Çanakkale Haber

Dr. İzzet Akın TÜTÜNCÜLER
Köşe Yazarı
Dr. İzzet Akın TÜTÜNCÜLER
 

Kız Barış /Hayatı Tek Başına omuzlamak zorunda kalan Annelere

Geçen hafta Barış, annesine artık okula gitmek istemediğini söylediğinde, annesi “Neden yavrum?” diye sordu. Bir süre lafı geveleyen oğlu sonunda gerçeği söyledi. Arkadaşlarının kendisine uzun zamandır ‘Kız Barış’ dediklerinden, bu durumdan çok utanıp üzüldüğünden ve artık okula gitmek istemediğinden bahsetti.          Ertesi gün okula giden annesi bunu sınıf öğretmeniyle konuştu. Öğretmen de Barış’la alay eden çocukların annelerine yaşanan hadiseyi iletti. Bu alaylar birkaç gün kesildi. Fakat şimdi her şey, az önce yağmur yağdığı için spor salonunda yapılan beden dersinde tekrarladı. Elinde bir roman, tribünde arkadaşlarını izleyip ara ara da kitabı karıştıran Barış’ı arkadaşları: “Kız Barış hadi gel beraber oynayalım” diye çağırdılar. O sırada okul zili uzunca zırladı. Gün sonu zili diğer teneffüs zilleri gibi melodik değildi.          Kulağında bu huzursuz ses ile Barış, okulun spor salonundan çıktı. Barış ilkokul beşinci sınıfta, uzun kıvırcık saçları ve kız güzelliğinde yüzü olan on iki yaşında sarışın bir çocuktu… Annesinin onu her zaman arabayla beklediği, okulun önündeki kapıya doğru yöneldi. Yürürken “Şimdi arabada keşke babam da, olsa kendimi nasıl güçlü hissederdim” diye geçirdi içinden. Barış asık suratı ve dolu gözleriyle, aracın silecek hareketlerini izleyerek, yağmuru umursamadan, ağır ağır annesine yaklaştı. En sonunda arabanın kapısını açıp annesinin yanına oturduğunda annesi daha bir şey sormadan Barış birikmiş bekleyen gözyaşlarını bıraktı.          Anne birkaç gündür kesilen alayların tekrar başladığını anlayarak “ Gene mi?” dedi. Barış daha derin hıçkırıklarla ağlayarak annesine sözsüz bir onay verdi. Kadın, sileceklerin ve buğulanmış camın içinden dışarıyı izledi. Yağmurda koşuşan afacanlara, şemsiyelerini dikkatsizce savuran insanlara, çocuklarının çantasını taşıyan annelere baktı. Okul çıkışının önüne -çocuklar birden yola çıkmasın diye- çekilen demirin üstünden atlayan çocuklardan irkildi, onlara araba çarpacak diye korktu. İnsanın nasıl bir canlı olduğunu düşündü. Daha çocukken bile kendinden güçsüz olduğunu hissettiği bir başkasını ezmekten keyif alıyordu insan. Oğlunun boynuna sarıldı. Koklayıp öperek kulağına “ Merak etme Barış’ım yarın halledeceğim ben bu işi” dedi ve yavrusunun gözyaşlarını sildi kadın.   Barış annesinin verdiği teminatla biraz sakinleşse de okuldan eve yolculuğunda yağmurun sesine, ağlama ve hıçkırık sesleri eşlik etti. Eve geldiklerinde kapıyı anneanne açtı. Gözleri kan çanağı olmuş Barış’ı gören anneanne, geçen ay içinde yaşananların tekrarlamış olduğunu (Barış’ın yüzünde hakarete maruz kalmanın verdiği o aynı mutsuz ifade vardı) anladı. Hiçbir şey yokmuş gibi Barış’ı neşeyle kucakladı, sarıp sevgi dolu laflar etti, çünkü bu konulara karışması her seferinde kızı tarafından uyarılmasına neden oluyor, tartışma daha da büyüyordu.         Anne, evinde başa çıkamadığı bir sorun yaşayınca önce boşanmakla hata ettiğini düşünüyor, sonra da kocasından zaten hiçbir sorumluluk almadığı için boşandığını hatırlayıp ve kendine yönelttiği bu suçlamalardan vazgeçiyordu. Anneanne, kızının tek dayanağının kendisi olduğunu düşünerek alttan almaya başlıyor, böylece gerginlik yavaşça sönüyordu. Fakat evdeki bu gerginlik Barış’ın gözlerinde kalıcı bir korkuya dönüşüyordu.         Evin camlarını döven yağmurun sesine, kendisine asla yol verilmeyeceği korkusuna kapılmış bir ambulansın sirenleri karıştı. Anneanne ve anne evde olanlarla yemek hazırlayıp bir sofra kurdu. Kitapların dünyasında huzurunu bulmuş Barış sofraya çağırıldı, odasından gelince de hep beraber yemeğe başladılar. Anneannenin gözü yemek boyunca, aklı biran önce kitabına dönmekte olan torunundaydı.          