14 yılda neleri vermedik ki!
Bu değerleri kendimiz kazanmadığımız, elde etmek için tek damla ter dökmediğimiz için, elimizden alınırken sesimizi bile çıkarmadık, kıymetini bilemedik…
Avrupa’da kadınlar seçme-seçilme haklarını elde etmek için yıllarca mücadele ettiler. Bu uğurda yıllarca can verdiler, kan akıttılar. Avrupa halkları, demokratik rejimi elde etmek için monarşi ve derebeyliklerle yıllarca savaştı, on binlerce insan öldü!
Atatürk, Kadınlarımıza 5 Aralık 1934 te seçme seçilme hakkı verdi, hem de talep eden olmadığı halde! Avrupa’nın en medeni ülkesi İsviçre ise Kadınlarına bu hakkı ancak 7 Şubat 1971 te verdi. Bizden tam 37 yıl sonra!
Demokratik rejime geçmek için kimse parmağını kıpırdatmazken, 1950 yılında buyrun size çok partili demokratik rejim dendi!
1975-76 yıllarında, çok değil yaklaşık 40 yıl önce iktidar, tütün piyasasını açacağı zaman köylüsü kentlisi, tütün ekiciliği yapan herkes iktidar partisinin ilçe ve il binalarının önünde toplanırdı. Başfiyat açıkladığında, üreticinin hakkı verilmişse alkış sesleriyle kasketler havaya uçardı!
Aksi olduğunda ise, meydanlar protesto sesleri ile inler, Ankara’ya binlerce telgraf gönderilirdi. İlçe ve İl örgütleri konunun takipçisi olurlar, eğer üreticinin hakkını koruyamazlarsa istifa ederlerdi!
Direnme gücümüzü verdik, topluma yön veren sesi çıkan üniversitelerimizi verdik, özgür basının kahramanlarını verdik meydan satılmışlara kaldı.
Dişli-güçlü Sivil Toplum Örgütlerimizi verdik, eylem koyduğunda ülkeyi titreten sendikalarımızı verdik, tütünümüzü, pamuğumuzu, pancarımızı, köydeki huzurumuzu verdik.
Kardeşliğimizi verdik, beraberliğimizi komşuluğumuzu verdik…
Gerçekte bizler bu demokratik değerlerimizi gönüllü olarak vermedik!
Emperyalizmin dayattığı ve vahşi kapitalizme köle olan siyaset adamlarımızın kanalıyla bunları aldılar. Hem de koparırcasına, ciğerimizi sökercesine aldılar.
Bizim suçumuz yok mu? Olmaz mı, çok suçluyuz çok!
Direnemedik, ne yapıyorsun, burası babanızın çiftliği mi, burası ortak vatanımız, yapamazsınız, diyemedik! Türk Milleti olarak kaderimize el koyup, iktidarlarını başlarına yıkamadık!
Bunların hepsini uzun uzun konuşur, dertleşiriz.
Şimdi bizlerden “LİSELİ GENÇLERİMİZİ” istiyorlar.
PKK Uyuşturucu örgütü tarafından kandırılan gençlerimiz hendekler kazarken, mahallelere barikatlar örüp bombalarla doldururken susan, görmezden gelen Gayri millî AKP Hükümeti, şimdi bizlerden çocuklarımızı almak istiyor!
LİSELİ GENÇLER Ortaçağ karanlığına direniyorlar, çağdaş eğitim istiyorlar, okullarındaki yandaş bademlerin ve Suudi parasıyla beslenen vakıfların kanunsuz baskılarına karşı çıkıyorlar!
Ve bu yasal protesto haklarını gayet barışçı bir şekilde kullanıyorlar!
Demokrasi ve çağdaş eğitim düşmanı hükümet, liselere derhal polis göndermeye başladı. Çocuklar zorla dışarı çıkarılıyorlar, tehdit ediliyorlar. Bunun bir adım sonrası, çocukların içlerinden birkaçını alıp gözdağı vermek, manevi işkence yapıp diğerlerini korkutmaktır!
Bu dünyada evlatlarımızdan kıymetli bir değer var mı?
Çocuklarımızı Polisin almasına izin vermemeliyiz. Yapılacak olan şudur;
Herhangi bir okulumuza Polis mi geldi. Çocuklar hem anne-babalarına, hem de diğer okullardaki arkadaşlarına anında mesajla bildirecekler. Herkes, özellikle anneler işlerini bırakıp en kısa zamanda çocukların yanına koşacak!
Direnme hakkımızı kullanacağız. Polise bu ülkenin gençlerini vermeyeceğiz.
Çok istiyorsa kaçak saraydaki sinir sistemi bozuk adam gelsin kendisi alsın…
Alabiliyorsa!
Unutmayın, bu ülkenin gerçek sahipleri bizleriz. İndirilmiş İslam’ı çarpıtan, dinimizi çıkar amaçlı kullanan seccade şeytanları değil!
Vermeyeceğiz evlâtlarımızı! Sıkıyorsa gelin alın bakalım…
Sağlık ve başarı dileklerimle 15 Haziran 2016
Rifat Serdaroğlu