiyle desteklenmiş ve istenen entegrasyon sağlanmıştı. Gelenler arasında Roma Ordularına komutanlık yapacak nitelikte insanlar vardı. Kavimlerin göçü, doğudan gelen baskılar ve Alp dağlarının- Ren nehrinin- Akdeniz’in geçilmesi sonucu öylesine arttı ki, devletin tüm dengeleri bozuldu. Roma Orduları bu akınları durduramadı. Aksine paralı askerler mültecilerle birleşip Roma’ya karşı savaşmaya başladılar.

Kademeli olarak klasik kültürün direkleri çökmeye başladı, şehirler azaldı, okullar kapandı, köyler ve tarım silindi, ekonomik yaşam basit bir takas sistemine dönüştü. Sonunda, Germen asıllı bir kabilenin reisi Odoakr, İmparator Romulus Augusus’u yakalayıp idam eder ve Batı Roma İmparatorluğunu yok eder.

Batı Roma’nın yıkılmasından 81 yıl önce kurulan Bizans, eski Roma İmparatorluğu rolünü üstlenmek istedi. Kendi gücünü korumak ve Vatikan’daki Papa’nın baskısından kurtulmak için, Hıristiyanların lideri olarak Papa’yı tanımadığını, İstanbul’daki Ortodoks Patriğini tanıdığını ilan etti…

İşte bizim çilemiz böyle başladı! Katolik ve Ortodoks Hıristiyanlar arasındaki bu kavga yıllarca sürdü. 1204 yılında İstanbul’u işgal eden Katolikler, tam bir soykırım ile Ortodoksları katlettiler. Ortodokslar, Anadolu’ya kaçıp Türklere sığındılar. Türkler, Ortodokslara sahip çıktı ve Katolik saldırılarına karşı korudu. Aksaray-Ihlara Vadisini gezerseniz, bine yakın kilise ve şapel ’in kayalara

oyularak inşa edildiğini ve Ortodoksların bu vadide yıllarca Türklerin sağladığı güven ortamında yaşadıklarını görürsünüz.

1204’teki Katolik saldırısından sonra Patrikhane “Rum Kilisesine” dönüştürüldü… Fatih Sultan Mehmet, İstanbul’u fethettikten sonra “Rusya’nın dünyadaki Ortodoks nüfus üzerindeki etkinliğini kırmak” için, akıllı bir politika izleyerek, yayınladığı bir fermanla Ortodoks Patrikhanesini yeniden kurdurdu!

Osmanlı Devleti güçlü olduğu müddetçe, Patrikhane kendisine tanınan sınırlar içinde kaldı. Fakat devlet zayıf düştüğünde Patrikhane en büyük ihanetlerin teşvikçisi oldu.

Zamanla, Megalo İdea yönünde faaliyet göstermek üzere kurulan Etnik-i Eterya Cemiyetinin merkezi İstanbul’un Fener semti yapıldı! Bu amaçla 1821 yılında çıkan ve Yunanistan’ın bağımsızlığı ile sonuçlanan Mora İsyanına, Patrikhane Papazları öncülük ettiler. Patrik Grigoryas’ın bu konudaki suçları belgelendi ve yargılandı. Padişah İkinci Mahmut, Patrik Grigoryas ve suçlu bulunan metropolitleri, Patrikhane’nin Orta Kapısı önünde astırdı! O günden günümüze kadar Patrikhane o kapıyı kapalı tuttu. O kapı bir daha açılmadı. Alınan karar gereği, asılan Patrik ile aynı rütbede olan bir Türk Din veya Devlet adamı, aynı yerde asılıncaya kadar bu kapı kapalı kalacaktı. Bu kapının adı hala “KİN KAPISIDIR.”