Anneyse ağzında gevelediği lokmaları yutmaya uğraşırken “Çalıştığım firma her gün işten yeni birini çıkarıyor bu berbat piyangonun bana vurmasına az kaldı. Oğlumun küçük yaşında hem okul çevresinde zor günler yaşamasının hem de evde babasız büyümesinin suçlusu benim. Annemin dolduruşlarına gelip boşandım. Neden daha çok fedakârlıkta bulunmadım ki? Eşime karşı bulunmadığım fedakârlığı hayat başka yerlerden çıkarıyor şimdi. Barış’ın okulda yaşadığı sorunu müdürle eşim yanımdayken konuşmam gerek.” diye düşünüyordu.          Anne, epeydir ağzına koymadığı, ucunda yemek olan çatalı elinde döndürüp duruyordu. Barış “Anne ben doydum” deyince, annesi kendine geldi ve anneannenin çoktan sofrayı toplamaya başladığını fark etti. Tatsız ve mutsuz yemekten sonra kadın telefona gitti, eski eşini arayıp yaşananları anlattı, yarın sabah okula gidip okul müdürü ile beraber konuşmalarının daha iyi olacağını düşündüğünü söyledi. Eşi de işyerinden izin alarak geleceğini belirtti. O sırada Barış duyup üzülmesin diye bu konuşmalar sessiz yapıldı. Barış da bu oyunu bozmamak için duymadı…         Ertesi sabah, anne otuz beş yıldır uyandığı yağmur sonrası sabahlardan farklı olmayan bir sabaha daha uyandığını düşünerek, gözlerini güne açtı. Oğluna bir muzu zorla yedirip, çantasını hazırladı. Anneanne kızı ve torununu yolcu etti. Torununa üzülen, kızına acıyan bakışları vardı. Kendinin de inanmadığı bir ima ile “ Allah işinizi rast getirsin” i duyuldu kapanan çelik kapının aralığından…         Baba okulun önünde dün telefonda konuştukları gibi bekliyordu. Barış okul kapısının önünde babasını görünce koşarak boynuna atladı, bir anda okula gelmenin verdiği tüm huzursuzluğu unuttu. Sevincini annesiyle paylaşmak için annesine döndü. Kendiyle alay eden çocukların bakışlarını gördü annesinin babasına bakışında. Ama umursamadı. Babasına sarılmak kitap okumaktan da güzeldi sanki…          Üçü beraber müdürün odasına gittiler. Eteğinin rengi mi, yoksa baldırlarındaki şiş duran kaslar mı bu hissi yaratıyordu bilinmez, müdüre hanım işini önemsiyor gözüküyordu. Aileyi sıcak karşıladı, boşanmış ailedeki ürkekliği seziyor, anne ve babanın yüzündeki “acaba biz de bir suç var mı?” sorusunu okuyabiliyordu… Müdüre hanım sesinin otoriter olduğu anlarda ailenin suçluluğunun arttığını fark ederek utandı, “ Zor dönemler geçirmiş olmanıza rağmen Barış’a bunu hiç yansıtmadığınızı mutlulukla görüyorum. Öğrencimiz sadece Barış’a değil birçok arkadaşına, bu tip davranışlarda bulunuyor. Aile ile çok net konuşup durumu çözmelerini sağlayacağım” dedi.          Bu sırada baba eski eşinin ve müdüre hanımın da yüzüne şaşkınlıkla bakarak “Ben birkaç kişinin bu şekilde davrandığını sanıyordum” dedi. Müdüre hanım “Muhakkak birkaç kişi ama asıl bu olayları başlatan biri var, öğretmenimiz olayları bana ayrıntılı anlatı. Ben öncelikle ve ağırlıkla o çocuğun ailesiyle konuşacağım, ”dedi. Müdüre hanım’ın çözüm bulacağını ima eden tavrı ve dağılmış da olsa bir ailenin fertlerine gösterdiği saygı anne ve babanın kendilerini daha iyi hissetmelerini sağlamıştı. Görüşme bitince aileyi kapıya kadar geçirdi. Kapıdan çıkarlarken Barış’ın başını sevdi.         Anne baba oğullarının elini uzun bir zaman sonra tekrar aynı anda tutuyordu. Barış’ı geç kaldığı derse girmesi için sınıfına bıraktılar. Yaşadığı tüm tatsızlıklara rağmen Barış için müthiş bir keyifti bu sahne... Sınıfın kapısı açıldığında arkadaşları da görmüştü anne ve babasını. Anne baba okul çıkışına doğru yürüdü. Sessizliği ilk bozan anne oldu: “İyi olacağını, hallolacağını düşünüyorum. Kaça kadar izin aldın, ben sabahtan izinliyim vaktin varsa bir şeyler içip konuşalım mı ?” “Olur, iyi olur uzun zamandır kimseyle sohbet etmiyorum,” dedi baba. İkisi de kendi hafızalarında son olarak beraber mutlu geçirdikleri günlere dönmüşlerdi. Kadının arabasına binip okuldan uzaklaştılar…  
Ekleme Tarihi: 14 Mayıs 2017 - Pazar
Dr. İzzet Akın TÜTÜNCÜLER

