Türkler,girdikleri toprakların hiç birinde insanları asimile etme düşünce ve fikrine tevessül etmemişlerdir.
Bugün kendisini medeni zanneden ve iddia eden Avrupa ise bu konuda en başarılı karneye sahiptir. Batılılaşmak isteyenler bilmelilerdir ki,batılı ülkelerin tarihleri asimilasyon ve emperyalizm başarıları(!) ile süslenmiştir.
Son zamanlarda Batılılar ve batılı severler tarafından Türkiye’ye karşı sürdürülen ve artarak devam ettirilen psikolojik saldırıların altında yatan gerçek, Türklerin asimile edilme çalışmalarından başka bir şey değildir.
Türkiye’ye karşı uygulanan baskılara dikkatlice bakıldığında, azınlık bahanesi ile gündeme taşınmak istenenler; sözde soykırım bahanesi ile içerideki güçlü bağların kopartılması ve özellikle Türkiye dışında hayatlarını sürdüren Türklerin manevi bağlarının zayıflatılarak asimile edilebilmelerini kolaylaştırıcı çabalar olduğu fark edilebilecektir.
Ermeni soykırımı(!) safsatalarının sürekli başka başka ülkeler tarafından temcit pilavı gibi ısıtılarak servis edilmesi boşuna değildir.
Amaç Türkiye’nin maddi manevi bütünlüğünü parçalamaktır. Sözde soykırım tezlerinin Türkiye tarafından kabul edilmesi için, kullanılan dil, üslûp, yöntem tamamen balığın oltaya gelmesi için atılan yemden başka bir şey değildir. İçeride kardeşi kardeşe kırdırma oyunları tezgâhlanarak “Kürt Meselesi(!)” olarak dünya gündemine taşınmaya çalışılan sözde azınlık hakları(!), diğer yandan ise Ermeni Soykırımı(!) yapıldığını kabul edip basit bir özür dilenme talepleri varmış gibi gayet yumuşak bir talepte bulunulmaktadır.
Batılı ülkeler, “Şıracının şahidi bozacı”, “merdi Kıpti şecaat arz ederken sirkatin söyler”, “ele verir talkınî kendi yutar salkımı” misallerinde olduğu gibi kendi yaptıkları soykırımları örtbas etme gayretkeşliği içinde Türkiye’ye çamur atarak, asıl amaçlarını ve hayallerini perdelemeye çalışmaktadırlar. Bunlar kendi yaptıklarından utanmadan, “Türkiye azınlıklara haklarını derhal vermelidir” baskısı uygulamaktadırlar. Çünkü bu isteklerine kavuştukları an, olayın peşinden uluslararası mahkemeleri devreye girdirerek, kiminin Süryani, kiminin Ermeni, kiminin Kürt, kiminin Rum, kiminin Kıpti, kiminin bilmem ne belâ olduğu için soykırıma uğradıklarını iddia ederek tazminat talepleri gündeme taşınacaktır.
Sonrasında da, tazminata mahkûm edilen Türkiye’yi daha da yok etme ve bitirme adına Türklerin asimilasyonu için çalışmalara ağırlık verilecektir. Öyle ki, ‘Türk olmadığınızı söyleyin sizlerde soykırıma uğramışlar zümresine dâhil olarak tazminat kazanın’ diyeceklerdir. Bu oyun emperyalizmin en büyük silahı olarak gömüldüğü yerden günü geldiğinde çıkartılacaktır.
Batılı ülkelerin, Lozan’ı yok edip Sevr’i diriltmek için Türkiye’ye dayatmaları her geçen gün farklı noktalarda arttırdığı görülmektedir.
Önce Irak’ın Kuzeyi için istenenlerin sonunda, diplomatik olarak talep edilen; ‘Irak halkının özgürlüğü için Özerk Kürt Yönetimi kurulsun’ değil miydi? Sonunda özerklik, devlet şekline dönüştürülmedi mi? Şimdi de aynı oyun Suriye üzerinden yürütülüyor. Türkiye’nin hemen sınırında, Afrin’de “Batı Kürt Devleti”nin temelleri atılmış olmadı mı?