Kurtuluş Savaşı yıllarında Patrikhane adeta bir Yunan Karargâhı gibi çalıştı ve her türlü kötülüğü yapmaktan çekinmedi. 1.Dünya Savaşından sonra Almanya-Bulgaristan-Avusturya-Macaristan ve Osmanlı Devleti yenilgiyi kabul ettiler ve kendilerine dayatılan antlaşmaları imzaladılar. Sadece Türkler, Osmanlı Devleti adına hain Damat Ferit’in imzaladığı Sevr Antlaşmasını kabul etmeyerek, Atatürk’ün önderliğinde Kurtuluş Savaşını başlattı ve Lozan Antlaşması ile Türkiye Cumhuriyeti Devletini kurdular. Lozan Antlaşması bu yüzden bizim kuruluş senedimizdir.

Türk Heyeti, Lozan görüşmelerinde Fener Rum Patrikhanesinin Türkiye’den gitmesi için ısrarlı olmuş, Venizelos ve tüm batılı liderler Patrikhane’nin Türkiye’de kalması için ısrarlı ve ricacı olmuşlardır. Gerekçe olarak da Patrikhane’nin bir Yunan kurumu değil, bir Türk kurumu olduğunu ifade etmişlerdir.

Patrikhane’nin tarih boyunca yaptığı ihanetlere rağmen, Türkiye’deki azınlıkların dini özgürlüklerini yaşayabilmeleri amacıyla, Patrikhanenin faaliyetlerine izin verilmiştir.

Anayasa Mahkemesi 1971 yılında, her isteyenin Özel Yüksekokul açmasını engellemek için 625 sayılı Özel Öğretim Kanununun 1’nci ve 13’ncü maddelerini iptal etti. Anayasamıza göre tüm okullar Millî Eğitim Bakanlığına, kanunla kurulan Özel Yüksekokullar ise Yüksek Öğrenim Kurumuna bağlıdır.

Patrikhane, Heybeliada Ruhban Okulunun ve Heybeliada Teoloji Bölümünün Millî Eğitim Bakanlığına veya Yüksek Öğrenim Kurumuna bağlanmasına karşı çıkmış ve faaliyetlerini durdurmuştur. Okulun kapatılmasının gerçek sebebi HRO’nun Türk Devletinin Anayasasını tanımamasıdır!

Anayasa Mahkemesi doğru olanı yapmıştır. AKP’nin kurdurduğu (Erdoğan’ın ifadesi ile) 15 adet FETÖ Üniversiteleriyle ilgili bulgular ortaya çıktıkça bu gerçek daha iyi anlaşılmıştır. Eğer her isteyen Özel Yüksekokul açabilse, hele dini eğitim veren Yüksekokul açabilse Türkiye’nin ne hale geleceğini tahmin edebilir misiniz? Her tarikatın, her cemaatin kendi üniversitesini açtığını lütfen bir düşünün. (AKP İktidarında bazı tarikatların “Vakıf Üniversitesi” adı altında örgütlenmelerine izin verilmiştir!) Nakşibendi Üniversitesi, Menzilciler Üniversitesi, Süleymancılar Üniversitesi, Hizbullah Üniversitesi, Işıkçılar Üniversitesi, Cübbeli Üniversitesi vs…

Devlet, bünyesindeki her kurum ve her kişi için hukuku eşit olarak uygulamak zorundadır. Devletten kimseye ayrıcalık yapması beklenemez. Her kurum ve herkes Türk Hukukuna ve yasalarına uymak zorundadır.

Hem bu ayrıcalığı bizden, kim istemektedir? Kendi vatandaşı olan Müslüman Türklere kendi Müftülerini bile seçme hakkını vermeyen, seçtiklerini de tanımayan Yunanistan! Türk adı geçen okullara her türlü zorluğu çıkaran Yunanistan! Yıkılmaya yüz tutmuş camilerimizi ve tarihi eserlerimizi onarmayan ve bizim onarmamıza da izin vermeyen Yunanistan…

Devletlerarası ilişkilerde, karşılıklılık esastır. Hatır gönül işi olmaz. “İyi de kardeşim, dini özgürlüklerde karşılıklılık olur mu? Biz izin verelim, onlar utansın” demek sadece AKP’lilerin ve devletin işleyişini bilmeyenlerin işidir.