Kız Barış /Hayatı Tek Başına omuzlamak zorunda kalan Annelere

Geçen hafta Barış, annesine artık okula gitmek istemediğini söylediğinde, annesi “Neden yavrum?” diye sordu. Bir süre lafı geveleyen oğlu sonunda gerçeği söyledi. Arkadaşlarının kendisine uzun zamandır ‘Kız Barış’ dediklerinden, bu durumdan çok utanıp üzüldüğünden ve artık okula gitmek istemediğinden bahsetti. 

        Ertesi gün okula giden annesi bunu sınıf öğretmeniyle konuştu. Öğretmen de Barış’la alay eden çocukların annelerine yaşanan hadiseyi iletti. Bu alaylar birkaç gün kesildi. Fakat şimdi her şey, az önce yağmur yağdığı için spor salonunda yapılan beden dersinde tekrarladı. Elinde bir roman, tribünde arkadaşlarını izleyip ara ara da kitabı karıştıran Barış’ı arkadaşları: “Kız Barış hadi gel beraber oynayalım” diye çağırdılar. O sırada okul zili uzunca zırladı. Gün sonu zili diğer teneffüs zilleri gibi melodik değildi. 

        Kulağında bu huzursuz ses ile Barış, okulun spor salonundan çıktı. Barış ilkokul beşinci sınıfta, uzun kıvırcık saçları ve kız güzelliğinde yüzü olan on iki yaşında sarışın bir çocuktu… Annesinin onu her zaman arabayla beklediği, okulun önündeki kapıya doğru yöneldi. Yürürken “Şimdi arabada keşke babam da, olsa kendimi nasıl güçlü hissederdim” diye geçirdi içinden. Barış asık suratı ve dolu gözleriyle, aracın silecek hareketlerini izleyerek, yağmuru umursamadan, ağır ağır annesine yaklaştı. En sonunda arabanın kapısını açıp annesinin yanına oturduğunda annesi daha bir şey sormadan Barış birikmiş bekleyen gözyaşlarını bıraktı. 

