Cumhurbaşkanı artık, aynı zamanda bir partinin genel başkanı.
Geçtiğimiz hafta Meclis’te AK Partililerin oylarıyla HSK üyeleri seçildi.
Yani ülke hızla bir parti devletine dönüşüyor.
Yargı bütünüyle yok edilmiş. İktidarın beğenmediği kararlar veren hakimler ertesi gün tutuklanıyor.
Yüzlerce gazeteci, aydın, yazar aylardır hapiste. Ne zaman çıkacaklarını da kimse bilmiyor.
KHK ile yüzbinlerce insan açlığa mahkum edildi. Hapse atıldı. Ne seslerini duyan var ne de çektikleri acıları gören.
KHK mağdurlarından yaşadıkları mağduriyetlere dikkat çekmek için eylem yapanlar da hapse atılıyor.
Diğer taraftan ekonomi ite kalka sürdürülüyor.
İşletmeler birer birer kapanıyor. İşsizlik oranları açıklandı, her dört gençten biri işsiz.
Asgari ücretin 1500 TL olduğu ülkemizde açlık sınırı 1518 TL, yoksulluk sınırı 5 bin TL olarak açıklandı. Bu demektir ki milyonlarca insan yoksulluk sınırının altında açlık sınırında yaşıyor.
Eğitimdeki sorunlar kangrene dönüştü. Sorunları çözmek için artık çabalayan da yok.
Dış politikada ağır bir tahribat var.
Türkiye Ortadoğu’daki denklemin dışına itilmiş. Dünyada ağırlığı olmayan, itibarsız bir devlet muamelesi görüyor.
Yani ülkenin içinde bulunduğu durum yeterince vahim.
Fakat durum bu derece vahimken, bütün arkadaşlarını tasfiye edip parti genel başkanlığını, başbakanlığı, cumhurbaşkanlığını…
Bütün makamları uhdesinde toplayan bir insanın bu yaptığını demokratik bir eylemmiş gibi tartışmak… Tek adamlığı tesis eden bir organizasyon –parti demiyorum çünkü artık ortada bir parti yok- demokrasiye dönebilirmiş, demokratik adımlar atma ihtimali varmış gibi yazıp konuşmak…
Sanki tüm bu olanlar normalmiş, normal bir ülkede yaşanabilecek türden olaylarmış gibi AK Parti kongresini tartışmak, kongre sonuçları üzerinden analizler yapmak…
AK Parti MKYK’sına bakarak gelecek tahmininde bulunmak, AK Parti’ye genel başkan seçilen Erdoğan’ın bundan sonra atacağı adımlardan Türkiye’nin yararına bir sonuç çıkabilirmiş gibi yazılar yazmak, konuşmalar yapmak… en hafif tabiriyle utanmazlıktır.
Bütün bunlar kölelerin toplanıp sahiplerinin kişisel tercihlerini tartışmasından daha farklı değil.
İçimizdeki gönüllü köleler hepimizi Türkiye’nin yaşadığı bu akıl almaz sürece alıştırmaya çalışıyor.
Bunu kimisi yandaşlık adı altında yapıyor, kimisi muhalif pozu vererek yapıyor.
Tüm bu yaşananları açıkça eleştiremediği için işi magazine vurarak, gemisini yüzdürmeye çalışan kimi muhalif görünümlüler de bu süreçte en az iktidar kadar sorumlu.
Çünkü tartışılmayacak kadar vahim konuları tartışarak, meseleleri magazinleştirip normal olaymış gibi yansıtarak olup biten bu korkunç olayları toplumun kanıksamasına aracılık ediyorlar.
İktidar, üç beş oy uğruna referandum öncesi AB ile ilişkilerde büyük tahribat yarattı. Bakan krizi ile ülkenin dünyadaki itibarına ağır darbe vurdu.
Referandumda istediği sonucu elde ettikten sonra şimdi kalkmış “Referandum sürecinde olup biteni unutup AB ile yeni sayfa açalım” dedi diye buradaki çıkarcı anlayışı görmezden gelip bundan ülke lehine bir umut devşirmek hakikaten akıl alır bir durum değil.
Hem iktidar partisinde hem de devlette tek adam yönetimi kuran bir anlayıştan demokratik açılım, özgürlükçü politika beklemek için insanın akıl sağlığını bütünüyle kaybetmiş olması gerek.
Demek istediğim ülke bu haldeyken AK Parti kongresini tartışmak, AK Parti içinde bir kriz çıkar mı gibi beklentilere girmek bize bir yarar sağlamaz.
Böyle çocukça tartışmalarla günleri harcayamayız.
Gerçek sorunları sahici bir yaklaşımla tartışmamız, olup biteni bütün açıklığıyla topluma anlatmamız gerekiyor.
İktidardan nemalanan küçük bir kitleyi ve olayları normalmiş gibi göstererek gemisini yüzdüren gönüllü köleleri bu tutumlarıyla baş başa bırakıp topluma ulaşmak, onlara gerçekte ne olup bittiğini anlatmak gerekiyor.
Bu gidişatın insanların hayatına ne tür olumsuz etkiler edeceğini anlatmak ve ülkemizin daha büyük yara almasını önlemek amacıyla yazmak, konuşmak, tartışmak gerekiyor.
Neyse daha fazla uzatmayayım.
Bayrama kadar yazılarıma ara veriyorum. Tekrara düşmemek, biraz düşünüp zihinsel bir toparlanma sağlamak için buna ihtiyacım var.
Bayram sonrası hem yazılara hem de konferanslara, söyleşilere yeniden başlayacağım.
Hepimizi insanlıktan çıkaran bu siyasi atmosferde insan kalabilmek için başlayacağım.
Durursak düşeceğimizin farkındayım.
Düşmemek, ülkeyi teslim alan bu kötülüğe yem olmamak için…
Herkesin huzur içinde, özgürce, ağız tadıyla yaşadığı bir ülke olabilmek için kendi çabamı sürdüreceğim.
İnsan kalmak, insan gibi bir yaşam sürmek için başka seçeneğimiz yok.
Sadece benim değil kimsenin yok.
Ağız tadıyla geçireceğiniz bir Ramazan olması dileğiyle…
Hayırlı Ramazanlar.
Diken.com.tr