Birbirlerine ölümüne âşık olan iki gencin hikâyesi değil bu aşk hikâyesi! Hani aşkı uğruna ailesinin milyonlarca dolarlık servetini elinin tersi ile iten delikanlı ile aşkından kanser olup ölen fakir kızın sevgi, aşk dolu hikâyesi de değil! İlerlemiş yaşına ve bir çuval sakalına rağmen bir erkeğin, diğer bir erkeğe ölümüne âşık olmasının gerçek hikâyesidir bu hikâye. Eto ile Reco adlı muhabbet kuşlarının hikâyesidir anlatacağım bu hikâye!
Eto ve Reco Müslüman bir ülkede yaşayan iki ademoğludur. İkisi de Türk değildir. Biri Arap diğeri Gürcü olduğunu söyler. Hele Eto; “Bana sakın Türk demeyin utanırım, ben Arap’ım” der! Biri oldukça varlıklı fakat çok daha fazlasını isteyen çok hırslı, diğeri ise ülkesinin en güçlü adamlarından biridir!
Eto, aşkına karşılık bulabilmek ve cümle aleme duyurabilmek için gazeteye verdiği röportajda şunları söyledi; “Reco’nun dürüstlüğünü, yiğitliğini gördüm, görünce âşık oldum. Doğrusu Mevlâna ile Şems’in arasındaki aşka anlam veremiyordum. Tanıdıktan sonra gördüm ki, böyle bir ilahi (!) aşk iki erkek arasında olabiliyor. Eyy Reco, anam-babam-çocuklarım sana feda olsun!” Böylelikle iki erkek arasında ayrıntılarını biraz sonra yazacağım müptezel birlikteliğin “İlahi” bir mertebeye çıktığını da öğrenmiş olduk!
Eto’nun aşkını herkesin önünde itiraf etmesinden duygulan Reco, Eto’yu iri yarı bir fellahın salladığı yelpazesiyle serinleyen makamına çağırır ve şunları söyler; “Gel bakalım Eto gel, otur yamacıma! Ben, şahsımı çok seven gördüm ama senin gibi şahsımı yürekten seveni görmedim. Sen benim için hep Eto oldun, bir gün bile Fetö olmadın! Dile benden ne dilersen!
Eto; “Aman Sultanım, benim sizden bir şey istemek ne haddime!
Reco; “Deme öyle ey cana! Evet sana gazeteler, televizyonlar, dergiler verdim ama yetmez ki! Ne demiş ecdadımız ‘Eşek eşeği ödünç kaşımaz’ her iyiliğin bir karşılığı, her aşkın bir bedeli vardır, eşek ölse bile kalır semeri!”
Eto; İsabet buyurdunuz Sultanım. Siz konuşurken sanki ilahi bir musiki dinliyormuşum gibi oluyorum.”
Reco; “Bak, seninle şöyle bir iş yapalım! Bizim batırdığımız biri vardı eski Türkiye’den. Karahasan mı, karaahmet mi ne! Onun bir at arabası fabrikası vardı, Gâvur İzmir’de. Orasını sana ucuza sattırayım. Yalnız hemen devralma, oranın borcunu devlete bir yıkayım, sonra orasını tertemiz olarak sen devralırsın. Daha sonra sana başka yerden büyükçe bir araziyi bedavadan vereyim, sen de at arabası fabrikasını oraya taşırsın. İzmir’deki arazinin değeri fabrikanın değerinden 100 kat daha kıymetli imiş! Senin İzmir’deki yeğenin oralara da kuleleri dikiversin!
Eto; Allah ne muradınız varsa versin Sultanım.
Reco; Dur bakalım daha bitmedi! Bizim Askeriye ile sana bir anlaşma hazırlatayım. Şöyle 5 senelik filan olsun. Her sene için senin fabrikandan binlerce araba alsınlar! Ehh siparişler de garanti olduğuna göre, sen uhdende emaneten havuzda duran gazete ve televizyonları, benim Yeditepe Zindanından korumalığımı yapan bir kardeşim var onun üzerine devrediver. Eğlensin, hoşça vakit geçirsin Yeşilova kardeşimiz. Nasıl memnun musun Eto? Aşkının karşılığını aldın mı?
Eto; Ne demek Sultanım. Siz dünyanın gönlü en zengin insanısınız. Allah da size versin, ne verirsen elinle, o gelir seninle! Veren el alan elden daha üstündür, hep başımızda kalın inşallah!
Foça ilçesine yerleşmiş Gazi Komando Serdar Yüzbaşı tekerlekli sandalyesinde kendi kendine konuşuyordu; “Ulan Eto hem Türk olmaktan utanırım diyeceksin hem de Türk Milletini soyacaksın! Eğer benim uğruna canımı feda ettiğim devletim, senin o çaldıklarını sana kusturmazsa ben de devletime bu bacağımın hakkını helal etmeyeceğim…”
İşte böyle idi Eto ile Reco’nun aşkı! Siz isterseniz bu ilişkinin adını “Vurgun Hikayesi” olarak değiştirebilirsiniz.
Sağlık ve başarı dileklerimle 19 Ağustos 2017 Rifat Serdaroğlu