        Anne birkaç gündür kesilen alayların tekrar başladığını anlayarak “ Gene mi?” dedi. Barış daha derin hıçkırıklarla ağlayarak annesine sözsüz bir onay verdi. Kadın, sileceklerin ve buğulanmış camın içinden dışarıyı izledi. Yağmurda koşuşan afacanlara, şemsiyelerini dikkatsizce savuran insanlara, çocuklarının çantasını taşıyan annelere baktı. Okul çıkışının önüne -çocuklar birden yola çıkmasın diye- çekilen demirin üstünden atlayan çocuklardan irkildi, onlara araba çarpacak diye korktu. İnsanın nasıl bir canlı olduğunu düşündü. Daha çocukken bile kendinden güçsüz olduğunu hissettiği bir başkasını ezmekten keyif alıyordu insan. Oğlunun boynuna sarıldı. Koklayıp öperek kulağına “ Merak etme Barış’ım yarın halledeceğim ben bu işi” dedi ve yavrusunun gözyaşlarını sildi kadın. 

 Barış annesinin verdiği teminatla biraz sakinleşse de okuldan eve yolculuğunda yağmurun sesine, ağlama ve hıçkırık sesleri eşlik etti. Eve geldiklerinde kapıyı anneanne açtı. Gözleri kan çanağı olmuş Barış’ı gören anneanne, geçen ay içinde yaşananların tekrarlamış olduğunu (Barış’ın yüzünde hakarete maruz kalmanın verdiği o aynı mutsuz ifade vardı) anladı. Hiçbir şey yokmuş gibi Barış’ı neşeyle kucakladı, sarıp sevgi dolu laflar etti, çünkü bu konulara karışması her seferinde kızı tarafından uyarılmasına neden oluyor, tartışma daha da büyüyordu. 

       Anne, evinde başa çıkamadığı bir sorun yaşayınca önce boşanmakla hata ettiğini düşünüyor, sonra da kocasından zaten hiçbir sorumluluk almadığı için boşandığını hatırlayıp ve kendine yönelttiği bu suçlamalardan vazgeçiyordu. Anneanne, kızının tek dayanağının kendisi olduğunu düşünerek alttan almaya başlıyor, böylece gerginlik yavaşça sönüyordu. Fakat evdeki bu gerginlik Barış’ın gözlerinde kalıcı bir korkuya dönüşüyordu. 

       Evin camlarını döven yağmurun sesine, kendisine asla yol verilmeyeceği korkusuna kapılmış bir ambulansın sirenleri karıştı. Anneanne ve anne evde olanlarla yemek hazırlayıp bir sofra kurdu. Kitapların dünyasında huzurunu bulmuş Barış sofraya çağırıldı, odasından gelince de hep beraber yemeğe başladılar. Anneannenin gözü yemek boyunca, aklı biran önce kitabına dönmekte olan torunundaydı. 

        Anneyse ağzında gevelediği lokmaları yutmaya uğraşırken “Çalıştığım firma her gün işten yeni birini çıkarıyor bu berbat piyangonun bana vurmasına az kaldı. Oğlumun küçük yaşında hem okul çevresinde zor günler yaşamasının hem de evde babasız büyümesinin suçlusu benim. Annemin dolduruşlarına gelip boşandım. Neden daha çok fedakârlıkta bulunmadım ki? Eşime karşı bulunmadığım fedakârlığı hayat başka yerlerden çıkarıyor şimdi. Barış’ın okulda yaşadığı sorunu müdürle eşim yanımdayken konuşmam gerek.” diye düşünüyordu.