Bunun arkasından gelecek talep ne olacaktır? ‘Türkiye’nin Güneydoğu’sunda da bir Kürt devleti(!) kurulsun” talep ve isteği olmasın!
Okadar da değil! dediğinizi duyar gibi oluyorum.
Şöyle bir yakın tarihe bakalım; Batı Trakya’daki Türklerin kimlikleri, hakları sürekli tırpanlana tırpanlana asimilasyon uygulanmıyor mu? Bulgaristan’da durum farklı mı gelişti? Boşnaklara Avrupalı gözlemci korumacılar(!) desteğinde Sırplar tarafından soykırım uygulanmadı mı? Kimlikleri değiştirilerek emperyalizmin iz düşümünde asimilasyon uygulanmadı mı?
Yine son zamanlarda evlilik, eş, aile birleşmesi gibi durumlardan dolayı Almanya’ya gideceklerden istenen ön şart nedir? Almanca konuşup, anlaşabilecek kadarda olsa Almancayı bilmek. Dahası Türklerin evlerinde dahi Almanca konuşmalarının yavaş yavaş zorunlu hale getirilmek istenmesinin amacı ne? Masumane gibi gözüken bu talepler, diğer Avrupa ülkelerinde de hayata geçirilmeye çalışılmaktadır. Gaye, Türklerin özellikle yeni neslin bu yolla asimile edilmesi çalışmalarıdır.
İnanmayana örnek olsun diye: Türkiye’de herkes ana dilde özgürce konuşsun, yazsın, okusun diyen Avrupalılar, kendi ülkelerinde “ana dilde eğitim hakkını sağlayan yasa” iptal edilmiştir.
Söz konusu yasanın iptal gerekçesi olarak Fransa’nın savunması, ‘Fransa’da Fransızca dışındaki bir dilin kullanılması, eğitim dili olarak verilmesi ülkenin bölünmezliği ilkesine aykırıdır’ diyor. Hollanda’da bundan müstağni kalmıyor. ‘Milli Bütünlüğe zarar vereceği/ engelleyeceği için’ kişilerin anadilinde eğitim almasını engellemek için yasayı iptal ettiğini beyan ediyor.
Özetle; Türkiye’de post modern darbe ile meslek liselerinin katsayı mağduru yapılmasının nedeni nasıl ki İmam Hatip Liseleri’nin orta kısımları idiyse; Avrupa ülkelerinde de, ülkenin resmi dilinden başka dilde eğitim almasına imkân tanıyan yasalarının iptal nedeni, oralarda yaşayan Türklerin asimile edilmelerinin önündeki en büyük engel olmasıdır. Okullarında bu nedenle Türkçe derslerini kaldırıyorlar.
Yani, Avrupalı kendi topraklarında yaşayan Türk vatandaşlarını kendilerine benzetmek, kendileri gibi kendi dillerinde konuşturmak, başka kültürlerin kendi kültürü içerinde eritilerek yaşam biçimine ve dahi kendi kültürüne adapte etmek isteniyor.
Adapte etmek deyince yine aklıma geldi. Adapte, “Adaptation” kelimesinin Türkçeye uyarlanmış halidir. Türkçeleşmiş hali ile “uyum” demek. Kökenine bakıldığında Fransızcadan Türkçeye uyarlanmış asıl anlamının da “asimile” olduğunu görüyoruz.
Nereye dönülürse dönülsün, asimile, uyum, adaptasyon bir şekilde dokunuyor.
Kendi ülkelerinde yasakladıklarının Türkiye’de serbest olmasını istiyorlar.
Türkiye’de, azınlıklara çoğunluğun hakkından daha fazla imkân ve haklar verilsin, Türkler onlara ‘adapte’ olsun diyenler, kendi ülkelerindeki Türklere ne diyorlar?
“Ey Türkler! Bizim kanunlarımıza, nizamlarımıza, size verdiklerimiz kadarına razı olarak, içinde bulunduğunuz toplumun insanlarının yaşam biçimlerine ‘adapte’ olunuz!”
Her iki durumda da “adapte” olunması istenenler Türklerdir. Kısaca asimile edilmek istenen taraftır.
“Bu ne perhiz, bu ne lahana turşusu?”