-Makam mevkii için, para güç için dini alet edenler, gerçek dinsizlerdir. -Bir ülkeyi baskıya zora dayanarak tek başına yöneten kimse, gerçek despottur.
Nasıl oluyor da; -Dünyanın tüm emperyalist devletlerine karşı ölümüne mücadele veren, onları yenen ve kendi devletini kuran 80 milyonluk Türk Milleti baskıya-zora baş eğer? -Cumhuriyet ve Demokrasi sayesinde G-20 ülkeleri arasına giren Türk Milleti, tek adam yönetimini kabul eder? -Askeri darbelere karşı olan, özgürlüğüne, hukuk devletine, lâikliğe sahip çıkıp eksik de olsa kendi demokrasisini kuran Türk Milleti, Cumhuriyetin 94’ncü, çok partili demokrasinin 67’nci yılında baskıya-zulme baş kaldırmaz? -193 üniversitesi, yaklaşık 6 milyon üniversite öğrencisi olan Türk Milleti, baskı-tek adam yönetimi-hukuk devleti yokluğu karşısında niçin sessiz kalır? -Kadına şiddetin her gün arttığı, kadını eve kapatıp ekonomik ve toplumsal olaylardan dışlama gayretlerinin çoğaldığı, kadınların sokakta rahat dolaşmalarının neredeyse imkansız olduğu bu ortamda, üniversitelerinde 67.578 kadının görev yaptığı, Yargıç ve Savcı olarak adli sistemde çalışan kadın oranının %37 olduğu Türkiye’de kadınlar niçin sessiz kalırlar? -Üretimlerinin %75’ini AB ülkelerine satacak kadar bilinçli ve becerikli sanayici ve iş adamları ve onların temsilcileri, hür dünyadan kopmak üzere olduğumuz bu günlerde niçin suskun kalırlar ve niçin ısrarla yalakalığa devam ederler?
“Ya kardeşim, işte millet bu! Cahil bunlar! Bizden bir b.k olmaz” deyip kenara çekilmek kolaycılık ve ortama uymaktır. Dünya siyasi tarihini incelediğimizde bu akıl tutulmasının, bu toplumsal beyin felcinin yeni ve sadece bizde olmadığını görürüz.
Despotların tümünün en önemli aleti gerek din yoluyla gerek terör yoluyla toplumu korkutup baskı altına almaktır. Kimse kendini kandırmamalıdır. Her tür insancıllığı ve özgürlüğü zaaf diye alaya alan ve hiçbir şeyden korkup gerilemeyen zorbalık, despotlar için çok güçlü bir silahtır. Bunlar rahatlıkla yalan söylerler, inkâr ederler, iftira atarlar, devlet organlarını baskı aracı olarak kullanmaktan utanmazlar. Sistemli bir şekilde düşünülüp planlanmış, despotça uygulanan devlet terörü, bireyin iradesini etkisiz hale getirir, her toplumu çözer, altını oyar ve çökertir.
Korkunç bir hastalık gibi insan olma erdemini kemirir ve toplumsal korku yaratır. Despot bu korkuyu da çok iyi kullanır. “Ya sıra bana geldiyse”, “ya beni de içeri atarlarsa”, “ya beni de dinliyorlarsa” korkusu toplumu ele geçirir ve tüm ülke sadece koyunların yaşadığı bir mera haline gelir! Geçen hafta pazarda dolaşıyorum. Bir genç acur-salatalık sattığı tezgahının başında telefonda konuşuyor. Dediği şu; “Abi tamam, fazla konuşmayalım belki beni de dinliyorlardır, akşam kahvede konuşuruz!”
İşte bu toplum, rejimin adı ne olursa olsun dikta ile yönetilen bir korku toplumu olmuştur. Orada demokrasinin kırıntısı bile yoktur. Despot çıkar ve derki; “Olağanüstü halden niçin rahatsız oluyorsunuz? İşinize mi gidemiyorsunuz?”
Despotların kendileri de korku içinde yaşarlar! Binlerce koruma ile dolaşırlar. En yakınlarındakilerden dahi şüphe ederler. Korktukça, sinir sistemleri bozulur, bozuldukça baskıyı daha da arttırırlar.
İşte bu durumlarda görev vatanseverlere, demokratlara, cesur yazarlara ve yürekli siyasetçilere düşer. Bu yüzden yıllardır Kılıçdaroğlu’na “Eyleme geçin, yürüyün, gerekiyorsa ölün, yeter ki Türk Milletini uyandırın ve ona sahip çıkın” diye yazıp duruyorum. Bakın 7-8 günlük bir yasal yürüyüş, bir adalet arayışı iktidarı nasıl perişan etti! Yürüyüş devam etmeli ve hergün çoğalmalı!
Bu yürüyüş başarıldıktan sonra, esas büyük yürüyüş planlanmalıdır. Belirlenecek ve kamuoyu ile paylaşılacak bir günde 81 İl’den aynı anda başlayacak “Demokrasi ve Özgürlük” yürüyüşü, despotluğun ve zorbalığın sonlandırılması için, milyonların katılımıyla, kırmadan dökmeden incitmeden herkesi kucaklayarak Ankara Beştepe’de buluşulmalıdır.
Bu büyük hareket elbette ki despotun anayasal çerçeveye girmesini sağlamaz. Fakat Türk Milletinden maaş alıp, despota yalakalık yapmaktan utanmayan sivil-askeri-yargı bürokrasisinin tepelerinde oturan oğlakların akıllarını başlarına getirir. Sonrası kolay. Türk Milletine gerçekler anlatılınca, her despotun sonu ne oldu ise bunların sonu da aynı olur. Başka türlüsü yaradılışa ters…
Not; Tüm demokratlara, vatanseverlere, Atatürkçülere, Cumhuriyet ve demokrasi severlere nice sağlıklı ve huzurlu bayramlar dilerim.
Sizlerin izniyle Halkın Filozofu Bergamus’un elini öpmeye gidiyorum. Bayramdan sonra görüşebilme umuduyla, inşallah…
Rifat Serdaroğlu