         Anne, epeydir ağzına koymadığı, ucunda yemek olan çatalı elinde döndürüp duruyordu. Barış “Anne ben doydum” deyince, annesi kendine geldi ve anneannenin çoktan sofrayı toplamaya başladığını fark etti. Tatsız ve mutsuz yemekten sonra kadın telefona gitti, eski eşini arayıp yaşananları anlattı, yarın sabah okula gidip okul müdürü ile beraber konuşmalarının daha iyi olacağını düşündüğünü söyledi. Eşi de işyerinden izin alarak geleceğini belirtti. O sırada Barış duyup üzülmesin diye bu konuşmalar sessiz yapıldı. Barış da bu oyunu bozmamak için duymadı… 

       Ertesi sabah, anne otuz beş yıldır uyandığı yağmur sonrası sabahlardan farklı olmayan bir sabaha daha uyandığını düşünerek, gözlerini güne açtı. Oğluna bir muzu zorla yedirip, çantasını hazırladı. Anneanne kızı ve torununu yolcu etti. Torununa üzülen, kızına acıyan bakışları vardı. Kendinin de inanmadığı bir ima ile “ Allah işinizi rast getirsin” i duyuldu kapanan çelik kapının aralığından… 

       Baba okulun önünde dün telefonda konuştukları gibi bekliyordu. Barış okul kapısının önünde babasını görünce koşarak boynuna atladı, bir anda okula gelmenin verdiği tüm huzursuzluğu unuttu. Sevincini annesiyle paylaşmak için annesine döndü. Kendiyle alay eden çocukların bakışlarını gördü annesinin babasına bakışında. Ama umursamadı. Babasına sarılmak kitap okumaktan da güzeldi sanki… 

        Üçü beraber müdürün odasına gittiler. Eteğinin rengi mi, yoksa baldırlarındaki şiş duran kaslar mı bu hissi yaratıyordu bilinmez, müdüre hanım işini önemsiyor gözüküyordu. Aileyi sıcak karşıladı, boşanmış ailedeki ürkekliği seziyor, anne ve babanın yüzündeki “acaba biz de bir suç var mı?” sorusunu okuyabiliyordu… Müdüre hanım sesinin otoriter olduğu anlarda ailenin suçluluğunun arttığını fark ederek utandı, “ Zor dönemler geçirmiş olmanıza rağmen Barış’a bunu hiç yansıtmadığınızı mutlulukla görüyorum. Öğrencimiz sadece Barış’a değil birçok arkadaşına, bu tip davranışlarda bulunuyor. Aile ile çok net konuşup durumu çözmelerini sağlayacağım” dedi. 

        Bu sırada baba eski eşinin ve müdüre hanımın da yüzüne şaşkınlıkla bakarak “Ben birkaç kişinin bu şekilde davrandığını sanıyordum” dedi. Müdüre hanım “Muhakkak birkaç kişi ama asıl bu olayları başlatan biri var, öğretmenimiz olayları bana ayrıntılı anlatı. Ben öncelikle ve ağırlıkla o çocuğun ailesiyle konuşacağım, ”dedi. Müdüre hanım’ın çözüm bulacağını ima eden tavrı ve dağılmış da olsa bir ailenin fertlerine gösterdiği saygı anne ve babanın kendilerini daha iyi hissetmelerini sağlamıştı. Görüşme bitince aileyi kapıya kadar geçirdi. Kapıdan çıkarlarken Barış’ın başını sevdi.

        Anne baba oğullarının elini uzun bir zaman sonra tekrar aynı anda tutuyordu. Barış’ı geç kaldığı derse girmesi için sınıfına bıraktılar. Yaşadığı tüm tatsızlıklara rağmen Barış için müthiş bir keyifti bu sahne... Sınıfın kapısı açıldığında arkadaşları da görmüştü anne ve babasını. Anne baba okul çıkışına doğru yürüdü. Sessizliği ilk bozan anne oldu: “İyi olacağını, hallolacağını düşünüyorum. Kaça kadar izin aldın, ben sabahtan izinliyim vaktin varsa bir şeyler içip konuşalım mı ?” “Olur, iyi olur uzun zamandır kimseyle sohbet etmiyorum,” dedi baba. İkisi de kendi hafızalarında son olarak beraber mutlu geçirdikleri günlere dönmüşlerdi. Kadının arabasına binip okuldan uzaklaştılar…

 

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve canakkaleninsesi.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.