Nitekim AKP, 94 yıl sonra ilk kez Bartholomeos Başkanlığında toplanan “Sen Sinod Meclisinin” İzmir’e Metropolit atamasına ve ayin yapılmasına izin vermiştir!

“Bunda ne var, iyi yapmışlar” diye düşünenler lütfen şu soruya yanıt versinler; İmam Hatip mezunu AKP Genel Başkanı Erdoğan, önce Atina’da bir cami bulsun, bulursa camide Kur’an okumak izin alsın, sonra da okusun! Okuyabilirse…

Türkiye’de 349 Kilise, 38 adet Sinagog ve AKP’nin verdiği izinle sayıları tam olarak bilinmeyen binlerce apartman Kilise var. Fakat Atina’da son zamanlara kadar bir tane bile cami yoktu. Sonunda yapıldı! Türkiye’deki Kilise ve Sinagogların yönetimleri kendilerine aittir. Yunanistan’daki camini yönetimi oradaki Müslümanlara mı ait? Atina Camisi yönetimi; 1 kişi Yunan Eğitim Bakanlığından, 1 kişi Yunan Maliye Bakanlığından, 2 kişi Atina Belediyesinden, 1 Yunan Yüksek Mahkeme üyesinden ve bu 5 kişinin seçeceği 2 Müslümandan oluşur. Alın size Yunanistan’dan dini özgürlük anlayışı!

AKP, Avrupa’ya yaranmak, aferin alabilmek uğruna Türkiye’deki azınlık vakıflarının tüm taşınmazlarını onlara devretti! Peki, Yunanistan’da bulunan ecdat yadigarı vakıfların ve dini tesislerin tapularını bize devrettiler mi? Ne devretmesi? AKP’nin izniyle burnumuzun dibindeki adalara da el koydular, koymadılar mı? Kimse Türk Milletinin mallarını keyfine ve politik çıkar uğruna dağıtamaz. İlla bir şey dağıtmak isteniyorsa, bir defada 100 milyon dolar bağış alan Bilal Oğlan’ın mallarını dağıtsınlar. Hızlarını alamazlarsa, Binali Yıldırım’ın Hollanda’daki 140 milyon avro tutarındaki mallarını gönül huzuru ile dağıtsınlar.

Türk Devletinin ve Türk Milletinin kökleri, bugünün sözüm ona büyük ve şımarık devletleri gibi, Avrupa’dan sürgün edilmiş eşkıyalara, hayat kadınlarına, hasta ruhlu kişilere dayanmaz. Bizim binlerce yıllık devlet deneyimimiz var. Dünya üzerinde hangi millete nasip olmuştur böyle bir şanlı geçmiş?

Şu an, cehaletleri yaptıkları her işte belli olan şaibeli yönetimler geçicidir. 10-15 sene insan ömrü için çok uzun olabilir ama devletlerin ve millet olmayı becerebilmiş toplulukların hayatında, okyanustaki bir damla gibidir. Bu da geçecektir. Çoban Ateşi Hareketi bu gidişi çabuklaştırmak için vardır.

Heybeliada Ruhban Okulu ve Patrikhane, Türk yasalarına bağlı olarak çalıştıkları takdirde her zaman Türk Milletinden saygı görecektir.

Patrikhaneden istediğimiz, bir kere olsun dünyaya şu mesajı vermeleridir; “Bizlerin Türkiye’de sahip olduğumuz haklarımızın aynısını, ülkelerinizdeki Müslüman vatandaşlarınız için gerçekleştirin!”

Not; Tüm Ortodoks vatandaşlarımızın paskalya Yortularını tebrik ediyorum.

Sağlık ve başarı dileklerimle 20 Nisan 2020 Rifat Serdaroğlu

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve canakkaleninsesi.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.